Sarı Yelekliler’i daha iyi anlamak için Avrupa’daki ve özellikle Fransa’da geçmişte yaşanan isyanlar ile benzerlik ve farklılıklarına bakmaya devam edelim: Kime karşı isyan ediyor? Ne için isyan ediyor? Kim isyan ediyor? Nasıl? Sonuçları nedir?
Jacquerie[1] ayaklanmalarından bugünün Sarı Yelekliler’ine 700 yıllık halkçı seferberlik…
Kuşkusuz, Sarı Yelekliler’in isyanı yoğun, halkçı ve kendiliğinden ortaya çıkma özelliğiyle sadece Macron’un beş yıllık görevinin başlangıcına damga vurmakla kalmayacak, aynı zamanda Fransa’nın toplumsal tarihine de damga vuracaktır. Bu isyanları Avrupa’nın uzun tarihine geri yerleştirmek, gerek aktörlerin kendileri olsun gerek ise kamu otoritesi ve vatandaşlar açısından bu isyanların daha iyi anlaşılmasını ve sorunları anlamayı ve bulmayı daha kolay hale getirir. Sarı Yelekliler’le ilgili burada aslında bir isyan söz konusudur: Adeta toksinleri çağıran bir video tarafından başlatıldı, ardından hızlıca birçok imzacıya ulaşacak bir elektronik şikâyet dilekçesiyle büyüdü. İktidar tarafından bu şikâyetler göz ardı edildi. Hemen ardından ise kitleler sokaklarda yerini aldı, internette ve caddelerde toplanma yerleri belirlendi, ardından ise isyanlara kaynak olan istekleri de aşan yeni isteklerle izinsiz gösteriler başladı. İktidara sözlü saldırıların yanı sıra kamu makamlarına karşı simgesel şiddet sokakta boy gösterdi. Bu yeni isyan dalgası hemen tarihte; Fransa ve çevre ülkelerde görülen 12. ve 18. yüzyıllar arası görülen kırsal ve kentsel isyanlar, 1789 ile 1871 arasında devrime dönüşen isyanlar ve 1968’de öğrenci isyanları üzerinden yükselen genel işçi grevi gibi diğer isyanlarla karşılaştırıldı.
Sarı Yelekliler isyanının geçmiş isyanlarla olan ilk benzerliği vergilere karşı ortaya çıkmasıdır. Bunun yanı sıra başka özellikleri de bulunmaktadır; adalet için, dinlenmek, kale alınmak, küçümsenmemek ve tanınmak için isyan edilir. Sarı Yelekliler Avrupa isyanlar kültür ve tarihine bir Fransız istisnası ile yazılır: Orta Çağ’ın sonundan itibaren kopuş ve çatışma Fransız tarihinde -hatta Fransız Devrimi’nden bugüne daha fazla- değişimin prensipleri oldu. Bununla birlikte, Sarı Yelekliler “baldırı çıplaklar” ya da “donsuzlar” değillerdir. Bugün isyan eden ve sokaklara çıkan ılımlı orta sınıf, geçmişteki orta sınıflar ile aynı değildir, çok daha eşitsiz bir liberal ekonomik sisteme bağlıdır, ekonomik ve sosyal güvencesizlikleri daha çeşitlidir. Bu eşitsiz liberal ekonomik sisteme rağmen hala kamu hizmetleri gibi sosyal koruma sistemde mevcuttur. Bu orta sınıf, kötü işleyen temsili demokrasinin siyasi rejimine saldırıyor ve dijital iletişim aletlerinden faydalanarak anlık haberleşiyorlar. Sarı Yelekliler uluslararası, politik ve sosyal krizin, küreselleşmiş kapitalizmin ve liberal demokrasinin Fransız yorumudur.
Sarı Yelekliler’i daha iyi anlamak için Avrupa’daki ve özellikle Fransa’da geçmişte yaşanan isyanlar ile benzerlik ve farklılıklarına bakmaya devam edelim:
Kime karşı isyan ediyor? Ne için isyan ediyor? Kim isyan ediyor? Nasıl? Sonuçları nedir?
Yüz Yıl Savaşları (1337-1453) ile aynı dönemde yaşanan 1358 “Büyük Jacquerie Ayaklanması” sırasında, köylüler önce kendilerini eşkıyalara ya da başıboş askerlere karşı koruyamayarak ihanet eden soyluları sorumlu tutarlar. Bunun ötesinde toprağa sahip soylular birçok Avrupa ülkesinde, özellikle Orta Avrupa’da 20. yüzyılın başına kadar hedef olurlar. Çok sayıda kentsel isyan çoğu kez kentin bağlı olduğu derebeyine -kimi kez papaza- karşı çıkar. Ama kenti yöneten zengin tüccar burjuvazi, zaten zanaatkârların ve halkın alt tabakasının da hedefindedir. 1378-1383 yılları arasında Fransa’da (Paris, Saint-Quentin, Béziers, Rouen), Flandra’da (Gent, Brugge), İtalya’da (Floransa’da Ciompi İsyanı) çok sayıda kentsel isyan ortaya çıkar.
1500-1760 yılları arasında hedef, derebeylerine ya da yerel temsilcilerine karşı hükmünü geçiren merkezi devlet olur. Din savaşları olarak da kendini gösteren iç savaşlar, ardından Otuz Yıl Savaşları ve 15. Louis’in bitmek bilmeyen savaşları para ve insan gerektiriyordu. Bu sebeple Fransa, yüzde 60’ı kentsel olan binlerce isyana tanık olur.
1760-1875 arasında Sanayi Devrimi’ne paralel olarak hedef devlet, devletin kurumları ve aynı zamanda patron ve yardımcılarıdır. İngiltere’de aristokrasi ve büyük burjuvazinin kontrol ettiği devlete karşı mücadele başladı. 1789 isyanlar döneminin, Avrupa’da var olan rejimlere ya da yabancı baskıcı devletlere karşı halkçı devrimler döneminin başlangıcı oldu.
1875’den günümüze, Fransa’nın yönetim şekli Parlamenter Cumhuriyet’tir. (1940-1944 arası hariç). Sosyalist (sonra komünist) alternatifin ortaya çıkması yeni ufuklar açar. İki savaş arasında, sosyal demokrasinin savaş ve bunalımlar arasında çöktüğü yerlerde (Rusya, Almanya, İtalya), isyanlar totaliter rejimlerin yerleşmesine fırsat verir. Fransa hariç.
Kuşkusuz, Fransız isyanları ya rejimi ya da ekonomik, mali, sosyal politikasını hedef alır. Yoğun sınıf mücadelelerinin verildiği dönemlerde işçi işveren ile yüzleşir ve isyancı dalga tüm kurumları tehdit eder. Fakat isyanlar (1930’lar, 1947, Mayıs 1968) çoğu zaman kurumsallaşan, örgütlenen toplumsal hareketlere dönüşür.
Son olarak 1975’den günümüze, “Şanlı Otuz Yıl”dan (1945-1975) kaynaklanan dengeler sorgulanırsa; işsizlik ve toplumsal güvensizlik çoğu zaman devlet, kurumları, temsilcileri ve polisine karşı nüfusun büyük bölümünün isyan etmesine neden olur. Avrupa’nın başka yerlerinde olduğu gibi, devlet vatandaşlarını iyi korumadığı için suçlanır. Şu vurgulanmalıdır ki; tüm bu dönemlerde, sosyo-ekonomik temelli olmayan, eşzamanlı ve şiddet içeren eylemler sorumlu olan iktidar güçlerine nasıl saldırılacağını bilmezler. Bu sebeple de Yahudi, Protestan, göçmen, yabancı gibi kimliklere saldırır.
Orta Çağ’da, köylüler güvensizliğe karşı isyan ederler. 1358’deki kırsalda çıkan “Büyük Jacquerie İsyanları” sırasında isyan eden Yüz Yıl Savaşları’ndan sağ çıkanlar için yazar Jean de Venette “Soylular, köylüleri korumak yerine onlara düşman kadar feci şekilde zulüm ettiler” diye yazar. 1600 ile 1789 yılları arasında Fransa’da çıkan 8000 isyanın yüzde 60’ı vergilere karşı başlamıştır: doğrudan alınan vergiler, dolaysız vergiler (tuz, tütün, alkol, resmi işlemler, harç pulu vergisi). Ayrıca bu dolaylı vergilere Kilise’ye ödenen aşar vergisini, derebeylerine ya da komüne ödenen (bağış, pazar vergisi) gibi vergileri de eklemek gerekir ki tümü devletin gelirlerinin yüzde 50’sidir. Daha yakın tarihimizde, 1953-1957 tarihleri arasında çıkan “Poujadist İsyanı” 2013’te Breton’da eko-vergiye karşı ayaklanan Kırmızı Şapkalılar eylemlerindeki gibi küçük tüccarların ve zanaatkârların vergi karşıtı olan eylemleridir.
Verginin kendisi kadar, vergilere karşı hissedilen adaletsizlik, eşitsizlik duygusu da tıpkı Fransız Devrimi’nde soylular ve Kilise’nin sahip olduğu vergi ayrıcalıklarına karşı hissedilende olduğu gibi halkı harekete geçirebilir. Halk vergi yükünün eşit şekilde dağıtıldığını düşünürse, vergi karşılığı hizmet alabiliyorsa, devlet ya da soylular tarafından korunuyorsa ya da din adamları tarafından ruhunun kurtuluşu sağlanıyorsa vergi vermeye razı olurlar.
Vergi karşıtı isyanlar aynı zamanda Krallığa yeni bağlanan Akitanya, Boulonnais gibi bölge ya da şehirlerin vergi imtiyazlarını korumak için çıkardığı şehir isyanlarıdır. Fransa’da 1848’e kadar birçok isyan kötü hasatlara, geçim sıkıntılarına bağlanmıştır. Diğer ayaklanmalar ise geleneksel hakların korunmasına odaklanır. Günümüzdeki örneklerde ise, elde edilen sosyal hakları korumak için ayaklanmalar ortaya çıkıyor. Kimileri eski dünyayı korumak amacını güdebilir: Mesela Vendée bölgesi boyun eğmeyen papazlarını korumak için Devrim sırasında isyan etti ve Ludist işçiler sanayi devrimi sırasında makineleri yaktılar. Ayrıca bu isyanlar sırasında ücret, çalışma zamanı ya da çalışma koşulları gibi işçi talepleri çevresinde de ayaklanmalar söz konusudur.
İsyanların çoğunun siyasi bir özelliği vardır: Eski rejimde Vendéelilerin ve Chouansların askerlik yoklamasını reddetmesi (1792-1800), Vichy rejiminde Almanya’da zorunlu çalışmaya karşı çıkanlar. Bu açıdan 1940-45 arası dönem olan Direniş (Résistance) Fransa’nın 20. yüzyılda tanıdığı en büyük siyasi isyandır.
Orta Çağ’dan beri siyasi temsiliyet çoğu isyanların merkezindedir: Kentlerin ya da bölgesel devletlerin yönetimi, 1789 Genel yönetim, 1791’de İhtilal dönemi aktif vatandaşlar (vergi verip oy kullanabilen ) ve pasif (oy kullanamayacak kadar fakir olan) vatandaşlar arasında yapılan ayrım gibi. Finansal skandallar tarafından tetiklenen Parlamento karşıtlığı çağdaş isyanlara temel olmuştur. ( III. Cumhuriyet’te çıkan Boulangizm İsyanı -General Boulanger’den adını alan hükümeti tehdit eden isyan, 16 Şubat 1934 tarihli isyan, Poujadizm, günümüzde “çık git isyanı” gibi).
Kölelik, sömürgeci baskı ve deniz ötesi bölge ve vilayetlerin özel durumu da 1967 Guadeloupe İsyanı gibi çok önemli isyanlara neden olmuştur.
Son olarak, bugünün “sahte haberleri”nden çok önceki dönemlerde söylentilerin önemini de unutmamak gerekir: Bastille’in alınmasından sonra soylular ve yabancı askerler tarafından halkın katledileceği söylentisinin oluşmasıyla yayılan korku köylülerin isyanına yol açtı.
Fransa’nın tarihinde, isyan eden köylüler oduncu, bıçkıcı, demirci, camcı, fıçı yapanlar, arabacı, taş ocakçısı, mevsimlik işçi gibi gruplar tarafından destek görmüştür. Bununla birlikte, bu tür ayaklanmalar üzerine çalışan uzman Yves Marie-Bercé’ye göre “Silahları eline alan hiç bir zaman sefiller- alt sınıf olmamıştır ama geleceğinden korkan hali vakti iyi olanlar, küçük eşraftır (…) İsyanın nedeni sefalet değil ama adaletsizliktir.”
Aynı tespiti 1907’de vergi grevi yapan Languedoclu şarap üreticileri ya da şampanyalarının adlarının tescili için şiddetle isyan eden Champagne ve Aube bölgesinin bağcıları için de söyleyebiliriz. Hatta 2013 yılında Kırmızı Şapkalılar’ın hareketi içinde yer alan Tarımsal Üreticiler Sendikaları Ulusal Federasyonu’na (FNSEA) bağlı köylüleri de gösterebiliriz.
Aynı şekilde, kentlerde, isyancılar çoğu zaman mesleğe sahip olanlar ve loncalardır: Dokumacı, cam ustası ve özellikle kasaplar. Hamal, bahçıvan, çamaşırcı kadınlar ve sokakta değişik meslekler yürüten gençler gibi sefalet içinde olan halkın desteğini de alırlar. En sefalet içinde yaşayan kitleler kıtlık zamanları isyan hareketlerine en çok katılan kitlelerdir. Kadınlar ekmeğin bitmesi korkusu içinde isyanlara daha çok katılırlar. Bu örnekleri Fransız Devrimi’nin başında ya da 1848 Devrimi’nden önce gelen -Fransa’nın yaşadığı son bunalım olan- geçim sıkıntısı bunalımlarında gördük.
İşçi isyanları eski rejimden beri vardır. Tek bir örnek verilirse: 1539 yılında, Lyon matbaalarında büyük bir grev başlar. İşçilerin istekleri ücretler, gittikçe kötüleşen öğlen yemeği, çalışma koşulları ve patron tarafından çırakların aşırı çalıştırılması ile ilgilidir. 19. yüzyılın Sanayi Devrimi sırasında ise, esneklik göstermeyen patron karşısında birçok grev isyana dönüşür. Birinci Dünya Savaşı öncesi (La Belle Epoque) doğrudan eylemin taraftarı olan Genel Emek Konfederasyonu’ndan (CGT) sendikacılar, günlük 8 saat çalışma hakkı için 1 Mayıs’ta izin verilmeyen gösterilerde polisle çatışırlar. 1906 yılında Fransa’nın kuzeyinde Courrières bölgesindeki madende 1099 madencinin yaşamını kaybettiği felaket sonrası madenci grupları kızgınlıklarını haykırmak için bölgeyi dolaşmaya başlarlar.
İsyanların çoğu iyi tanımlanmış sosyal gruplar (köylü, işçi, zanaatkâr, tüccar, öğrenci, asker, mahkûm) tarafından gerçekleştirilirken, diğerleri ulusal bir kimlik iddiası etrafında birleşmiş sosyal olarak farklı popülasyonları içerir: Fransa’da Direniş, Cezayir, Hindiçini, Yeni Kaledonya, Antiller gibi sömürgecilik karşıtı veya Cezayir’in siyah ayakları gibi Fransa’da kalmak isteyenlerin isyanıdır, ya da bugünün Sarı Yelekliler’i veya Devrim dönemi işçi ve mülk sahibi küçük burjuvayı birleştiren Külotsuzlar hareketinin sosyal ve politik talepleri gibi isyan hareketleridir.
1880’lerin Boulangist hareketi yalnızca sosyal olarak değil aynı zamanda politik olarak da heterojendir: Uç kesimler Almanya’ya karşı intikam almak için bir araya gelir ve parlamenterlerin yolsuzluğunu kınarlar.
Genellikle bu halkçı hareketler çıkarı ya da görüşü doğrultusunda hareket eden entelektüeller ya da üst sınıf üyeleri tarafından başlatılır, ilham alınır hatta yönlendirilir.
Bu tespit köylü isyanları ya da 1990’lar boyu yaşanan “…sizler” (belgesizler, konut hakkı olmayanlar, evsizler vs…) hareketlerinde de görülmektedir.
İsyanlar genelde yapılan müzakerelerden sonuç çıkmayınca başlar. Fransa Krallığı’nda, kralın her tebaası isteklerini kendisine iletebilir. Ama bu hak en sık ayaklar altına alınan haktır. Cumhuriyetçi Fransa’da ise sendikalar gibi vatandaş ile devlet arasında güçlü “aracı birlikler” olmadığından isyan dipten ses verir. 1945’ten sonra bile, örgütlenen toplumsal hareketler isyanların önüne geçse de, çoğu kez, işveren ya da hükümet iktidarına karşı baskı kurmak için şiddet eylemlerine başvurulur (çoğu köylü isyanlarında olduğu gibi).
İsyanın her yeni şekli marjinal bir seçimdir: Orta Çağ zamanında ormanlarda eşkıyalık, köleliği reddeden insanların kaçması, vergi ve yasaklara itiraz edenlerin kaçakçılık trafiği.
Ama çoğu kez isyanlar toplumla iç içedir. Kendiliğinden olsun ya da olmasın, içlerinde elebaşı, köylü ya da kentli zanaatkâr, daha sonra sanayinin nitelikli işçisi, sendikalar bulunur. Eşraf, burjuva ya da yerel soylular da isyana öncülük edebilir, hatta bazen de isyanı terk edebilirler, isyan amaçları aştığında bastırmak için çağrı yapabilirler (1358 Büyük Jacqueire Köylü İsyanı’nda Etienne Marcel’in yaptığı gibi).
Yerel olarak basit bir olay ya da bayram, karnaval, festival sonrası başlayan isyanlar yer değiştirerek tohumları başka yerlere atarlar. 15. yüzyıldan itibaren, matbaa eylemi yayma konusunda önemli bir araçtır: Kürkçü bir işçi tarafından 1525 Mart ayında kaleme alınan “taşralı ” Almanların “12 maddesi” iki ayda Tyrol’dan Lorraine bölgesine kadar yayılır. 18. yüzyıldan bugüne el yazıları, broşürler, afiş ve gazeteler kullanılan en iyi araçlardır. 19. yüzyıl sonundan beri, iletişim araçları (telgraf, telefon, radyo, TV ve şimdi internet) sadece isyanlar arasında bağ kurmakla kalmayıp eylemlerin sesini çoğaltırlar.
Ama isyan önce derebeyine, toprak ağasına, canını yakan ya da taciz eden vergi tahsildarına karşı yerel eylemle başlar. İktidarın simgeleri şato, polis karakolu ya da cezaevi ateşe verilir, kaçakçı ya da tutuklu gösterici serbest bırakılır. Saldırılar bağış merkezi, McDonald’s, GDO ekilen tarlalar ya da eko-vergi ödeme noktası gibi belirli nedenleri içerebilir. İsyanlar bir bölgeyi (Cévennesli direnişçiler, devrim sırasında Vendéenler gibi) kenti, köyü, fabrikayı, fakülteyi, savunulacak bölgeyi (Larzac, Notre Dame de Landes’da ZAC-havaalanı yapımı), semti (Lyon’da Canutler) ya da bir konut alanını savunmak içinde olabilir.
Grev hakkı (1864), önceden bildirilen gösterilere izin verme (1935) gibi haklar isyanın önüne geçmeyi sağlar. Bununla birlikte, yaşanan olumsuzluğa, memnuniyetsizliğe karşı iyileştirme anlamında önlem almama, işçileri isyan hareketleri dışında fabrika işgali, yönetici kadroyu rehin alma, gösteri yolunu değiştirme, polisle çatışma gibi yasadışı eylemlere iter.
Diğer sosyal kategoriler, özellikle çiftçiler veya kamyon şoförleri, taleplerini yol kesme, lastik yakma, yola gübre, süt dökme, fazla üretimi dökme -soğan, domates- gibi örgütlü yasa dışı eylemlerle açıklamaya çalışırlar. Fakat bu eylemlere rağmen bu hareketler kontrollü sosyal hareketler çerçevesinde kalırlar.
Bugün, genel bir toplumsal rahatsızlığı ifade eden, şiddetin bazen görkemli olduğu bazen ise kenarda kaldığı özgün ve görünür eylem biçimleri arayan farklı sosyal kategorileri temsil eden yeni toplumsal hareketler vardır. “Gece Ayakta” (Nuit Debout) hareketi süresince görülen forumlar, döner kavşakları işgal eden ve her cumartesi gösteri yapan Sarı Yelekliler buna örnektir.
Çoğu kez kanlı biçimde bastırılmasına rağmen, uzun ya da kısa vadede sonuçsuz isyan yoktur. Eski rejimde Devlet çoğu kez geri adım atar; vergiyi kaldırır ya da azaltır, kentsel sözleşmeler yapar. 20 Temmuz 1789 sabahı yükselen ve köylü isyanlarına sebep olan büyük korku, 4 Ağustos gecesi soyluların ayrıcalıklarının kısmen kaldırılmasıyla birlikte sona erer. 1848’de köleliğin kaldırılması Antiller’de kölelerin bitmeyen isyanlarının sonucudur. 1830 yıllarından beri hep yinelenen madenci isyanları olsun, 20. yüzyılın başı anarşist CGT militanları ya da 1936 grevcileri olsun, işçi isyanları burjuva cumhuriyetinin politikacılarını şimdiye dek hor görülmüş olan çalışanlar için bir iş yasası ve sosyal bir koruma hazırlamaya yavaş yavaş itti. Bu mücadeleler ve burjuvazi ile yöneticiler nezdinde yarattığı korku sayesinde, cumhuriyet 1945’ten sonra işçi eylemleri üzerinden ilerleyen bir “Sosyal Devlet” kurar. (1968 grevleri, 1970-1980 yıllarının özel statülü işçileri gibi).
İşsizlik ve istihdamın güvencesizliği yüzünden 30 yıldır tehdit altında olan bu sosyal devlet, şimdi yeni isyanlara yol açıyor.
Dipnot:
[1] Le Jacquerie: Fransa tarihinde köylü isyanlarını tarif etmek için kullanılan eski bir terimdir. Bu köylü isyanlarının tarihi 14. yüzyıl ortalarına kadar gitmektedir ve isyanlar sonucu ayaklanan köylerin çoğunluğu katledilmiştir. Kavram “Devrimler Dönemi” isyanları tanımlamada tekrar kullanılmıştır.
[Alternatives Economiques dergisinde 30 Temmuz 2019 tarihinde yayımlanan Fransızca orijinalinden İsmail Kılınç tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
İlgili yazılar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.