Türkiye, Rusya ile ister askeri ister ekonomik ilişki kursun, bunun yolu CIA’ye göre emperyalizmden geçiyor. Bu cümle aynı zamanda Türkiye’nin emperyalizm karşısındaki özgürlük alanını da belirlemektedir. Bu alan emperyalizm tarafından çizilen bir alandır
Donald Trump, S-400 konusundaki tüm ezberleri, Japonya’daki G20 toplantısında temelinden bozdu. Medyada S-400 konusunda yazan analizcilere bakacak olursak, Erdoğan S-400 alım kararı ile hızla ABD yörüngesinden çıkıyordu, Rus yörüngesine giriyordu, Avrasyacı oluyordu. Bu yorumculara göre Erdoğan ABD emperyalizminden, özellikle Suriye gibi konularda bağımsız olarak davranmakta ABD baskısını dengelemek için de Rusya ve Avrasya bloku kartını oynamakta.
Kürt ulusal hareketinden yorumculara bakacak olursak, Erdoğan’ın politikalarının temelini Kürt düşmanlığı oluşturuyor. Tabii bu ezber de hızla bozuluyor. Bahçeli gibi bir gericiye bile “MHP’yi Kürt kökenli kardeşlerimizle sorunlu göstermek alçaklıktır, sapıklıktır, cinayettir” dedirten güç anlaşılmadan bu gelişmeleri anlamak olanaksızdır. Erdoğan’ın politikalarına yön veren olgu Kürtlere duyulan nefret değildir. Tam tersine bu politikaları uygulamak için Kürt düşmanlığı kullanılmaktadır.
Soldan birçok yazar ise, Erdoğan’ın özellikle Suriye konusunda ABD’den farklı politikalar uyguladığını, politik denge kurmak için ise Rusya’ya yaslanmaya başladığını, S-400 olayının bunu ispatladığını düşünüyorlar. Suriye konusu ayrıca tartışılmalı ama Türkiye’nin Suriye politikası ABD’nin güdümündedir. En son YPG bölgesinin güvenli bölge adıyla Türkiye’ye devri çalışmalarında bu olgu iyice açığa çıktı. Trump telefonla emrediyor, Erdoğan hemen yapmaya başlıyor. Kürtlere ilişkin son gelişmeler ancak ABD’nin Suriye politikasındaki gelişmelerle anlaşılabilir. YPG bölgesi, Barzani olayında olduğu gibi Türkiye denetimine verilmek isteniyor.
S-400 meselesinde Trump ezberleri bozdu. Trump’a göre S-400 meselesi Obama yönetiminin bir hatası ve ona göre çözülmeli. Sorun yok değil, var ama bu sorunun ABD açısından, Türkiye’nin Avrasya bloğuna kayması ya da Rus müttefiki olması ya da Türkiye’nin ABD’den bağımsız politika üretmesi ile hiçbir alakası yok.
Türkiye’nin hiçbir konuda, buna Kürt meselesi de dahil, emperyalizmden bağımsız bir politikası yoktur. Hükümet ile emperyalizm arasındaki çatışmaların nedeni bağımsız politikalar değil, tam aksine bu politikalar uygulanırken ortaya çıkan sorunların kimin üzerine yıkılacağı ile ilgilidir. Erdoğan yönetiminin en başarılı olduğu yer, emperyalizm tarafından dikte edilen ekonomi politikalarını harfi harfine kadar uygulamasıdır ama bu ekonomik model duvara çarpınca emperyalistler bu krizin yükünü Türkiye halklarına ve burjuvazisine yıkmaya çalışıyorlar. Erdoğan halkın yüküne itiraz etmese de yüksek faizlerle Türk burjuvazisinin yükünün artmasına itiraz etti ama sonunda emperyalizmin dayatmalarını kabul etti. Benzer çatışmalar geçmişte Menderes ve Demirel hükümetleri başta olmak üzere hemen tüm hükümetlerle yaşanmıştır ve sonunda bu sorunlar emperyalizmin talepleri doğrultusunda çözülmüştür.
1960 yılında, 27 Mayıs darbesinin hemen arifesinde benzer konular Menderes için de tartışılıyordu. Türkiye ekonomisi 1958 yılında krize girmiş, Menderes ABD’ye, IMF’ye gitmiş ve benzer dayatmalara maruz kalmıştı. Bu dayatmalara direnmeye kalkan Menderes Washington’dan eli boş dönmüş, döner dönmez Moskova gezisini planlamıştı. Bu geziye daha ileriki bir tarihte Kruşçev de Ankara’yı ziyaret ederek karşılık verecekti. Ancak darbe sonucu bu geziler yapılamadı ama bunun spekülasyonu hala yapılır. Bu konudaki en önemli geyik, Menderes’in ABD yörüngesinden kopmak için bu gezileri planladığı ve ABD’nin bunun üzerine 27 Mayıs darbesi ile onu iktidardan devirdiği ya da en azından bu sebeple darbeyi desteklediği tezidir.
Aşağıdaki CIA raporu bu tezleri kökünden reddediyor. Bence aynı zamanda S-400 tartışmasına da bir açıklık getiriyor. CIA analistleri ya da Trump olsun, yukarıdaki yorumları yapan sağcı solcu tüm yorumcular olsun, bunların hepsi aslında üç aşağı beş yukarı aynı verilere bakarak analizlerini yapıyorlar. Trump, CIA ve diğerleri arasındaki fark şu; Trump ve CIA, Türkiye’nin ABD denetiminde bir ülke olduğunu ve emperyalizmin Türkiye’de dışsal değil içsel bir olgu olduğunu biliyorlar.
CIA, Menderes’in gezisine ilişkin, 2 Mayıs 1960 tarihinde gizli bir rapor hazırlar. 50 yıl sonra raporun gizliliği kaldırılır. Akademisyen Behlül Özkan bu raporun İngilizcesini Twitter’da yayımladı, raporu ben çevirdim, eğer varsa tüm çeviri hataları bana aittir. Raporun çevirisini okumadan önce oldukça ilginç birkaç noktayı vurgulamak istiyorum.
1- CIA, Menderes’in Moskova gezisini ABD çıkarlarına bir tehdit olarak görmemektedir. Bu rapor 27 Mayıs’ın arkasında ABD olduğunu iddia edenlerin tezlerini çürütmektedir.
2- Bence en önemli nokta son cümlede yatıyor. “Moskova’nın Türkiye ile uzun vadeli daha yakın ekonomik bağlar kurmaya yönelik beklentileri, büyük oranda, Türkiye’nin kendi iç ekonomik sorunlarını Batı’nın yardımı ile çözebilme kapasitesine bağlıdır.” Yani Türkiye, Rusya ile ister askeri ister ekonomik ilişki kursun, bunun yolu CIA’ye göre emperyalizmden geçiyor. Bu cümle aynı zamanda Türkiye’nin emperyalizm karşısındaki özgürlük alanını da belirlemektedir. Bu alan emperyalizm tarafından çizilen bir alandır.
3- 1959 yılı gibi, devrimcilerin hemen hiç olmadığı, Kürt sorununun ise bilinmediği bir dönemde bile ABD için iç tehditler Kürt sorunu ve komünizmdir. Yani emekçiler ve ayrıca ulusal baskı altında ezilen Kürt emekçileri. ABD, ta o zamanlardan devrimcileri ve Kürt emekçilerini bir istikrarsızlık unsuru olarak görmektedir. Kontrgerillanın hedeflediği iki kesimin bunlar olması tesadüf değildir. Türkiye’nin Kürt politikasını emperyalizmden, onun çıkarlarından, politikalarından bağımsız görmek politik olarak aptallıktır.
4- 1958 gibi Türk ve Yunan devletleri arasındaki düşmanlığın zirvede olduğu bir dönemde bile, SSCB Türkiye’den Yunanlılarla arasında arabuluculuk yapmasını bekliyor. En azından CIA böyle düşünüyor. Türkiye ve Yunanistan, ikisi de emperyalizmin denetiminde ülkelerdir ve beraber çalışırlar. Aralarında kavgalar vardır ve bu kayıkçı dövüşü de değildir. Emperyalizm devletler arasındaki çatışmaları sürekli kaşır, bu ülkeleri ve halkları denetim altına almanın ciddi bir yöntemidir. Ancak iş emperyalizmin çıkarlarına geldiğinde Türk ve Yunan devletleri beraber çalışırlar.
2 Mayıs 1960
Çin-Sovyet Bloğu’nun Türkiye’deki faaliyetleri
(Resmi olmayan bu bilgi notu, OCB’nin alacağı kararlarda faydalanması amacıyla, diğer kurumların yardımı olmadan CIA tarafından hazırlanmıştır)[1]
60- Genel: SSCB’den gelen yakın işbirliğine yönelik sürekli baskılar, Türkiye Başbakanı Menderes’in temmuz ayında Moskova’ya bir ziyaret yapması ve Kruşçev’in de daha sonraki bir tarihte iade-i ziyaret yapması kararı ile sonuçlanmıştır. Sovyetler, bir ihtimal, Türkiye’yi Ortadoğu’da “Yeniden bir arada yaşamanın” yayılması önünde bir engel olarak görürken, diğer taraftan Türkiye’nin müttefiklerinin, özellikle Yunanistan ve İran’ın, anti-Sovyet tavırlarının yumuşatılması konusunda Türkiye’nin yardımını arayabilir. Türkiye’nin Sovyetler Birliği ve Doğu Almanya dışındaki tüm Sovyet uyduları ile diplomatik ilişkileri bulunmaktadır.
61- Ekonomi: Türkiye’ye Batı tarafından 1958 yılında verilen geniş krediler sonucu artan alımlardan dolayı, Türkiye’nin Doğu Bloku ile ticaretinde 1959 yılında keskin bir düşüş yaşanmıştır. 1958 yılının tamamında Doğu Bloku ile toplam ticaret 120 milyon dolar iken, bu miktar 1959 yılının ilk 11 ayında 74 milyon dolara düşmüştür. Onbir aylık ticaret Türkiye’nin toplam ihracatının yüzde 12,5’i ile toplam ithalatının yüzde 9,6’sını oluşturmaktadır. Bu rakamlar 1958 yılında sırası ile yüzde 23,7 ve yüzde 18,2 idi. Türkiyeli tüketiciler batılı malları tercih ederken, Doğu Bloku ülkeleri düşük kaliteli tütün gibi tarımsal malları almaya istekliler. Doğu Bloku tarafından açılan 17 milyon 100 bin dolarlık kredinin 8 milyon 500 bini kullanılmış durumda.
62- Yıkıcı faaliyetler: Türkiye’de çok az komünist örgüt var ve Türk komünistleri fiili olarak güvenlik güçleri tarafından nötralize edilmiş durumdalar. Az miktarda olan yabancı propaganda akışı etkin bir şekilde bloke edilmiş durumda. Doğu Bloku yayın kuruluşları oldukça başarısız bir biçimde ülkenin ekonomik sorunlarını kullanmaya çalışıyorlar. Görünüşe göre Moskova’nın Türkiye Kürtleri arasında aktif yıkıcı bir faaliyeti yok.
63-Türkiye’nin tepkisi: Ankara’nın Menderes ve Kruşçev’in karşılıklı ziyaretlerini kabul etmesi, açıkçası, Batı’da Sovyetlere karşı gelişen yumuşama eğilimine karşı savunma niyetiyle yapılmaktadır ve hükümet Türkiye’yi, zirve sonrası Batı-Doğu arasında oluşabilecek gelişmelerden faydalanmak açısından elverişli bir konuma yerleştirmek istemektedir. Ankara, Türkiye’nin Batı ile askeri paktlara dayalı dış politikasını sürdüreceğini ve Batı yanlısı pozisyonunun bu ziyaretlerden etkilenmeyeceğini vurgulamıştır. Hem iktidar partisi hem de muhalefetteki CHP oldukça güçlü bir şekilde anti-komünisttir. Ancak, ziyaretlerle bağlantılı olarak, Türk yetkililer Sovyetlerle kültür, sağlık ve bir ihtimal ekonomik konularda antlaşmalar yapmaya istekli olduklarını belirtmişlerdir.
64- Görünüm: Doğu Bloku’nun ekonomik ya da politik etkisinin önemli oranda genişlemesi Türklerin oldukça köklü olan Rusya ve komünizm düşmanlığı ve güvensizliği nedeniyle önemli oranda engellenecektir. Doğu Bloku ile daha ileri kültürel ve ekonomik ilişkiler kurulması ihtimal dahilindedir, ancak Türkiye’nin Batı yanlısı dış politikasında köklü değişiklikler beklenmemektedir. Türkiye’nin yakın gelecekte Doğu Bloku’ndan büyük miktarlarda yardım kabul etmesi ihtimal dahilinde değildir. Moskova’nın Türkiye ile uzun vadeli daha yakın ekonomik bağlar kurmaya yönelik beklentileri, büyük oranda Türkiye’nin kendi iç ekonomik sorunlarını Batı’nın yardımı ile çözebilme kapasitesine bağlıdır.
Dipnot:
[1] OCB 1953’te Başkan Eisenhower tarafından özel kararname ile özel olarak oluşturulan istihbarat örgütlerinin de üye olduğu bakanlıklar arası bir karar alma kurumudur. Milli Güvenlik Konseyi’ne (NSC) bağlı olarak çalışıyordu ve görevi milli güvenlik politikalarının kurumlar arası koordinasyonuydu. Kısacası ABD derin devletinin CIA sonrası ilk oluşumlarından birisidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.