Pandemi sürecinin en çok gündem olan konularından olan eğitimi, eğitimcilerle konuştuk. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul ve pandemi sırasında bir köy okulunda, şu an ise Ankara’da öğretmenlik yapan Betül Öztürk’ten aldığımız görüşlerle pandeminin başından bugüne kadar eğitimde yapılanları, yapılmayanları ve yapılması gerekenleri değerlendirdik
Pandemi boyunca en çok gündem oluşturan konulardan biri eğitim oldu. Kapanmalar süreciyle birlikte, toplam üç dönem uzaktan yürütülen eğitim faaliyetlerinde en çok öne çıkan konu ise, binlerce çocuğun eğitime erişememesi ile birlikte, daha da fazla gün yüzüne çıkan eğitimde eşitlik sorunu oldu. Uzaktan eğitim faaliyetleri sırasında tüm bileşenleri ile olumsuz etkilenen eğitim sisteminde, artık yüz yüze eğitime geçiş yapıldı. Eğitimin yüz yüze sürdürüldüğü “normal” dönemlerde bile eşit bir eğitimden bahsedemezken, pandemiyle birlikte uygulanan uzaktan eğitim, farklı gruplarda birçok çocuğu dezavantajlı hale getirdi. Yoksul çocuklar, engelli çocuklar, mülteci çocuklar bu sistemin en çok dezavantaj yaşayan kesimi olsa da tüm çocuklar ve hatta eğitimin tüm bileşenleri; öğretmenler ve aileler de birçok sorunla baş etmek zorunda kaldı.
Örgün ve yüz yüze olarak sürdürülen eğitim faaliyetleri, pandemi ile birlikte uzaktan ve online eğitim sistemine geçti. Eğitimin yüz yüze gerçekleştirilemediği bu dönem, hem öğrenme aksaklıklarına neden oldu hem de çocukların bakımı ve sosyalleşmesi gibi sorunları beraberinde getirdi. Çocuk bakımı için özellikle kadınlar istihdamdan çekildi, aile içi şiddet arttı. Teknolojik eksikliklerin yanında, internet ve oyun bağımlılığı, çocuk işçiliği ve küçük yaşta evliliklerde artış yaşandı. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul, bu konuyla ilgili şunları söylüyor:
Yoksul, göçmen ve mevsimlik işçi çocuklar bu dönemde çalışmaya itildi. Kız çocukları ataerkil kalıplarla, eğitimden kopuş yaşadı. Pandemiyle birlikte, erken yaşta evlilik artışı olabilir düşüncesindeyiz. Bazı sivil toplum kuruluşlarının araştırmalarına göre bilgi ediniyoruz ama bu veriler tekil ve küçük ölçekli. Ortada büyük sorunlar var ama takip yok, dolayısıyla veri yok. Şiddet, ihmal ve istismar durumlarında da artış söz konusu.
Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul
Çocuklar açısından uzaktan eğitim süreci, olanaklar olsa dahi, evde uygun ortamların oluşturulamaması sebebiyle aksadı. Tam kapanma süreçlerinde, tüm aile üyelerinin evde olması, çocukların ortak alanlarda ders takibi yapmasını zorlaştırdı. Veliler açısından ise durum, kapanmaların olmadığı zamanlarda çocuk bakımı sorununu ortaya çıkardı. Bu süreçte ebeveynler çözüm arayışlarına girdi ve genelde anneler çocuk bakımını üstlenerek, evde kaldı. Pandemi sırasında bir köy okulunda, şu an ise Ankara’da öğretmenlik yapan Betül Öztürk, öğretmenler açısından süreci şöyle değerlendirdi:
Eğitim teknolojilerini, daha önce hiç bu kadar yaygın bir şekilde kullanmamış bir kitle olan öğretmenler, pandemide oldukça zorlandı. Öğretmenlerin; teknoloji kullanmayı öğrenme, öğrencileri sürece katma ve kalıcı öğrenme sağlama gibi dertleri oldu. En önemlisi, evlere kapanmak zorunda bırakılan çocukların, bu süreci mutlu bir şekilde geçirmesini sağlamaktı.’
Eğitimin mekanik bir şekilde ilerlediğini, karşılıklı etkileşimin olmadığını, çocuğun öğrenme dönütlerinin anlaşılamadığını ve takip edilemediğini söyleyen Öztürk, yarım saatlik derslerin yarısının, öğrencileri sürece dahil etmekle geçtiğini ve öğrencilere sunulan yönergelerin, özellikle alt sınıflarda, veli yardımıyla yapılabildiğini dile getiriyor. Veliler olmadığında ise eğitimin verimliliğinden bahsedilmeyeceğini söylüyor. Ayrıca Öztürk “Sağlıklı bir öğrenme süreci, uzaktan eğitime başlandığı andan itibaren sağlanamadı. EBA’nın teknik sorunları hiç bitmedi. Uzaktan eğitim sürecinde, birleştirilmiş sınıflar yok sayıldı. Bu süreçte farklı dinamiklere sahip sınıflara çözüm üretilmemesi, devlet eliyle eğitim hakkı ihlaline neden oldu” diyor.
Yüz yüze eğitim, uygun öğrenme koşullarıyla, kolektif bir öğrenme ortamı sağlar. Her çocuğun olabildiğince eşit bir şekilde eğitime kavuşması için önemli bir yer tutan okulların evlere taşınmasıyla, bu eşitlik ortamı bozuldu ve özellikle yoksul çocuklar için eğitim süreci aksadı. Kurul yüz yüze eğitimin, pandeminin başlangıcından bu yana, Eğitim Sen’in temel savunularından biri olduğunu ama uygun ortamların oluşturulamaması nedeniyle gerçekleştirilemediğini söylüyor. Yaklaşık iki aydır süren yüz yüze eğitim ile uzaktan yürütülen eğitim faaliyeti son buldu. Bu süreçte eşit eğitim alamayan, eğitim materyallerine ulaşamayan ya da özel ders alan tüm çocuklar bir arada, yeni bir döneme başladı.
Betül Öztürk
Pandemide okula başlayan çocuklardan, pandemi öncesi okuyan çocuklara kadar tüm çocuklar, geçmiş bilgileri hatırlamada zorlanıyor. Şimdi ise öğretmenlere büyük görevler düşüyor. Yepyeni bir müfredatı, altyapısı eksik çocuklara öğretmeye çalışırken, tüm bilgileri tazelemeye çalışıyorlar. Bir yıllık eğitim müfredatına sığdırılmaya çalışılan, en az iki müfredat bulunuyor. Nejla Kurul, konuya dair şöyle diyor:
Öğretmenlerin temelde üç eksik yıl müfredatını öğretmek için bir yılları var. Müfredatta değişiklik yapılmalı, temel ve önemli bilgileri önceleyecek bir müfredat hazırlanmalı, sınav yükü azaltılmalı hatta sınavsızlık düşünülmeli.
Öztürk ise MEB’in, çocukların yaşadığı travma ve öğrenme eksiklikleri yokmuş gibi, aynı müfredatla ve aynı kitaplarla yüz yüze eğitime geçtiğini dile getiriyor ve ekliyor:
Yaşanılan süreç yok sayılarak, akademik olarak düzeyi aynı olmayan tüm çocuklar eğitim planlamasında hiçbir değişiklik olmadan, kalabalık sınıflarda eğitime başladı. Akademik, sosyal ve duygusal açıdan çocuklar bocaladığı gibi öğretmenlerin bu çocuklarla uygun bir öğrenme ortamı kurması da zorlaştı.
Eğitim süreci pandemiyle birlikte toptan aksamış gibi gözüküyor. MEB, bu aksaklık için okullar açılmadan, en azından son iki yılı kapsayacak uygun bir müfredat oluşturmadı ve çocuklar, üst sınıf müfredatı ile okula başladı. Bu süreçte ara sınıfların yaşadığı eksikler ve sorunlar yanında, birinci ve ikinci sınıfı evden takip etmeye çalışan çocuklar vardı. Özellikle 2. ve 3. sınıf öğrencilerinin uyum sorunu yaşadığını söyleyen Öztürk, bu sorunun, eski sistemle eğitime devam edilmesinden kaynaklı yaşandığını dile getiriyor. Akademik açıdan her sınıf içerisinde iki ya da üç sınıf var, şuan tüm sınıflar birleştirilmiş sınıflar gibi diyor Öztürk ve ekliyor:
Öğretmenler şuan çocuklara yetişemiyor, ders yükü, düzey farkları, sınıf mevcutları gibi sorunlar, nitelikli bir eğitimi zorlaştırıyor.
Betül Öztürk, MEB’in bu süreçte sınıfta kaldığını, uzaktan eğitim sürecinin sağlıksız bir şekilde; bilimsel, pedagojik ve halk sağlığı gibi sorunları görmezden gelerek ilerlediğini söylüyor. “Nitelikli bir eğitim için sınıf, okul, öğrenci, öğretmen istihdamı yeniden düzenlenmeli; eğitim süreci halk sağlığı kriterleri açısından bir standarta ulaştırılmalı” diye de ekliyor. Kafeler, alışveriş merkezleri, kamu kuruluşları açıkken okulları kapatmanın yanlış olduğunu söyleyen Kurul ise, ilk kapanan ve son açılan kurumun okullar olmaması gerektiğinin altını çiziyor.
Eğitim Sen olarak “gerekli önlemleri alın, okulları açın” politikasıyla bu süreci yönettiklerini söyleyen Kurul, “Acil uzaktan eğitim, bizim eğitim olarak görmediğimiz bir süreç oldu” diyor. Acil uzaktan eğitimin, deprem ve sel gibi durumlarda olması gereken bir eğitim olduğunu ve bu süreçte sınıf sayıları azaltılarak ve okul-öğretmen sayısı arttırılarak, eğitimin aksamadan devam edebileceğini de ekliyor. Ayrıca Kurul “MEB bütçesi, yeni okullar yapılması, sınıf sayılarının düşürülmesi gibi sorunları önceleyerek istihdam yaratmalıdır. Böylece emekten yana, eğitim ve sağlık hakkı yanında, güvenli çalışma ortamı sağlayarak, toplum sağlığını öncelemelidir” diyor. Pandemi devam ederken ve okullar yüz yüze eğitime geçmişken, bu talepler güncelliğini koruyor.
Yüz yüze eğitime geçiş yapılmış olsa da sınıf planlamaları ve okulların pandemi koşullarına uygun hale getirilmesi, maske takmak dışına çıkamadı. Yüksek mevcudiyetli sınıflarda eğitim vermeye devam eden okullar ve öğretmenler, her gün yeni bir vaka ile karşı karşıya kalıyor ve bir sınıftan iki öğrencinin pozitif çıkmasıyla birlikte, o sınıf karantinaya alınıyor. Toplam 14 gün karantinada kalan sınıflarda ise tekrar uzaktan eğitime geçiliyor. Yine uygun koşullara ve teknik imkanlara sahip olamayan çocuklar, eğitimde kayıp yaşıyor.
Öztürk, “Her gün, her sınıfta 4-5 öğrenci, gribal nedenlerden okula gelmiyor. Düzenli test yapılmadığından, COVID-19 pozitif olup olmadığı bilinmiyor. Her sınıf, riskli sınıf oldu. MEB’in aşılama ve düzenli testi, öğrenci ve öğretmenlere göre planlaması gerekir. Okulların pandemi koşullarına hazır hale getirilememesi ve hala eğitimin yüzde yüz, yüz yüze hale gelememesi, bir sistem sorunu olarak karşımıza çıkıyor” diyor.
Öğrenciler bu süreçte eğitimden uzaklaştı. Çalışma, evlendirilme ve şiddet gibi sorunlar bu süreçte artış gösterdi. Aileler, okulların kapalı olması ama iş yerlerinin açık olması nedeniyle bakım sorunu yaşadı. Öğretmenler sağlık sorunları yaşadı, kaliteli eğitim verilmedi, hala da verilemiyor. Bu sürecin başka bir sorunu ise ücretli öğretmenlerin işsiz kalması oldu. Nejla Kurul, bu süreç hakkında şöyle diyor:
MEB verilerine göre, sağlıklı ve şeffaf değil ama, 6 milyon öğrenci pandeminin başında sisteminin dışında kaldı. Son verilere göre ise 4 milyon öğrenci sisteme giremedi. MEB, detaylı veri paylaşımı yapmadığı gibi 2021 yılına ait istatistikleri, pandemi yokmuş gibi değerlendirilerek verdi.
Nejla Kurul, çocukların bu dönem yaşadıkları zorluklar için ise şöyle bir aktarım yapıyor:
Hareketsizlik nedeniyle çocuklar fiziksel rahatsızlıklar yaşadı, uyaran eksikliği nedeniyle zeka ve duygu gelişimi eksikliği ortaya çıktı. Çocuklar internet bağımlılığı, şiddet, istismar, çalışma ve evlendirilme gibi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Sınıfsal güçlükler nedeniyle internet ve bilgisayar erişimi olmayan çocuklar eğitimden dışlandı. MEB’in veri paylaşmaması, bu kesimin eğitimde de öncelenmeyen kesim olduğunu gösterdi. Anadili farklı olan çocuklar, evlerinde internet ve akıllı bir telefon olsa bile uzaktan eğitim yönergeleri Türkçe olduğundan ilerleyemediler. Engelli çocuklar, “sağlıklı ve normal” çocukların sorunlarını çözemedik ki onların sorunları çözülsün, düşüncesiyle bu sürecin dışına itildi.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, öğrencilerin öğrenme kaybının ölçüleceği, kazanım değerlendirme uygulaması yapılacağını açıkladı. Açıklamada dikkat çeken nokta ise sadece belli sınıflara ve belli derslere yönelik bir inceleme yapılacağı, ek derslerin ve materyallerin verileceği bilgisi oldu. Bu açıklama bile eğitimin değil, sınav kaygısının önde tutulduğunun bir göstergesi. Zaten eksik bilgileri olan öğrencilere, müfredat iyileştirmesi yerine, ek dersler ya da materyaller sunularak öğretmen ve öğrencilerin yüklerinin arttırılması planlanıyor.
Konuya dair Öztürk, “Kayıp çok daha temelden oldu. Okuma yazma, anlama, yorumlama kaybı var. MEB bu kayıp sürecini yine pedagojik kriterlerden uzak değerlendiriyor. Kayıp tespit süreci, sınavla ölçülemez. Kayıp en başta bir okulun, çocukların; akademik, sosyal ve duygusal açıdan ihtiyacını karşılayıp karşılamadığı ile ilgilidir” diyor.
Nejla Kurul ise, MEB’in Haziran’da kayıp çalışmalarına başladığını ancak sendikaları, eğitim emekçilerini ve bileşenlerini sürece katmadığını söylüyor. MEB’in sadece sınavlardaki başarı durumuna bakarak oluşturacağı telafinin, sınav odaklı olarak belli sınıflara yönelik telafiler ortaya çıkardığını, bunun doğru bir yaklaşım olmayacağını ekliyor Kurul. Kurul, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Öğrencilerin yaşadığı kayıplar, sadece sınav sonuçlarına bakılarak değil; eğitimin başladığı ve bittiği okul içi dinamiklere bakılarak, demokratik ve katılımcı bir şekilde tespit edilebilir. Bu bileşenler; öğrenciler, veliler ve öğretmenlerdir. Aksi halde ortaya atılan politikalar, küçük ölçekli ve yetersiz politikalar olacaktır. Eğitime yönelik büyük ve yerel politikalar belirlenmeleri; müfredat, öğrenci, öğretmen ve veliye yönelik, kapsamlı çalışmalar yapılmalı.
Sendika.Org (Merve Büyüktaş)