“Nasıl olsa benim okurlarım aptaldır, ben neyi nasıl yorumlarsam onlar da hap gibi kabul ederler” diye düşünür, bizim 1881 model AKP tarafından modifiye edilmiş dalkavukbaşı
“Nasıl olsa benim okurlarım aptaldır, ben neyi nasıl yorumlarsam onlar da hap gibi kabul ederler” diye düşünür, bizim 1881 model AKP tarafından modifiye edilmiş dalkavukbaşı
Şöyle başlamış “Yoldaşlar Mckinsey Düyun-u Umumiye değil” başlıklı yazısına Ertuğrul Özkök:
BİLEREK “Yoldaşlar” diyorum…
“Tavariş” (Rusçada yoldaş) de diyebilirdim.
Çünkü bazılarının kafası, 1960 model solculukta takılı kalmış vaziyette.
Her ne kadar zor olacaksa da küfürsüz bir yanıt vermek gerek bu kendini çok zeki sanan ukala dümbeleğine.
Bilerek “dalkavuk”[1] diyorum…
“mütezellif” (Arapça dalkavuk) de diyebilirdim.
Çünkü bazılarının kafası, 1881 model[2] padişah dalkavukluğunda takılı kalmış vaziyette.
***
Şöyle devam etmiş yazısına Ertuğrul Özkök:
Değerli yoldaşlarım…
– BİR: On altı bakanlığın McKinsey’e denetlendirilmesi kesinlikle Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye’si gibi bir şey değildir.
Çok iyi bir şeydir.
Değerli dalkavuk…
-BİR: On altı bakanlığın McKinsey’e denetlendirilmesi kesinlikle Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye’si gibi bir şeydir.
Çok kötü bir şeydir.
Hatta Düyun-u Umumiye gibi bile değil, ondan daha kötüdür. Düyun-u Umumiye damga, alkollü içki, balık avı, tuz, tütün ve ipekten alınan vergileri toplayıp alacaklılara ödüyordu. Yani bir nebze de olsa sınırları ve faaliyeti belli idi. On altı bakanlığı yani ülkenin bütün yönetimini ABD’li bir şirkete denetlettirilmesi, ülke yönetimini devretmekten başka ne anlama gelir? Haa burada bir açık kapı var tabii; denetlettirme. Bu tabir, senin gibi çok kurnaz olanlar için değerlendirilecektir kuşkusuz. Denetlettirme, yönetmek anlamına gelmeyeceği gibi bir yaptırımı da içermez elbette. Pekiyi, soru şudur, madem yönetmek ve yaptırım uygulamak istemeyen birileri neden denetim yapar? Ne diyecek McKinsey denetleme işini yaptıktan sonra? “Denetledim, eee, denetledim işte o kadar” ile sınırlı kalacak mı? Bunu yapan da yaptıran da bilir ki denetleme işlemi sırasında ve kaçınılmaz olarak sonucunda da “bir takım talepleri” mutlaka barındıracaktır.
“Nasıl olsa benim okurlarım aptaldır, ben neyi nasıl yorumlarsam onlar da hap gibi kabul ederler” diye düşünür, bizim 1881 model AKP tarafından modifiye edilmiş dalkavukbaşı.
***
İlerletmiş yazısını Ertuğrul Özkök:
– İKİ: Krizin başından beri hükümetin aldığı en iyi karardır.
Değerli dalkavuk…
-İKİ: Cümlenin başına bir şey eklemeden böyle bir cümle kurduğunda, hükümetin kriz konusundaki sorumluluğunu görmezden gelir, üstünü örtmüş olursun. Sanki krizi bu iktidar yaratmadı da bunlar krizden sonra iktidara geldi. Ayrıca on altı bakanlığı McKinsey’e bağlamanın krizi gidermekle ne alakası var, sadece denetleme görevi yapacaktı ya. Tayyip Erdoğan’ın adını hiç geçirmemek ve bu kararı hükümete yıkmak da “okuyucuyu aptal yerine koyan” sahip olduğun ince zekanın ürünü değil mi? Sakın diktatöre bulaşma, sonra mahkeme kapılarında sürünürsün.
***
Daha ilerliyor yazısı Ertuğrul Özkök’ün:
– ÜÇ: Bu denetimi, iktidarın denetimindeki bir devlet kuruluşunun yapmasından çok çok daha iyi bir şeydir.
Değerli dalkavuk…
-ÜÇ: Burada da yönlendirici zekânın inceliklerini sergilemektesin anlaşıldığı üzere. “Hani bu solcular aptaldır ve aradaki bağlantıları kuramazlar” hinliğin var ya. Yani solcular diyor ki; “hükümeti McKinsey’e denetlettirme Ey Erdoğan, bütün üyelerini senin belirlediğin Devlet Denetleme Kurulu’na ya da yine Yargıtay’a ya da herhangi bir bağlı/bağımlı kurula denetlettir.” Hanginiz daha aptalsınız, senin yazılarını hap gibi okur-yutarlar mı, yoksa böyle birilerinin olduğunu varsayan sen mi?
Acaba solcular, hükümeti denetlemenin bir üçüncü yolunu önerse mesela sen bunu kabul edebilir misin? Deseler ki egemenlerin değil, halkın doğrudan temsilcilerinden oluşan bir Kurul oluşturulsun, ama bu kurula da patronlar, patron temsilcileri, iktidarda olanlar ve elbette yurtdışındaki hiçbir kapitalist kurum girmesin, ve bu Kurul denetlesin hükümeti. Solcular bunu öneriyor diye yazabilir misin Özkök?
***
Daha da ilerliyor yazısı Ertuğrul Özkök’ün:
– DÖRT: Bunu diyeceğiniz yerde, “Bak ne güzel ekonomide küresel standartlara uyacağınızı ilan ediyorsunuz. Keşke adalet ve demokrasi konusunda da Kopenhag gibi küresel kriterlere uyacağınızı ilan etseniz” deseniz, çok daha akıllı ve çağdaş bir muhalefet anlayışına geleceksiniz.
Değerli dalkavuk…
DÖRT: Her ne kadar “eskiden solcuydum, çok iyi bilirim” diyorsan da sen solculuğu da sosyalizmi de anlamamışsın. Bu iyi yorum, öteki ise şu; solculara, onlara ait olmayan fikirleri yükleyerek yargılamak ki buna da işin çakallığı diyorlar.
Hiçbir sosyalist ekonomide küresel standartlara uyulacağının ilan edilmesini güzel bulmaz. Çünkü bilir ki o sözü edilen ekonomi, kapitalist ekonomidir ve ekonomi ezilenden, sömürülenden yana değil, doğrudan egemenden ve egemenin yardakçılarından yana çalışır. Ayrıca hiçbir sosyalistin Kopenhag kriterlerine uyulmasını ilan ettirmeye de ihtiyacı yoktur. Bu kriterler bizim için ne doğru ne de yeterlidir. Orada demokrasi anlayışının sınırları emperyalist-kapitalist Batı Avrupa ülkelerinin çıkarları ile belirlenmiştir. Bizim için sosyalizmin kendi kriterleri yeterlidir.
***
Daha daha da ilerliyor yazısı Ertuğrul Özkök’ün
– BEŞ: Değerli yoldaşlarım… Kafanız hâlâ 1960’ların “mandacılık” hurafesine takılmış kalmış.
Aşın bunu artık… Kurtarın artık kendinizi bu 60’ların, 70’lerin “Mülkiye kantini” klişelerinden…
BEŞ: Değerli mütezellif… Kafanız hala “küreselleşme”, “liberalizm” hurafesine takılmış kalmış.
Aşın bunu artık… Kurtarın artık kendinizi Paris’te aylak adam tripleriyle dolaşmaktan, kapitalist efendilerim ne yaparsa güzel yapar yaltaklanmalarından, bir yanı korku bir yanı sevicilik olan padişahın eteğine sürtünme dürtülerinizden…”
Birazcık da olsa halktan yana olun. Bakın bakalım McKinsey, doğalgaz zammında neyi denetleyip, ne önerecek? Sen hiç yakınlarda doğalgaz, elektrik faturası görecek misin?
***
3 Eylül 2015 tarihli bir Ertuğrul Özkök yazısından;
Ey büyük adam,
Sen…
Ortadoğu’yu dünyanın en gaddar toprağı haline getiren sen…
***
Ülkesini babasının çiftliği sanan diktatör… Sen…
***
Güya ona karşı savaşıyorum diye kendi kininin davasını sürdüren güya Müslüman kardeş, Sen
***
Güya İslam’a hizmet ediyorum diye, insanlık dışı her tür vahşeti gözünü kırpmadan yapan, kafa kesen kara cani… Sen…
***
Ve komşudaki diktatörü yıkıp yerine kendinin ve kendi adamının heykelini dikeceğim diye elinden geleni yapan güya komşu. Sen de…
***
Gördünüz mü Ege sahilinde yatan o küçücük masum bedeni…
Vicdansızlığın katarakt gibi çöktüğü gözünüzde bu yavruya dökecek tek damla yaş kaldı mı…
***
Gevşet biraz Rabia selamıyla takallüs etmiş parmaklarını…
Kara siyasetinin sıktığı yumruğunu aç, o eller duaya kalksın biraz…
***
Bak arkadaş bu çocuğun katili sensin.
Bu yazı üzerine açılan Cumhurbaşkanına hakaret davasında Özkök kendini şöyle savunmuştu; “Yazıda ne sayın Cumhurbaşkanının ne de Cumhurbaşkanlığı makamının ima yollu dahi hiçbir şekilde adı geçmiyor. Suçladığım tek kişi Ortadoğu coğrafyası ve bunun kültürüydü. Hiç kuşkusuz sayın Cumhurbaşkanına hakaret asla kabul etmeyeceğim bir iddiadır….”
***
Osmanlı padişahlarından biri bir gün ziyafette önüne konan patlıcan yemeğini beğenmemiş, yiyememiş ve eklemiş: “Yahu şu patlıcan ne gereksiz bir sebzedir öyle değil mi ey dalkavuk?”
Dalkavuk cevap verir: “Evet haşmetlim, hatta öyle gereksizdir ki derhal tüketilmesi yasaklanmalıdır. hem sağlığada zararlıdır. zehirdir, zemberektir…”
Aradan zaman geçer, padişah bu sefer başka bir ziyafettedir ve önüne öyle bir patlıcan yemeği koyarlar ki yemeğe doyamaz bizim padişah: “Yahu şu patlıcan ne fevkalade bir sebzedir değil mi ey dalkavuk?”
Dalkavuk cevap verir tabii: “Evet haşmetlim hatta öyle güzeldir öyle mükemmeldir ki, her gün tüketilmesi zaruri kılınmalıdır. Hem sağlık içinde faydalıdır şöyledir böyledir…”
Padişah dayanamaz sorar: “Ey dalkavuk daha geçen gün patlıcan için zehirdir zemberektir demiştin, bugün şifa diyorsun aynı bitki için. Nedir?”
Dalkavuk da dayanamaz en son: “Haşmetlim, ben senin dalkavuğunum, patlıcanın değil…”
Dipnotlar:
[1] Kavuk daima üzerine bir şey sarılarak giyilen serpuş (başa giyilen şey) olduğu için o zelil (aşağılanan) adamlara serpuş olarak kavuk seçildi ve toplum içinde derhal seçilmemeleri için de ‘dalkavuk’ olmaları, yani kavuklarına hiçbir şey sarmamaları emrolundu, bu suretle kendileri de alameti farikaları olan serpuşlarına nispetle ‘Dalkavuk’ adını aldılar.
[2] Düyûn-ı Umûmiye’nin kuruluş tarihi 20 Aralık 1881
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.