Hiç kuşkusuz Yarıncılar her sol çevre ve birey gibi, kendi savaşımlarını değişen koşullar, görüşler ve beklentilerle sürdürüyorlar. Geçmişin deneyimlerinden yararlanarak güncel siyasal ve toplumsal mücadelelerin içinde, tüm çabaların ortaklaştırılmasına, birlikte kazanmanın yollarının oluşturmasına katkı sunmaya çalışıyorlar
Sendika.Org sitesinde, Ertuğrul Bilir imzalı “14-15 Nisan 1987: Bak işte yan yana onlar!” başlıklı bir yazı yayınlandı.[1] 12 Eylül askeri faşist darbesi sonrası, yasal hakların kullanılarak elde edilmesi düşüncesinin uygulamalarından birisi olan ve tüm toplumsal muhalefet güçlerine ön açıcı bir örnek yaratan öğrenci derneklerinin yeniden hatırlanarak değerlendirilmesinin olumlu olduğunu söylemeliyiz. Her ne kadar yazı, çeşitli yayınlarda yıllardan beri karşılaştığımız bu eylemle “(ö)ğrenci derneklerinde Yarıncıların inisiyatifi sona er(di)” iddiasını yinelese de yazarın kullandığı üslup ve tarihsel bilgilere gösterdiği saygılı yaklaşım ile sunduğu zemin gerekli düzeltmeleri de içeren, demokratik öğrenci hareketi ve sosyalist hareket ilişkisini 1984-1988 yılları arasında yaşanan tarihsel örnek temelinde yeniden hatırlama/hatırlatma olanağı sağlıyor.
Öncelikli olarak; öğrenci derneklerini yasal olarak kurarak, gençliğin başta katılım hakkı olmak üzere her türlü hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirme hedefini başa koyan demokratik öğrenci hareketinin oluşumunda ve gelişiminde öncü rolü oynayan Yarın Dergisi ve Yarıncıları ele almak gerekiyor. Yazar herhangi bir kaynak göstermeden “Dergi TKP’ye yakındır” yorumunu yapıyor ve “1980’lerin ortalarında açık siyasal örgütlerin olamadığı veya dile getirilemediği koşullarda kişiler ve gruplar dergi isimleriyle ifade edilir. Dolayısıyla öğrenci derneklerinin kuruluş döneminde bu çevre Yarıncılar olarak anılmaktadır” diyor. Gerçeğin hem farklı hem de “karmaşık” yönlerini göstermeye çalışalım.
Yarın Dergisi esas olarak Genç Öncü tarafından çıkartıldı. Genç Öncü, Türkiye İşçi Partisi’ni işçi sınıfının politik hareketi olarak benimseyen gençler tarafından 1978 yılında kurulmuştu. Kendisini “komsomol” tipi bir örgütlenme olarak tanımlıyordu. İşçi sınıfı partisine “ideolojik ve politik olarak bağımlı, örgütsel olarak bağımsız”dı.[2] 1979 yılında sıkıyönetim tarafından kapatıldıktan sonra I. Büyük Kongresini yapan Genç Öncü, Türkiye İşçi Partisi’nin II. (VII.) Büyük Kongre’sinde aldığı “Her Hal ve Şartta Görev Başında” kararına paralel olarak yaklaşan faşizm koşullarında çalışmalarını sürdürme hazırlıkları yaptı. 10 yıl boyunca çalışmalarını tüm zorluklara karşın kesintisiz biçimde sürdürdü.
12 Eylül 1980 faşist darbesinin hemen ardından yasal bir yayın çıkartılması kararı doğrultusunda 1981 yılının Ocak ayında yayımlanmaya başlayan Bilim ve Sanat Dergisini, 1981 yılının Eylül ayında yayımlanmaya başlayan Yarın Dergisi izledi. Yine Genç Öncü, Türkiye İşçi Partisi’ni izlemiş ve yasal alanda “toplumcu gerçekçiliğin genç soluğu” sloganı ile yayın çalışmalarına başlamıştı. Daha dergi çıkmadan değişik çevrelerden yazarlar/çizerler çalışmalara katılmıştı. Katılım artarak devam etti. Yarın Dergisi, 12 Eylül karanlığında, genç şair, yazar, çizer, sinemacı, denemeci, öykücü, ressam ve eleştirmenlerin ilk ürünlerine sayfalarında yer açarak sanatın tüm dallarına bir soluk oldu. Yarın Dergisi sanat, edebiyat ağırlıklı bir içeriğe sahip olmakla birlikte, başta insan hakları olmak üzere çeşitli yurt ve dünya olaylarına karşı duyarlılığını kısa zaman içinde gösterdi. Özellikle ceza ve tutukevlerindekilerin çalışmalarına ve duyurularına dergi sayfalarında ve Yarın Yayınlarında yer verdi. Bu dönemde Yarın Dergisi geniş bir sol kamuoyu tarafından okunan bir nitelik kazanmıştı.
1984 yılında Genç Öncü’nün çalışmalarını yeniden düzenlenmesi süreci ile birlikte, Yarın Dergisi de yavaş yavaş içerik değişikliğine başladı. 1985 yılının Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Gençlik Yılı” ilan edilmesinin olanaklarından da yararlanarak, önce gençlik sorunları ardından da Dernekler Yasasında açık biçimde tanımlanmış öğrenci derneklerinin kurulması düşüncesi dergide ağırlıklı olarak yer almaya başladı. Aynı dönemde açık alanda Yarıncılar öğrenci derneklerinin kurulması düşüncesini, başta değişik sol çevrelerden gençler olmak üzere ilgilenenler ile tartışmaya başladılar. Öğrenci derneği kurucusu olmak isteyen herkesi sürece katmak için çalıştılar. Daha Yarın, öğrenci dernekleri düşüncesini ortaya atmadan girişilen A.Ü. Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği, tüm ülkede kuruluş çalışmaları için bir örnek oluşturmuştu.
Bu süreçte dergiye yönelik baskılar da boyut değiştirmeye başlıyordu. Kasım 1984’te Ege Üniversite kampüsü içerisindeki bir dilekçe kampanyasını izlemeye giden Yarın Dergisi muhabiri gözaltına alınıyor, dergi bürosu basılıyor ve büroya karakol kuruluyordu. Ardından İzmir bürosunun tüm çalışanları, Bilim ve Sanat dergisi temsilcisi ve 70 kadar kişi gözaltına alındı. Büro çalışanları ve diğer gözaltına alınanlar işkence altında sorgulandılar. Soruşturmada gözaltına alınanlar Türkiye İşçi Partisi ve Genç Öncü ile ilişkilendirilmeye çalışıldı.
Öğrenci derneklerinin kurulması gerektiği tartışmalarında, yazarın da belirttiği gibi “legal zeminde örgütlenmenin düzenin oyununa gelmek olacağı ve deşifre olmaya neden olacağını savunan anlayışlar da bulunmakta(ydı)”. Yasal öğrenci derneklerinin kurulmasının düzen ile gençlik arasına bir “yumuşak yastık” koymak anlamına geleceği iddiaları vardı. Yedi öğrencinin kurucu olmaları için yoğun ikna çalışmaları yürütülüyorken, bir yandan kurucuların rektörlük onayının olmaması, eski derneğin tasfiye edilmemiş olması gibi bahaneler ile “en yüksek mülki amir” başvuruları almıyor diğer yandan “zar zor” yan yana getirilmiş kuruculardan biri ya da ikisi (kimisi polisin yarattığı korku ortamından kimisi çalışmayı sekteye uğratma çabasından) son dakikada vazgeçebiliyordu. Başka bir değişle öğrenci derneği kuruculuğu “aslanın ağzına elini sokmak demekti.”
Ancak tüm toplumda demokratik bir değişimin, yığınların örgütlü mücadelesi ile elde edilebileceği düşüncesine dayanan bir yaklaşım, yasal olanakları sonuna kadar kullanma istek ve iradesi ve bu doğrultuda birlikte adım atılabilecek herkes ile ortak çalışma düşüncesine sahip bir örgütlenme ve girişim ile öğrenci gençliğin sendikal örgütlenmesi olan öğrenci derneklerinin yasal olarak kurulabilmesi sağlanabildi. Yarın Dergisi, sayfalarında gerek kendi yazarları eliyle gerekse tanınmış hukuk ve siyaset insanlarının görüşlerine yer vererek yasal olanakları ve izlenecek yolları ortaya koyuyordu. Bu ilk dönemde Yarıncılığı belirleyen, öğrenci derneklerinin kuruluşu için çaba harcamaktı.
Kuruluş döneminin dar tartışma evresini aşabilen öğrenci dernekleri, kuruluşlarını tamamlamaya ve üye kaydetmeye başladılar. Yeni öğrenciler ile tanışıldığı, derneğe üye olmanın öneminin anlatıldığı bu dönemde öğrenci dernekleri öğrenciler ile kucaklaşmaya başlamış, örneğin ilk üniversite öğrenci derneği olan ODTÜ-ÖD yaklaşık 20.000 öğrenci içinde 1.400’e yakın üye kaydetmeyi başarmıştı. Yüksek Öğrenim Kurumlarının bulunduğu her yerde öğrenci derneği kurma girişimleri ortaya çıkmaktaydı. Ancak her çalışma aynı sonucu elde edebilmiş değildi. Kimi yerlerde “bitmeyen” kuruluş tartışmaları sürüyor, “bir avuç” tartışmacı sonuçlanmayan ya da sonuçlanmayacak bir tartışmayı sürdürüyordu. Oysa bir an önce öğrenci derneklerinin başvurularını yaparak çalışmaya başlaması, öğrenci sorunlarından yola çıkarak demokrasi mücadelesine girişmesi ve öğrenci kitlesi ile buluşarak öğrenci gençliğini bu mücadele içine katması gerekiyordu.
Bu dönemde öğrenci derneklerinde kendilerini “yeni tür demokrasi” anlayışının sahipleri olarak ortaya koyan, her türlü üst kurul kararına karşı çıkan ve bağlayıcı kararlar alınmamasını isteyen bir eğilim ortaya çıkmıştı. Bu yaklaşım öğrenci derneğinin gücünü zayıflatıyordu. Siyasi görüş birliğinin değil, öğrenci olmaktan kaynaklanan sorunların çözümü için ortak mücadele isteğine sahip öğrencilerin üye olduğu öğrenci derneklerinde doğal olarak çok farklı görüşler olacak ve tabanda bulunan bu görüşler yönetim kurullarına ve diğer temsil kurullarına yansıyacaktı. Ancak öğrenci derneği çalışmalarında “azınlıkta” kalan öneri sahiplerinin, “çoğunluk” tarafından alınan kararlara uymaları bekleniyordu. İşte bu durumda alınan kararlara uyulmaması gerektiğini savunuyorlardı. Yalnızca Yarıncıların değil geniş bir sol çevrenin de benimsediği demokratik merkeziyetçi işleyiş düşüncesi ve eylemi karşısına çok fazla varlık gösteremediler. Daha sonraları, Yarıncıların çoğunluğunu oluşturduğu öğrenci dernek ve platformların kararlarına uymayan “demokratik merkeziyetçilik” yandaşları görülecekti.
Öğrenci derneklerinin kuruluş sürecinde karşılaştıkları sorunların benzerliği, birlikte bir güç oluşturma isteğini kuvvetlendiriyordu. Daha hazırlık aşamasında olan, sadece başvurusunu yapmış ya da yasal olarak kuruluşunu tamamlamış kısaca her düzeydeki çalışmanın yer aldığı öğrenci dernekleri temsilcileri gerek deneyim paylaşımı gerekse daha etkili bir güç oluşturabilmek için önce şehirler bazında ardından ülke çapında Öğrenci Dernekleri Platformlarını oluşturdular. Öğrenci dernekleri platformları tüm öğrenci derneği çalışmalarının arasındaki iletişimi ve eşgüdümü sağlayarak eylemin birliği için önemli bir kaldıraç işlevi gördü.
Dernek temsilcilerinin yan yana gelmeleri ile birlikte, birimlerdeki öğrenci derneklerindeki işleyişe ilişkin farklı yaklaşımlar platformlara da yansımaya başladı. İlk olarak sol kamuoyu tarafından olumlu nitelikler ile anılmayan “Aydınlıkçılar”, “yalnız bu günü değil Yarını da” istediklerini sloganlaştırarak “Gökyüzü” dergisini çıkartılar. Sayfalarını henüz kendi dergisini çıkartmamış kesimlere de açarak, Yarıncılara karşı “muhalefetin” sözcülüğüne soyundular. Öğrenci derneklerinde kurdukları “ittifak” ve derginin kendisi de çok etkili ve uzun ömürlü olmadı. Bu dönemde Yarıncılığın niteliği, öğrenci derneği ve oluşturulan dernek platformlarının işleyişinde demokratik merkeziyetçiliğin savunulmasını da içerecek biçiminde genişledi.
1986 yılının Ocak ayında Yarın Dergisi “Toplumsal Yaşama Katılım İçin Öğrenci Dernekleri”[3] adlı ve Serdar Can imzalı ikinci broşürünü yayımladı. Broşür; Derginin öğrenci hareketine temel bakışını, yaklaşımını ve hedeflerini ortaya koyuyordu. Yarıncılığın demokratik öğrenci hareketi içinde her adımda genişleyen çerçevesini netleştirdi.
Öğrenci Dernekleri broşüründe, 12 Eylül faşizminin gençliği “adam edilecek cahiller ve suçlular topluluğu” olarak görmesi eleştiriliyor, gençliğin katılım hakkı ve örgütlenme talebinin önemi belirtiliyordu. Öğrenci olmaktan kaynaklanan sorunların çözümü ile siyasi iktidar için mücadelenin birbiri ile olan bağlantısı ele alınıyor, ancak geçmişin örnekleri de hatırlatılarak öğrenci derneklerinin öğrenci gençliği sorunlarının çözümü için verilecek mücadele zemininden kopmamaları gerektiğinin altı çiziliyordu. Üyelerin söz ve karar sahibi olmasının önemi vurgulanıyor, öğrenci önderlerinin taban desteğine sahip oldukları sürece görevde kalmaları gerektiği belirtiliyordu. Öğrenci derneklerinin örgütlenme hedefinin ülke çapında birliğini sağlamak olduğu vurgulanıyor, bu hedef dünyadaki örneklerinde olduğu gibi “Ulusal Öğrenci Birliği” olarak adlandırılıyordu.
Broşür, öğrenci derneklerinin kuruluş sürecinde karşılaşılan yasal ve fiili engellemeleri ele alıyor ve aşılmasının yollarını gösteriyordu. Öğrenci derneklerinin sahip olması gereken çalışma programının “en küçüğünden en büyüğüne” tüm öğrenci sorunlarını içermesi gerektiğini ortaya koyuyordu.
Broşür sadece dernekleşme sürecine ilişkin değil aynı zamanda politik perspektifini de ortaya koyuyordu. Broşür: “(b)u yüzden demokrasiyi savunmak, öğrenci derneklerine sahip çıkıp desteklemekten ve demokratik eğitimi savunmak da bağımsız-demokratik Türkiye’yi savunmaktan geçiyor” denilerek bitiyordu. Genç Öncü’nün 1979 yılında yayımladığı “Gençlik; Eğitim, Meslek, İş İstiyor” broşürünün yolunu izliyordu.
Öğrenci Dernekleri broşürü, artık bir hareket biçimine gelmiş Yarıncıların temel yaklaşım ve hedeflerini belirleyen bir belge niteliği kazandı. Bu broşür sadece Yarıncıların değil, dernekleşme sürecine katılan her öncü unsurun sorularına yanıtlar üreten bir başvuru kaynağı oldu.
Öğrenci derneklerinin elde ettiği en önemli kazanımlardan birisi ülke çapında bir araya gelerek oluşturdukları ve Yarıncıların “Ulusal Öğrenci Birliği” olarak adlandırdıkları hedeflerine uygun olarak oluşan Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformunun, “Öğrenci Postası” adlı bir dergiyi çıkartmaya karar vermesi oldu. Üç ayı aşan uzun tartışmaların sonunda dergi çıkartma kararı alındı. Yarıncılar yazı kurulunun, tüm derneklerin temsilcilerinin bulunduğu ülke platformundan, her farklı çevrenin ağırlıkları oranında temsil edilerek oluşturulmasını savundular. Bu öneriye karşı çıkanlar, her öğrenci derneğinin önce “bölgelerde” oluşturulacak bir ara birimde toplanmasını, “bölgelerin” temsilcilerinin yayın kurulunu oluşturması düşüncesini ileri sürdüler.
Tartışılan sadece “yöntem” değildi. Aynı zamanda tüm öğrenci dernekleri birim toplantılarının da gündemi haline gelen “ilkeler” tartışmasıydı. Demokratik öğrenci hareketi içindeki azınlık eğilimi, öğrenci derneklerine üye olmak için “anti-faşist ve anti-emperyalist ilkelere” sahip olunması gerektiğini savunuyordu. İlk bakışta “keskin” bir öneri gibi gözüken bu değerlendirme, solun yüzyıllık birikiminde yer alan, yığınların “kendiliğinden” ancak sendikal bilince ulaşabileceği, yığınları yeni bir dünya hedefine sol bir bilince sahip öncülerin yönlendirebileceği, solun öncülüğünün kabul edilmesi için ise sendikal bilince ulaşmış ve henüz düzen değişikliği talep etmeyen en geniş yığınlar ile düzenli ve sürekli bir etkileşim ve ortak savaşım içinde bulunabilecekleri sendikal bir örgütlenmeye gereksinimi olduğu bilgisi ile ters düşüyordu. Aynı zamanda öğrenci derneği üyeliğinde politik nitelikler arama eğilimi, aslında 12 Eylül rejimi ile bastırılmış, suçlu ilan edilmiş ve korku duvarları ile çevrelenmiş gençliğin örgütlenmesine yeni engeller yaratma işlevi görüyordu. Yazar “Yarıncılar öğrenci derneklerini, ‘temel nitelikleri ile öğrenci gençliğin öğrenci ve genç olmalarından gelen tüm sorunlarını çözmeyi amaçlayan demokratik kitle örgütleri olarak ve ‘sendikal nitelikte’ (Can, 1986, s. 14-15) örgütler olarak tanımlamaktadırlar. Öğrenci derneklerine üye olmak için öğrenci olmayı yeterli görmektedirler” derken, gerçeğin bir yüzüne açıklık getiriyor. Gerçeğin diğer yüzünde ise Yarıncılar öğrenci derneklerinin kapısının tüm öğrencilere değil, ortak çıkarları savunmak ve geliştirmek için ortak mücadele etme bilincine (sendikal bilince) sahip öğrencilere açılmasını savunuyorlardı. Ancak “ilkeler” tartışması birimlerde, yeni gelen öğrencileri “soğutuyor”, öncelikli hedefi öğrencilerin can yakıcı sorunlarının çözümü için çalışarak kitleselleşmenin yollarını açması gereken dernek toplantıları, sadece solcu öğrencilerin kendi “iç” tartışmalarının zeminine dönüşüyordu.
Sonunda Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformunda, Yarıncıların yanı sıra dergi düşüncesini destekleyenlerin de yer alarak sorumluluk üstlendiği bir yazı kurulu seçildi ve Öğrenci Postası yayımlanmaya başlandı. Öğrenci Postası Yazı Kurulu; bir yandan tüm dernekleşme çalışmalarının yasallık kazanmadığı diğer yandan derneklerin üst örgütlenmeleri için yasanın ancak Bakanlar Kurulu kararı ile alınan “kamu yararına dernek” statüsü araması nedeniyle “meşru” Ulusal Öğrenci Birliği’nin “Türkiye Yürütme Kurulu” işlevini üstlendi.
Yaşanan üç aylık tartışma dönemi ve ardından yayımlanan Öğrenci Postası Dergisine karşı azınlıkta kalan görüşler, demokratik merkeziyetçilik ilkesini kabul ettiklerini söylemelerine karşın alınan kararlara karşı duruşlarını sürdürdüler. Demokratik öğrenci hareketinin eyleminin birliği artık bölünüyordu. Bunun ikinci örneği harçların yüksekliği, öğrencilere verilen kredilerin düşüklüğü ve yoğun atılmalara karşı ülke çapında bir kampanya başlatma kararına karşı çıkmaları biçiminde ortaya çıktı. Yazarın da belirttiği gibi “6 Kasım 1981’de yayımlanan YÖK Yasası’nın ‘Öğretim Süresi’ başlıklı 44. Maddesi çok sayıda öğrencinin ‘başarısızlık’ gerekçesiyle okuldan atılmasına neden olmakta(ydı). 1985-86’ya gelindiğinde okuldan atılan atılan/atılma durumuna gelmiş olan öğrenci sayısı 40 binin üzerinde(ydi).” Yarın Dergisi 1985 yılı Kasım ayında yayımladığı ilk broşürü “Öğrenci Kıyımı”[4] ile binlerce öğrencinin “doldur-boşalt” sistemi ile geleceklerinin karartıldığını belirterek YÖK’ün 44. Maddesinin değiştirilmesini istemiş, atılmalara karşı yapılabilecekleri sıralamış, sorunun kaynağını YÖK olduğunu ve yaratılan yıkımın onarılabilmesi için “YÖK (ün) bütünüyle değiştirilmesi” gerektiğini vurgulamıştı.
Türkiye platformunda öğrencilerin en yakıcı sorunu olarak görülen atılmalara karşı YÖK’ün sorunların kaynağı olduğunun açığa çıkartılması perspektifiyle sürdürülecek bir çalışma yapılması kararı alındı. Öğrenci Derneklerinde “atılmalar birimleri” oluşturuldu. 1986 yılı Ekim ayı başında öğrenci dernekleri “ 44. Madde Değişiklik Önerisi”ni içeren bir dilekçeyi TBMM Başkanına sundu. Ancak öğrenci derneklerinin kimilerinin henüz kuruluş aşamasında olması ve derneklerin kitleselleşmemiş olmalarının etkisiyle dilekçe, ne hükümette ne de kamuoyunda istenilen etkiyi yaratmadı. Bunun üzerine Öğrenci Postası Yayın Kurulu, tarihini YÖK Yasasının yürürlüğe girdiği 6 Kasım olarak saptadığı, derneklerin hazırladığı metnin öğrencilerin imzasına açılması[5], toplanan imzaların yürüyerek Ankara’ya götürülmesi, ODTÜ önünde yürüyüşçülerin kitlesel biçimde karşılanması ve ardından dilekçelerin TBMM’ye verilmesi kararını aldı.[6] Demokratik öğrenci hareketinin 12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrasındaki tüm ülkeye yayılan ilk kitlesel eylemliliği başlamıştı. Otuzu aşkın öğrenci derneğinin desteklediği süreçte, çok kısa zamanda onüçbin imza toplandı. Bu arada iki dersini veremediği için okuldan atılan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi İsa Tanrıverdi intihar ediyor, ardından yapılan rektörlük önünde oturma eylemine yüzlerce öğrenci katılıyordu.
Ankara’ya yürümek için önce İstanbul ardından İzmir’den yola çıkan öğrenci derneği temsilcileri polisin gözetimi altında geçtikleri yerleşim bölgelerinde ilgiyle karşılanıyor, yeni katılımlar gerçekleşiyordu. Yürüyüşçüleri Ankara’da ODTÜ girişinde binbeşyüz kişi karşılıyordu. İmzalar meclise teslim ediliyor, meclis başkanı ve çeşitli siyasi partiler ile görüşmeler yapılıyor, öğrenci derneklerinin ilk açık oturumu da bu süreçte gerçekleştiriliyordu.
Demokratik öğrenci hareketinin her gün basına geniş biçimde yansıyan ve öğrenci gençlik içinde olumlu yankı bulan bu başarılı eylemliliği elbette iktidar tarafından saldırılarla karşılandı. ODTÜ önündeki karşılamadan dönenlerden başlayarak hızla gözaltılar gerçekleştirildi. Saldırılar Yarın Dergisi çalışanlarına kadar uzandı. Ankara ve İstanbul’da öğrenciler açlık grevlerine başladılar. İktidarın saldırıları hız kesmeden Aralık ayında da devam etti. Demokratik öğrenci hareketinin ülke çapında sağladığı örgütlülüğün yarattığı korkunun bir göstergesi olarak aynı zamanda A.Ü. SBF-ÖD kurucusu olan Öğrenci Postası’nın Yazı İşleri Müdürü gözaltına alındı. SBF-ÖD Kamu Yönetimi Bölümü temsilcisi, A.Ü. Ziraat Fakültesi ÖD kurucusu ve ablası, DTCF Öğrenci Derneği üyesi ve babası, Yarın Dergisi’nden Haberler Sorumlusu, Abone-İlan Bürosu sorumlusu ve teknik büro çalışanı gözaltına alındı ve işkenceli sorgulamalara uğradılar. 1980 öncesinde Türkiye İşçi Partililerin kurduğu İşçi Kültür Derneği Genel Başkanı, tiyatro yazarı Yılmaz Onay aldığı rapor ile kendisine uygulanan işkenceyi kanıtladı. Ankara’da SBF-ÖD GYK adına yapılan basın açıklamasının ardından, çeşitli okullardan gelen yaklaşık elli kişilik bir grup siyasi partileri, basını ziyaret ederek öğrenci hareketine yönelik saldırının açığa çıkartılması için çalıştılar. Öğrenci Derneği temsilcileri İçişleri Bakanı ile görüştüler. Birisi TBMM’de olmak üzere iki basın toplantısı düzenlendi. Yarın Dergisi Yazıişleri Yönetmeni’nin de katıldığı ikinci basın toplantısında Ankara, İstanbul ve İzmir öğrenci derneklerinin kendi açıklamalarının yanı sıra tüm Türkiye’den 39 öğrenci derneğinin imzasını taşıyan yazılı bir açıklama yapıldı. Çeşitli okullardan gelen sayıları elliye yaklaşan öğrenci derneği üyesi açlık grevine başladı. Yarın Dergisi Sorumlu Yazıişleri Yönetmeni “Ankara Öğrenci Dernekleri’nin öncülüğünde başlayan açlık grevine katıl(dığını)” açıkladı. Açlık grevine yurt içinden ve dışından yoğun bir destek ve dayanışma gösterildi. Yılın son gününe gelirken gözaltındakilerden biri tutuklandı, diğerleri serbest bırakıldı.[7] Bir ay sonra Ankara’da başlayan öğrenci dernekleri ve yöneticilerine ve Yarın Dergisine yönelik operasyonlar İstanbul’a sıçrayacak, İTÜ Maden Fakültesi ÖD Başkanı olan Öğrenci Postası Dergisinin sahibi ve çeşitli fakültelerden öğrenciler gözaltına alınacak, yine öğrencilerin gösterdiği eylemler, içlerinde Yarın Dergisi İstanbul Temsilcisinin de bulunduğu açlık grevleri sonrasında serbest kalacaklardı. Demokratik öğrenci hareketi, 44. Madde Eylemleri ile kazandığı desteği ve saygınlığı tüm saldırılara karşı arttırarak sürdürmeyi başardı. YÖK ise 44. Maddede yeni değişiklikler yapmak, “telafi sınavları” açmak, ilişkisi kesilmiş binlerce öğrenciye okullarına geri dönüş hakkı tanımak zorunda kaldı.
Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformu 44. Madde ile ilgili eylemlilik kararı alırken “azınlıktaki” görüşler, kısmi ve acil sorunların değil doğrudan YÖK’ün protesto edilmemesini gerekçe göstererek bu eylemlilik sürecine katılmadılar. Yarıncılar, tek tek öğrenci derneklerindeki çalışmaları da ayrıştıran demokratik öğrenci hareketinin birliğini sağlayan Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformundaki bölünmenin giderilmesi için çeşitli girişimlerde bulundular. Yarın Dergisi Mart’87 tarihli sayısının başyazısında, gericiliğin saldırılarına da dikkat çekerek Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformunda “bütün eğilimler koşulsuz bir işbirliğini öne koymalı” düşüncesini dile getiriyor, Nisan’87 tarihli Yarın Dergisinde SBF-ÖD başkanının yazısında Öğrenci Postası Yazı Kurulunun “gücü oranında tüm eğilimleri, bölgeleri, önemli birimleri ve önderlik bilinç ve yeteneğine sahip arkadaşları” kapsamasına yönelik önerisini tekrarlıyordu. Hedef; “en geniş temsil gücüne sahip bir yazı kurulu”nu oluşturarak demokratik öğrenci hareketinin eyleminin birliğini yeniden sağlayabilmekti.
Demokratik öğrenci hareketinde 1986-87 öğretim yılında görülen tüm ülkeye yayılan kabarış ANAP iktidarına, tüm olanakları kullanarak öğrenci derneklerini engelleme çabalarının boşa çıktığını gösterdi. Anayasası ve yasaları ile “sivil” görünüm altında 12 Eylül’ü sürdüren ANAP, engel olamadığı öğrenci derneklerini kapatarak yerine rektörlüğe böylelikle YÖK’e bağlı “güdümlü öğrenci dernekleri” yaratmak amacıyla YÖK’ün 59. Maddesinde değişiklik yapmak için kolları sıvadı. Yasa teklifi, 2 Nisan günü TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda kabul edildi. Görüşülmek üzere TBMM Başkanlığına gönderildi. Demokratik öğrenci hareketinin, bin bir emek ile kurduğu öğrenci derneklerini iktidarın baskılarına teslim etmeyeceğinin göstergesi olarak bütün bir ülke çapında gerçekleştirilen Nisan eylemleri de başlıyordu.
Ankara’da 10 Nisan günü ODTÜ ve Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampüslerinde yemek yememe ve oturma eylemleri başlıyor, gözaltılara ve jandarmanın saldırılarına karşı direniliyordu. Aynı saatlerde Ankara Üniversitesine bağlı SBF, BYYO, Hukuk ve Eğitim Fakültelerinin ortaklaşa düzenledikleri, Cebeci Öğrenci Şenliği “güdümlü derneklere karşı çıkan ve öz örgütleri öğrenci derneklerine sahip çıkan” bir şölene dönüşüyordu.
13 Nisan Pazartesi günü A.Ü. Eğitim Bilimleri, H.Ü. Tıp, DTCF ve A.Ü. Hukuk Fakültelerinde yemek boykotları düzenleniyor, 14 Nisan’da SBF-ÖD yasa teklifini eleştirdiği Bülten sayısını dağıtıyor, saldırılar, gözaltılar ve oturma eylemleri ve protesto eylemleri birbirini izliyordu. A.Ü. Ziraat Fakültesinde yapılan yemek boykotuna katılanların toplanan kimlikleri oturma eylemleri sonucunda geri veriliyor, tüm öğrencilerde yasa teklifini geri çektirecekleri güveni yükseliyordu.
14 Nisan Salı günü, evlerinden, yurtlarından ya da okullarından alınanlara karşı yemek boykotları yaygınlaşmış, 15 Nisan’da bir grup öğrenci TBMM’ye giderek çeşitli siyasi parti grupları ile görüşmüş, mücadelelerini sürdüreceklerini anlatmış ve muhalefet partilerinin de yasa tasarısına karşı mecliste çalışmaları gerektiğini vurgulamışlardı. Tüm ülke çapında yürütülen eylemlilikler sonucunda yasa teklifinin genel kurulda görüşülmeden geri çekilmesi öğrenciler arasında büyük bir sevinç yarattı.
Aynı gün akşamı Sıhhiye’de toplanan öğrenciler TBMM’ye telgraf çekmek üzere Kızılay PTT’sine doğru yürüyüşe geçiyor, kimileri gözaltına alınıyor, postaneye ulaşan öğrenciler telgraflarını çekiyor ve gözaltı girişimlerine karşı oturma eylemi yapıyorlardı.
16 Nisan günü, İstanbul ve İzmir’den yürüyerek yola çıkan öğrenci grubu TBMM’ye varıyordu. Böylesi bir teklifin bir daha gündeme gelmeyecek biçimde iptalini isteyen öğrenciler, yol boyunca karşılaştıkları baskılara karşı başlattıkları açlık grevine son veriyordu.
18 Nisan’da haksız gözaltıları, kötü muamele ve işkenceyi protesto etmek için öğrenciler açlık grevi başlatılıyor, veliler ve aydınlar 24 saatlik destek grevleri gerçekleştiriyorlardı.
İzmir’de 8 Nisan’da 9 Eylül Buca Eğitim Fakültesi Öğrenci Derneği, 9 Nisan’da Ege Üniversitesine bağlı fakültelerin öğrenci dernekleri yeni yasa tasarısına karşı bildiriler dağıttılar. 10 Nisan’da yasa tasarısına karşı imza kampanyası başlıyordu. 13 ve 14 Nisan günlerinde yemek yememe eylemleri sürüyor, öğle saatlerinde faşist cuntanın lideri Kenan Evren Bornova Kampüsünde Gençlik Merkezinin açılışını yaparken 1000’i aşkın öğrenci kampüsün çıkışına doğru yürüyor, Ankara’ya doğru yola çıkan arkadaşlarını uğurluyordu. 15 ve 16 Nisan’da öğrenciler açlık grevlerine başlıyor, polis saldırıları ile karşılaşıyor ve gözaltına alınıyorlardı. 17 Nisan’da hem yasa tasarısını hem de gözaltıları protesto eden öğrenciler, başlarında öğrenci derneği yöneticileri olarak Bornova Kampüsünde yürüyüşe geçiyorlar ve engellemelere karşın telgraflarını çekiyorlardı.
10 Nisan’da İstanbul’da İstanbul Üniversitesi, Çapa Tıp Fakültesi, Yıldız Üniversitesi, İTÜ ve Cerrahpaşa Tıp Fakültelerinde öğrenciler tepsilerini bırakarak yemek yemediler. Ardından TBMM’ye telgraf çektiler. Gözaltılar yaşandı.
14 Nisan günü yaklaşık 1500-2000 kişinin katıldığı Aksaray yeraltı geçidinden başlayıp Laleli’ye doğru devam eden bir yürüyüş gerçekleşti. Polisin dağıtmak istemesi üzerine yere oturan öğrenciler YÖK ve yasa tasarısı aleyhine slogan atmaya başladılar. Polisin copla öğrencilere saldırısında 100 kadar öğrenci gözaltına alındı. Ardından 100 kadar öğrenci saldırıları protesto etmek üzere aynı yere kırmızı karanfiller bıraktılar. Saldırılar ve gözaltılar okullarda yemek boykotlarıyla protesto edildi. 17 Nisan tarihinde öğrenciler açlık grevi başlattılar. Sayıları sürekli artan grevcilere velilerden, kitle örgütlerinden destek geliyordu.
Eylemler tüm yurt çapında sürüyordu. Adana’dan yürüyüşe geçen öğrenciler Pozantı’da gözaltına alınıyor, gözaltılar okullarda yemek boykotları ve açlık grevleri ile protesto ediliyordu. Sivas’ta yasa tasarısını protesto eden öğrenciler açlık grevine başlıyor, Bolu’da öğrenciler protestolarını dağıttıkları bildiler ile gösteriyorlardı. Diyarbakır, Edirne, Bursa, Trabzon, Eskişehir ve daha birçok ilde öğrenciler yemek boykotları ve açlık grevleri ile eylemliliklerini sürdürdüler.
Yasa tasarısı hızla geri çekildi. Yarın Dergisi Mayıs 1987 sayısının “Demokratik Öğrenci Hareketi Saldırıları Boşa Çıkartacaktır!” başlıklı başyazısında “Demokratik öğrenci hareketinin mevzilerini savunmada gösterdiği direnç(in), teklifin geçici olarak geri çekilmesini sağladı(ğı)” belirtiliyor, “izlenecek eylem hattının meşru zemine dayalı olmasının öneminin arttırdığı(nın)” altı çiziliyor ve “tek bir yığınsal, demokratik, sendikal öğrenci örgütlenmesini reddeden, ayrışmaları körükleyen azınlık eğiliminin karşısına tekrar ve tekrar birliği çıkartmak gerektiği” vurgulanıyordu.[8] Nisan eylemleri sürecinde Yarıncılar katılabildikleri tüm eylemlerin içinde yer aldılar, her yerde eylemin birliğini savundular, olanaklı olan her yerde öğrencileri yalnız bırakmadılar ve eylemlere öncülük ettiler. Öğrencilerin nice bedeller ödeyerek kurup yaşattığı bağımsız öğrenci derneklerini korudular.
Demokratik öğrenci hareketi içinde yer alan kimi eğilimler yasa tasarına karşı mücadeleyi aynı zamanda “Yarıncıları tasfiye etme” planı olarak ele aldılar. Yarıncıların kabul etmeyeceği düşüncesiyle İstanbul’da yapılacak eylem için “keskin” önerilerde bulundular. Ankara’da yapılan Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformu toplantısı ortak olarak gerçekleştirilemedi. Azınlık, SHP Çankaya İlçe Merkezi’nde toplanırken, 23 öğrenci derneği temsilcisi Öğrenci Postası bürosunda bir araya geldiler. Yasa tasarısının geri çekilmesi için yemek boykotlarından, yürüyüşlere, bildiri dağıtımından mitinglere varana kadar bir dizi eylem kararı aldılar. Bu eylemleri de tüm ülke çapında yaşama geçirdiler. Azınlık eğilimleri bu eylemlere destek vermediler.
14 Nisan İstanbul yürüyüşün yeri, Yarıncıların Ankara’ya giden öğrenci temsilcilerini uğurlarken toplandıkları Sultanahmet’ten Aksaray’a alınıyor ve bu bilgi Yarıncılara iletilmiyordu. Rejim ile öğrencileri karşı karşıya getirmeyi hedeflediklerini söyleyen gruplar bu yürüyüşte, ne söyledikleri gibi pankart açıyor, ne de bahsettikleri sloganları atıyordu. Yürüyüş kolu polis tarafından saldırıya uğradığında öğrenciler YÖK’e ve yasa tasarısına karşı sloganlar atıyorlardı. Tasfiye gayreti saldırıların kınandığı basın toplantısında Yarıncıları konuşturmamaya çalışmaya ya da Aksaray yürüyüşünde gözaltına alınanların serbest bırakılması için gerçekleştirilen açlık grevlerinde Ankara yürüyüşünden dönenlerin mesajlarını okumama gayretlerine kadar varıyordu. İstanbul’da sergilenen bu birlik karşıtı tutum, İzmir ve Ankara’da da sergileniyor ancak gösterilen tüm “tasfiye” gayretleri karşılıksız kalıyordu.
Yazar bu eylem sonrasındaki süreci kimi olayları sıralayarak özetliyor, “öğrenci derneklerinde Yarıncıların inisiyatifi sona erer” tespitinin somut örneklerinden bahsetmiyor. Nisan eylemleri sonrasındaki süreci özetlemeye çalışalım.
Yazar “14-15 Nisan eylemlerinin ardından öğrenci hareketinin kendine güveni ve militanlık düzeyi artar, gündemleri çeşitlenir” diyor. Süreci tüm ülkeye ve tüm Nisan eylemlerine yayarak, yazara katıldığımızı belirtelim ve 1980 sonrası ilk öğrenci mitinglerini hatırlatalım.
İlk öğrenci mitingi 16 Mayıs 1987 tarihinde İzmir’de yapılıyordu. Nisan eylemlerinden saldırıları püskürtmüş, eylemini çeşitlendirmiş, kitle desteğini arttırmış ve meşruluğunu güçlendirmiş olarak çıkan öğrenci dernekleri, bir başka ilki daha başararak İzmir “Gençlik ve Demokrasi Mitingi”ni gerçekleştirdiler. Mitinge katılım konusunda diğer illerin öğrenci derneklerine yapılan çağrıdan olumlu sonuç alınıyordu. İzmir öğrenci derneklerinin yanı sıra Kütahya, Balıkesir, Muğla, İstanbul, Ankara, Manisa, Denizli, Bursa, Bolu ve diğer illerden öğrenci dernekleri kendi pankartlarıyla mitinge katılıyorlardı. Mitingin duyurusu çok renkli geçiyor, İzmir’i donatan afişlerin yanı sıra “faşizme, zulme, emperyalizme hayır diyorsan mitinge katıl” çağrıları kentte yankılanıyordu. Binlerce bildiri, dağıtanların gözaltına alınmasına karşın hedef kitlesine ulaştırılıyordu. İlk konuşmacı Türkiye İşçi Partisi’nin 12 Eylül faşizminden ekonomik ve politik olarak çıkışın formülasyonu olan “gelişkin demokrasi” çağrısı yapıyor, E.Ü. MÜFÖD Başkanı “yasak sloganları” miting alanını dolduran öğrencilere defalarca tekrarlatıyor, “Anayasa değişsin, Demokratik Türkiye” sloganları alanı çınlatıyordu. Sendikaların, derneklerin, dergilerin, grevdeki işçilerin mesajları okunuyor, Yarın Dergisi İzmir Temsilcisi konuşmasını “mücadelemiz yalnızca ülkemizde değil dünyada faşizme ve emperyalizme paydos demenin mücadelesidir. Bu mücadelede başı en kararlı güç olan işçi sınıfı çekecektir. Selam Dünyanın ve Türkiye’nin aydınlık geleceğine” diyerek bitiriyordu.[9]
12 Eylül sonrasındaki ikinci öğrenci mitingi Ankara’da 13 Haziran 1987 tarihinde gerçekleştiriliyordu. Tüm yasaklamalara, engellemelere ve uzak bir alan gösterilmesine karşın ikinci “Gençlik ve Demokrasi Mitingi” coşkulu bir kalabalığın katılımı ile gerçekleştiriliyordu. “Demokrasi Güçleri Omuz Omuza” afişi Kızılay Meydanı dâhil Ankara’nın çeşitli merkezlerine polis tarafından yırtılmalarına karşın tekrar ve tekrar asılıyor, Nisan eylemlerine sahne olan Sıhhıye meydanında bildiriler, bültenler dağıtılıyordu. Azınlık eğilimlerinin katılmadığı, yer yer engellemeye çalıştığı miting, Yarıncıların ısrarlı ve kararlı duruşları ile polisin ve idarenin tüm baskı ve yıldırma girişimlerine karşın gerçekleştiriliyordu. Ankaralı öğrenciler, Eskişehir, Konya, İzmir, Trabzon’dan gelen öğrencilerle birlikte, “örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”, “yaşasın özerk, demokratik üniversite mücadelemiz”, “demokratik, bağımsız Türkiye” sloganlarını haykırıyorlardı. 1986-87 ders yılı Ankara mitingi ile noktalanıyor, bir sonraki yılda daha güçlü, daha kararlı, daha kitlesel bir öğrenci hareketini müjdeliyordu.[10]
Nisan eylemleri sırasında uluslararası dayanışma da yükseliyordu. Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU) Türkiye Başbakanına gönderdiği mesajda “öğrencilere uygulanan şiddeti kınıyor, gözaltındaki öğrencilerin serbest bırakılmasını, örgütlenme hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini” istiyordu. Uluslararası Öğrenci Birliği (IUS) Genel Sekreterliği Yarın Dergisine gönderdiği mesajda “ öğrenciler ile dayanışma içinde olduklarını belirterek anti-demokratik önlemleri ve öğrenci dernekleri konusundaki yeni yasa teklifini protesto ettiklerini” bildiriyordu. Yarın Dergisinin hazırlayıp yurtdışındaki çeşitli örgüt, yayın organı ve kuruluşlara ilettiği basın bülteni Uluslararası Öğrenci Birliği’nin 4/87 sayılı “Avrupa Bülteni”nde yer alıyordu. 22. Avrupa Ulusal Öğrenci Birlikleri toplantısı katılımcıları Türkiye öğrenci hareketi ile dayanışmalarını bildiriyor ve “tutuklanan öğrencilerin serbest bırakılması, haklarında açılan davaların düşürülmesi, var olan öğrenci derneklerini kapatma girişimlerine son verilmesi, öğrencilerin örgütlenme özgürlüğü ve katılım haklarına saygı gösterilmesi, öğrenci hareketine ve dergilerine özellikle Öğrenci Postası’na karşı her türlü baskıya son verilmesi” çağrısı yapıyorlardı. Nisan eylemleri, Türkiye öğrenci hareketi ile uluslararası öğrenci hareketi arasındaki dayanışmayı yükseltiyordu.
Haziran ayından başlayarak Yarın Dergisi üç sayılık bir diziye yer veriyordu. Haziran’87 tarihli 70. sayıda orta sayfalarda yer alan “Gençlik Örgütlenmelerinin İlkeleri ve Biçimleri –I” başlıklı yazıda Genç Öncü’nün örgütlenme ilkeleri ortaya konuyordu. Temmuz’87 tarihli 71. sayıda yer alan dizinin ikinci yazısında “Gençliğin Akademik Mesleki Örgütlenmesi” yazısı ile “Öğrenci Dernekleri” broşürü ile açıklanan örgütlenmenin politik işlev ve hedefleri tanımlanıyordu. Eylül’87 tarihli 73. sayıda ise “Anti-Faşist Gençlik Cephesi” ele alınıyordu. Sosyalist gençlik örgütü olarak “komsomol”, sosyalistlerin bakış açılarıyla demokratik kitle örgütü ve politik örgütlerin bağımsız varlıklarını koruyarak birlikteliği (cephe örgütlenmesi) açıklanıyordu. Yine Yarın Dergisinin Haziran’87 tarihli 70. sayısında Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran ile yapılan söyleşi yayımlanıyordu. Yarıncı gençlik hareketi artık Genç Öncü’nün politik görüşleri ile örtüşüyordu.
Türkiye İşçi Partisi’nin görüşlerini açıklamak ve işçi sınıfı içindeki çalışmayı güçlendirmek amacıyla 1985 yılında yasal olarak yayımlamaya başladığı Gün Dergisi, geniş bir sol kesimi içinde barındıran yasal bir sol parti tartışmasını sayfalarına taşıdı. Yarın Dergisi Temmuz’87 tarihli 71. sayısı başyazısında “en önemli adım(ın), sol güçlerin birliğini sağlayacak, demokrasi savaşımının derinleşmesini ve gerçek ekonomik ve toplumsal demokrasinin kazanılmasını hedefleyen Sol Parti’nin kurulması olaca(ğı)” belirtiliyordu. Yine aynı sayıda yer alan bir başka yazıda, “Sol Parti’nin oluşumu, aynı zamanda gençlik içindeki güçlerin de bir araya gelmesini sağlayacak, gençlik hareketinde ortak strateji ve taktiklerin izlenmesinin zeminini yaratacaktır” deniyor ve her olanağın öğrenci gençliğin eyleminin birliğinin sağlanarak demokrasinin kazanılması mücadelesine etkin katılımı için ele alınacağını gösteriyordu.
Yarın Dergisinin, Ağustos’87 72. sayısında yayınlanan yazıda, 1987-1988 öğretim yılı hedefleri dört ana başlıkta sıralanıyordu. Bu başlıklar; öğrenci derneklerinin kitleselleşmesi, güncel, somut sorunlar etrafında mücadelenin yükseltilmesi, somut bir program çıkartmak üzere “Özerk ve Demokratik Üniversite Kurultayı” düzenlenmesi ve Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformunun işleyiş ve yetkilerinin netleştirilerek yerleşikliğinin sağlanması olarak açıklanıyordu. “Özerk ve Demokratik Üniversite Kurultayı” Yarın Dergisinin neredeyse her sayısında ele alınacak, öğrenci derneklerinin ülke çapındaki ortak etkinliğinin zeminini oluşturacaktı.
Bu dönemde Genç Öncü, yolundan yürüdüğü Türkiye İşçi Partisi ile Türkiye Komünist Partisi’nin birleşme süreci ile karşı karşıya kalıyor, yeni oluşacak Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin (TBKP) Program Taslağı’nı tartışma sürecine giriyordu. Genç Öncü bir taraftan yeni düşünceler doğrultusunda sol ve devrimci güçlere yaklaşımlarını geliştirirken, TKP’nin “İleri” adını verdiği gençlik çalışması ile görüşmeye ve ortak adımlar atmaya başlıyordu. Bu adımlar önce Yarın Dergisi yazı kuruluna ardından kimi temsilciliklere yeni katılımların gerçekleşmesi biçiminde oldu. Artık Yarın Dergisinin çıkan yazıların tamamı Yarıncı gençlik hareketinin görüşlerini yansıtmıyordu.
7 Ekim 1987 tarihinde TİP ve TKP’nin birleşme kararı aldığı Brüksel’de düzenlenen bir basın toplantısı ile açıklanıyordu. Doktorunun kalp rahatsızlığından dolayı kendisini uyarmasına karşın, yanlış anlaşılmalara engel olmak için toplantıya katılan Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran 10 Ekim’de yaşama gözlerini yumuyordu. Vasiyeti üzerine cenazesi Türkiye’ye getiriliyordu. Eski bir TBMM üyesi olması nedeniyle Meclis önünde yapılan tören sonrasında, çok geniş sol çevrelerin sorumluluk üstlenerek katıldıkları yığınsal bir cenaze töreni ile İstanbul’da toprağa veriliyordu. Cenaze töreninin yarattığı olumlu havayı da dikkate alan her iki partinin genel sekreterleri TCK 141-142 maddelerde belirtilen komünist örgütlenmenin önündeki yasal engelleri kaldırmak, TBKP’yi yasal olarak kurma hazırlıklarını başlatmak amacıyla 16 Kasım tarihinde Türkiye’ye döndüler. Gözaltına alındılar, işkenceli sorgulardan geçirildiler ve yaklaşık üç yıl sürecek bir tutukluluk ve dava süreci başlamış oldu. Gençlik çalışmasının dikkati ve yoğunluğu artık birleşme sürecine ve onun görevlerine çevriliyordu.
Yarın Dergisi, Ekim’87 74. sayısından başlayarak geçmiş dönemin çeşitli örgütlenmelerinde sorumluklar üstlenmiş isimleri ile söyleşilere başlıyordu. THKP-C Hareketinin önde gelen isimlerinden Oktay Etiman ile başlayan dizi, sonraki sayılarda İGD Başkanı Ahmet Muhtar Sökücü, SGB Genel Başkanı Yaşar Yiğit, Genç Öncü Genel Sekreteri Mesut Vural ile devam ediyordu. “Solda yeni bir politik kültür” yaratılması düşüncesi ve demokratik öğrenci hareketinin eyleminin birliğinin sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla, “Dergiler Tartışıyor” başlığı altında değişik eğilimlerin öğrenci hareketine ilişkin görüşlerine dergi sayfalarında yer verilmeye başlandı. “Yeni Çözüm” dergisi ile başlayan söyleşiler, “Demokrat Arkadaş”, “Gençlik Dünyası” ve “Yeni Aşama” dergileri ile devam etti.
Birleşme süreci, Genç Öncü için çeşitli sorunlar taşıyordu. Öncelikle örgütsel olarak bağımsız bir çalışmanın karşında böylesi bir perspektife sahip olmayan, parti yönetiminde yürütülen bir gençlik çalışması vardı. Hemen ardından gençliğe yönelik politikalarda temelli denilebilecek farklılıklar bulunuyordu. “Gençlik adına konuşmamak” gençlik için politika önermemeye dönüşüyordu. Öğrenci dernekleri ile kol/kulüp çalışmaları birbirinin alternatifi gibi tartışılabiliyordu. Bu tartışma sürecinde “Üniversiteli” adlı bir gazetenin bağımsız olarak çıkartılması Yarın yazı kurulunda birlikte çalışmanın olanaklarını ortadan kaldırdı. Ardından “Üniversiteli” yayınına son verse de bu gelişme Yarın’ın da kaderini belirleyecekti.
Yarın, 1988 yılı ile birlikte gerek sol, devrimci güçlere yaklaşımında gerekse öğrenci politikalarında yeni açılımlar gerçekleştireceğini dergiyi kendinden kapaklı, tabloid boy ve daha fazla sayfa sayısı biçiminde yayımlayarak da gösteriyordu. Demokratik öğrenci hareketinin merkezi düzeyde karşılaştığı sorunları aşmak için, oy çokluğu ile alınan kararların tüm güçleri harekete geçirmeye yetmediğini saptayarak Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformunda kararların oybirliği ile alınmasını öneriyordu. Oybirliğinin sağlanamadığı koşullarda birim derneklerinin kendi kararları doğrultusunda tek başlarına ya da birlikte hareket edebilecekleri dile getiriliyordu. Öğrenci hareketinde merkezi ve birleşik bir önderlik yaratılabilmesi için, yine oybirliği anlayışı ile Öğrenci Postası Yayın Kurulunda da tüm eğilimlerin temsil edilmesini savunuyordu.[11]
Hemen bir sonraki sayıda öğrenci dernekleri genel kurullarının ele alındığı yazıda, sol güçlerin birleşik liste çıkartması savunuluyor, eğer olanaklı olmaz ise, her eğilimin kendi gücü oranında aday göstermesi öneriliyordu.[12] Kongrelerde demokratik ve katılımcı bir mekanizma yaratmak için yapılan bu öneriye uygun olarak Yarıncılar, çok geniş bir üye kitlesini temsil ettikleri yerlerde bile dernek yönetiminin çoğunluğu kadar aday gösteriyorlar, diğer eğilimlerin da yönetim kurulunda yer almasını sağlamaya çalışıyorlardı.
Yine bu dönemde sol içi ilişkiler Yarın’ın üzerinde en fazla durduğu konu başlıkları arasında yer alıyordu. Ortak bir tarihsel mirasın ve güncel savaşımların birleştirdiği sol, devrimci güçler arasında şiddet, kötü söz ve saldırganlığın terk edilerek saygılı bir yaklaşımla birbirini anlamaya ve birlikte davranmaya yönelik girişimlerin öne çıkartılması gerektiği belirtiliyordu.
Bu dönemde rejim, öğrenci derneklerine yönelik saldırısını hız kesmeden sürdürüyordu. Mart ayında YÖK’ün 59. maddesine dayanarak, dernek kurmak için öğrencilerin rektörlük izni almaları gerektiği iddiasını Yargıtay aldığı bir karar ile olumluyor, Bursa Uludağ Üniversitesi İİBF-ÖD, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi ÖD kapatılıyordu. Sorunlarını görüşmek için İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi ÖD’de toplanan Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformu toplantısı basılıyor, 56 öğrenci gözaltına alınıyordu. Ardından İzmir Valiliği, ETÖD, MÜFÖD, İMYÖD ve FENFÖD’ü faaliyet alanı dışına çıktıkları gerekçesiyle kapatıyordu. İzmir Öğrenci Dernekleri, yaptıkları açıklama ile gerilemeyeceklerini duyururken, Ankara’da öğrenciler toplu olarak İzmir Valisine protesto mektupları gönderiyordu. Birkaç gün sonra kapatma davalarının “takipsizlikle” sonuçlandığı basına yansıyordu. Bu sırada Ankara Valiliği Emniyet Müdürlüğü 12 öğrenci derneğine gönderdiği yazı ile “rektörlük izninin 30 gün içinde alınmasını” bildiriyordu. İzmir öğrenci dernekleri, tüm öğrenci derneklerini yok etmeye yönelik girişimler karşısında 23-24 Nisan tarihinde İstanbul’da eylem birliği zemininde toplantıya çağırıyorlardı.
23-24 Nisan 1988’de İstanbul’da elli civarında öğrenci derneği temsilcisi uzun bir aradan sonra bir araya geliyor, sonuç alıcı, verimli bir toplantı gerçekleştiriyorlardı.[13] Öncü öğrencilerin okullarından uzaklaştırılmasından derneklerin kapatılmasına kadar geniş bir alanda yapılan rejimin saldırıları karşısında verilen savaşımın başarısı için ülke düzeyindeki platformun sürekliliğinin sağlanması konusunda tüm dernek temsilcileri fikir birliğine varıyorlardı. Dernek temsilcileri, farklılıklarına karşın soyut tartışmalardan uzak aynı platformda bulunabiliyor ve oybirliği ile ortak eylem kararı alabiliyorlardı. Yarın Dergisinin ısrarlı çabaları, çeşitli dergiler ile birlikte yapılan ortak açıklamalar, öğrenci dernekleri dışında da sürdürülen görüşmeler sol, devrimci güçlerin birbirleri arasındaki ilişkileri olumlu yönde etkiliyordu. Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformunun aldığı kararlar, tüm Türkiye’de Mayıs ayında eyleme dönüşüyor, rejimin yönelttiği yeni saldırılara birlikte karşı çıkılıyordu. “Özerk ve Demokratik Üniversite Kurultayı” demokratik öğrenci hareketinin ortak bir temele oturtulmasını somutlayacak bir etkinlik olarak 1988-1989 öğretim yılının hedefleri arasında yerini alıyordu.[14]
Bu dönemde Yarın Dergisi, Kürt öğrencilerin sorunlarını sayfalarına yansıtıyor, kadın sorunun bir zemini olarak “genç kızlar” çalışmasını başlatıyor, barış ve ekoloji alanlarına gençliğin bakışı ile yeni yaklaşımlar sunuyordu. SBKP ve gençlik örgütü Genç Komünistler Birliği (Komsomol) içindeki gelişmeleri tanıtıyordu. Farklı ülkelerdeki gençlik örgütlerinin deneyimlerini paylaşıyordu.
Hiç kuşkusuz Genç Öncü’nün dikkat merkezi “birlik”teydi. Gençlik alanındaki görüşmeler olumlu ilerlememekle birlikte, 1979 yılından beri amaç biçimine gelmiş “birlik” hedefi, tüm tartışmaların üzerindeydi. “Mutabakat” ile karar alınacağının bildirilmesi inisiyatif kullanmaya engel oluyordu. Bu dönemde Bilim ve Sanat Dergisi ile birlikte Yarın Dergisinin de TBKP’nin ortak çalışma alanı içinde yer almadığının açıklanmasının ardından 1988 yılının Haziran ayında Yarın son dergi sayısını yayınlamış oldu. Genç Öncü Kasım ayında yaptığı kongresi ile kapanma kararı aldı. Yarın Dergisi yine Kasım ayında üzerinde “Son Sayı” yazan broşür ile varlığına son verdiğini açıkladı. Artık Yarın Dergisi ve Yarıncı hareket yoktu. TBKP gençlik içindeki çalışmasını bağımsız bir gençlik örgütü yerine, Parti birimleri ile sürdürmeye kararındaydı. Dönüşlerin yarattığı “Kutlu-Sargın” davası ve TBKP’nin yasal olarak kurulmasını için savaşım tüm çalışmaların önüne geçiyordu. TBKP’nin sürdürdüğü gençlik çalışması tüm sol, devrimci örgütlerin çalışmasına benzer biçimde sadece kendi güncel örgüt hedeflerini izleyen bir içeriğe bürünüyordu. Bu dönemde birimlerde sürdürülen öğrenci derneği çalışmaları, “eski” Yarıncıların kendi gayretlerine dayanıyordu. Bu çalışma da bir süre sonra “sönümlenecekti”.
Yarıncılar 1984-1988 yılları arasında, kendi politik beklentileri ile demokratik öğrenci hareketinin çıkarlarını örtüştürmeyi temel almış, karşılaşılan her sorunu demokratik öğrenci hareketinin savunulması ve geliştirilmesi hedefiyle aşmaya çalışmışlardı. Türkiye öğrenci gençlik hareketi tarihinde, bu gün bile ulaşılamamış özgün bir dönemin yaratılmasına öncülük etmişlerdi.
1984-1988 yılları arasında demokratik öğrenci hareketi ve Yarıncı hareketin yürüttüğü çalışmaları özetledikten sonra, yazarın dönem hakkındaki “bazı değerlendirmelerini” ele alabiliriz.
Yazarın ülke ve dünyadaki gelişmeleri özetleyişine katılmakla birlikte, “öznel faktör” olarak ele alabileceğimiz kimi noktaları genişletebiliriz. Öncelikle herkesin beklentileri “yüksekti”. Genç Öncü, 12 Eylül’ün yarattığı baskı ve sindirme ortamının ardında aynı zamanda kapitalist sistemin genişleyen bir hegemonyasının yattığı gerçeğini yeteri kadar değerlendirememişti. “Yasal” öğrenci derneklerinin kuruluşunun ardından, kendi haklarını talep eden gençlerin bu zemine basarak ileri atılacağını varsaymıştı. Oysa öğrenci derneklerine gelenlerin çoğunluğu ileri öğrenciler olmuştu. Ancak yazarın doğru biçimde tespit ettiği öğrenci hareketinin kitleselleşememesinin arkasında “darbe öncesi devrimci hareketin etkisi ve devrimcilik yapma isteğiyle üniversitelere gelenler(in) azal(ması)”ndan çok, sol, devrimci çevrelerin birlikte çalışamaması ve öğrenci gençliğin içinde bulunduğu duruma uygun politikalar üretememesini aramanın daha yerinde olduğunu düşünmekteyiz.
Sol, devrimci güçlerin kimi kesimlerinin Türkiye öğrenci hareketine bakışında, özellikle 1960’ların yurt ve dünya atmosferi ile şekillenen “hızlı devrimcileşme” önemli bir rol oynamıştır. 1970’ler bu olguyu yeniden değerlendirmeye fırsat vermeyen, 12 Eylül darbesinin toplumsal koşullarını yaratma amacıyla sola ve tüm muhalif toplum kesimlerine yönelen saldırılar ile geçmiştir. Bu dönemde sol, devrimci güçler sayılarındaki hızlı artış ve etkinlik alanlarındaki hızlı genişleme ile darbe bekleyen ve ileride darbenin yandaşı olacak ve toplumsal yarar yerine bireysel çıkarına odaklanmış geniş bir kesimin kendilerinden uzaklaştığını fark edememişlerdir. 12 Eylül’ün öğrenci gençlik üzerinde kurduğu hegemonya ağır ve derin olmuştur. Bütün bunlara, tüm toplumun olduğu gibi gençliğin de siyasal olarak gericileştirilmesi gayreti eklenmelidir. “Tahliye olan bazı ileri kadrolar” da, geçmişin deney ve birikimine bakarak gençliğin içinde bulunduğu durumu çözümleyememişlerdir. Sonuçta sol, devrimci güçlerin başını çektiği hak temelli bir öğrenci hareketinin sürekliliği sağlanamamıştır.
Öğrenci hareketinden “kadro” kazanma, çalışma yapan her çevrenin elde ettiği doğal bir sonuç olmuştur. Temel sorun, öğrencilerin hak ve çıkarlarını savunan öncüler ve örgütlenmeler yaratabilmek olmalıdır. Bu yönüyle öğrenci dernekleri deneyimi sadece “denenmiş” olması ile değil, öğrenci gençliğe yeni yaklaşım yollarının bulunması ve kendi çıkarları temelinde kitlesel örgütlenmelerinin yaratılması için değerlendirilebilecek bir birikim olarak ele alınabilmelidir.
Yazar, yazısını “(d)evrimciler mücadeleye devam ediyor” diyerek bitiriyor. Hiç kuşkusuz Yarıncılar her sol çevre ve birey gibi, kendi savaşımlarını değişen koşullar, görüşler ve beklentilerle sürdürüyorlar. Geçmişin deneyimlerinden yararlanarak güncel siyasal ve toplumsal mücadelelerin içinde, tüm çabaların ortaklaştırılmasına, birlikte kazanmanın yollarının oluşturmasına katkı sunmaya çalışıyorlar.
Dipnotlar:
[1] href=”/2020/04/14-15-nisan-1987-bak-iste-yan-yana-onlar-584119/
[2] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_070.pdf
[3] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/ogrenci_dernekleri.pdf
[4] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/ogrenci_kiyimi.pdf
[5] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_063.pdf
[6] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_064.pdf
[7] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_065.pdf
[8] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_069.pdf
[9] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_070.pdf
[10] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_071.pdf
[11] https://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_077_78.pdf
[12] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_072.pdf
[13] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_081.pdf
[14] http://tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yarin/yarin_082.pdf
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.