Barzani bizzat AKP’nin seçim kampanyalarına katılıyor. Ama hem devlet hem de ABD emperyalizmi PKK’yi yok etmeye yönelik çabalarına devam ediyorlar. Yani sorun PKK’lilerin Kürt olması değil. Bunun sebebi, PKK ve HDP tabanının emekçi karakteridir ve bu emekçilerin emperyalizmin çıkarlarını tehdit etmesidir
PKK liderlerinden Murat Karayılan, Jerusalem Post gazetesine verdiği bir demeçte, ABD’yi düşman görmediklerini, Marksist olmadıklarını, ABD’nin kendilerine düşmanca davranmaması gerektiğini, Rojava dahil tüm Kürtlerin ABD ile ilişki kurmasını desteklediklerini belirtti.[1] Aslında bunlar yeni şeyler değil. PKK, 1990’ların başından beri ABD’ye yanaşmaya çalışıyor, benzer tezleri farklı ifadelerle savunuyor. PKK uzun bir zamandır, ABD’nin Kürt sorununun çözümünde oldukça merkezi bir yerde durduğunu görüyor ve ABD’yi ikna edebilirse bu konuda önemli bir adım atılabileceğini düşünüyor. ABD ise PKK’nin tüm adımlarını reddediyor ve ona karşı savaşta Türk devletine destek vermeye devam ediyor. Sadece Türkiye’de değil ama Suriye ve Irak’ta da ABD Türkiye ile ortak hareket ediyor. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) bölgesindeki gücünü ve Türkiye tehdidini kullanarak PKK’yi QSD bölgesinden politik olarak silmeye çalışıyor.[2]
Bu demecin verilme sebebi de bu aslında. ABD, Türkiye ve Barzani güçleri Kuzey Irak’ta PKK bölgesine yönelik bir askerî harekât için yığınak yapmış durumdalar ve her an bir askeri harekât başlayabilir. Ben şu an için bu saldırı tehdidinin Şengal ile alakalı olduğunu düşünüyorum, ki PKK da bunu anladığı için Barzani ve Irak yönetimi arasındaki anlaşmaya uyarak güçlerini Şengal’den çekmeye başladı.[3] PKK sadece Rojava bölgesinden değil ama oldukça önemli bir geçiş bölgesi olan Şengal’den de çıkarılıyor ve PKK de buna şimdilik uyuyor, en azından uyduğunu gösteriyor. Ama tabii bu PKK’ye karşı operasyonu şimdilik durdurabilir. Barzani, ABD ve Türkiye üçlüsü PKK’yi sıkıştırmaya devam edeceklerdir.
Bu konuda ANF’de Deniz Aydın adı ile yayımlanan şu analize bakmak gerekir.[4] Karayılan’ın demeci ve bu analiz yazısı özünde birbirini tamamlayan yazılardır. Karayılan’ın demecinin aksine, söz konusu analizde, ABD ile işbirliğinden bahsedilmiyor, tam tersine, ABD’nin Türk devleti ile birlikte “Kürdistan Özgürlük Hareketini, Sri Lanka Modeli adını verdikleri soykırımcı bir yöntemle saldırarak, tümüyle tasfiye etmeyi” hedeflediği belirtilmektedir. Karayılan, Barzani ve Türk devletinin saldırılarını ve yok etme politikasını ancak ABD’nin başlatabileceği ve durdurabileceğinin bilincinde olarak bu konuşmayı yapıyor ve ABD’yi bir tehdit olmadıklarına inandırmaya çalışıyor.
Peki ABD bunu bilmiyor mu? PKK liderliğinin, Türkiye’de bir uzlaşma karşılığında (ki PKK’nin bu uzlaşma için talepleri oldukça düşük. Türkiye’deki Barzanici güçlerin talepleri bile PKK’nin taleplerinden çok daha radikal) ABD çıkarlarını koruyacağının, ABD politikalarını sahipleneceğinin farkında değil mi? PKK 30 yıldan bu yana ABD’ye ilişkin bu politikayı güder ama ABD de aynı şiddetle PKK’yi yok etme, ezme politikasını sürdürür. Öyle ki ABD Rojava’da QSD yönetimine büyük miktarda askeri ve maddi yardım yaparken, hatta Suriyeli Kürt liderleri Washington’da ağırlarken bile PKK liderlerinin kafasına ödüller koyuyordu.
Kürt Ulusal Hareketi (KUH), ABD emperyalizminin KUH’a karşı olan düşmanca tavrının sebebini hiçbir zaman anlayamadı. Onlara göre, Türkiye ABD emperyalizminin bir ortağıdır ve Türkiye’nin Kürt politikası tamamı ile Türkiye’nin kararıdır. Bu politikalar Türkiye’yi yönetenlerin ırkçılığıdır. Bu noktada ABD emperyalizminin yaptığı, bölge ortağına yardım etmekten ibarettir. ABD devletinin Kürt halkına karşı olumlu ya da olumsuz bir duygusu değil ama çıkarları vardır. Türkiye’ye verdiği destek de çıkarları ile ilgilidir ve eğer Kürt Ulusal Hareketi kendilerinin ABD çıkarlarına bir tehdit olmadığını gösterebilirse, hatta ABD’nin bölge çıkarlarının KUH ile daha da iyi korunabileceğini ABD’ye gösterebilirlerse, ABD Kürtleri destekleyebilir, bu konuda Türkiye üzerine baskı kurabilir, hatta, tıpkı Barzani örneğinde olduğu gibi, PKK’yi de tanıyabilir. PKK’yi uluslararası alanda meşrulaştırabilir, sorunu çözmesi için Türkiye üzerinde baskı kurabilir. PKK’yi, HDP’yi çözüm sürecine sokan saiklerden birisi de buydu.
Bu mantık bir kere kabul edilirse, yapılacaklar bellidir. KUH liderleri de bunu yapıyor. Burada PKK yerine KUH tanımını özellikle kullanıyorum. Bu mantık sadece PKK liderliğinde değil ama onlarla beraber HDP ve onların çevresinde yer alan gazeteci, akademisyen, aktivist bir dizi aydın tarafından da paylaşılan bir görüştür. KUH liderleri 1990’lardan bu yana ABD’ye, artık komünist olmadıklarını, ABD’ye düşman olmadıklarını, ABD çıkarlarına tehdit oluşturmadıklarını, hatta ABD çıkarlarının en iyi KUH hareketi ile ortak olarak ilerletilebileceğini savunmaya başladılar. KUH çevresinde yer alan aydınlar, ki birçoğu solcudur ve kendisini sosyalist görür, KUH-ABD emperyalizmi ilişkisini mazur gösteren görüşler yayımlamaya başladılar.[5]
PKK, gerçekten de Karayılan’ın dediği gibi ABD’ye karşı bir düşmanlık hiç gütmedi, dahası 1990’ların başından itibaren ABD tarafından tanınmak, kabul edilmek için elinden gelen tüm adımları attı. Bu konuda oldukça ciddi adımlar attılar. Logosundan orak çekici çıkardı, ABD emperyalizminin Irak ve Suriye saldırısına itiraz etmedi, dahası gerekirse işbirliğine açık olduğunu sürekli vurguladı ama tüm bunlara rağmen ABD PKK’yi düşman ilan etmeye devam etti. PKK ne kadar ABD’ye yanaşmaya çalışırsa, ABD de o şiddetle PKK’ye vurdu ve vurmaya devam ediyor.
Burada şunu vurgulayalım, ABD emperyalizmi tüm Kürt örgütlerine düşman değil. ABD emperyalizmi Barzani ve hareketini 1960’lardan beridir koruyor, destekliyor. Türkiye’nin ABD baskısı ve yönlendirmesi ile daha 1960’ların sonunda Barzani hareketi ile ilişkiye geçtikleri, Türkiye’nin, ABD’nin zorlama ve teşviki ile, o yıllardan buyana önceleri gizli, ama 1990lardan bu yana açık bir şekilde Barzani hareketine askeri ve mali yardım yaptığı bilinen bir gerçek. Dahası Barzani KDP’sine yakın birçok politikacı, şeyh, aşiret reisi ve iş adamının sağ partilerde hatta Türkiye Cumhuriyeti bürokrasisinde yer aldıkları bir sır değil. İş o kadar açıkta ki bizzat Barzani AKP’nin seçim kampanyalarına katılıyor. Ama hem devlet hem de ABD PKK’yi yok etmeye yönelik çabalarına devam ediyorlar. Yani sorun PKK’lilerin Kürt olması değil.
Bunun sebebi, PKK ve HDP tabanının emekçi karakteridir ve bu emekçilerin emperyalizmin çıkarlarını tehdit etmesidir. Emperyalizm işgal ettiği tüm ülkeleri, gizli ya da açık işgal fark etmez azgın bir sömürü için kullanır. Türkiye ekonomisi dediğiniz şey emperyalizmin ekonomisidir. Bu sömürünün yaratacağı tepkiyi bastırabilmek, iktisadi politik çıkarlarını koruyabilmek için yalnızca tekelci burjuvazi ile değil ama toplumun en gerici, faşist sınıf ve katmanları ile işbirliği yapar.
Barzani aşireti temelinde yükselmiş olan Barzani hareketi emperyalizm ve Türkiye faşizmi için biçilmiş kaftandır. Barzani hareketi, çıkarları emperyalizm ile bütünleşmiş Kürt feodal ağalarının, tarikat liderlerinin (bunlar bazen aynı kişi de toplanabilir), Kürt burjuvazisinin vb. temsilcisidir. Emperyalizmin Kürtler arasında işbirliği yapacağı kesim, parlamenter demokrasiyi savunan, (bunlar emperyalizm ile işbirliğini savunsalar bile) laik vb. kesimler değil, Barzani gibi Kürt egemenlerinin temsilcileridir.
KUH tabanını oluşturan, emekçi insanlardır. Bunlar yalnızca Kürt oldukları için ezilmezler, bunlar aynı zamanda bir işçi-köylü olarak emperyalizm tarafından azgınca sömürülürler. Ulusal baskı bu sömürünün katmerlenmesine yol açar. PKK ilk ortaya çıktığında sadece ulusal değil ama sınıfsal hedefler ve talepler de kullanıyordu ve bu noktada Kürt emekçileri tabanda hala emperyalizm ve faşizm için en büyük tehlike olmaya devam ediyorlar. Emperyalizmin PKK’yi Barzanileşme ya da yok olma seçeneği arasında tercih yapmaya zorlamasının temel nedeni budur.
Yani, emperyalizm ve devlet Türkiye’de Kürt sorununun ulusal bir sorun olduğunu da çözümünün sınıfsal olduğunu da bilirler. Uzun vadeli politikalarını bu temelde çizerler. Bu ise Barzani gibi Kürt egemenleri ile işbirliği yapmalarını gerektirir. PKK tamamen yok olsa ve geriye HDP gibi modern siyasal yapılar kalsa bile, bu yapılar demokrasiye yaklaşımı vb. nedeni ile emperyalizmin çıkarlarına aykırıdır. Kürtler artık köylü değil ama proleter bir ulustur ve Türkiye’nin dört köşesindeki isyanlarda Kürt emekçiler de yerlerini almaktadır. PKK ve HDP bu mücadelelere soğuk baksalar bile yapı olarak bu mücadeleyi engelleyecek bir karaktere sahip değildir. Yani emperyalizm, samimiyetine inansa bile ne PKK’yi ne de HDP’yi kendi çıkarlarını koruyabilecek nitelikte görüyor. Bunları Barzanileşme ya da tasfiye ikilemine zorlamasının sebebi budur.
Emperyalizmin, bırakın Ortadoğu’yu, tüm dünyada desteklediği bir tane bile modern demokrat bir siyasi hareket yoktur. Mesela Irak ve Suriye’de tüm destekledikleri ya etnik milliyetçi liderler, aşiret ağaları, din bezirganları, seyitler, şeyhler, imamlar vb. gerici grup ve yapılardır. Suriye’de bunun tek istisnası YPG’dir ama bu şartların zorladığı ayrıksı bir durumdu ve ABD başından itibaren YPG’nin Barzanileşmesi için Türkiye kartı da dahil her şeyi yapmış ve bu konuda epey mesafe de almıştır.[6]
Kürt halkının özgürlüğü, Arap, Türk vb. diğer halkların özgürlüğünden ayrı ele alınamaz. Bu noktada Kürt sorunu bir ulusal sorundur belki ama çözümü sınıfsaldır. PKK liderliği aslında bu tezlerle kurulmuş ve Kürt emekçileri arasındaki gücünü asıl sınıfsal talepleri ile sağlamıştı. O dönemde sayıları onlarca olan diğer Kürt ulusalcı hareketlerine göre hızla kitleselleşmesinin temelinde bu yatıyordu. Özgürlük mücadelesi ancak anti-emperyalist, anti-faşist bir mücadele çizgisi ile başarılabilir. PKK, ABD’ye yanaşma politikasını durdurmazsa politik olarak tasfiyesi kaçınılmazdır.
Dipnotlar:
[1] https://www.birgun.net/haber/karayilan-israil-medyasina-konustu-abd-ye-asla-dusman-olmadik-sovyetlerden-uzak-durduk-324555
[2] Daha iki gün önce Mazlum Abdi, ABD’nin müdahalesi sonucu varılan bir anlaşma ile PKK kadrolarının Rojava bölgesinden ayrılmaya başladıklarını belirtmiş durumda. Yani ABD bir yandan Türkiye’nin askeri varlığını Rojava’ya davet ederken, PKK kadrolarını ise bölgeden çıkarıyor. https://www.kurdistan24.net/tr/news/579d5427-2a42-400e-92f6-287373193164
[3] Bu yazı yazılırken, anlaşmaya karşı çıkan PKK’nin Şengal’i terk etmeye başladığı Barzani medyasına düşmeye başladı. https://www.kurdistan24.net/tr/news/445cd82e-0d46-4246-bd2e-49fdecf1b7e6
[4] https://anfturkce.com/analIz/turk-devleti-Cokertme-plani-nda-kdp-yi-sahaya-surdu-148561 Yazar burada Türkiye’nin Sri Lanka çözümü peşinde olduğunu ileri sürüyor. Bence de ABD ve Türkiye Kürt Ulusal Hareketi’ne (KUH) Sri Lanka çözümünü dayatıyor. Ancak yazarın Sri Lanka meselesini anladığını pek sanmıyorum. Daha önce de bu konuda yazan bir iki KUH yanlısı yazar Sri Lanka çözümünü basitce KUH’nin askeri olarak yok edilmesi olarak görüyor. Böyle olsaydı, Tamil gerillaları belki yenilirlerdi ama yok olmazlardı. Sri Lanka çözümü devletin KUH içinden bir alternatif çıkartmayı ve savaşın bu iki grup arasında gelişmesini öngörür. Devletin ve emperyalizmin “çözüm süreci” de dahil politikası buna yöneliktir. Bu sadece askeri olarak değil ama PKK’yi politik olarak da yok etmeyi ve devletin Kürt halkı arasındaki meşruiyetini ikiye ayrılan KUH içindeki gericiler aracılığı ile tekrar kurmasını gerektirir. Emperyalizm açısından hedef politik zaferdir. Hem devlet hem de ABD’nin nihai hedefi, buna çözüm sürecindeki politikalar da dahildir, KUH’nin bildiğimiz hali ile tasfiyesidir. Bu konuda 5 yıl kadar önce yazdığım bir yazı için bkz. https://sendika63.org/2016/02/turkiyede-kurt-meselesi-pkk-acisindan-baris-sureci-devlet-ile-uzlasma-surecidir-4-ahmet-kaplan-328021/
[5] Ayşe Hür ve Erdoğan Aydın bu programda YPG-ABD ilişkisini meşrulaştırmanın ötesinde, ABD’nin Ortadoğu’daki işgallerini meşrulaştıran, Irak’taki ABD işgalini ve sonuçlarını (katliamlar, dini ve ulusal savaşlar, aşiret savaşları vb.) Irak halkına yıkmaya çalışan bir söylem kullanıyorlar. https://twitter.com/ArtiTV_/status/1325522355695869960
[6] Bu konuda yine ANF’de yazılan bir başka analizde KUH’un bu konunun farkında olduğu görülüyor. https://anfturkce.com/analIz/abd-rusya-ve-fransa-nin-kuertleri-birlestirme-hikayesi-140770 ABD’nin amacı, ENKS’yi Türkiye ile olan mevcut ilişkilerinden uzaklaştırmak değil, ENKS üzerinden PYD’yi Türkiye ve KDP tarafından kabul edilebilir duruma getirmektir. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, görevini esas olarak bu amaca hasretmiştir. Dolayısıyla ABD ve Fransa, PYD ve ENKS yakınlaşmasını, Kürtlerin parçalı durumuna son vermek ve Kürtlerin ulusal birliğini tesis etmek amacıyla değil; Rojava’daki demokratik özerkliği dağıtmak ve Türkiye’nin taleplerini karşılamak amacıyla yapıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.