İster destekçileri ister eleştirenleri olsun sosyalizmin bir başka dünya hayaliyle kitleleri harekete geçirdiği konusunda hemen herkes hemfikirdir. Peki, Ekim Devrimi olmasaydı halklar böyle ayağa kalkar mıydı? 1919 yılı, sömürgelerin emperyal efendilerine karşı ayaklanmalarıyla anıldığı bir yıl olur muydu? İşte, Prashad bu sorular ışığında meramını dile getirmeye çalışıyor
Devrim bulaşıcıdır. Bir yerlerde gerçekleşen bir devrim haberi itaatkârlığın ince örtüsünü çekip atabilir. Örneğin, Amerikan Devrimi Fransız Devrimi’ne esin kaynağı olurken 1848 devrimleri Avrupa’nın dört bir yanına yayıldı. 1917 Devrimi, insanlık tarihinin en güçlü devrim dalgasını tetikledi. Küba’dan Vietnam’a, Çin’den Güney Afrika’ya ilham verdi ve izlerini sadece SSCB topraklarında değil Üçüncü Dünya olarak bilinen topraklara da kazıdı. Peki, bu nasıl mümkün oldu?
Marksist yazar Vijay Prashad, Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız adlı kitabında bunun nasıl mümkün olduğu sorusuna yanıt olabilecek şu cümleleri söylüyor: “Faşizme ve kapitalizme karşı, en yüksek insan özgürlüğü için çabalayan bir hareketin parçası olmanın heyecan verici hissi vardı. … sosyalist bir dünya kurmak üzere birbirimize bağlanmıştık.” Prashad, Ekim Devrimi’nin Üçüncü Dünya üzerindeki etkisini anlatmak üzere yazdığı kitabında sosyalist hareketlerin ortaya çıkışına, gelişimine, başarı ve başarısızlıklarına dair etkileyici bir özet sunuyor. “Büyük bir umut taşıyan küçük bir kitap” diye özetlediği çalışmasında yeni neslin, dünyanın sömürgeci tahakkümü altındaki bu parçasında Ekim Devrimi’nin işçi sınıfı ve köylülük için ne anlam ifade ettiğini görmesini umut ediyor. Devrim’de kadınların rolünü ve devrimin onların hayatını nasıl değiştirdiğini anlatırken her şeye rağmen devrimin kadınları özgürleştirmeye yetmediğinin altını çiziyor. Bizim coğrafyamıza da uğramayı ihmal etmeyen yazar, okurlarını “Engels Kolektif Çiftliği” yöneticisi ve üzüm uzmanı Fatıma ve İstanbullu komünist öğretmen Naciye Hanım’ın direngenliğiyle karşılaştırıyor.
Ekim Devrimi olmasaydı halklar böyle ayağa kalkar mıydı?
İster destekçileri ister eleştirenleri olsun sosyalizmin bir başka dünya hayaliyle kitleleri harekete geçirdiği konusunda hemen herkes hemfikirdir. Peki, Ekim Devrimi olmasaydı halklar böyle ayağa kalkar mıydı? 1919 yılı, sömürgelerin emperyal efendilerine karşı ayaklanmalarıyla anıldığı bir yıl olur muydu? İşte, Prashad bu sorular ışığında meramını dile getirmeye çalışıyor. Devrimin temposunun, olduğu haliyle dünyaya duyulan öfke, isyan ateşlerinin devleri yıkıp yeni bir düzen yaratması umudunda olduğunu söyleyen yazar, “Bu, dünyayı sarsmaya istekli küçük çiftçinin, topraksız köylünün, kır yoksullarının sesi” diyor. Bu nedenledir ki, köylü nüfusunun fazla olduğu bir ülkede köylülerle işçi sınıfının ittifakını gerçekleştirip başarıya ulaşabilen Ekim Devrimi, Üçüncü Dünya ülkelerine ilham kaynağı oldu.
Prashad “Hiç kimse tırnakları kirli ve bedenleri makineler tarafından örselenmiş erkek ve kadınların bir araya gelebileceğine ve iktidarı ele geçirebileceğine inanmıyordu” diyor. Buna rağmen devrim haberini alan sömürü halklarının vardıkları ortak sonuç şuydu: “Rusların yolundan gidin!” Devrim, birçok ulusun devrimcilerine kurtuluşun nasıl mümkün olabileceğine dair ipuçları gösterdi. Meksika’da devrimci lider Zapata “Eğer Amerikamızın bütün halkları ve yaşlı Avrupa’nın bütün ulusları Meksika Devrimi’nin davasının tıpkı hakkını alamamış Rusya’nın davası gibi, insanlık davası olduğunu, ezilenlerin son derece yararına olduğunu ve onları temsil ettiğini anlarsa çok şey kazanacağız, insani adalet çok şey kazanacak” diyordu. Rus deneyimine özlemle bakan genç Mao, 1949’da “Ekim Devrimi, bir ulusun kaderini incelemenin, kendi sorunları üzerine yeniden düşünmenin bir aracı olarak proleter dünya görüşünü benimsemesi konusunda tüm dünyada olduğu gibi Çin’deki ilericilere de yardım etti” diyerek görüşünü dile getiriyordu.
Sömürgecilik ve faşizmle ortak mücadele
1950 yılı birkaç ulusun sömürgeciliğin açtığı yaraları yeni yeni iyileştirdiği, birçok toplumun sömürge iktidarından kurtulmak için büyük kavgalar verdiği zamandı. Prashad, “Sovyetler Birliği, Komünist Enternasyonal’in ve Emperyalizme Karşı Birlik’in sömürgecilik karşıtı mücadelelerinden İspanya’daki antifaşist mücadeleye ve daha sonra Nazi savaş makinesine karşı verilen mücadeleye kadar hepsinden alnının akıyla çıkmıştı” diye belirtiyor. Sovyetler, Üçüncü Dünya’nın devrimcileri gibi sömürgecilikle faşizm arasındaki bağlantıları görmüş ve tıpkı Martinikli komünist şair Aime Cesaire’nin dediği gibi faşizmle savaşmanın ama sömürgecilikle iş birliği yapmamanın mümkün olamayacağı türden bir savunma geliştirmişti. Bugün dahi hayranlık ve minnetle andığımız bu savunma, Üçüncü Dünya’nın faşizm ve sömürgeciliğe karşı verdiği ortak bir mücadeleyi ifade ediyor.
İstanbullu öğretmen Naciye Hanım Doğu Halkları Kongresi’nde
Geçmişi kavrama şeklimiz bugün nasıl hareket edeceğimizi etkiler. Bugüne dair tüm bilgimiz ister istemez tarihseldir. Ancak tarihin seyri önceden belirlenmiş değildir; insanların ne yaptıklarına bağlı olarak farklı doğrultulara yönelebilir. Marx, “İnsanlar kendi tarihlerini kendi yapar ama kendi iradeleriyle ve kendi seçtikleri koşullar içinde değil” diyor. 8 Mart 1917’de greve giderek binlerce fabrika işçisi kadın ve erkeği sokaklara döken dokuma işçisi kadınlar da tarihlerini SSCB’nin kuruluşuyla sonlanan Şubat Devrimi’ni başlatmakla yazmışlardı.
Sovyetlerin ve mücadelelerinin ulaştığı düzey, SSCB dışındaki komünist kadınlara büyük bir ilham kaynağı oldu. Ancak kadınlar, sermayenin despotizminden başka, bir de “erkeklerin despotizmi”nin üstesinden gelmeliydi. Bunun en büyük sınavlarından biri, Sovyetler’in temsilcileri ile sömürü altındaki halkları buluşturan Doğu Halkları Kongresi’nde verildi. Buradaki kadın katılımcıların azlığı kat edilmesi gereken bir hayli yol olduğunu gösteriyordu. Çoğunluğunun Müslüman ülkelerden temsilcilerin katılımıyla gerçekleşen kongreye bizim ülkemizden de İstanbullu öğretmen Naciye Hanım katılmıştı.
Peçeli kadınların katılımından, ilgilenilmesi gereken başka pek çok meselenin olduğundan ve kocalarının protesto edeceğinden çekinen kişiler, Doğulu Kadınlar Kongresi’nin tekrarlanmaması gerektiğini savunuyordu. İngiliz bir muhabirin kongre için yazdığı şu satırlar da adeta onları destekler nitelikteydi: “Pek çok sert konuşma yapıldı fakat birçok örnekte genel hava çok sayıda Müslüman temsilcinin namaz kılmak için dışarı çıkmasıyla bozuluyordu.” Buna karşılık katılımcılardan “Tüm geleneklerimizi ve yaşam koşullarımızı komünist çerçeveye hemen oturtamayız” uyarısı geldi.
Marx, 1882’de Cezayir’e gidişinin ardından kızı Laura’ya yazdığı mektupta şöyle diyor: “Eşitsizlik, gerçek bir Müslüman için menfur bir şeydir, ancak bu duygular devrimci bir hareket olmazsa harabeye dönecektir.” Doğulu kadınlar Marx’ı haklı çıkardı. Eşitliğe ve özgürlüklerine ilişkin militanca mücadele ettiler. Bulundukları topraklarda din adamları ve toprak sahipleri ile doğrudan çatışma haline giriştiler. Ama bu hareket, ne yazık ki kadınları özgürleştirmeye yetmedi. Ailelerin kültür dünyalarını tamamen değiştiremedi. Başörtülerini çıkardıkları için öldürülen kadınlar bunun en kahreden örneklerinden… Ancak yine de sabır, daha çok azim gerekliydi ve bu, onları devrimci bir ruhla harekete geçiren kadınlarda fazlasıyla vardı!
Bir başka dünya mümkün
Bugün, sosyalizmi “İyi fikir ama uygulamada işlemiyor” diye yerenlere rastlamak mümkün. Buna sosyalizme düşman olmayanlar bile dahil olabiliyor çünkü “para ve iktidar sahipleri sosyalizme izin vermez!” Marksist yazar ve aktivist Dannt Katch bu itirazlara şöyle yanıt veriyor: “Nasıl ki geçmişte başarısız olmuş onlarca köle isyanına rağmen büyük çiftlik köleliğinin sonu gelmişse sosyalizm hedefi de imkânsız değil.” Prashad da benzer bir ifadeyle SSCB’nin çökmesine rağmen bugün, dünyanın pek çok yerinde kızıl bayrağın hareketlerimizdeki yerini koruduğunu söylüyor. Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız, dünya işçilerine, ezilen tüm sınıflara ve uluslara umut olan Ekim Devrimi’nin “bir başka dünya”nın mümkün olabileceği inancını yeniden canlandırıyor. Lenin önderliğinde, kendi çıkarlarından daha büyük bir davaya inanan insanların Marx’ın “heyulasını” ete kemiğe büründürdüğü Ekim Devrimi’nin 105. yılı kutlu olsun!
Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız, Vijay Prashad, Çev: Deniz Tuna, Yordam Kitap, 2019.