OSGB’ye ‘işçi sağlığı ve iş güvenliği taşeronu’, burada çalışan işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarına da ‘kiralık işçi’ demek yanlış olmaz…
Piyasalaştırma politikaları sonucu son yıllarda işyeri hekimliği özellikle de iş güvenliği uzmanlığı oldukça popüler meslekler haline geldi ve sayılarında ciddi bir artış yaşandı. Türkiye’de 2012 Haziran’ında 8 bin 665 olan iş güvenliği uzmanı sayısı, Aralık 2022 itibariyle 137 bin 959’a[1]; 2012 Haziranında 8 bin 446 olan işyeri hekimi sayısıysa Aralık 2022 dönemi itibariyle 46 bin 848’e ulaştı. Ancak mesleklerin popülerliği artarken bir yandan da giderek daha da güvencesizleştirilen bir istihdam biçimi söz konusu.
Bu meslek alanlarının popüler olmasında kuşkusuz artan istihdam potansiyeli, kısa dönemli bir eğitim ve sınavın ardından verilen sertifika ile iş bulabilme durumu da etkili oldu. 2010 yılında yayınlanan Yönetmeliklerle TTB’nin işyeri hekimi eğitimi ve işyeri hekimi görevlendirme yetkisi kaldırıldı, TMMOB’un iş güvenliği uzmanı eğitimleri devre dışı bırakıldı, eğitimler Çalışma Bakanlığı tarafından yetkilendirilen kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve özel eğitim kurumları tarafından yapılmaya başlandı.
Piyasalaştırılan işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı eğitim süresinin yetersizliği Bakanlık ve piyasanın bu alanı nasıl konumlandırdığının da bir fotoğrafını sunuyor. Bakanlık tarafından yetkilendirilen eğitim kurumlarında 180 saat eğitim ve 40 saat uygulama dersini alan herkesin Bakanlık izniyle ÖSYM tarafından açılan sınava girmeye hak kazandığı bir sistemde mesleği en başından piyasa eğilimi şekillendiriliyor.[2] Uzman olma şartlarını taşıyıp belgesi olan herkesin hiçbir tecrübesi ve yeterli bilgisi olmaksızın işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi bir alanın sorumluluğunu üstlenen bir noktaya taşınması alanı sorunlu kılmaya yetiyor.
Bakanlığın öngördüğü kurum ve kuruluşlardaki bu sertifika eğitimi dışında TTB ya da TMOBB bünyesindeki odaların düzenlediği “alternatif” eğitim ve seminerler ise bir yandan meslek etiği ve toplum yararına bir anlayışla şekillenen eğitimlerin piyasa koşullarında yer bulamaması, diğer yandan sınırlı bir hekim ve uzman grubuna ulaşabilmeleri çelişki ve kısıtlılığı ile yüz yüzedir.
Devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanına en büyük darbelerinden biri, alanı bu hizmetin taşeronlar eliyle yapılması demek olan Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri’ne (OSGB) terk edecek bir yasal düzenleme ile piyasalaşma sürecini hızlandırması oldu. 6331 sayılı İSG Yasası’nın 6.maddesinin a bendindeki “Çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve on ve daha fazla çalışanı olan çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde diğer sağlık personeli görevlendirir. Çalışanları arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebilir.” dayanağı ile işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmeti artık dışarıdan da alınır hale getirildi.[3]
Bu düzenlemeyle sermaye için yeni bir pazar yaratıldı ve hızla şirketler kuruldu. OSGB’ye ‘işçi sağlığı ve iş güvenliği taşeronu’ demek yanlış olmaz. Zira taşeron mantığı gereği sağlık ve güvenlik önlemlerinin en ucuza nasıl alınacağı ve sunulacağı temel amaç. Öyle ki OSGB’ler ucuz paket programlar hazırladı ve pazarlamaya başladı.[4] OSGB’lerin faaliyete geçişinden bu yana “meslek hastalıkları tespitinde bir artış olmamış olması, iş kazalarının ise giderek artmış olması” bu sistemin yarattığı tahribatın en önemli göstergelerinden birisi.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin OSGB’lere açılması pek çok iş güvenliği uzmanını ve işyeri hekimini güvencesiz ve ucuza çalışmaya mahkûm etmesine neden olmaktadır. OSGB’lerin alana verdiği en ciddi zararlardan biri de bu şekilde yürütülen bir işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetinin, işyeri üretim sürecinin merkezinde değil, yapay biçimde dışarıdan konumlandırılmasıdır.[5]
İş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri güvencesiz çalışmaya başladı ve bunun adresi de OSGB’ler oldu. OSGB firmaları bir yandan şirket mantığı gereği kendi büyüme kaygısı ile iş güvenliği uzmanlarını maliyet üzerinden değerlendirerek mümkün olan en düşük ücret ile çalıştırmayı amaçlarken diğer yandansa diğer OSGB’lerle rekabet edebilmek için işyerlerine mümkün olan en düşük ücretleri teklif ederek, ücretler “en aza indirgenmesi esas olan bir maliyet unsuru” mantığı ile belirlenmektedir.
İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları OSGB ile 180 saatlik bir sözleşme imzalamaktadır. Bu saatin dolması için de gün içerisinde birkaç işyeri birden gezmek durumunda kalmakta ve var olan mesai saatlerine bir de yolda geçen uzun süreler eklenmektedir. OSGB’lerde çalışanlara ‘kiralık işçi’ demek yanlış olmaz. Diğer yandan gerek bu kiralık işçiliğe gerek örgütlenme noktasındaki açmazlara dair iki örnek verelim.
Bir: İstanbul’da bir dönem işçi sağlığı alanında da aktif olan bir işyeri hekiminin kurduğu OSGB, anlaştığı bir otomotiv fabrikası için hekim, mühendis ve diğer sağlık personelini ‘kiralamıştır’. Bu çalışanlar maaşlarını otomotiv fabrikasından almakta ve çalışma koşullarını fabrika belirlemektedir. Ancak sadece kağıt üzerinde OSGB’ye bağlıdırlar ve otomotiv fabrikası yüklü bir miktarı OSGB’ye göndermektedir.
İki: İstanbul’da bir meslek odasında yönetim kurulu üyeliği yapan bir mühendis yine aynı odadan (ve çalışmalara, özel olarak da iş güvenliği faaliyetlerine aktif bir biçimde katılan) bir mühendisin sahibi olduğu OSGB’de çalışmaktadır. İşçi mühendise verilen ücret asgari ücretin bir tık üzerindedir, mobbinge maruz kalmaktadır ve bu koşullarda işçi mühendis istifa etmiştir.
Esasen meslek birlikleri olan odalardaki sınıfsal ayrışma için de bu husus üzerinden düşünülmelidir…
Sonuç olarak OSGB’ler, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ne varsa çökertmektedir. İşyeri hekiminin işçiye ayırdığı zaman veya iş güvenliği uzmanının zamanı satılık değildir. İşçi sağlığı ancak işyerinde korunabilir. OSGB’ler derhal kapatılmalıdır. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları da işyerlerinde (farklı ölçeklerde olabilir) kadrolu olarak çalışmalı ve işçi denetimi mücadelesinin bir parçası olmalıdır.
* Üç parça olacak yazı dizisi Pınar Abdal ile Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi’ne beraber yazdığımız “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Mücadelesinde ‘Profesyoneller’ Üzerine” makalesinin kısaltılmış ve güncellenmiş ‘zorunlu hatırlatması’dır.
Dipnotlar:
[1] İş güvenliği uzmanlarının 21 bin 403’ü A sınıfı, 26 bin 390’ı B sınıfı, 90 bin 166’sı ise C sınıfı belgeye sahiptir. Ayrıca 21 bin 650 diğer sağlık personeli ve 5383 eğitici var.
[2] Eğitim programının süresi, teorik kısmı 180 saatten, uygulama kısmı 40 saatten ve toplamda 220 saatten az olamaz ve bu kısımlar ancak tek bir program dâhilinde uygulanabilir. Teorik eğitimin en fazla yarısı uzaktan eğitim ile verilebilir. Uygulamalı eğitimler, iş güvenliği uzmanları için en az bir iş güvenliği uzmanının görevlendirilmiş olduğu işyerlerinde yapılır.
[3] 2 Ekim 2022’de İstanbul Tabip Odası’nda İSİG Meclisi tarafından düzenlenen İşçi Sağlığı Forumu’nda işyeri hekimi arkadaşlarımız “yasa tasarısı toplantılarında işveren sendikalarının avukatlarının Çalışma Bakanlığı’yla nasıl bir işbirliği içinde yasayı hazırladıklarına şahit olduklarını” belirtmişlerdi. “6331 işçi sağlığını daha da bozmuştur” tespitinden hareketle “sürekli işyerinde olmayan bir iş güvenliği uzmanı veya işyeri hekiminin oradaki sorunu saptamasının ve bir işyeri hekiminin bir günde 20 ayrı yere gidip sağlıklı bir muayene yapılabilmesinin mümkün olmadığını” belirtmişlerdi.
[4] OSGB’ler çalıştıkları işkolu dahilinde genellikle “Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik” kapsamındaki “Temel Eğitim Konularını” paketler halinde düzenlemektedir. Örneklersek: “Fiziksel Risk Etmenleri” düzenlerken her işyerine aynı paket sunumları yaparak “Risk Değerlendirmesi”nde konu edilen fiziksel etmenler göz ardı edilebilmektedir. Bu konu özellikle “Kimyasal Etmenler” olunca toz, patlama, kimyasal maddelerin kullanımı gibi konular iş cinayetleri olarak karşımıza çıkmaktadır. OSGB’ler genelde 4-5 bin TL düzeyinde risk değerlendirmelerini hazırlamaktadır. Ancak iş güvenliği hizmetleri sözleşmesi yapılınca hizmetler bedava yapılmakta.
[5] Çok az tam zamanlı personel çalıştırılıyor. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının çok büyük bir kısmı OSGB bünyelerinde çalışıyor. Büyük projeler de bile OSGB kuruluyor. İşlerin alt taşeronlara verilmesinden kaynaklı olarak tam zamanlı iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi sayıları karşılanamıyor. Ya da yoğun bir sirkülasyon mevcut. Örneğin İstanbul Finans Şehir Şantiyesi’nde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları gerek ana işveren gerek taşeron bazında sürekli farklı firmalarda çalışabiliyorlar.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.