İstanbul, seçimle sınırlı olmayan bu mücadeleyi kazanacaksa, AKP’ye karşı mücadele edenlerin sadece İmamoğlu’na oy vermesi ile değil, bu mücadelede aktif birer özne olarak sahaya çıkmasıyla kazanacak
Hemen her kriz durumunda IMF ve Dünya Bankası gibi küresel sermaye kuruluşlarının standart reçetesi “yapısal reform”ların hayata geçirilmesidir. Daha açık ifadesi ile sermayenin işçileri yönetmede ve emek gücünü ucuzlatmada karşılarına çıkan yasal engellerin azaltılması, işçilerin güvencesiz bırakılmasıdır.
Türkiye’de krizin artık inkar edilemeyecek duruma gelmesinden bu yana iktidarın açıkladığı her önlem paketinin içinde buna yönelik işaretleri görmek mümkündür. Yakın zamanda hızla artan şekilde;
Bu nedenle ekonominin son 6 aylık dönemde küçülmeye başlamasıyla sermayenin taleplerinin gerçekleştirilmesine yönelik girişimler de hız kazanmıştır.
Bunun açık örneklerinden birisi BirGün yazarı Aziz Çelik tarafından 16 Mayıs 2019 tarihinde yapıldığı belirtilen “Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu Yönlendirme Komitesi”nin toplantısı ve görev tanımına uymasa da alındığı söylenen kararlardır.
Komite, 818 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı’nda belirtildiğine göre hemen hemen bütün bakanların yardımcıları, Cumhurbaşkanlığı ofis başkan yardımcıları, TOBB, TİM, TÜSİAD, MÜSİAD, YASED ve DEİK genel sekterlerinden oluşmaktadır. Her ne kadar kararnamedeki görevleri arasında olmasa da alındığı belirtilen kararlar işçi sınıfı için gelmekte olan tehlikenin başlıklarını vermektedir. Buna göre iktidar ve sermayenin yapılmasını istedikleri değişiklikler şunlardır;
Bütün bunlara bakıldığında belirli süreli iş sözleşmesi ve deneme süresindeki değişiklikler en başta işçilerin kıdem tazminatı hakkının kaybı anlamına gelecektir.
Telafi çalışması ve denkleştirme çalışmalarındaki sürelerin artırılması ise işçilerin fazla çalışma ücreti almasının önünü kapatacaktır.
İşçi alacaklarındaki dava açmasındaki zaman aşımı önce on yıldan beş yıla indirilmişti. Şimdi bu süre bir yıla indirilerek ücret, fazla çalışma, yıllık ücretli izin, kıdem tazminatı gibi işçi alacaklarında dava açmayı neredeyse fiilen olanaksız hale getirilecektir.
İşverenlerin en fazla şikayet ettikleri ve maliyet artışına neden olduğunu düşündükleri işçi sağlığı ve iş güvenliğine yönelik düzenlemelerdeki değişiklik önerileri, her şeyden önce işçilerin yaşama hakkının yok edilmesidir.
Mevcut yönetim sistemi düşünüldüğünde, YOİKK Yönlendirme Komitesi’nin yetkisinde olmamasına rağmen aldığı kararlar bir görev bildirimi niteliği taşımaktadır. Çelik, yazısında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın güya sosyal tarafları (işçi ve işveren sendikaları) toplantıya çağırdığını, DİSK’in katılmadığı bir toplantıda tam katılımla toplantı yapıldığının açıklandığını belirtiyor. Bütün bunlar mevcut yönetim modelinin vazgeçilmez unsurlarını da ortaya seriyor; yetki aşımı, kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar (ki buna yalan da denilebilir).
Bütün bu telaşın tek hedefi işverenlerin işgücü maliyetlerinin (işçilerin yaşamları pahasına) düşürülmesi, işçilerin engelsiz yönetilebilmesidir. Böyle olunca yabancı ve yerli sermaye için “yatırım ortamı” iyileştirilmiş olacaktır. Bunu tersten okuduğumuzda işçi sınıfı için çalışma ortamının cehenneme dönüştürülmesi, köleliğin yeniden diriltilmesine kapı açılmasıdır.
İşsizlik, açlık ile işçiler her ne koşulda olursa olsun bulabildikleri işe razı edilmeye çalışılmaktadır. Sessiz kalmak bugünü olduğu kadar dünü ve yarını da tehlikeye atacaktır.
İşçi sınıfı, haklarını korumak için sesini yükseltmelidir. Etrafına baktığında yalnız olmadığı, yalnız kalmayacağını görecektir. 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin yıldönümü yaklaşırken, işçi sınıfı geçmişi bir kez daha gözden geçirmeli, neleri yapabildiğini, neleri aşabildiğini hatırlamalı ve bu bilinçle hakkını korumalıdır.
23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde kullanılacak her oy, aynı zamanda sermaye ile işçi sınıfı arasındaki bir seçimi gösterecektir.
İşçi sınıfı seçeneksiz değildir; baskıya, zulme, sömürüye karşı her zaman bir çıkış yolu bulmuştur, yine bulacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.