Bu yüzden kitle kuyrukçusu da kitle hareketinden kopuk da değil, onun tam da içinde kendi örgütlü hareket tarzını yaratmak için çalışıyoruz. Gençliğin hedefi ortak. Saray Rejimi’nden kurtulacağız. Bunun için sokaksa sokak. Kentlerin yasaklı meydanlarını özgürleştirecek, sokakları dolduracağız. Ancak yaşam alanlarımızı, kampüslerimizi, üniversiteleri boş bırakarak değil, özgürleştirici hareketi bizzat üniversitelerden sürdürerek ve üniversiteleri özgürleştirerek. Bizim olana; haklarımıza, irademize, üniversitemize sahip çıkıyoruz
Uzun yıllardır muazzam bir geleceksizliğe mahkûm edilen, artık herhangi bir gelecek beklentisi kalmayan ve sadece hayatını idame ettirmeye çalışan, kredi borçlusu, okurken çalışmak zorunda bırakılan, doğru düzgün bir yurt ve barınma imkânı bulamayan, üniversitesinde şenlikleri yasaklanan ve para vermeden eğlenme olanağı dahi olmayan gençliğin biriken öfkesi patladı. Patlamanın ayak sesleri Zeren Ertaş eylemlerinden, yemekhane zamlarına gösterilen tepkilerden, Beyazıt’ta “duvarsız üniversite” projesine itirazdan, ODTÜ ve Yıldız’da şenlik ve festival iptalinde, Hacettepe’de üniversitelilerin zorla YapıKredi müşterisi haline getirilmesine karşı çıkıştan duyuluyordu. Hepsi de hayatlarımızdan bir parça çalan, bizi okurken çalışan, borçlanmış, en temel haklarından yoksun bir müşteriye çeviren, mezun olabilirsek diplomalı işsiz ya da ucuz emek gücü olarak piyasaya süren toplam dönüşümün bir parçası. Ve her defasında gençliğin yer yer “küçük ve zararsız isyanlarla” kitleselleşen, bütün ülke çapına yayılan öfkesiyle karşılaştı.
Ancak uzun zaman sonra ilk defa gençlik, parçalı sorunlara karşı değil tüm bu sorunların kaynağı olan Saray Rejimi’ne karşı ayakta. Hedef net! Mesele İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesine karşı gösterilen tepkiden daha fazlasını ifade ediyor. İlk olarak, yıllardır biriken öfkenin baskılandığı ve ortak bir hareket haline gelemediği koşullarda geniş gençlik kesimlerinin gözünde İmamoğlu bir tutunacak dal, iktidar alternatifi olarak değerlendiriliyordu. Onun devre dışı bırakılması bu tutunacak dalın gençliğin elinden alınması anlamına geliyor. İkinci olarak, İmamoğlu’nun devre dışı bırakılmasını Saray Rejimi bizzat üniversiteyi bir siyasal aparat olarak kullanarak yapıyor, üstelik diploma iptaliyle, gençliğin de içinde yaşadığı tüm sorunlardan bir ihtimal kurtulma aracı olarak gördüğü üniversite mezuniyetinin garantisini ortadan kaldırıyordu. Mezun olsan dahi neye yarar, her an diploman iptal edilebilir!
18 Mart günü İmamoğlu’nun diplomasının İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulunun kararıyla iptal edilmesi sonrasında 19 Mart günü için Beyazıt’ta bir eylem çağrısı yapılmıştı. 19 Mart sabahı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere yüze yakın kişinin gözaltına alınması sonrası oluşan öfke eyleme katılımı kitleselleştirdi. Ancak asıl kırılma anı, Beyazıt’ta yürüyüşe polisin engel olma çabası karşısında gösterdiğimiz irade ile barikatın aşılması oldu. Gençlik kendisine çizilen sınırları tanımadı, geleneksel eylem aklını da polisle müzakere çabasını da o anda aldığı inisiyatifle kenara attı ve alanı açtı. Beyazıt’ta ortaya çıkan görüntünün yaygınlaşması bir nevi cesaretin bulaşıcı etkisini yarattı. Başta üniversiteler olmak üzere tüm Türkiye’de gerçekleşecek sokağa çıkışları kitleselleştirdi. Gençlik sokağı siyasetin yapılacağı mekân haline getirdi.
Bugünün isyanının temel nedenleri gençliğin biriken öfkesi ancak öfkeyi gün yüzüne çıkaran mesele İmamoğlu’na dönük Erdoğan operasyonu olunca hareketin merkezi de İBB önü, Saraçhane, yani CHP oldu. Ancak gençlik sokakta CHP’yi aşıyor. Sık sık alanlarda “Kurtuluş sokakta, sandıkta değil!” sloganı kendiliğinden yaygınlaşıyor. Henüz bir yönteme oturmuş değil, siyasal bir güç haline dönüşme planına da sahip değil ancak CHP’nin çizdiği sınırlardan ziyade kendi özgürleştirdiğimiz sokaklarda isyanı haykırmak için yürüyoruz. Kentlerin yasaklı meydanlarını ve özellikle İstanbul’da Taksim’i özgürleştirmeyi arzuluyoruz. Çünkü asıl olarak Saray Rejimi’nin çizdiği sınırları ortadan kaldırmak istiyoruz. Yani bugünün hareketinin en ileri, en politik noktası gençlik Saray Rejimi’ni dolaysız karşısına alıyor.
Çünkü doğduğu andan itibaren AKP iktidarıyla yaşamış ve elimizdeki tüm hak ve özgürlüklerin sınırlarını iktidarın belirlediği bir gençliğiz biz. Dolayısıyla hayatı boyunca yaşama dair alternatif hiçbir şey görememiş olanların yöntemsiz, belirsiz, sınırsız öfke patlaması şu an yaşanan. Aslında neye karşı olduğunu çok iyi bildiği ancak ilk defa bir şeye itiraz etme gücü kendinde bulduğu için de heyecanlı, telaşlı halinin akışa kapılmasını dayatan bir ikilik içerisinde. Aynı zamanda yan yana yürüdüğümüz sıra arkadaşlarımız büyük oranda örgütsüz. Basit anlamda geleneksel örgütlere dahil olmak değil kolektif hareket edebilme anlamında örgütsüzler.
Her ne olursa olsun bugüne kadar ezilen, fikri önemsenmeyen, karar mekanizmalarına dahil edilmeyen ve “yönetilen” gençlik şu an elinde bir “harekete geçebilme” gücü bulunduruyor. Bu gücün ortaya çıkardığı özgüven hareketin toplamını dahi aşan bir enerjiye sahip. Yerine duramayan, ısrarla yürümek isteyen gençlik aslında şu an elindeki gücü kullanmak için bir yöntem arıyor.
Aslında bu isyanın avantajı aynı zamanda bir üniversite hareketi olarak yaşanıyor olması. İlk günlerde gerçekleşen Saraçhane buluşmaları da Beyazıt mitingi de tek tek kampüslerden gelişlerle yaşandı. Ankara’da Hacettepelilerle ODTÜ’lülerin buluşma anı, Ankara Üniversitesi eylemleri, İzmir’de farklı kampüslerden çıkarak yürüyenler, Trakya Üniversitesi’nde ısrarla kampüsü eylem alanına çevirenler ve ülkenin dört bir yanındaki üniversite eylemleri bir öğrenci hareketiyle, üniversite karakterli bir hareketle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. İşte yöntem de tam burada duruyor.
Ortaya çıkan bu muazzam güç ve enerji; memleketi özgürleştirme hedefini üniversiteleri özgürleştiren bir kalkış noktasıyla sürdürebilir. Her kampüs, her fakülte, üniversitenin her koridoru artık daha güçlü toplanma, tartışma, örgütlenme mekanlarımız olacak, üniversite yönetimlerinin ve iktidarın giremediği alanlarımız haline gelecek. Parolamız “Kayyumsuz üniversite, Tayyip’siz ülke!”.
İlk günlerden itibaren hareketin gelişmesi için çaba göstermesi gereken “örgütlü yapılar” maalesef bu sürecin hakkını verecek bir kararlılık ve yöntemle ilerleyemedi. Yeni bir durumla, bir isyanla karşı karşıya değilmişiz de basın açıklaması gerçekleştiriyormuşuz gibi geleneksel alışkanlıklarla hareket edildi. Beyazıt’ta barikatın yarılması esnasında da daha sonra üniversiteliler Saraçhane’de Taksim’e giden yolu açabilecek pozisyondayken de çok defa polisle müzakere halinde olan “örgütlü yapılar” bir oyalanmaya sebep oldu. Aslında aşağıdan yukarıya bir işleyişe sahip olması gerekiyorken eylemlerin ilk günlerinde oluşan çeşitli eylem komitelerinin kararıyla ilan edilen İstanbul Üniversiteler Koordinasyonu, eylem çağrılarını kitlelerin yürüme isteğine cevap verebilmek için yaptı. Maçka’dan Şişli’ye yürüyüşün yarattığı olumlu hava Cevahir AVM önü çağrısıyla sürdürülmeye çalışıldı. Ancak Cevahir AVM önü çağrısı önce tüm eleştirilere rağmen sürdürüldü, sonra da eylemin çağrı saatinden sonra iptal edildiği duyuruldu.
Bu gibi durumlar geniş üniversiteli kesimleriyle “örgütlü yapılar” arasında bir güvensizlik durumu yaratıyor. Bu güvensizlik durumunu aşmak için de yapılması gereken net. Eylem çağrılarını bir teknik organizasyondan çıkarıp politik hedeflerle şekillendirmek, toplam hareketliliği kapsayacak ve kavrayacak karar alma mekanizmaları üretmektir.
Politik hedefimiz net! Üniversiteleri özgürleştirerek, üniversitede kayyumların ve iktidarın her türlü etkisini, piyasacılığı, ırkçılığı, gericiliği, cinsiyetçiliği sınırlandırmak ve yok etmek aynı zamanda tüm bir ülkeyi mevcut Saray Rejimi’nden kurtarmaktır. Üniversiteliler bu konuda seferber olmuştur. İsyan soğusun diye 9 güne uzatılan bayram tatili dahi iktidarın istediği gibi geçmedi. Üniversiteliler tüketimden gelen gücünü kullanarak boykot çağrısı yaptı ve bu bütün ülke çapında karşılık buldu. İsyan, tüketmeye endekslenmiş “neoliberal özne”yi parçalamaya, kurtuluş arayışını kolektifleştirmeye başladı.
Politik hedefimizin net olması ve bu hedef için yeni yöntemler üretiyor olmamız yeterli değildir. Bu hedef doğrultusunda hareket eden en geniş üniversiteli kesimlerinin hangi yöntemle hayatın ve mücadelenin öznesi, karar alıcısı haline geleceğini de cevaplamamız gerekiyor. Bunun için herkesin katılımına açık, söz söyleme hakkının korunduğu yerel forumlar, boykot komiteleri düzenli ve daha iyi işletilmelidir. Ancak bu ezberimiz. Bizi ezberin dışına götürecek ve isyanın örgütünü, hareket tarzını oluşturacak bir aşamaya geçmemiz gerekiyor. Yerel inisiyatiflerin üniversiteler arasında, kent çapında ortak hareket imkanlarını arttırmak ve onu politik hedeflerle iç içe geçirmek. Şimdilik İstanbul Üniversiteler Koordinasyonu adıyla ortaya çıkmış ancak henüz ayakları yere oturmayan bir mevzimiz var. Varlığını ne kadar sürdürebilir bilemiyoruz. Ancak üniversitenin hareketinin bir “Koordinasyon” olarak örgütlenmesine yabancı değiliz. Dolayısıyla bu mantığı örgütlemeye devam edeceğiz.
Yerel forumların, boykot komitelerinin düzenli toplantılarında alınan kararların seçilen temsilciler aracılığıyla Koordinasyon toplantılarına iletilmeleri, temsilciliğin her yerel toplantı sonrası değişebilme opsiyonu göstermesi, ortak alınacak önemli kararlar için üniversiteler arası forumların geniş katılıma açık şekilde toplanması gibi yöntemler hareketin bürokratikleşmesinin ve kendi çeşitliliğini, dinamizmini kaybetmemesinin, “örgütlü yapılar”ın oyun alanı haline gelmemesinin garantisidir.
Elbette tek garanti yöntem değildir. Asıl önemli olan politik hedeftir. Bununla birlikte bu süreçte “örgütlü yapıların” geniş üniversiteli kitlesinden kopuk, onun dışından ve yukarıdan sorumsuz tavırları da bir risktir ve bu risk ancak böylesi geniş bir zeminde ortak çalışma kültürünün geliştirilmesiyle bertaraf edilebilir.
Son söylediğimizin altını çizelim, çünkü bugüne kadar alışageldiğimizin dışında bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Saray rejimi karşıtı kesimler çok geniş ve çeşitli. Öğrenci hareketi kendi demokratik geleneğiyle hegemonya kuramazsa ırkçı, cinsiyetçi ve kitleleri bölen ideolojik tavırlar etkisini arttırabilir. Bu yüzden kitle kuyrukçuluğu da kitleden kopuk hareket tarzı da en büyük risk. Bugüne kadar öfkesi birikmiş ve bugün patlayan gençlik kesimleri kendilerini farklı tarz, simge ve sloganlarla ifade edebiliyor. Bu kesimin gerçek varlığıyla sosyal medyada gördüğü ilgi arasında bir fark olduğunu belirtmekte fayda var. Ancak yine de ciddiye alınmalı, kitlelerin kendilerini nasıl ifade ettiğiyle değil neye karşı durduğuyla daha fazla alakadar olmalıyız. Neye karşı duruyorsak ondan kurtuluşun gerçek yolunu ifade etmekten kaçınmamalıyız. En geniş kesimlerle bu kurtuluş yolu etrafında bir arada mücadeleyi sürdürebilmeliyiz.
Saray rejimi bugüne kadar bizleri milliyetçilik, cinsiyetçilik ya da dincilik temelinde kutuplaştırmayı başardı. İçinde yaşadığımız garabete duyduğumuz öfkeyi asıl sorumlusu yerine bir göçmene, bir ezilen cinsiyete, bir “din düşmanına” yönlendirerek kendisini sıyırmayı başardı. Ancak artık bu eskisi kadar kolay değil. Saray Rejimi’nden kurtuluşun yolu da halkın bu saflaşmaları aşarak birleşmesidir. Biz tam da bu yüzden hareketin içindeki geri unsurlarla ideolojik olarak mücadele ederiz. Ancak bu kesimlerin çoğunun örgütsüz olduğunu biliyoruz. Örgütlü provokasyon merkezlerine karşı hep tetikteyiz. Onlara izin vermeyeceğiz. Irkçı, dinci gerici ideolojik etkinin tahribatını yaşayan, kendisini bu tarz sembol ve sloganlarla ifade eden sıra arkadaşlarımıza doğru kavga yöntemini hatırlatarak sesleneceğiz. Ülkenin gerçek sorunlarını ve gerçek çözümlerini ortaya koyarak sesleneceğiz.
Bu yüzden kitle kuyrukçusu da kitle hareketinden kopuk da değil, onun tam da içinde kendi örgütlü hareket tarzını yaratmak için çalışıyoruz. Gençliğin hedefi ortak. Saray Rejimi’nden kurtulacağız. Bunun için sokaksa sokak. Kentlerin yasaklı meydanlarını özgürleştirecek, sokakları dolduracağız. Ancak yaşam alanlarımızı, kampüslerimizi, üniversiteleri boş bırakarak değil, özgürleştirici hareketi bizzat üniversitelerden sürdürerek ve üniversiteleri özgürleştirerek. Bizim olana; haklarımıza, irademize, üniversitemize sahip çıkıyoruz.
Kampüslerden sokağa özgürlük yolu açmak için kolları sıvıyoruz!
[Bu yazı ilk olarak universiteli.org‘da yayımlanmıştır]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.