Türk-İş Başkanı, “oyunda yokuz” diyerek -bir mecaz kullansa da- aslında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda olup bitenin bir oyun olduğunu da itiraf etmiş oluyor
Türk-İş Başkanı, “oyunda yokuz” diyerek -bir mecaz kullansa da- aslında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda olup bitenin bir oyun olduğunu da itiraf etmiş oluyor. Ve Türk-İş de yıllardır bu oyunun “körebesi”
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun üçüncü toplantısının ardından Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, “İyi bir rakam olursa arkadaşlarıma imzalaması noktasında talimat vereceğim. Ama açıkladığım rakam olmuyorsa imzalamama noktasında kamuoyunda açıkladık. Biz bu oyunda olmayız” dedi. Türk-İş için “iyi rakam” 2000 TL’nin üzerinde bir pazarlığı ifade ediyor. Böyle açıklanınca, 2000 TL’nin üzerindeki bir rakamın “iyi rakam” olarak benimseneceği mesajı da verilmiş oluyor.
Türk-İş Başkanı, “oyunda yokuz” diyerek -bir mecaz kullansa da- aslında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda olup bitenin bir oyun olduğunu da itiraf etmiş oluyor. Ve Türk-İş de yıllardır bu oyunun “körebesi.”
Nedir asgari ücret? Devletin Asgari Ücret Yönetmeliği bir tanım veriyor: Buna göre, “Asgari ücret: İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti… ifade eder.” Bu tanım, sendikaların araştırmalarında “dört kişilik işçi ailesi” için hesapladıkları ve “yoksulluk sınırı” olarak dile getirdikleri kavramla da örtüşüyor. Açlık sınırı ise, sadece asgari gıda harcamasını ifade ediyor: İnsanların ölmeyeceği bir ücreti.
“Oyuncu” Türk-İş’in kendi araştırmasına göre, 2018 Kasım ayı için, dört kişilik ailenin açlık sınırı 1943 TL, yoksulluk sınırı ise 6328TL. Bu rakamlar elbette net. Yapılan hesaplarda dört kişilik ailenin mi yoksa -zaman zaman sermayeden gelen ahlaksız bir teklif olan- sadece çalışan işçinin mi esas alınacağı tartışmasına girmeyeceğim bile.
Bu verilere rağmen sendika hareketinden gelen taleplerin, yoksulluk sınırının yanına bile yanaşamaması, sendika hareketinin son yirmi, yirmi beş yılda nereden nereye geldiğini de ortaya koyuyor. Geçen yıllar içinde toplu pazarlık sürecinde “gerçekçi” ve “asgari” hedefler olarak masaya sürülen “yoksulluk sınırı” artık müzakere süreçlerinde bir veri olmaktan çıkmış durumda. Diğer taraftan bu durum, işçilerin ve hatta sendikalı işçilerin bile nasıl yıllar içinde yoksullaştıklarını gösteriyor, reel ücretlerdeki büyük kaybı ve sendikaların hatta kamuoyunun bu kayba artık alışmış olduğunu… Hedeflerinin nasıl da daraldığını… Sendikalar, işçiye yoksulluğu bile öneremiyorlar. Çünkü “gerçekçi” değil! Gerçekçi olan, bu durumda açlık sınırı oluyor.
Yoksulluk sınırının “gerçekçi” bulunmadığı bir noktaya gelinmesi, bugün sendika hareketinin asıl “gerçeği” yazık ki. Ve gelinen bu nokta, Ernesto Che Guevara’ya ait olduğu söylenen meşhur devrimci söylemi hatırlatıyor: “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!”
Asgari ücret müzakeresi, işçi sınıfının gerçekten ve etkili biçimde taraf olduğu bir sürece evrilmedikçe bu oyun sürer gider. Bunun yolu, asgari ücretin genel grev hakkının da olduğu, sendika hareketinin bir bütün olarak temsil edildiği gerçek bir merkezi toplu pazarlık süreciyle belirlenmesidir. Hepsi bu!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.