Takviye olarak çevik kuvvet polisleri geliyor. Polisin başında İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar var. Yürüyüş kolu İÜ Kütüphanesi’nin hizasına geldiğinde önü polis tarafından kesiliyor. Öğrencilere dağılmaları için anons yapılıyor. Polisin coplu saldırısı karşısında bir süre sonra saflar çözülüyor. 100 civarında gözaltı var. Gözaltına alınanların bazıları Siyasi Şube’den bırakılıyor. 63 öğrenci 2 gün sonra DGM’ye çıkarılıyor ve 31 öğrenci tutuklanıyor
Gergin bir gün. TBMM’ye sunulan “Tek Tip Dernek” yasa tasarısına karşı eylemler olacak. Yarıncılar topladıkları imzaları Meclis’e götürecek temsilcileri Sultanahmet Meydanı’ndan uğurluyorlar. Ancak polis diğer öğrenci derneklerinin de bir eylem yapacaklarını biliyor. Sultanahmet’te ve Beyazıt’ta yığınak yapmışlar. Bekliyorlar. Onlar oralarda bekleyedursun Aksaray’da saat 15.30 civarında birden bir toplanma oluyor ve buradan Beyazıt’a doğru yürüyüş başlıyor. 4 ve 5’erli kortejlerden oluşan yürüyüş kolu bir süre sessiz şekilde yürüyor. Çevredeki polis gücü, sayısı yetersiz olduğu için yürüyüşü engelleyemiyor. Yol boyunca yürüyüşe katılımlar oluyor. Yürüyüşçülerin sayısı 2 bine yaklaşıyor. Kitle Vezneciler’de Edebiyat Fakültesi’ne yaklaşırken Pir Sultan Abdal’ın “Gelin Canlar Bir Olalım” türküsünün mevcut duruma uyarlanmış halini söylemeye başlıyor: “Gelin canlar bir olalım/ Öğrenci hakkın alalım/ YÖK’e kulluk yetsin artık/ Bu keşmekeş bitsin artık.”
Takviye olarak çevik kuvvet polisleri geliyor. Polisin başında İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar var. Yürüyüş kolu İÜ Kütüphanesi’nin hizasına geldiğinde önü polis tarafından kesiliyor. Öğrencilere dağılmaları için anons yapılıyor. Öğrenciler eyleme devam ediyor ve Zülfü Livaneli’nin “Kısarlar sesini boğmak isterler/ Yarımdır, kırıktır sırça yüreğin …” türküsünü söylemeye başlıyor. Polisler bazı öğrencileri gözaltına almak isteyince “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek” sloganıyla birbirine kenetleniyorlar. Polisin coplu saldırısı karşısında bir süre sonra saflar çözülüyor. Bu arada heyecandan (ve galiba korkudan) arkadaşının kolunu bırakmayan acemi bir öğrenci, arkadaşından “kolumu bıraksana, ezileceğiz!” fırçası yiyor. 100 civarında gözaltı var. Gözaltına alınanların bazıları Siyasi Şube’den bırakılıyor. 63 öğrenci 2 gün sonra DGM’ye çıkarılıyor ve 31 öğrenci tutuklanıyor.*
Ertesi gün, 15 Nisan’da, bu sefer saat 17.00 civarında Ankara’da yüzlerce öğrenci yürüyüşe geçiyor. Yine polis saldırısı, yine birbirine kenetlenerek direniş. Ankara’da 250 öğrenci gözaltına alınıyor. Aynı gün Eskişehir’de 700 öğrenci yemek boykotu yapıyor, 15 kişi gözaltına alınıyor. 16 Nisan’da İzmir’de gözaltıları protesto telgrafı çekmek isteyen 500 öğrenciye saldırı oluyor ve 175 öğrenci gözaltına alınıyor. Sonraki günlerde İzmir’de 18, Eskişehir’de 7, Ankara’da 4 öğrenci tutuklanıyor. Devam eden eylemlerle birlikte gözaltı ve tutuklamalar da sürüyor. Nisan ayında toplamda 613 öğrenci gözaltına alınıyor ve 218 öğrenci tutuklanıyor.
15 Nisan’da, yürüyüşlere neden olan, Tek Tip Dernek yasa tasarısı TBMM Genel Kurul gündeminden çekilerek Milli Eğitim Komisyonu’na iade ediliyor. Yüzlerce gözaltıya rağmen öğrenci hareketi önemli bir zafer kazanıyor. Kazanım sadece yasa tasarısının geri çekilmesinden ibaret değil. Darbe sonrasının öğrenci hareketi yeni bir aşamaya giriyor.[1]
’82 Anayasası sonrasında hazırlanan Dernekler Yasası, 1983 Ekim ayında yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 6 Kasım 1983’te ise seçimler yapılarak yeni TBMM üyeleri belirlenmiş ve “sivil” bir hükümet kurulmuştur. Darbenin muhatapları yenilmiş, zayıflamış ama pes etmemişlerdir. Değişik alanlarda mücadele sürdürülmeye çalışılmaktadır. Açık çalışma olanakları hemen hemen bütünüyle ortadan kaldırılmış olmakla birlikte mevcut sınırlı olanakları değerlendirmeye çalışanlar vardır.
9 Nisan 1984 günü Ankara Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği için Ankara Valiliği’ne kuruluş başvurusu yapılır (Mayıs Dergisi, 1987, s. 14). Sonraki aylarda bütün baskılara, bürokratik engellere rağmen giderek daha fazla yerde öğrenci derneği başvuruları yapılmaya başlanır. Dernek çalışmaları içinde değişik sol siyasal geleneklerden kişiler olmakla birlikte, bu ilk dönemde öğrenci derneği çalışmalarına öncülük yapanlar Yarıncılardır[2]. Diğer siyasal grupların birçoğu bu süreçte henüz toparlanamamıştır. Ayrıca legal zeminde örgütlenmenin düzenin oyununa gelmek olacağı ve deşifre olmaya neden olacağını savunan anlayışlar da bulunmaktadır.
Yarıncılar öğrenci derneklerini, “temel nitelikleri ile öğrenci gençliğin öğrenci ve genç olmalarından gelen tüm sorunlarını çözmeyi amaçlayan demokratik kitle örgütleri olarak ve ‘sendikal nitelikte’” (Can, 1986, s. 14-15) örgütler olarak tanımlamaktadırlar. Öğrenci derneklerine üye olmak için öğrenci olmayı yeterli görmektedirler. Öte yandan derneklerde gelişmekte olan muhalefet ise dernek üyesi olmak için anti-faşist, anti-emperyalist olmanın gerekli olduğunu savunmaktadır.
6 Kasım 1981’de yayınlanan YÖK Yasası’nın “Öğretim Süresi” başlıklı 44. Maddesi çok sayıda öğrencinin “başarısızlık” gerekçesiyle okuldan atılmasına neden olmaktadır. 1985-86’ya gelindiğinde okuldan atılan atılan/atılma durumuna gelmiş olan öğrenci sayısı 40 binin üzerindedir. Öğrenci dernekleri “Atılmalara Son. 44. Maddeye Hayır” kampanyaları yürütmeye başlar. Yarıncıların öncülüğünde İstanbul ve Ankara’dan 30’un üzerinde öğrenci derneğinden temsilcinin imzaladığı bir dilekçe 1986 Ekim ayı başında TBMM Başkanlığı’na sunulur (Yarın, 1986 Aralık, S. 64, s. 8). Bu arada öğrenci dernekleri içinde Yarıncılara muhalefet gelişmektedir. Yarıncıların mücadele perspektifini yetersiz ve yanlış bulan muhalefet artmakta, tartışmalar yoğunlaşmaktadır. Bu dönemde muhalefet doğrudan YÖK’ü hedef alan eylem ve etkinlikler önermektedir.
Yarıncıların etkinliğindeki dernekler tarafından oluşturulan dilekçe, 33 dernek tarafından okullarda imzaya açılır. “Atılmalara Son” kampanyası sürerken Marmara Üniversitesi (MÜ) Hukuk Fakültesi 3. sınıf öğrencisi İsa Tanrıverdi 23 Ekim 1986 tarihinde, kaldığı öğrenci yurdunda, kendini asarak intihar eder. İsa Tanrıverdi kendi köyünden üniversiteye giden ilk öğrencidir. Yoksulluk ve yoksunluk içinde okulu bitirmeye çalışırken, birinci sınıftaki iki dersten ikinci kez sınıfta kaldığı için, okuldan atılma noktasına gelmiştir. Tanrıverdi’nin intiharı üzerine 12 Eylül sonrasının ilk açık kitlesel öğrenci eylemi 27 Ekim 1986 tarihinde MÜ Rektörlük binası önünde 500-1.000 civarında öğrencinin[3] katılımıyla gerçekleşir. Eylemde Rektörlük kapısına siyah çelenk bırakmaya çalışan iki öğrencinin gözaltına alınması üzerine Rektörlük önünde oturma eylemi yapılır.
Atılmalara karşı dilekçe kampanyasında 13 binden fazla imza toplanır. Yarıncılar toplanan imzaları YÖK Yasası’nın yürürlüğe girdiği 6 Kasım’da Meclis’e sunmak için İstanbul ve İzmir’den 3 ve 4 Kasım’da Ankara yürüyüşü başlatır. Yürüyüşü Ankara’da ODTÜ kavşağında 1.500 civarında öğrenci karşılar. Buradan yürüyüşçü öğrenciler yürüyerek TBMM’ye giderken, minibüslerle TBMM’ye gitmek isteyen diğer öğrencilerden 225 kişi Emniyet’e götürülür, büyük kısmı aynı gün serbest bırakılır. 7 Kasım günü Ankara öğrenci derneklerinden 4 öğrenci “gözaltına alınanlar serbest bırakılana kadar” açlık grevi yapacaklarını duyurur. Daha sonra sayısı 12’ye çıkan öğrenciler açlık grevini Yalçın Küçük’ün evinde sürdürür. Benzer şekilde İstanbul’da da MÜ BYYO Öğrenci Derneği’nde 15 kişi 3 günlük açlık grevine başlar. Valiliğin dernek merkezini kapatması üzerine öğrenciler eylemi sanatçı Bilgesu Erenus’un evinde sürdürür ve 10 Kasım’da İstanbul Üniversitesi Merkez Bina önünde tamamlarlar.
Bu tarihten sonra eylemler giderek yoğunlaşır ve güçlenir. YÖK’ü protesto açlık grevi, daha sonra dernekler üzerindeki baskılara karşı siyah çelenk bırakma eylemi ve yemek boykotları yapılır. Bu kampanyalar ve eylemler öğrenci derneklerinin meşruiyetini artırır, sempati ve katılım artar.
Öğrenci derneklerinin baskılara rağmen gelişme eğilimi “sivil” ANAP iktidarını rahatsız eder ve öğrenci hareketini boğmak için harekete geçilir. ANAP milletvekilleri tarafından Dernekler Yasası’nda değişiklik önergesi verilir. Sunulan taslak TBMM’deki Milli Eğitim Komisyonu tarafından kabul edilerek Meclis gündemine alınır. Tasarıya göre mevcut Öğrenci Dernekleri kapatılacak, her üniversitede tek öğrenci derneği kurulacak, öğrencilerin tümü derneğin doğal üyesi kabul edilecek ve aidat ödemeyecek, dernekler rektörün denetimi altına alınacaktır. Bu “Tek Tip Dernek” tasarısına karşı, öğrenci dernekleri eyleme geçer. Türkiye Öğrenci Dernekleri Platformu’nun kararı doğrultusunda 10 Nisan’da İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa’da yemek boykotları yapılır. ODTÜ’de yapılan yemek boykotu sırasında 3 kişinin gözaltına alınması üzerine 1.200 kişi oturma eylemi yapar. Sonraki günlerde de bazı okullarda yemek boykotları devam eder. Ancak mücadelenin hangi eylem biçimleriyle sürdürüleceği konusunda, öğrenci hareketindeki ayrılık derinleşir ve ayrışma yaşanır. Yarıncılar imza toplayarak temsilcilerin imzaların Meclis’e götürülmesini ve yasanın geri çekilmesini talep etmeyi eksene alan bir eylemlilik çizgisini benimserken İstanbul Öğrenci Dernekleri Platformu’ndaki diğer dernekler yürüyüş kararı alır.
Ve süreç başlangıçta anlatılan 14-15 Nisan eylemlerine uzanır.
14-15 Nisan eylemlerinin ardından öğrenci hareketinin kendine güveni ve militanlık düzeyi artar, gündemleri çeşitlenir. Öğrenci derneklerinde Yarıncıların inisiyatifi sona erer. İlk dönemde Çözümcülerin[4] öncülüğündeki devrimci-demokrat öğrenciler etkinlik kazanır; sonrasındaki süreçte ise Çözümcüler ve Devrimci Gençlik[5] arasında rekabet yaşanır.
Öğrenci hareketinin Öğrenci Dernekleri döneminin İstanbul’daki ayağında sonraki dönemde de 28 Nisan 1988 İÜ Rektörlük İşgali, 28 Şubat 1989 Yıldız Yürüyüşü, 2 Mayıs 1989 İÜ’de Mehmet Akif Dalcı’nın öldürülmesini protesto forumu, 1 Aralık 1989 Basın Yayın Yüksekokulu İşgali, 1 Mart 1990 Yıldız İşgali, 3 Ocak 1991 Çapa yürüyüşü ile başkaca birçok önemli eylemler olur. Sürecin sonlarına doğru öğrenci hareketinde bölünme olur ve Çözümcüler İYÖDER’i kurarlar. İÖDP’nin diğer bileşenleri ise İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nu (İÖDF) kurar. Ancak bu eylemler ve gelişmeler bu yazının asli konusu değildir.
Öğrenci Dernekleri dönemi İÖDF 1. Genel Kurulu’nun[6] 1991 sonu-1992 başında yapılan pek çok toplantıdan sonra sonuçsuz kalmasıyla sona erer. Bu dönemde derneklerin çoğu sönümlenir. Öğrenci hareketi zayıflamakla birlikte siyasal grupların çalışmaları, kulüp faaliyetleri, ülke gündemine ilişkin eylemler, gerici ve faşistlerle çatışmalar şeklinde devam eder.
Türkiye devrimci gençlik hareketinin Öğrenci Dernekleri döneminin geniş bir tartışmasını başka yazılarda yapmak üzere, bu yazıda bazı özellikleri üzerinde kısaca durulacaktır.
Türkiye’de 12 Eylül darbesi sonrası gençlik hareketinin ilk dönemi 1984-91 dönemini kapsayan ve sembolik zirvesi 14 Nisan olan dönemdir. Eğer bir kuşak tanımı yapılacaksa -her ne kadar 68 ve 78’liler tanımlamalarından ilhamla bu dönemin “88’liler” olarak tanımlanması yaygınsa da- bu dönemi yaşayan kuşağı “87’liler” olarak adlandırabileceğimizi düşünüyorum[7].
Öğrenci Dernekleri döneminin başlarında ülkenin bir bölümünde Sıkıyönetim, İstanbul’un da dahil olduğu bir bölümünde ise Olağanüstü Hal vardır. 12 Eylül darbesinin etkileri halen yoğun olarak hissedilmektedir. Toplu eylemlerde gözaltı süresi 15 güne varmakta hatta sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal bulunan yerlerde bu süre emniyetin talebi ve savcıların onayı ile aşılabilmektedir. Gözaltılarda dayak ve işkence rutin uygulamalardır.
Ancak umut da vardır. Birçoğumuzdaki beklenti şöyledir: “12 Mart darbesinden sonra toplumsal muhalefet 2-3 yıllık bir gerilemenin ardından güçlü bir şekilde yeniden meydana çıkmış ve öncekini de aşmıştı. Şimdi de daha ağır bir baskı, daha ağır ve uzun bir yenilgi oldu ama yine 70’lerdeki gibi mücadele yükselecek. İşçi hareketinde kıpırdanma var. Tek tük grevlerden sonra Netaş’ta mevcut yasaları aşan güçlü bir grev yapıldı. İşçi sınıfı hareketi baskıcı yasalara rağmen canlanıyor. Öğrenci hareketi canlanıyor. Yoksul mahallelerde kıpırdanmalar var. Kürt ulusal hareketi güçleniyor. Devrimci/sosyalist gruplar yavaş yavaş toparlanıyorlar, sol yayınlar çıkmaya başladı. Bazı eski ileri kadrolar tahliye oldular. Bu sefer başaracağız!”
Öte yandan dönemin sosyalist kampının görünümü pek iyi değildir. Sovyetler Birliği’nde iktidarın başına 1985 yılında Mihail Gorbaçov gelmiştir. Yaşlı ve yorgun devlet başkanlarından sonra daha genç ve yenilikçi bir yöneticidir. Gorbaçov “Glasnost” (Açıklık) ve “Perestroyka” (Yeniden Yapılanma) adı verilen değişim politikaları uygulamaya başlamıştır. Bir yandan ülkeye ve sosyalizme dinamizm getireceğine ilişkin beklentiler, öte yandan SSCB’de sosyalizmi sulandıracağı ve kapitalizme geri dönüşe yol açacağına ilişkin kaygılar vardır. 1979 yılında başlayan Afganistan işgali ABD’nin desteklediği İslamcı direnişle karşılaşmış ve çıkmaza girmiştir. SSCB ile Çin ve Arnavutluk’un arası uzun yıllardır açıktır. Polonya’da mevcut iktidara karşı Dayanışma (Solidarnoş) Sendikası öncülüğünde gelişen muhalefet sıkıyönetimle durdurulmaya çalışılmış ancak önü kesilememiştir. Bulgaristan yönetimi ülkedeki Türk ve Müslümanlara karşı milliyetçi baskılarını artırmaktadır. 1991’in sonuna gelindiğinde ise reel sosyalizmin çözülmesi tamamlanmıştır.
Dönemin öğrenci hareketine katılanların büyük çoğunluğu 80 öncesi devrimci hareketten doğrudan etkilenmiş veya aileleri aracılığıyla dolaylı olarak etkilenmiş gençlerdir. Akademik taleplerin etkisiyle katılanlar da olmakla birlikte, bu kesimin de önemli kısmı zaten sol ve sosyalist harekete yakınlığı olan kişilerdir. Zaman geçtikçe, darbe öncesi devrimci hareketin etkisi ve devrimcilik yapma isteğiyle üniversitelere gelenler azalmış ve gençlik hareketindeki tıkanma da giderek daha belirgin hale gelmiştir.
Bu dönemin öğrenci hareketinin en önemli özelliği kitleselleşememe sorunu olmuştur. 1984-91 dönemi 65-71 dönemiyle de, 74-80 dönemiyle de karşılaştırılsa kitlesellik düzeyi hem öğrenci sayısına oranla hem de mutlak sayı olarak düşüktür. Bu dönemde öğrenci hareketine katılım tüm öğrencilerin %2-3’ünü geçememiştir. Örneğin 14-15 Nisan eylemlerinin gerçekleştiği 1986-87 öğrenim döneminde Türkiye genelindeki 28 üniversitedeki toplam öğrenci sayısı (ön lisans, lisans, yüksek lisans, doktora ve açıköğretim) 502 bin, İstanbul’da ise 100 bindir. 14 Nisan eylemlerinden birkaç ay önce yapılan bir tahmine göre Türkiye genelinde öğrenci derneklerinin üye sayısı ‘iyimser bir tahminle’ 5 bin civarındadır (Mayıs, 1987 Şubat, s. 17). Öğrenci hareketinin dönüm noktasını oluşturan 14 Nisan’da İstanbul’daki iki eylemin toplam katılımı ise 2000-2500 civarındadır. Dönem boyunca da öğrenci sayısı artmakla birlikte (1991-92’de İstanbul’da 135 bine ulaşmıştır) eylemlere katılım bu sayıyı (2000-2500) hemen hemen hiç aşmamıştır. Dönemin sonlarında (1990 Kasım-Aralık) gerçekleştirilen ve İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun (İÖDF) kurulduğu Birlik Kurultayı’nın delege seçimlerinde oy kullanan öğrenci sayısı 1050-1100 civarındadır. 1990 Mart ayında İÖDP’den ayrılarak İYÖDER’i kurmuş olan Çözümcüler ise tahminen 300-500 civarında üniversite öğrencisini temsil etmektedir. Böylece İstanbul’daki öğrenci hareketinin toplam kitlesi bu sıralarda ancak 1500 kişi kadardır. Diğer şehirlerdeki kitlesellik düzeyi de daha parlak değildir.
Birlik ve çeşitlilik: Dönemin önemli özelliklerinden birisi, dönemi tanımlamakta kullanılan, öğrenci dernekleridir. Öğrenci Dernekleri sol/sosyalist öğrencilerin birlikte olduğu demokratik örgütlerdir. Bu yanı dönemin en olumlu yanlarından birisiyken, bu özelliğin sürdürülememiş olması ise Türkiye sosyalist hareketinin zaaflarını yansıtan bir olgudur.
Hak kazanımları: Haklar kullanılarak kazanılmış, demokratik hareket alanı genişletilmiştir. Geniş öğrenci kitlesini doğrudan etkileyen kazanımlar da sağlanmıştır. Böylece diğer muhalefet dinamiklerinin de cesaret kazanmasına katkı sağlanmıştır. Dönemin ilk yıllarında toplu dilekçe vermek bile soruşturma konusu olurken, zaman içinde okullarda açık kitlesel eylemler yapılabilmiştir. Dönemin başında birçok okulun içinde hem yarı-açık polis muhbirleri, hem açık sivil polisler, kapıda polis karakolu, okula girişte kimlik kontrolü uygulaması varken zaman içinde polis, bir süre için de olsa, kapılardan çekilmek zorunda kalmıştır. Faşist hareketin hareket sahası mümkün olduğunca kısıtlanmış ve üniversitelerde baskı oluşturacak bir güce erişmesi frenlenmiştir. Derse devamsızlık veya dersten iki sene üst üste kalma nedeniyle okuldan atılmayı içeren düzenlemeler zaman içinde gevşetilmiştir. Okullardaki yemek zamları baskı altında tutulmuştur. Harçlara ve yemek ücretlerine karşı verilen mücadele sonucunda harçlar iktidarların keyfince artırılamamıştır.
Kadrolaşma: Gençlik hareketi devrimci hareketin önemli bir kadro kaynağı olma özelliğini, dönemin kendi sınırlılıkları içinde de olsa, sürdürmüştür. Devrim ve sosyalizm mücadelesini hayatının merkezine koyan, kendini ve hayatını bu mücadeleye göre şekillendirmeye çalışan birçok kadro yetişmiştir. Öğrenci hareketinde deneyim kazanan pek çok kadro başka alanlardaki mücadelede yer almış, görevler üstlenmiştir.
Denedik: Darbe sonrasında yeni bir mücadele zemini oluşturulmuş ve “denenmiştir”.
Devrimciler mücadeleye devam ediyor.
*Düzeltme: Eylemde gözaltına alınarak tutuklananlar arasında bulunan “Metin Göktepe”nin, 1996 yılında gözaltında dövülerek öldürülen arkadaşımız gazeteci Metin Göktepe olmadığını öğrendim. Bu nedenle yazının ilk versiyonunda bulunan Metin Göktepe’ye ilişkin cümle çıkarılmıştır. Yanlış bilgiden dolayı özür diliyorum. Bu vesileyle Metin Göktepe arkadaşımızı da tekrar saygıyla anıyorum.
Dipnotlar:
[1] Bu bölümde Milliyet gazetesi arşivi, Güneşe Çağrı, Yarın, Demokrat Arkadaş dergileri ve yazarın anılarından yararlanılmıştır. Yazıda -özelliğinden dolayı kaynak gösterilmesi gerekenler dışındaki- kaynaklar birebir gösterilmeyecektir. Yararlanılan kaynaklar yazının sonunda sunulmaktadır.
[2] Yarın Dergisi, “Aylık Sanat, Edebiyat Dergisi” olarak 1981’in Eylül ayında yayınına başlamış bir dergidir. Dergi TKP’ye yakındır. Darbe şartlarında bile faaliyet sürdürmenin olumlu örneklerinden birisidir. Zamanla giderek daha fazla gündelik politikaya dönük yazılar artar. 1980’lerin ortalarında açık siyasal örgütlerin olamadığı veya dile getirilemediği koşullarda kişiler ve gruplar dergi isimleriyle ifade edilir. Dolayısıyla öğrenci derneklerinin kuruluş döneminde bu çevre Yarıncılar olarak anılmaktadır.
[3] Milliyet gazetesi eylemle ilgili haberinde 1.000 öğrenci yazarken, Demokrat Arkadaş’ta (1987 Ekim) “yaklaşık 500 öğrenci”, Yarın Dergisi’nde (1986 Aralık, S. 64, s. 8) ise “500’ü aşkın öğrenci” yazıyor.
[4] 1986 Aralık ayında yayınlanmaya başlayan Yeni Çözüm dergisine atıfla bu grup diğer çevreler tarafından “Çözümcüler” olarak anılmaktadır. Devrimci Sol geleneğindendir. Grup söz konusu dönemde “Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm Mücadelesinde Devrimci Gençlik” isimli bir gençlik dergisi de çıkarmıştır. Dev-Genç geleneğinden gelmekte kendisini “Dev-Genç” olarak tanımlamaktadır.
[5] Devrimci Yol geleneğinden gelenler içindeki ayrışma ve tartışmalardan sonra 1988-89’da şekillenen ve 1990 Ocak ayında “Emperyalizme ve Faşizme Karşı Devrimci Gençlik” dergisini çıkarmaya başlayan çevredir.
[6] 1990 Kasım-Aralık ayında yapılan ve İÖDF’nin kurulduğu toplantı “Birlik Kurultayı” adını taşımaktadır.
[7] 87’liler ifadesi daha önce de, değişik kişi ve çevreler tarafından, sözlü ve yazılı olarak kullanılmıştır.
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.