Geleceksiz bırakılmayı kabul etmeyen maden işçilerinin sözleri sarı baretlerinden yayılan ışık kadar aydınlık
“Kolları sıvıyoruz” diyor dış ses. Sağlık Bakanlığı’nın 27 Mayıs’ta yayına giren aşı kampanyasının filmi “Eski normallerimize yeniden dönmek için kolları sıvıyoruz” diye başlayıp “Tedbirler ve aşıyla COVID-19’u aşıyoruz” diye bitiyor. Üstünde kocaman “Bismillahirrahmanirrahim” yazan kapısından girdikleri madenden “geçmiş olsun” diyerek çıkan Zonguldak maden işçilerinin kolları hanidir sıvalı… Ama aşı takviminde adları yok onların, öncelikleri hiç yok. Ben aşı önceliği çoktan onların olmalıydı diye düşünüp zararın neresinden dönülse candır, desem de… Maden işçilerine sorduğumda, “Aşı takvimini siz yapsanız önceliği hangi meslek grubuna verirdiniz?” dediğimde onlar önceliği kendilerine vermiyorlar.
TTK’nin genç maden işçisi anlatıyor: “Elbette önce sağlık emekçileri. Sonra… Ülkede her ne kadar işçi sayısı çok olsa da öncelik eğitime verilmeliydi. Eğitimci ve öğrencilerin aşılanması gerekli. Üretim yapmamak bir şekilde telafi edilir. Eğitimin bu kadar süre aksatılmasını kabul edemem. Zaten nitelikli bir eğitim yoktu. Hâl böyle olunca önceliğim öğretmen ve öğrencilerdir.” Peki madenden çıkan bir cevher olan; maden emeklisi ve emekçisi, gazeteci, Zonguldak Çevre Koruma Derneği Başkanı Ahmet Öztürk ne diyor? “Sağlık çalışanları aşılandı. Sonrasında başta öğretmenler olmak üzere toplu olarak çalışmak zorunda kalan tüm emekçiler öncelikli olmalıdır. Eğitimin bir an önce yüz yüze başlayıp devam edebilmesi için öğretmenler ve diğer eğitim emekçileri öncelikli olmalıdır. Toplu çalışma alanları insanların birbiriyle en yoğun şekilde temasta bulunduğu yerlerdir. Bulaş hızının düşürülmesi için bu durumdaki emekçilerin de acilen aşılanması gerekir.”
Ahmet Öztürk’e göre sağlık politikalarında işçilerin öncelik sırasının son derece gerilerde olması nedeniyle madenciler aşı önceliğinde yer bulamıyor. Ve yeterli aşı da olmadığından… Sendikanın ve Zonguldak milletvekillerinin tutumunu ise şöyle anlatıyor Öztürk: “TTK’de çalışan tüm işçiler işe girdikleri gün Genel Maden İşçileri Sendikası’na üye olmaktadır. Sendika ne yazık ki etkisiz eleman konumdadır. Hiçbir sınıfsal refleksi olmayan, mücadele içinden gelmeyen insanların yönetimlere gelmiş olması, maden işçilerinin hak ve menfaatlerinin korunması konusunda büyük eksiklerin yaşanmasına neden olmaktadır. Zonguldak’ın 5 milletvekilinden 3’ü AKP’lidir. Onların bu konuda hiçbir itirazı olmadığı gibi muhalefet milletvekillerinin sesi de cılız çıkmaktadır.”
Genç maden işçisi, derin bir nefes alıp söylüyor sözünü: “Madenciler bölge vekillerinin seçim zamanı oy istemek için akıllarına gelip taktıkları sarı baretlerden ibarettir.”
Maske-mesafe-temizlik kuralına uymak mümkün müydü madende? “Göstermelik bir söylem bu” diyor genç işçi. “Madende maske, mesafe, temizlik uygulama şansımız yok. Bir kere soluduğumuz hava ortak, çalıştığımız ortamdaki ısı ve alanın darlığı da cabası. O yüzden hiçbir anlamı yok. Bu ülkede her şey varmış gibi yapılıyor. Bu uygulama da sadece bunlardan biri.”
Salgınla birlikte madenlerde hangi önlemler alınmıştı? Maske dağıtılıyordu. Ahmet Öztürk “Madenciler maskeye alışıktır” diyor. “Tozlu ortamlarda sanayi tipi toz maskeleri zaten kullanılmaktadır. Elbette birlikte çalışılan ortamlarda mesafenin korunması mümkün olmadığı gibi, ocak ortamında hijyeni sağlamak son derece zordur.” Madencilerin kendilerini virüsten olduğu kadar tozdan da korumaları gerekir. “Çünkü, ocak havası daima tozludur” diyor Öztürk. “Pandemiden önce de toz maskesi kullanılıyordu. Gaza karşı da her işçinin belinde OFK denilen “Oksijenli Ferdi Koruyucu” gaz maskesi bulunur. Bu maske gerekli hallerde kullanılır. Elbette nem ve sıcağın yanı sıra tozun da olduğu ortamlarda maske ile çalışmak büyük sorundur. Solunum zorluğu yaşatır, vücut ısısı artarak aşırı şekilde terlemeye sebep olur. Bu nedenle işçiler genellikle, iş amirlerinin tüm uyarılarına karşın ilk fırsatta bu maskeleri çıkarır ve öyle çalışır.”
Özel ocakta çalışan genç maden işçisi ise şöyle anlatıyor: “Pandemi öncesi madende toz maskesi kullanıyorduk. İlk aylarda maske sıkıntısı çekildiği için toz maskesi de bulamaz olduk. Şimdi herkesin cebinde yedeği de olmak üzere en az iki maske var. Havalandırmanın iyi olduğu bölgelerde maskemizi takıyoruz ama havanın az olduğu yerde nefes almada zorluk çektiğimiz için maskemizi çıkarmak zorunda kalıyoruz. Havasız ortamda terlediğimiz için maskeyi çıkarmasak bile maske yüzümüze yapışıp suratımızı tahriş ediyor.”
Tek giriş ve çıkış mekânı kuyular olan ve ocağa “kafes” denilen asansörler aracılığıyla inilen yine aynı kafesle çıkılan madende mesafe kuralına uymak mümkün müdür? “Madende mesafe kuralına nasıl uyulsun?” diyor genç işçi. Ahmet Öztürk, her müessesedeki her kuyunun kapasitesinin farklı olduğunu, bu sayının 20 ile 100 arasında değiştiğini söylüyor. “İşveren giriş ve çıkışlarda asansörlere binecek işçi sayısına kısıtlama koysa bile işçiler genellikle buna uymaz. Bir kafes süresi aşağıda kalmak kimi zaman çok daha tehlikeli olabilir. Maden işçileri buldukları ilk fırsatta bu yüzden gün yüzüne çıkmak ister” diyor.
Genç işçi “Dar bir galeride en az üç kişi aynı yerde çalışmak zorunda kalıyoruz. Öksürüp hapşıran biri karşısında kapalı ve havasız bir ortamda kendinizi nasıl koruyabilirsiniz ki?” diye soruyor.
Madende mesafenin nasıl mümkün olmadığını genç işçi şöyle anlatıyor: “Dolaplarımız dip dibe fakat bunun bir önemi yok. Dolapları ayırsak, kafeste yan yanayız, kafeste mesafe uygulasak faytonlarda yan yana oturuyoruz, faytonu ayırsak çalıştığımız yerlerde… Tertipler açık havada alınıyor. İyi… Fakat madene indikten sonra bunun da pek bir önemi yok.”
Genç maden işçisine göre alınan en mantıklı önlem; vardiya saatlerinin bir saat geri çekilmesi. TTK’de üç vardiya var. Gündüz vardiyasında daha yoğun çalışılan ocaklarda, kalan işçiler diğer vardiyalara bölünüyor. Vardiya saatlerinin bir saat geri çekilmesiyle, vardiyaların karşılaşmaması sağlanmıştı. Gerisi göstermelik olarak kalmıştı, ne işçi sağlığına ne salgının gerilemesine yarar sağlamıştı.
Öztürk’e göreyse, bu bir saatlik geri alma yani çalışma süresinin kısalması, işçilerin daha az yorulması anlamına geliyordu. Ama bu da bağışıklık sisteminin güçlü kalmasını sağlar, vücut direncini artırarak virüse karşı daha iyi korumaya yardımcı olurken… kimi yerlerde yapılan üretim zorlaması, daha az zamanda daha çok iş yapmayı gerektirdiği için tam aksi sonuçların doğmasına da neden olmaktaydı.
Başka önlemler alınamaz mıydı? Genç işçi, “Bu dönemde en azından kronik hastalığı olan işçi arkadaşlar sürekli ücretli izinden faydalandırılabilir yahut yer üstünde daha steril bir ortamda çalıştırılabilirdi.” diyor.
Peki? Sabun, dezenfektan, kolonya… Öztürk diyor ki, “Sabun özellikle yemek zamanlarında ellerin yıkanması için bulundurulan bir şeydir de ocak koşullarında kolonya ve dezenfektanı kullanmak ve kaplarını korumak çok mümkün değildir.” Genç işçi de sabunun, dezenfektanın madende bulunmadığını, bazı işçi arkadaşların ellerini ve yüzlerini yıkamak için sabunu kendilerinin getirdiğini söylüyor. Artık işçilerin ceplerinde taşıdıkları küçük kolonya şişeleri var.
Özel ocakta çalışan işçi “İşsiz kalmak, salgından da beterdi bizim için” diyor. TTK’de çalışan genç işçiyse: “Bir yandan çalışmak zorundasın bir yandan da virüsten korunmak.” Salgından çok işsiz kalmaktı korkuları. Bir korku daha yaşıyorlardı… madene inerken değil de madenden çıkarken başlıyordu bu korku. Ya evdekilere virüs taşırlarsa? Çünkü hepsi birer birer bu hastalığı kapmışlardı. Bazıları ikinci defa hasta oluyorlardı. Düzenli test yoktu. Ancak semptom gösteren işçilere test yapılıyordu. Kimi zaman belli sayıda işçiye tarama testi yapılıyordu. Bu şekildeki testlerin sonucu da kamuoyuna yansıdığı gibi, 3-4 gün sonra ancak açıklanıyordu. Sonuç pozitifse de sonucun açıklanmadığı zaman diliminde işçiler madende çalışmayı sürdürüyordu.
Salgının ilk zamanlarında 3 Nisan 2020’de başlayan karantina uygulamasının kapsamındaki şehirler “30 büyükşehir ve Zonguldak” diye tanımlanmıştı. Neden “30 artı 1’in 1’iydi Zonguldak?[1] Madencilik mesleğinden dolayı akciğer, KOAH ve solunum yetmezliği hastalığı daha fazla görüldüğü, koronavirüs de nefes yollarında etkili olduğu için karantinaya alınmıştı Zonguldak. Ama bu kadarla bitmiyor. Zonguldak’ta 1,5 km’lik vadide aktif durumda olan 7 ünite kömürlü termik santral var. Zonguldak, altıyla üstüyle zehir soluyor. Ahmet Öztürk’ün “Bu kentte zaten herkes yarım ciğerle yaşıyor” demesi bundandır.
İşçi sağlığı için 30 Mart ile 1 Haziran 2020 tarihleri arasında çalıştırılmayan, bu süre zarfında ocakların ayakta kalabilmesi için sadece zorunlu işleri yapmak için çalıştırılan belli sayıdaki işçinin dışında idari izinli sayılan Zonguldak maden işçileri şimdi salgın koşulları kat be kat olumsuz yönde artmışken[2] maskenin, mesafenin ve temizliğin hiç de olanaklı olmadığı yerde ve koşullarda, aşı önceliğinde adları geçmeden kazma sallıyorlar. Başlangıçta herkesi eşitledi derken… ne olursa olsun çarklar dönecek ısrarıyla işçi sınıfı hastalığına evrilen COVID-19’la sınıfsal eşitsizlik ayyuka çıkıyor.
Sağlık Bakanlığı, hazırladığı son reklamda “sıvayın kollarınızı” diyor. Maden işçilerinin kolları hanidir sıvalı. Evet işsiz, aşsız kalmaktan korkuyorlar ama en çok geleceksiz kalmak ürkütüyor onları. Geleceksiz bırakılmayı kabul etmeyen maden işçilerinin sözleri sarı baretlerinden yayılan ışık kadar aydınlık: “Önce öğretmenler öğrenciler aşılansın. Sonra biz… bütün işçiler…” diyorlar… Duyan var mı?
Teşvikiye, 1 Haziran 2021
Dipnotlar:
[1] Meraklısına: https://sendika.org/2020/04/301in-1i-ve-zonguldak-584704/#more
[2] Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de:
30 Mart 2020: Vaka sayısı 1.610, Vefat sayısı: 37
1 Haziran 2020: Vaka sayısı 827, Vefat sayısı 27
1 Haziran 2021: Vaka sayısı 7.112, Vefat sayısı: 129
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.