“Sosyalistler bakımından stratejik önceliğin kapitalizmden ve saray rejiminden çıkarı olmayan tüm kesimlerin karşısında bir siyasal alternatif, bir siyasal seçenek olarak çıkabilmek olduğunu düşünüyorum. Fakat bu yolda atılması gereken henüz bir dizi adım var ve bunlar da sosyalist hareketin toplumsal tabanını genişletmesi ve dolayısıyla kitleselleşmesinden geçiyor”
Ülke seçim sathı mailine girdi. İktidar baskı politikaları ile muhalefeti etkisizleştirmeye çalışıyor. Bir yandan da sokak yeni tipte işçi direnişleriyle, 8 Mart ve Newroz’da görüldüğü gibi sokağı boş bırakmayan bir kitle militanlığıyla ısınıyor.
Peki bu koşullarda 1 Mayıs 2022’nin anlamı nedir? Toplumsal muhalefet ne yapıyor? Öncelik ne olmalı? Sosyalist hareketin özneleri Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Sosyalistlerin, kapitalizm ve saraj rejiminden çıkarı olmayanlar için bir siyasi alternatif, bir seçenek olarak ortaya çıkmanın stratejik bir öncelik olduğunu ifade eden TİP Emek Bürosu, “Fakat bu yolda atılması gereken henüz bir dizi adım var ve bunlar da sosyalist hareketin toplumsal tabanını genişletmesi ve dolayısıyla kitleselleşmesinden geçiyor” dedi.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2022’nin politik anlamı sizce nedir? Nasıl bir politik süreçte, nasıl bir önem taşıyor?
TİP: Bizde, yani Türkiye sosyalist hareketinde 1 Mayıslara genelde iki anlam atfediliyor veya iki niyet öne çıkıyor. İlki bir çeşit hafıza görevi, 1977’de katledilen insanlarımızı, yoldaşlarımı anmak, mücadelelerinin yitirilmediğini, onların öfkelerine ve özlemlerine sahip çıktığımızı göstermek. Diğeri ise bir çeşit gövde gösterisi, devlet karşısında, sermaye güçlerinin karşısına dikilip, uluslararası işçi hareketinin tarihsel yürüyüşünün bir parçası olarak, bugün ve burada, bu topraklarda tekrar ve tekrar zulme meydan okumak.
1 Mayıs’ın Türkiye’de kazanmış olduğu bu iki özgünlüğüne sahip çıkarken bir diğer ayak ise zayıf kalıyor, o da işin siyasal muhtevası. Yani şu anda, mevcut konjonktürde emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesinin önünü açacak talepler nelerdir, sermaye rejimine karşı direniş hangi kanallardan yürümelidir? Bu siyasal muhteva ise bugün iki unsura karşılık vermek durumunda gibi geliyo. Biri Saray rejiminin, son olarak Gezi davasında verdiği sert ve gayrı-meşru cezalarda billurlaşan saldırganlığı; diğeri ise 2022 başındaki onlarca fiili grevle patlayan işçi hareketinin yarattığı potansiyel. Bu sonuncusunu elbette emekçilerin hayatlarını insanca sürdürebilecek imkanların rejimin siyasal ve iktisadi politikalarıyla tümüyle gasp edilmesiyle birlikte düşünmek lazım.
Dolayısıyla baskıcı ve gerici bir sermaye rejimi karışışında emekçilerin örgütlülüğünün yarattığı imkanları vurgulayan, bu senenin şanlı işçi direnişlerini mutlaka bilincimize (ve tarihimize) nakşeden ve daha fazla örgütlülüğün daha fazla kazanım getireceğini öne çıkaran bir hatta tüm sosyalist hareketin bu 1 Mayıs’ta sahip çıkacağını düşünüyorum. Ayrıca unutmayalım ki bu sene 1962 Mayıs’ında düzenlenen Açlar Yürüyüşünün altmışıncı yıldönümü.
İşçilikten gelme bir sendikacı olan (ve TİP Ankara İl Başkanlığı yapacak olan) Fukara Tahir’in öncülüğünde 5000’e yakın inşaat işçisinin çalışma saatlerinin kısaltılması talebiyle meclise yürüdüğü bu eylemin güncelliğini de bu 1 Mayıs vesilesiyle hatırlatmanın, idrak etmenin mühim olduğunu düşünüyorum.
Siz bu 1 Mayıs’a özel olarak hangi politik mesajı taşıyacaksınız? 1 Mayıs çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Biraz önce söylediklerimden devam edecek olursam 1 Mayıs evet bir mücadele günü ve bunun yanı sıra işçilerin, emekçilerin, emeği ile geçinenlerin bayramı. Dolayısıyla bizim için birincil öncelik emekçilerin, tarihsel mücadelelerle kazanılmış bugüne, kendi bayramlarına geniş katılımını sağlamak. Bu açıdan kalabalık ve kararlı, coşkulu ve inatçı bir kortej olmasına çalışıyoruz.
Yoğun ve sistematik bir 1 Mayıs’a çağrı faaliyeti yürütüyoruz, hem sokaklarda, Edirne’den Diyarbakır’a var olabildiğimiz her yerde, hem de olabildiğince etkin ve yaratıcı biçimde sürdürmeye çalıştığımız sosyal medya faaliyetlerimizle. Bu çerçevede genel bir 1 Mayıs’a çağrı bildirisinin yanı sıra kurye, sağlık, mağaza-market, banka gibi farklı sektörlere dönük de içerikler aracılığıyla emekçilerle temas kuruyoruz. Yalnızca 1 Mayıs gündemi üzerinden değil, işçi sınıfının genel çıkarları için yürüttüğümüz mücadeleleri, aldığımız inisiyatifleri de mümkün mertebe anlatarak, tanıtarak yürütüyoruz bu faaliyetleri. Bunların arasında elbette geçtiğimiz haftalarda sendikaların toplu sözleşme yetkisi alma sürecini, dolayısıyla da örgütlenmesini zorlaştıran sermaye yanlısı uygulamaların önünü kesmek, patronların keyfi itirazlarını engellemek için Emek Büromuz tarafından hazırlanan ve vekil yoldaşlarımız tarafından meclise sunulan yasa değişikliği teklifi bulunuyor.
Türkiye İşçi Partisi olarak elbette ki birincil siyasal mesajımız bu iktidardan, bu saraylı çeteden, bu zorbalardan kurtulmak. Ama kenarda durarak, olgunlaşan elmanın yere düşmesini bekler gibi değil, örgütlenerek, dövüşerek bunun olacağını vurguluyoruz. Bunun içini de iki şekilde doldurmayı hedefliyoruz. İlk olarak emekçilerin etrafında örgütleneceği, mücadelelerini öreceği somut yaşamsal talepleri öne çıkararak (asgari ücrete enflasyon oranında aylık zam, çalışma saatlerinin ücret kaybı yaşanmadan kısaltılması, enerji dağıtım şebekelerinin kamulaştırılması, ulaşım hizmetlerinin ücretsiz hale getirilmesi gibi…), ikincisi Gezi davasında dostlarımızın, yoldaşlarımızın esir alınmasının yarattığı öfkeyle birlikte 9 yıl önce özgürlük ve adalet için sokağa dökülen milyonlarca insanımızı, “Gezicilerin” demokratik talepler etrafında tekrar saflara akmasını, meydanlara çıkmasını sağlayarak.
Bir yandan ülke seçim sathı mailinde ilerliyor, bir yandan savaş ve baskı politikaları ile iktidar muhalefeti etkisizleştirmek istiyor, bir yandan da sokak yeni tipte işçi direnişleriyle, 8 Mart ve Newroz’da görüldüğü gibi sokağı boş bırakmayan bir kitle militanlığıyla ısınıyor. Sosyalist hareketin önceliği ne olmalı?
Ukrayna-Rusya savaşında oynamaya çalıştığı arabulucu rolüyle birlikte uluslararası alanda, kısmen de olsa elinin tekrar güçlendiren saray sert hamlelerle, milliyetçi-muhafazakar taban nezdinde yitirmekte olduğu meşruiyetini, kimi saflaşmaları, işine gelince kullanmak için kenara bırakılmış kriz gündemlerini canlandırarak telafi etme derdinde.
Kuzey Irak’taki operasyonu, sevgili Garo Paylan arkadaşımıza yönelik linç politikasını ve Gezi davasındaki akıl almaz, kabullenilemeyecek kararı bunlar arasında sayabiliriz. Öte yandan söylediğin gibi, zaten AKP iktidarı altında tartışılmaz bir radikalizasyon ve kitleselleşme yaşamış bir kadın hareketi var. Bunun yanı sıra tüm baskılara rağmen direngenliğinden ödün vermeyen Kürt siyasal hareketi mevcut. Ve yıllardır irili ufaklı direnişlerle hep varlığını sürdüren ancak bu sene başında muazzam bir patlama yaşayan işçi hareketi de toplumsal muhalefet güçleri içinde daha belirleyici bir konum tutacak gibi görünüyor. Ayrıca hem küresel kapitalizmin hem de sarayın politikalarının hızlandırdığı ekolojik yıkım ve gıda krizi tehdidi karşısında giderek siyasallaşan çiftçiler ve tarım emekçileri de vazgeçilmez bir direniş aktörü olarak beliriyor. Biz de, Türkiye İşçi Partisi olarak hem zeytinliklerin madene çevrilmesine karşı düzenlediğimiz yürüyüşle hem de Birinci Tarım Konferansımızla bu alana dönük bir müdahale perspektifi çizmeye çalışıyoruz.
Sosyalistler bakımından stratejik önceliğin kapitalizmden ve saray rejiminden çıkarı olmayan tüm kesimlerin karşısında bir siyasal alternatif, bir siyasal seçenek olarak çıkabilmek olduğunu düşünüyorum. Fakat bu yolda atılması gereken henüz bir dizi adım var ve bunlar da sosyalist hareketin toplumsal tabanını genişletmesi ve dolayısıyla kitleselleşmesinden geçiyor. Ayrıca önümüzdeki dönemde artması gayet muhtemel olan saldırılar karşısında hem korunmak hem de bunlara yanıt verebilmek için bunun elzem olduğu kanısındayım. Elimizdeki tüm araçları bu yönde seferber etmek durumundayız. Dolayısıyla önümüzdeki 1 Mayıs da, yaklaşan seçimler de sosyalist hareketin toplumsal mütekabiliyetini geliştirmek için vesileler olarak görülmeli, bu vesilelerle acil ekonomik ve demokratik taleplere dayalı birleşik faaliyetlere ve kampanyalara ağırlık vermeyi önümüze koymalıyız. Bu çerçeve bizim de dahil olduğumuz yedi sol-sosyalist parti ve hareketin oluşturduğu, fakat etki alanı bunun da ötesine geçen güç birliği son derece önemli bir zemin. Bu birleşik mücadele hattını daha da derinleştirip etkinleştirmek acil bir görev olarak duruyor karşımızda.