“Ülkemizi sürüklendiği yıkımdan kurtaracak ve emekçilerin kendi çözümlerini ortaya koyarak güçlenmelerini sağlayacak tek seçenek. Burjuvazi ve onun iktidarı olan tek adam giderek daha saldırgan hale gelirken, işçi ve emekçi kitleler de giderek daha fazla böyle gitmez diyor”
Ülke seçim sathı mailine girdi. İktidar baskı politikaları ile muhalefeti etkisizleştirmeye çalışıyor. Bir yandan da sokak yeni tipte işçi direnişleriyle, 8 Mart ve Newroz’da görüldüğü gibi sokağı boş bırakmayan bir kitle militanlığıyla ısınıyor.
Peki bu koşullarda 1 Mayıs 2022’nin anlamı nedir? Toplumsal muhalefet ne yapıyor? Öncelik ne olmalı? Sosyalist hareketin özneleri Sendika.Org’un sorularını yanıtladı.
Emek düşmanı, baskıcı, yasakçı politikalar yürüten tek adam yönetiminin, bölgesel güç olma hayalleriyle savaş kışkırtıcısı politikalar yürüterek ülkeyi felakete sürüklediğini ifade eden Emek Partisi (EMEP) İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros, böylesi bir dönemde 1 Mayıs’ın, işçi sınıfı ve emekçilerin kendi taleplerini ve geleceklerini kazanmak için gücünü göstermesi açısından büyük bir önem taşıdığının altını çizdi.
Sendika.Org: 1 Mayıs 2022’nin politik anlamı sizce nedir? Nasıl bir politik süreçte, nasıl bir önem taşıyor?
Sema Barbaros: Dünya işçi ve emekçileri, 2022 1 Mayıs’ını kapitalist sömürünün ağırlaştığı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte emperyalist paylaşım kavgasının daha da sertleştiği koşullarda karşılıyor. Sömürücü sınıflar, emperyalist kapitalist sistemin krizlerinin tüm faturasını işçi sınıfı ve halklara çıkarıyor.
Bu faturanın en kabarık olduğu ülkelerden biri de Türkiye. Bugün Türkiye işçi ve emekçileri 136 yıl önce Amerikalı sınıf kardeşlerinin kazandığı 8 saatlik iş günü ve örgütlenme hakkını kullanmak, insanca yaşamaya yetecek bir ücret elde etmek için mücadele veriyor. Ekonomisi geçen yıl yüzde 11 büyüme ile dünya rekoru kıran Türkiye, Dünya Sefalet Endeksinde 166 ülke içinde 160’ıncı sırada. TÜİK verilerine göre dahi ülkemizde en zengin yüzde 10, en yoksul yüzde 10’un 14.6 katı gelire sahip. Erdoğan ve AKP’sinin 20 yıldır yaptığı, bu düzenin işlemesini sağlamak. Özelleştirmeler, vergi afları, yatırım teşvikleri, kur korumalı mevduat hesabı gibi uygulamalarla ülke kaynaklarını kapitalistlere peşkeş çekiyorlar. Uluslararası tekeller ve yerli işbirlikçileri ile el ele memleketi yağmalıyorlar. Bu yağma ve sömürüyü ‘dış güçler’, ‘yerli ve milli’ söylemleri arkasında gizlemeye çalışıyorlar. Bu yüzden de grev ve direnişlere, yaşam alanlarını ve doğayı savunan üretici köylülere, muhalif siyasetçilere, akademisyenler, gazetecilere, kadınlara ve gençlere şiddetle saldırıyorlar.
Bir yandan emek düşmanı, baskıcı, yasakçı politikalar yürüten tek adam yönetimi, bir yandan da bölgesel güç olma hayalleriyle savaş kışkırtıcısı politikalarla ülkeyi felakete sürüklüyor. Türkiye’nin Ukrayna’daki savaştan kazançlar elde edeceği propagandasıyla, emekçileri NATO’cu, ABD işbirlikçisi politikalarının peşinde sürüklemek istiyorlar.
Böyle bir dönemde 1 Mayıs, işçi sınıfı ve emekçilerin kendi taleplerini ve geleceklerini kazanmak için gücünü göstermesi açısından büyük bir önem taşıyor.
Siz bu 1 Mayıs’a özel olarak hangi politik mesajı taşıyacaksınız? 1 Mayıs çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Emek Partisi olarak “Sömürüye ve Savaşa Karşı Birlik, Mücadele, Dayanışma” diyoruz ve az önce bahsettiğimiz tablonun karşısında zamlara, yoksulluğa ve baskılara karşı 1 Mayıs’ta tüm işçi sınıfı ve emekçileri alanlara çıkmaya çağırıyoruz. İstanbul’un dört bir yanında, iş yerlerinde fabrikalarda, okul ve hastanelerde, semtlerde bu çağrıyı örgütlüyoruz.
Öncelikli olarak işçilerin kendi işyerlerinde talepleri etrafında yan yana gelmesini, birleşmesini teşvik eden, örgütlemeye çalışan bir faaliyet sürdürüyoruz. Aydınlatma çalışmaları, ülkenin gidişatını konuştuğumuz halk toplantıları, işçi toplantıları, bildiri dağıtımları, işçi sınıfı hareketinin çeşitli yönlerini tartıştığımız sempozyum ve paneller gibi etkinlikler düzenliyoruz.
Bir yandan ülke seçim sathı mailinde ilerliyor, bir yandan savaş ve baskı politikaları ile iktidar muhalefeti etkisizleştirmek istiyor, bir yandan da sokak yeni tipte işçi direnişleriyle, 8 Mart ve Newroz’da görüldüğü gibi sokağı boş bırakmayan bir kitle militanlığıyla ısınıyor. Sosyalist hareketin önceliği ne olmalı?
Partimiz seçim sürecini de kapsayan önümüzdeki dönem mücadele platformunu “Bağımsız Demokratik Bir Ülke ve İnsanca Yaşam Bildirgesi” adıyla ve “Birlikte Kazanacağız, Halk Kazanacak” sloganıyla kamuoyuyla paylaşmıştı. Hem mevcut koşullar hem de gelecek açısından işçi ve emekçilerin tek bir çıkış yolu var. O da ekonomik ve politik hakları için birleşmek, dayanışma içinde olmak ve mücadele etmek. Bu, ülkemizi sürüklendiği yıkımdan kurtaracak ve emekçilerin kendi çözümlerini ortaya koyarak güçlenmelerini sağlayacak tek seçenek. Burjuvazi ve onun iktidarı olan tek adam giderek daha saldırgan hale gelirken, işçi ve emekçi kitleler de giderek daha fazla böyle gitmez diyor. Şimdi mesele işçi ve emekçileri, sermayenin farklı politik ittifakları arasına sıkışmaktan kurtaracak devrimci, demokratik bir halk seçeneğinin oluşturulmasıdır. Türkiye’nin gerçek bir halk ittifakına ihtiyacı var. Dolayısıyla sosyalistlerin, emek ve demokrasi güçlerinin de önceliği bu olmalıdır.