Ratliff, Ajans’ın iki muhabiri K’ung Mai ve Ping An’ın Küba’ya Nisan ortasında geldiğini ve ilk raporun 16 Nisan 1959’da Havana’dan doğrudan Pekin’e gönderildiğini yazar. Orada yayımlanan metin, ilk kez tam İngilizce çeviriden alınmıştır. World Knowledge’da röportaja giriş yazan gazetecilere göre, Che ile röportaj “devrimin zaferinden sonra 108. akşam,” yani 18 Nisan 1959’da iki saat süreyle gerçekleştirilmişti
Küba Devrimi’nin 63. yılı için, devrimden yaklaşık 3 ay sonra, Nisan 1959’da Yeni Çin Haber Ajansı’nın iki muhabirinin Che Guevara ile yaptığı röportajın çevirisinin seçilmesinin başlıca nedeni, devrimin en sıcak anlarında, olayların daha sonraki seyrinin (ABD saldırısı, Domuzlar Körfezi çıkarması, Füze Krizi vb.) henüz ayak sesleri duyulurken yapılmış olması. Yeni Çin Haber Ajansı’nın Havana Ofisi resmen Haziran 1969’da açılacaktı. Metni o zaman Washington Üniversitesi’nde Latin Amerika tarihi üzerine çalışmalar yapan yüksek lisans öğrencisi William E. Ratliff’in giriş yazısı ve çevirisine borçluyuz. Röportajın belli yerlerinin çevirisinde Washington Üniversitesi Profesörü Lao Yan-shuan’ın da katkısı olmuştu. Ratliff, Ajans’ın iki muhabiri K’ung Mai ve Ping An’ın (t.ç.n. takma adlar kullanan muhabirlerin gerçek adlarının Kung O ve P’an P’ing-yen olduğu da belirtilmiş) Küba’ya Nisan ortasında geldiğini ve ilk raporun 16 Nisan 1959’da Havana’dan doğrudan Pekin’e gönderildiğini yazar. Orada yayımlanan metin, ilk kez tam İngilizce çeviriden alınmıştır. World Knowledge’da röportaja giriş yazan gazetecilere göre, Che ile röportaj “devrimin zaferinden sonra 108. akşam,” yani 18 Nisan 1959’da iki saat süreyle gerçekleştirilmişti. Yer olarak Guevara’nın Havana dışındaki konutu gösterilmişti. Raporlarını 19 Nisan akşamı tamamlayan muhabirler, Pekin’e 22 Nisan akşamı iletmişlerdi. Röportajın kısmi özeti ve bazı doğrudan alıntılar, 23 Nisan’da Pekin’den Doğu Asya’ya radyo yayınıyla iletildikten sonra, ertesi gün Londra’da Yeni Çin Haber Ajansı tarafından yayımlanacaktı. 18 Nisan’da Pekin’de Tibet için toplanan İkinci Ulusal Halk Kongresi’nin gündemdeki ağırlığı nedeniyle Çin ulusal basınında yer verilmeyen röportajın tamamı, 5 Haziran’da Çince World Knowledge’da yayımlandı.
Röportajın ortaya çıkmasını sağlayan yazarın röportajın özgünlüğüyle ilgili kısa çekince ve notlarının çevirisini de vererek, röportaja geçiyoruz.
Röportajın kendisinin, Çinli muhabirlerin özgül sorularına karşılık Guevara’ya atfedilen cevapların özgünlüğünü sorgulamak için çok az neden var. 26 Temmuz Hareketi’nin gelişmesi, toprak reformu, 1959’un ilk aylarında devrimin problemleri ve başarıları ile Küba Devrimi’nin uluslararası öneminin değerlendirilmesiyle ilgili yorumlar, 1959 başlarında Guevara’nın başka durumlardaki sözleriyle genelde uyumludur. (Örneğin, 27 Ocak 1959’da, Havana’da Nuestro Tiempo kültür organizasyonundaki konuşma…)
“Röportajın tek kuşkulu yanı, açılıştaki açıklamadır. K’ung Mai ve Ping An’a göre, röportajın ilk resmi sorusuna, Guevara, Çin lideri Mao Zedung’a büyük hayranlığını ifade ederek, Fulgencio Batista’ya karşı mücadelede Çin gerilla savaşı taktiklerine Kübalıların çok değer verdiğini belirtmişti… Şimdilik açılıştaki açıklamanın özgün olup olmadığını kesinlikle belirlemek imkânsız. Bu ya 1) kesinlikle Guevara’nın sözleri ya 2) Çinlilerin Guevara’nın Mao hakkında söylemiş olabileceği bazı övgü dolu yorumları abartması ya da 3) aslında kesinlikle temelsiz olabilir. Ne var ki, bu açıklama konusunda kişi hangi görüşü benimserse benimsesin, röportajın kalanının özgünlüğünü sorgulayacak hiçbir neden yoktur.
Röportaj, Che Guevara Speaks, Selected Speeches and Writings, Pathfinder, 1995, 6. Baskı’da yayımlanan geniş özetle ve marxists.org’da yayımlanan kısa özetle örtüşmektedir. Bizim yayımladığımız tam metin, William E. Ratliff’in Hispanic American Historical Review, Ağustos 1966 sayısındaki çevirisinden alınmıştır.
Ali Çakıroğlu
1 Ocak 2022
TOPRAK REFORMU – KÜBA DEVRİMİNİN MIZRAK UCU VE SANCAĞI
Guevara:
“Yoldaş Mao Zedung’dan gözümüzü hiç ayırmadık. Gerilla savaşına girdiğimizde, Yoldaş Mao Zedung’un gerilla savaşı teorisini inceledik. Ön cephelerde yayımlanan teksir makinesiyle çoğaltılmış broşürler kadrolarımız arasında yaygın biçimde dağıtıldı; bunlara ‘Çin’den gelen besin’ deniyordu. Bu küçük kitabı dikkatle inceleyerek pek çok şey öğrendik. Yoldaş Mao Zedung’un sistemli ve bilimsel olarak inceleyip cevapladığı pek çok problem olduğunu keşfettik. Bunun bize çok yararı dokundu…” [t. ç. n. Yazar, serbest bir çeviriden çok daha motomot bir Çince çevirinin Guevara’nın fikirlerini daha iyi yansıtacağını düşünür.]
Muhabir:
“Küba Devrimi’nin nasıl zafer kazandığını anlatabilir misiniz?”
Guevara:
Tabiî ki. Benim Meksika’da 26 Temmuz Hareketi’ne katıldığım zamanla başlayalım. Granma’yla tehlikeli deniz yolculuğundan önce bu örgütün üyelerinin toplumla ilgili görüşleri çok farklıydı. Meksika’da aile arasındaki samimi bir tartışmada, Küba halkına bir devrim programı sunmamızı önerdiğimi hatırlıyorum. Moncada ordu kışlasına saldırıya katılanlardan birinin o zaman vermiş olduğu cevabı hiç unutmadım. Bana demişti ki: “Bizim eylemimiz çok basit. Yapmak istediğimiz bir coup d’etat başlatmak. Batista bir darbe yaptı ve sadece tek sabah içinde hükümeti ele geçirdi. Biz, başka bir darbe yaparak onu iktidardan devirmeliyiz. … Batista, Amerikalılara yüz taviz verdi; biz de yüz bir taviz verelim.” O sırada onunla tartışarak, bizim ilkesel temelde darbe vurmamız; aynı zamanda da hükümeti ele geçirdikten sonra ne yapacağımızı açıkça kavramamız gerektiğini söyledim. 26 Temmuz Hareketi’nin ilk aşamasında bir üyenin düşüncesi böyleydi. Aynı görüşü savunup değişmeyenler, sonradan devrimci hareketimizi terk edip bir başka yol benimsediler.
Sonradan Granma ile denizi geçen küçük örgüt, o zamandan başlayarak defalarca zorluklar yaşadı. Meksikalı yetkililerin sürekli baskıları yanında, başlangıçta maceracı olan, fakat sonradan bu bahaneye sarılıp askeri harekâttan kopan kişiler gibi bir dizi iç sorunla da boğuştuk. En sonunda, Granma ile denizi geçme aşamasında, örgütte sadece seksen iki kişi kaldı.
O zamanki maceracı düşünce, ayaklanmayı başlatma sürecinde örgüt içinde karşılaştığımız ilk ve tek felaketti. Darbeden zarar gördük. Ama Sierra Maestra’da yeniden bir araya geldik. Aylarca dağlardaki yaşam tarzımız çok düzensizdi. Bir damla su bile yokken, dağ tepelerine tırmanıp duruyorduk. Sırf hayatta kalmak bile aşırı zordu.
Batista askeri birliklerinin zulmüne katlanmak zorunda kalan köylüler, bize karşı tavırlarını yavaş yavaş değiştirmeye başladılar. Bize sığınarak gerilla birliklerimize katılmak için kaçtılar. Bu yolla tabanımızda ağırlık şehirlilerden köylülere kaydı. Aynı zamanda, köylüler hakları ve sosyal adalet için silahlı özgürlük mücadelesine katılmaya başlarken, doğru bir slogan ileri sürdük: Toprak reformu. Bu slogan, Küba’nın ezilen kitlelerini harekete geçirdi ve toprağa el koymak için savaşa seferber etti. Bu zamandan başlayarak, ilk büyük toplumsal planımız belirlendi ve sonradan toprak reformu hareketimizin sancağı ve birincil mızrak başı haline geldi.
Tam da bu zamanda Santiago de Cuba’daki trajediyi yaşadık; yoldaşımız Frank Pais öldürüldü. Bu, bizim devrimci hareketimizde dönüm noktası oldu. Öfkeli Santiago halkı, kendiliğinden sokaklara dökülerek, ilk siyasal genel grev çağrısını yaptı. Grev, bir liderden yoksun olmakla birlikte Oriente Vilayeti’nin tamamını felce uğrattı. Diktatörün hükümeti olayı bastırdı. Ne var ki, bu olay özgürlüğü elde etmek için işçi sınıfının mücadeleye katılımının kesinlikle temel olduğunu kavramamızı sağladı! Biz o zaman Asi Ordu’nun hükümeti ele geçirmesine yardımcı olması için bir başka genel grev hazırlarken işçiler arasında gizli çalışmalar yapmaya başladık.
Asi Ordu’nun muzaffer ve cesur gizli faaliyetleri bütün ülkeyi sarstı; halkın tümünün harekete geçmesi, geçen yıl 9 Nisan genel grevine yol açtı. Oysa grev liderler ve işçi kitleleri arasındaki temassızlık nedeniyle başarısız oldu. Deneyim, 26 Temmuz Hareketi’nin liderlerine değerli bir hakikati öğretti: Devrim şu ya da bu özgül kliğe ait değildir; Küba halkının bütün kitlesinin girişimi olmalıdır. Bu sonuç, hareketin üyelerine hem ovalarda hem de dağlarda en ağır çalışmayı üstlenmeleri için ilham verdi.
Bu sırada kuvvetlerimize teori ve öğreti eğitimi vermeye başladık. Bütün bunlar isyan hareketinin büyümüş ve hatta siyasal olgunluk kazanmaya başlamış olduğunu gösterdi. Çok geçmeden Sierra Maestra’da “küçük sanayi”yi inşa etmeye başladık. Gezgin olmaktan çıkarak yerleşik bir yaşama geçtik. En acil ihtiyaçlarımızı karşılamak için kendi ayakkabı fabrikalarımızı, silah ve bomba dönüşüm fabrikalarımızı inşa ettik. Batista’nın bize attığı bombaları aldık; kara mayınlarına dönüştürdükten sonra diktatöre iade ettik.
Asi Ordu’daki herkes, Sierra Maestra ve diğer bölgelerde köylülerin konumunu geliştirme, toprağı ele geçirme mücadelesine katılma ve okullar inşa etme gibi temel ödevlerini hatırlıyordu. Tarım yasası ilk kez denendi; devrimci yöntemler kullanarak diktatörün hükümet görevlilerinin yaygın mülklerini kamulaştırarak, bölgede devletin elindeki toprakların tamamını köylülere dağıttık. Bu sırada, toprak reformu sancağını yükselten ve toprağa sımsıkı bağlı bir köylü hareketi boy gösterdi.
9 Nisan grevinin başarısızlığı sonucu, Mayıs sonunda Batista’nın barbarca baskısı başladı. Yaklaşık olarak 25 Mayıs’ta on bin kişilik bir düşman ordusu, askeri kampımıza yaklaşarak, saldırısını Komutanımız Castro’nun kendisinin liderlik ettiği birinci askeri kolumuz üzerinde yoğunlaştırdı. İnanması güç olsa da on bin kişilik büyük düşman ordusuna karşılık o sırada Sierra Maestra’da bizim elimizde en fazla üç yüz “Freedom” model piyade tüfeği vardı. 30 Temmuz’a geldiğimizde, bizim savunma harekâtımız Batista’nın saldırısını doğru stratejik liderlik nedeniyle kontrol altına alınca, Asi Ordu savunmadan saldırıya geçti.
Bu savunma harekâtından sonra, Asi Ordu ovalara inme hazırlıklarını başlattı. Bu saldırı, stratejik öneme ve psikolojik etkiye sahipti; çünkü daha o zaman silahlarımız gerek kalite, gerekse nicelik yönünden diktatörün hükümetinin sahip olduklarıyla hiçbir biçimde karşılaştırılamazdı. Bu savaşta yanımızda olan halk tahmin edilmesi zor bir müttefikti. Hiçbir askeri kolumuzun düşmanı taciz etmesi ya da en avantajlı askeri mevzileri ele geçirmesi engellenemiyordu. Bu, tamamen askeri birliklerimizin mükemmel stratejisinin sonucu değildi; özellikle önemli olan köylülerin büyük yardımıydı. Onlar Asi Ordu’nun yapamayacağı her şeyi yapıyorlardı. İstihbarat iletiyor, düşman ordusundan gözünü ayırmıyor, düşmanın zayıf noktalarını keşfediyor, acil haberleşmeyi sağlıyor ve kukla orduda casusluk yapıyorlardı. Bütün bu işbirliğini mucizeye değil, köylülere ve çiftçilere yararlı politikaları uygulayışımıza borçluyduk. Düşman bize Sierra Maestra’da saldırıp açlık boy gösterdiğinde, on bin büyük baş hayvan toprak sahiplerinin sınır bölgelerinden dağlara sürüldü. Elimizde o kadar fazla sığır vardı ki sürüler sırf Asi Ordu’yu beslemekle kalmadı; bazılarını köylülere de dağıtabildik. Bu bölgenin özellikle yoksul guajiro’su* (t.ç.n. Küba’da tarım işçisi) hayatında ilk kez canlı hayvan bulabilmişti. Aynı zamanda ilk kez herhangi bir eğitim alabilmişlerdi çünkü devrim onlara okullar inşa etmişti.
Bu arada, diktatörün hükümeti hâlâ köylülere haince tecavüz ediyor; onları yağmalıyor, öldürüyor ve topraklarından uzaklaştırıyordu. İyi ve masum insanları katletmek için kuzeydeki müttefiki ABD’den aldığı çok büyük miktarlarda napalm kullanıyordu.
Ordumuz, bu sırada Las Villas Vilayeti’ne doğru ilerlemeye başladı. Oraya ulaşır ulaşmaz, toprak reformunu ilan eden bir duyuru yayınladık. Duyuruda, küçük toprak sahiplerinin toprak vergisi ödemek zorunda olmadığını açıkladık. Kesinlikle toprak reformu Asi Ordu’nun mızrak başı gibiydi; toprak reformu sancağını yükselterek ilerledik. Bir yıl sekiz aylık devrimci süreçte, liderler ve köylüler arasında o zamana kadar devrimin akıl almaz sanılan şeyler yapmasını mümkün kılan uyumlu ilişkiler kuruldu. Bu bizim yaptığımız bir şey olmayıp köylülerin gücünden kaynaklanmıştı. Böylesi bir güç, bizi zaferin garantisinin sadece köylüleri ayağa kaldırıp örgütleyebilmemiz ve silahlandırabilmemiz olduğuna yürekten inanmamızı sağladı.
Batista’nın hileli seçimler düzenlediği 3 Kasım’da Sierra Maestra’nın 3 No’lu Yasası ilan edildi. Yasada, toprak reformunun gerçekleştirilmesi; devletin ve diktatörün hükümetinin görevlilerinin sahip olduğu topraklarla, rezilce yöntemlerle kimi zaman birkaç bin caballería’dan* (t. ç. n. Karayiplerde ve Orta Amerika’da genelde 40 hektarlık bir arazi ölçüsü birimi) fazla araziyi zorla işgal edenlerce elde tutulan toprakların iki caballería üzerinde toprağa sahip olmayan tüm şeker kamışı çiftçilerine dağıtılması ve mülkiyet haklarının tanınması ortaya konulmuştu. Toprak reformundan iki yüz binden fazla köylü hanesi yararlandı. Buna rağmen 3 No’lu Yasa’yla yürürlüğe konulan tarım devrimi eksiksiz değildi. Devletin Anayasasında tarımsal yapımızın tipik özelliği olan latifundia sistemine karşı kuralların getirilmesi şarttı. Bu latifundia sistemi ulusun geriliğinin ve köylü kitlelerinin tüm sefaletinin nedeniydi. Bu neden, günümüzde bile henüz ortadan kaldırılmamıştır.
Latifundia sisteminin ortadan kaldırılmasını sağlayan yasayı her yönüyle uygulamak, köylü kitlelerinin kendilerinin kaygısı olacaktır. Devletin şimdiki Anayasası, toprağa el konulduğunda zorunlu bir nakit tazminat öngördüğünden, bu yasayla toprak reformu hem ağır aksak ilerliyor, hem de zorlanıyor. Şimdi devrimin zaferinden sonra, özgürlüklerini elde eden köylüler kolektif eyleme geçmeli, demokratik biçimde latifundia sisteminin ortadan kaldırılmasını ve gerçek, yaygın bir tarım reformunu talep etmelidir.
Muhabir:
Küba devrimi şimdi hangi problemlerle karşı karşıya ve şimdiki sorumlulukları neler?
Guevara:
İlk zorluk, yeni eylemlerimizi eski temeller üzerinde yürütmek zorunda kalmamız. Küba’nın halk düşmanı rejimi ve ordusu şimdiden tahrip edilmiş durumda; oysa diktatoryal sosyal sistem ve ekonomik temeller henüz ortadan kaldırılmadı. Bazı yaşlılar ulusal yapı içinde hâlâ çalışıyorlar. Devrimin zaferinin sonuçlarını koruyarak, devrimin kesintisiz gelişmesini mümkün kılmak için yönetimi düzeltip güçlendirme çalışmamızda bir adım daha atmalıyız. İkincisi, yeni yönetimin devraldığı şey bir enkazdı. Batista kaçtığında, ülkenin hazinesini yağmalaması, ulusal maliyeyi ciddi zorluklar içinde bırakmıştı. Döviz kurlarında dengeyi korumalıyız; aksi halde ulusal paramız değer kaybına uğrayacak. Üçüncüsü, Küba’nın toprak sistemi latifundistalar büyük arazileri elde tutarlarken, aynı zamanda pek çok kişinin işsiz olduğu bir sistem. Yeraltı maden rezervlerini kendimiz işleyemiyoruz; bu nedenle rezervleri yurtdışında işlemek üzere nakledecek yabancı şirketlere bağımlı kalıyoruz. Bizimki şeker kamışı üretiminin bizim için temel olduğu monokültür ekonomisi. Dış ticaretimiz de monokültüre dayalı. ABD, Küba ticaretini kontrol ediyor; sonuçta ABD’nin rekabeti nedeniyle ulusal sanayilerimiz eziliyor. Kaçakçılık çok ciddi. Emtia fiyatları çok yüksek. Dördüncüsü, toplumumuzda halkın içinde birliği gerçekleştirme çabalarımıza yararlı olmayan ırk ayrımcılığı hâlâ varlığını koruyor. Beşincisi, kiralarımız dünyanın en yükseği; bir aile sıklıkla gelirinin üçte birinden fazlasını kira için harcamak zorunda. Özetlersek, Küba toplumunun ekonomisinin temellerinde reform yapmak çok zor ve uzun bir zaman alacak.
Toplumsal düzeni yerleştirip ulusal yaşamı demokratikleştirmek için yeni hükümet pek çok yapıcı önlem benimsedi. Ulusal ekonomiyi düzeltmek için çok çaba harcadık. Örneğin, hükümet kiraları yüzde elli düşüren bir yasayı geçirdi. Dün kıyıları düzenleyen bir yasa çıkararak, arazileri ve deniz kıyılarını işgal eden bir avuç insanın ayrıcalıklarına son verdik. Eskiden metrekaresi bin peso olan emlak fiyatlarının metrekaresi dört yüz peso’ya düştü ve satışlardan elde edilen gelir ülkenin kolektif yararına kullanılacak bir yatırıma dönüştürüldü. Hükümet eski görevlilerin binaları ve taşınmazlarını kendi kontrolüne alarak sonuçta halka verdiğinde, sırf bu bile yirmi milyon peso’nun üzerinde ivedi bir gelir getirdi. Bu ülkenin ulusal sanayilerinin büyük yarar sağlaması ve en başta da tütün ve pamuklu sanayilerinin gelişmesi gibi tamamen pratik amaçlarla da olsa kaçakçılık şimdiden sona erdirildi.
İthalat vergileri, gümrük tarifeleri reformu gibi diğer temel yasalar ile maden cevherlerini düzenleyen yasalar şimdi yürürlükte. En önemlisi de yakında yürürlüğe konulacak toprak reformu yasası. (t.ç.n. World Knowledge editörü, bu yasanın röportajın gerçekleştirildiği Nisan ile yayımlandığı Haziran arasında bir zamanda, 17 Mayıs’ta yürürlüğe konulduğunu not düşmüş.) Ayrıca bir Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü kuracağız. Burada bizim toprak reformumuz henüz çok geniş kapsamlı değil; Çin’deki kadar eksiksiz değil. Yine de Latin Amerika’daki en ilericisi olarak değerlendirilmeli.
Toprak reformunu önererek, bu hedefe hızla ulaşmak için devrim yasalarını yürürlüğe koyduğumuzda, özellikle toprağın yeniden dağıtılmasını, çok geniş bir ulusal pazarın kurulmasını ve çeşitlendirilmiş bir ekonominin gerçekleştirilmesini düşündük. Burası halkın çıkarının yattığı yer. Şu anda toprak reformunu ilgilendirdiği kadarıyla, en önemli şey şeker kamışı üretiminin artırılması ve üretim tekniklerinin iyileştirilmesidir. İkincisi, tarım üreticisinin kendi tarlasına sahip olmasını sağlamak, bakir toprakların ıslah edilmesini teşvik etmek ve ekilebilir tüm toprakları ekmektir. Üçüncüsü, rekolteyi düzenlemek, üretimi artırmak ve tahıl ürünlerinin ithalini azaltmaktır. (Şu anda tahıl ürünlerinin ithaline yılda elli milyon peso karşılığı döviz ödenmektedir.) Dördüncüsü, halk için kahve ve tütün dükkânları kurmak; makul fiyatlar belirlemek ve aracıların sömürüsünü ortadan kaldırmaktır. Beşincisi hayvancılığı geliştirmektir.
Buradan kaynaklanan problemlerin bir tekini bile ihmal etmeden ulusal sanayileşme için çalışmalıyız. Sanayileşme, yeni sanayiler için koruma önlemlerinin benimsenmesini ve yeni ürünler için bir iç tüketici pazarını gerektirir. Sözgelimi, tüketiciler olarak ihtiyaçları olmakla birlikte satın alma güçleri olmayan guajiro’lara pazara ana giriş kapısını açmazsak, iç pazarı genişletmenin başka yolu yoktur.
Olaylar bütünüyle bize bağlı değil; ulusal ticaretin yüzde yetmiş beşinden fazlasını kontrol eden kişilerin muhalefetiyle karşılaşacağız. Böyle bir tehlike karşısında, dış pazarların iki kat büyütülmesi gibi karşı önlemler almaya hazırlanmalıyız. Şeker, tütün ve diğer ürünleri nakletmek için ticari deniz filosu kurmalıyız; çünkü ticari deniz filosunun nakliyat giderleri Küba gibi geri ulusların ilerlemesini büyük ölçüde olumsuz etkiliyor.
Eğer sanayileşmemizi gerçekleştirmek istiyorsak, en önemli şey nedir? Hammaddeler. Batista’nın diktatörlük yönetiminde, ülkenin hammaddeleri tümüyle yabancı üçkâğıtçıların ellerine teslim edildi. Ülkemizin hammaddelerini, maden rezervlerimizi geri almadan olmaz. Sanayileşmenin bir diğer unsuru elektrik enerjisidir. Biz elektrik enerjisini halka geri vermeyi taahhüt ediyoruz.
Üstte belirttiğimiz planı başaracak gücümüz nerede? Bir Asi Ordumuz var. İşçi-köylü askeri birliklerini hızla eğitmeli, modern teknik ve öğretiyle silahlandırmalı ve cesaretle düşmanı yok etmeleri için daha büyük sorumluluklar almalarını sağlamalıyız. Ulusal yenilenme birçok ayrıcalığın yok edilmesini gerektirecek. Bu nedenle, ülke savunmasında örtülü ya da açık düşmanlarımıza darbe indirmek için derhal hazırlanmalıyız. Yeni ordu, kurtuluş savaşında oluşmuş, bir halk ordusuna dönüşmüş, bir yanda üretim, diğer yanda eğitim yapan yeni tarz bir ordu olmalı. Bu zorunlu çünkü küçük bir ülkenin bize karşı saldırganca eyleme girişmesi halinde büyük, güçlü bir ülkenin desteğine sahip olacağını biliyoruz. O zaman biz kendi toprağımızda büyük ölçekli bir saldırıya direnmek zorunda kalacağız. Öyleyse erkenden hazırlanmalıyız.
Muhabir:
Küba iç ve dış gerici düşmanlara karşı nasıl mücadele edecek? Devrimin beklentileri nelerdir?
Guevara:
Küba Devrimi bir sınıf devrimi değil; diktatör, tiran bir yönetimi deviren bir kurtuluş hareketidir. Halk, Amerika’nın desteklediği Batista’nın diktatörlük yönetiminden ölesiye nefret etti; böylece ayaklanarak onu devirdi. Devrimci yönetim, halkın tüm tabakalarının geniş desteğini aldı; çünkü onun ekonomik önlemleri herkesin ihtiyaçlarını gözetti ve halkın yaşam koşullarını yavaş yavaş iyileştirdi. Ülkede kalan düşmanlar sadece latifundistalar ve gerici burjuvazidir. Onlar kendi çıkarlarına karşı gelişen toprak reformuna muhalefet ediyorlar. Bu iç gerici kuvvetler, yabancı gerici kuvvetlerle ortak provokasyonlar geliştirip devrimci yönetime saldırabilirler.
Küba Devrimi’ne karşı çıkan tek yabancı düşman ABD Dışişleri Bakanlığı’nda temsilcileri olan tekelci sermaye sahipleridir. Küba Devrimi’nin zaferi ve sürekli gelişmesi bu kişilerin paniklemelerine neden oldu. Onlar yenilgiyi isteyerek kabullenmeyeceklerinden, Küba yönetimi ve ekonomisi üzerindeki kontrollerini sürdürerek, Küba Devrimi’nin diğer Latin Amerika ülkelerindeki halk mücadeleleri üzerindeki büyük etkisini engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır.
Yeri gelmişken, Küba Devrimi’nin zaferinin diğer Latin Amerika ülkelerinin halkları üzerindeki etkisi konusunda da biraz konuşmak isterim. Bugün Küba halkı mücadeleyi ileri taşımak için hep birlikte ayağa kalkmıştır. Küba halkı diktatörlük yönetimini devirerek elde ettiği zafere herhangi bir zarar gelmesini önleyerek, bu zaferi tüm Latin Amerika’nın zaferinin ilk adımı haline getirmek için birliğini koruyacaktır. Bizim devrimimiz bütün Latin Amerika ülkelerine örnek olmuştur. Devrimimizin deneyim ve dersleri, kafelerde boş lafların sigara dumanı gibi dağılıp gitmesini sağlamıştır. Sadece sarsılmaz bir azme sahip küçük bir grup korkusuz insanın varlığı halinde bile bir ayaklanmanın başlayabileceğini; sadece sonra hükümetin disiplinli ordusuyla boy ölçüşüp sonunda onu yenebilecek halkın desteğinin kazanılmasının zorunlu olduğunu kanıtladık. Toprak reformunu gerçekleştirmek de gerekir. Bu, bizim Latin Amerikalı kardeşlerimizin özümsemesi gereken bir diğer deneyimdir. Ekonomik cephede ve tarımsal yapıda onlar da bizimle aynı aşamadadır.
Latin Amerika’da ekonomik bakımdan az gelişmiş her ülkenin geleceği, bizim geleceğimize sımsıkı bağlıdır. Devrim Küba’yla sınırlı değildir. O, Latin Amerika’nın gönlüne girmiş ve farklı ülkelerin halklarının düşmanlarını çılgına çevirmiştir. Küba örneği, şimdiden tüm Latin Amerika’da ve ezilen her ülkede halkın kalbini kazanmış ve Latin Amerika’nın tüm diktatörlerinin yakında devrileceğinin işareti olmuştur. Küba küçük bir ülkedir ve her ülkenin, her sosyalist ülkenin ve özellikle de her Latin Amerika ülkesinin desteğine ihtiyaç duymaktadır.
Biz yine de tüm az gelişmiş ülkelerimizin birliğini sağlayacak yollar açmalıyız. Böl-yönet girişimlerine karşı her zaman tetikte olmalı ve aramızda nifak tohumları ekmeyi düşünenlere karşı sonuna kadar mücadele etmeliyiz. Böyleleri sadece ülkemize zarar verip yönetimimiz içindeki uyumsuzluklardan kendilerine çıkar sağlamak isteyenlerdir.
Şimdiden onların Küba’ya müdahale ederek, Küba devrimini yok etmeye hazırlandıklarına dair göstergeler çok net. Şeytani dış düşmanların eski bir yöntemleri var. Birincisi, siyasal bir saldırı başlatmak, yaygın bir propagandayla Küba halkının Komünizme karşı olduğunu söylemeye başlarlar. Bu sahte demokratik liderler, ABD’nin kendi kıyısında Komünist bir ülkeye izin vermeyeceğini söylüyorlar. Aynı zamanda da ekonomik saldırılarını yoğunlaştırıp Küba’nın ekonomik zorluklara düşmesine neden olurlar. Daha sonra bir çeşit anlaşmazlık yaratacak bir bahane arar ve sonra da Küba halkına müdahale etmek için kontrollerindeki bazı uluslararası örgütleri kullanırlar. Biz diktatörlükle yönetilen küçük bir komşu ülkeden yapılacak bir saldırıdan korkmuyoruz; ama müdahale ederek Küba devrimini yok etmek için çeşitli bahaneler uyduran, bazı uluslararası örgütleri kullanan belli bir büyük ülkeden gelecek saldırı farklıdır.
Ancak Küba Devrimi az sayıda insandan ya da sadece birkaç liderden oluşan bir hareket değildir. Bizim devrimimiz halkın kurtuluş hareketidir; halk bu devrimci hareketin arkasındaki güçtür. Düşmanın oyunlarından kaçınacak, çatışmayı kışkırtmayı amaçlayan komplosunu ifşa edecek, böylece düşmanı harekete geçme fırsatından yoksun bırakacak yollar bulmaya çalışacağız.
Ben Amerikan halkının Küba Devrimi’ne sempatiyle yaklaştığından kuşku duymuyorum. Amerikan halkı Küba halkının iyi dostu olabilir. Amerikan halkı, ABD hükümetinin politikasının tehlikeli niteliğini çok daha iyi anlayacaktır. [t.ç.n. Resmi Yeni Çin Haber Ajansı’nın (NCNA) 24 Nisan 1959’daki röportaj özeti ve kısmi çevirisinde, bu kısım aynen şöyle: “Başbakan Castro, ABD’de Küba’nın tutumunu net bir şekilde açıkladı. ABD halkı, hükümetlerinin izlediği tehlikeyi politikayı daha iyi anlayacaktır. Eğer bize saldırılırsa, saldırganlar ABD halkı değil, ABD tekelleri ve tröstleri olacaktır.”]
Farklı siyasal sistemlere sahip ülkelerin ekonomik ve kültürel ilişkileri olabileceğini iyi biliyoruz. Çin’in bizim için incelenmeye değer pek çok değerli deneyimi olduğunu da biliyoruz. Devrimin ilerlemesi ve güçlenmesiyle birlikte, Çin ve Küba halklarının en iyi temas ve ilişkiler kuracaklarından eminiz.
[Hispanic American Historical Review’daki İngilizcesinden Ali Çakıroğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.