Kadınlar atölyelerde sadece kişisel tecrübelerini kumaşlarla öykülemekle kalmıyor; birlikte güçleniyordu: “Orada aynı şeylere maruz kalan kadınlarla buluştum ve onlara yardım etmeye çalışırken, aslında kendi kendime yardım etmiş oldum.”
Kadınlar atölyelerde sadece kişisel tecrübelerini kumaşlarla öykülemekle kalmıyor; birlikte güçleniyordu: “Orada aynı şeylere maruz kalan kadınlarla buluştum ve onlara yardım etmeye çalışırken, aslında kendi kendime yardım etmiş oldum.”
Kadınlar iyi öykü anlatıcılarıdır. Kadınlar ruhlarındaki yaralanmaları, hayatlarındaki kayıpları; zihinlerini ve bedenlerini saran öfkeyi, umudu ve daha iyi bir hayat hayalini; daha da önemlisi bireysel veya örgütlü şiddete karşı kişisel direnişlerini birbirlerine öykülerle anlatırlar.
Öykülenen direniş, ortak belleğe kazınmış, dolayısıyla tarihe yazılmış olur; kadınların kolektif özsavunma hareketinin bir parçasına dönüşür; hayatı değiştirir. Üstelik kadınlar öykülerini sadece sözle de anlatmazlar ve bazen direniş, kolektif bir öykü anlatıcılığıyla dile gelir; birçok kadının eliyle yapılan öyküler elden ele dolaşır; kolektif bir özeğitim aracı yaratır; “direniş ruhu” böylece çoğullaşarak genelleşir ve “kurban” işte öykülerin elden ele dolaşarak genelleştiği yerde “özneye” dönüşür. Tıpkı evvel zaman içinde, kanlı bir diktatörün tüm toplumun sesini korkuyla kısmaya çalıştığı uzak mı uzak bir ülkede, ortak dertlerini ve kederlerini kumaşa dökmek için bir araya gelen, orta yaşlarındaki on üç kadının öyküsünde olduğu gibi…
Diktatörler, tüm şiddet failleri gibi, suç fiillerinin üstünü yalanla örterken, ellerindeki tüm iletişim araçlarıyla “Yok öyle bir şey, burada öyle bir olay olmadı” derler; olayı yaşayanlar bunun yalan olduğunu bilirler ama zaten bütün araçlar diktatörün denetiminde olduğundan, gerçeği anlatacak yol bulamazlar. Ama bazen hiç umulmadık bir delikten bile, gerçek öyküyü anlatan yaratıcı bir yol bulunur. O zaman sözü öyküye bırakalım. 1974 Şili’si, birbirlerinin yüzünde bir umut ışığı yakalamaya çalışarak askeri diktatörlük kurumlarının kapılarını arşınlayan tutuklu, kayıp yakını kadınlar için şiddet ve yoksulluk dolu korkutucu bir yerdi. Kısa sürede öykülerindeki ve aslında ihtiyaçlarındaki ortaklığın farkına vardılar. Başkent Santiago’nun kondu mahallelerindeki evlerinin ve Dayanışma Evi isimli bir insan hakları örgütünün bodrumlarında kurdukları yeraltı atölyelerinde haftada bir toplanarak, “arpilleras” yani kırkyamalar; kumaş parçalarıyla yapılan öyküler, Şili’nin gerçek öyküsünü üretmeye başladılar. Kadınlar atölyelerde sadece kişisel tecrübelerini kumaşlarla öykülemekle kalmıyor; birlikte güçleniyordu: “Orada aynı şeylere maruz kalan kadınlarla buluştum ve onlara yardım etmeye çalışırken, aslında kendi kendime yardım etmiş oldum”.
Başta sadece arpillera üretmek için oluşturulan atölyelerse, kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal varlıklarını sürdürebilmek için ürettiği sayısız faaliyeti kapsayan dayanışma merkezleri haline geldi. 1974-89 yılları arasındaki diktatörlük yılları boyunca bu yeraltı atölyelerinde toplanan, birbirlerine öykülerini anlatan, öykülerini kumaş parçalarına resmeden kadınların ürettiği arpilleras, direniş hareketinin bir parçası olarak el altından satıldı ve Şili dışına da taşınarak öyküyü tüm dünyaya anlattı. Bir araya gelerek olup biteni ifşa etmenin ve dayanışmanın gücü kadınları uyanık bir siyasal bilince sahip güçlü ve kendine güvenen politik öznelere dönüştü. Arpilleristas yavaş yavaş kendilerinin politik bir varlık olduğunun bilincine vardılar; gündüzleri dikta altındaki olağan hayatlarını sürdürürken geceleri bir araya geldiler; şehrin başka mahallelerindeki başka kadınlarla arpillera ve kadın dayanışması atölyeleri düzenlemeye başladılar.
Aslında kumaş parçalarıyla dokudukları ağı, kadınların içinde yaşadıkları diktatörlük hayatını demokratik ve elbirliğine dayalı bir başka hayata dönüştürme iradesini ifade eden kolektif bir diyalog ortamına dönüştürdüler. Arpillerista Hareketi sadece kadınların siyasi hayata katılım biçimini ve geleneksel aile ilişkileri içindeki toplumsal cinsiyet normlarıyla olan ilişkilerini değiştirmekle kalmadı, Şili demokrasi mücadelesinin önünü açan en önemli hareketlerden birine dönüştü. Arpillera üretimini böylesine dönüştürücü hale getiren şeylerden biri ise belki de kadınların ilk başlama noktası; yani kumaşları öyküye dönüştürürken kullandıkları yöntemdi. Kırkyama üretimi önce en fazla on sekize on beşlik kumaş karesinin üzerine resmedilecek öykünün birlikte tartışılarak seçilmesiyle başlıyor; kadınlar anlatmak istedikleri öyküyle ilgili kişilerin, örneğin kayıp çocuklarının giysilerinden kestikleri renkli kumaş şekilleriyle, hatta bazen kendi saçlarını ve fotoğraflardan kestikleri parçaları da katarak resmi birlikte yapıyorlar; çeşitli malzemelerle ürettikleri bebekçikleri kumaştan resimlerin içine yerleştiriyorlardı. Tek tek veya kolektif olarak ürettikleri resmi tamamlarken kendi kişisel öykülerini birbirlerine defalarca anlatıyor; değerlendiriyorlardı.
Kırkyamalar için seçilen temalar genellikle acıya rağmen umudu, direnişi, alttan alta süren itaatsizliği temsil ediyordu. Genellikle imzasız olarak üretilen arpilleras kısa sürede tüm kıtaya yayıldı ve arpillerista hareketi modeli dikta koşullarında yaşayan diğer kıta ülkelerindeki kadınlar için de bir örgütlenme modeline dönüştü. Aynı öykü anlatma geleneği diktatörlük sonrası Latin Amerika kadın hareketinde bu kez kadınların gündelik ataerkil şiddete, yoksulluğa, güvencesizliğe karşı direniş öykülerini anlatma yollarından biri haline geldi.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.