Taksim Meydanı’na çıksaydık eğer sadece bir günlüğüne bile olsa kendimizden bahsedecektik. Kalamadığımız evlerimizin içinde yaşananları, ev sahibine kira meselesini nasıl anlatmaya çalıştığımızı, vızır vızır dönen sayaçları ve faturayı görünce kapılarından döndüğümüz hastaneleri anlatacaktık
Bugün dört kişi Taksim’e çıkmak, işçi sınıfının birlik mücadele dayanışma günü 1 Mayıs’ta emeğin taleplerini Taksim Meydanı’nda haykırmak istedik.
Çıkmak zorundaydık çünkü pandemi ilanından beri hep birlikte yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden sonra çıkmadan duramazdık. Tıpkı 1 Mayıs coşkusunu bulundukları her yere taşıyan binlerceniz gibi…
Televizyonlardan bizlere verdikleri “evde kal”, “hayat eve sığar” nasihatlerini marketlerden, kargolardan, fabrikalardan, evimizde çalışırken başından kalkamadığımız bilgisayar ekranlarımızın ardından, boş cüzdanlarımızın yankısından dinleyip durduk. Sadece bir gün patronlar için değil kendimiz için bir şey yapmaktı niyetimiz. Çünkü nasılsa hafta içi tehlike oluşturmayan ama hafta sonları yayılan bir virüsle yurttaşlar olarak kendi başımıza mücadele ediyorduk. Sermayeyi bir an olsun yalnız bırakmadılar, biz her akşam televizyonun başına bu defa bizden bahsederler diye oturduk ama hiçbirimiz adımızı duyamadık. “Pandemiyi fırsata çeviren” patronlar adına en azından bizi işten atmazlar herhalde diye sevindik.
Taksim Meydanı’na çıksaydık eğer sadece bir günlüğüne bile olsa kendimizden bahsedecektik. Kalamadığımız evlerimizin içinde yaşananları, ev sahibine kira meselesini nasıl anlatmaya çalıştığımızı, vızır vızır dönen sayaçları ve faturayı görünce kapılarından döndüğümüz hastaneleri anlatacaktık.
Misal “Soylu’nun istifası neden kabul edilmedi” diye soracaktık. Pandemi süreci öncesinden bahsetmiyorum bile. Asıl icraatı insanların hayatını tehdit etmek olan bir bakan ne işe yarardı pandemi karşısında? Kendi sağlıkçılarını bile koruyamayan bir Sağlık Bakanı hangi yüzle her akşam televizyon ekranına çıkabiliyor? Bir de herkes sanki muhteşem bir şey yapıyormuş gibi övüyor. Mesele sayı açıklamak, ele tutuşturulan metni okumaksa, o kadarını ilkokul öğrencisi de yapar… Her akşam ekibinin topladığı sayılardan ibaret “vaka ve can kaybı” sayılarını açıkla, ne yapılacağını bilim insanlarına ve sağlık örgütlerine değil ne virüs ne halk sağlığı bilen bir adama danışarak belirle, sonra ertesi akşam tekrar “sayı” açıkla. Bunu yapmak için Sağlık Bakanı olmana gerek yok. Tek bir gerçek var televizyonlardan söylenmeyen ve bu düzen değişene kadar da söylenmeyecek olan: “Her ölüm bu iktidar tarafından işlenmiş kasıtlı birer cinayettir.”
Bizler her gün yaygın test yapılmadığı için, koruyucu ekipmanlar sağlanmadığı için, zorunlu olmayan sektörlerde çalışma durdurulmadığı için, geçim derdimize derman bulamadığımız için evde kalamıyoruz, evde kalsak bile kendimizi güvende hissedemiyor, geçim sıkıntısı ve gelecek kaygısıyla baş başa kalıyoruz. Her gün işten eve evden işe pozitif olup olmadığımızı bilmeden gidip geliyoruz. Ne sevdiklerimizi ne de kendimizi patronların çıkarı için tehlikeye atmak istiyoruz. Bu süreçte bir anlığına bile olsun yanımızda görmediğimiz iktidarınızı da istemiyoruz.
Birkaç saat önce gözaltından çıktık, şimdi evlerimize dağılıyoruz. 1 Mayıs coşkusunu mahallelerimize taşımaya, balkonlarımıza, pencerelerimize taşımaya gidiyoruz. Herkesi bugün kendisi için bir şey yapmaya, 1 Mayıs’ı emeğin bayramına yakışır bir şekilde kutlamaya çağırıyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın devrim ve sosyalizm…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.