“Ben öyle demek istemedim”, “Aslında şunu demek istedim” cümleleri siyasetçinin açıklaması olamaz. O zaman “Onu deseydin” derler. Bir de “Laf ağızdan çıkana kadar sen ona, çıktıktan sonra da o sana sahip olur” derler
“Ben öyle demek istemedim”, “Aslında şunu demek istedim” cümleleri siyasetçinin açıklaması olamaz. O zaman “Onu deseydin” derler. Bir de “Laf ağızdan çıkana kadar sen ona, çıktıktan sonra da o sana sahip olur” derler
Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde aracıyla seyir halindeyken PKK’lilerin önceden yerleştirdiği el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu bir anne ve 11 aylık çocuğu hayatını kaybetti. Öldürülenler üs bölgesinde görev yapan astsubayın eşi ve çocuğu idi.
Hiç lafı uzatmadan doğrudan konuya girmek gerek; vukuat PKK’ye aittir.[1] Buna benzer vukuatlar PKK tarihinde bolca bulunmaktadır, o yüzden münferit değildir. Bir siyasi hareket bu tür saldırıları (yani doğrudan askeri hedef olmayan hatta cephe gerisindeki vasıtalı yedek olarak bile değerlendirilemeyecek hedefleri vuran saldırıları) niye yapar, neyi amaçlar?
Bir siyasi amacı olduğunu varsayarak…
1- Cephede olanları ya da olacak olanları yıldırmak ve orada bulunmaktan vazgeçmelerini sağlamak için.
2- Cephede olanların yakınlarını yıldırmak ve cephede bulunan yakınlarını vazgeçirmeye çalışmaları için.
3- Toplumun tamamında bir yılgınlık yaratıp, “artık bitsin de nasıl biterse bitsin” tavrını oluşturmak için.
4- Siyasi iktidarı, kendi kitlesinin zorlamasını sağlamak ve bir siyasi kriz yaratmak için.[2]
Otuz beş yıldır süren savaşta bunların hiçbiri gerçekleşmediğine göre bu yöntemle bir “başarı” elde edilemeyeceğinin anlaşılmış olması gerekmez mi? Gerekir tabii…
Bununla birlikte bu yöntemle bu amaçların gerçekleştirildiğini varsaysak bile çözüm, “gönüllü bir birliktelik” üzerinden değil “zorunlu bir birlikteliğe katlanmak” üzerinden gerçekleşecektir. Ya da topyekûn bir ayrılığa ve on yıllarca süren bir düşmanlığa ilerleyecektir.
Bu noktada Kürt Siyasi Hareketi’nin, bu tür eylemleri yaparak, zımnen üstlenerek, bazen reddederek ya da provokasyon diyerek neyi amaçladığını açık ve seçik ilan etmesi gerekir. Siyasi amaç gizlenerek siyaset yapılamaz. (Yapılır yapılmasına ama o siyasete devrimci siyaset denmez, ne siyaseti dendiğini de herkes bilir.)
“Halka doğrudan, yıldırma amaçlı şiddet uygulamak” reddediliyorsa bunun için yapılacak olan bellidir. Kürt Siyasi Hareketi bir bütün olarak, şimdiye kadar yapılmış olanların özeleştirisini verir ve bundan sonra asla böyle yöntemlere başvurmayacağını ilan eder. Hatta Bundan sonra kendi adına yapılacak olan buna benzer herhangi bir vukuatı yapacak olanları şimdiden “hain”, “provokatör” ilan eder. (Ve elbette gereğini yapar.)
Şimdi gelelim bu yakaya…
Bir anne ve çocuğunun böyle bir saldırıda hayatını kaybetmesi elbette siyasal sonuçlar doğuracak, hatta siyasi aktörler için siyasal sonuçlar doğurması örgütlenecek bir olaydır.
İçişleri Bakanı Soylu, CHP ve HDP’yi hedef alıp, “Milletin karşısına çıkıp, ‘Allah PKK’nın da, ona destek verenlerin de belasını versin’ diyebilecekler mi, onu merak ediyorum” dedi. Siyasi amaç işte budur. Fırsatını bulunca değerlendireceksin. Karşısındakileri savunamayacakları, siyasi olarak zayıflayacakları, hatta sana destek vermek zorunda kalacakları bir mecraya sokacaksın. Kimyalarını bozacaksın.
Hele hele siyasi bir omurgası olmayanları, popülizmin doruklarında dolaşmayı sevenleri bir şekilde kendi siyasetinin destekçisi, “üstü örtük” örgütçüsü yapacaksın.
Aslında her şeyi yapanın Soylu olduğunu iddia etmek onun aklına hak etmediği bir önem atfetmek olur. Yine de verdiği asıl dersi öğrenmek gerek “siyaset üçüncü kişilere yapılır”. Kime sesleniyorsun, kimi amaçlıyorsun?
O demese bile ortam, ideolojik keşmekeş, politik aforizmalar ve hesapsız icraatlarla dolardı zaten.
Hele hele bir tek olaydan çıkarılan sonuçla yapılan genellemeler yok mu? Hezeyan mı yoksa zaten var olan gerçek fikriyat mı? “Söyleyenin siyasi kimliğine bakarak” mı karar versek acaba?
Bir arkadaşımız, “Ölenin ve failin kim olduğuna/siyasi kimliğine bakarak pozisyon alanlar da kana ortaktır” diyor. Tamam anladık, bir anne ve çocuğunun öldürülmesi hiçbir koşulda ve asla kabul edilemez ancak buradan böyle bir genellemeye bu ülkede bir sosyalist nasıl ilerler? Tayyip Erdoğan’ın başkan olduğu, faşizmin kol gezdiği, adaletsizliğin kural olduğu, çocuk istismarının, kadına şiddetin sistematik hale geldiği vs. vs. vs. Nasıl olur da “ölenin ve failin kimliğine bakarak pozisyon almayın” genel doğrusuna sahip olunur.
Ne yani onlarca insanın öldürülmesine neden olmuş itirafçıların infazında taraf olmayacağız mı, çocuk tacizcilerinin kolunun bacağının kırılmasında failin kim olduğuna bakmayalım mı, hadi uçlaştıralım, kadına şiddet uygulayanların karşısında taraf tutmayacağız mı? Bir halkı bir bütün olarak yok etmek için her türlü araçla savaşanların, zorla göç ettirenlerin, provokasyon organize edenler karşısında bağımsız, tarafsız, kana ortak olmadan pozisyon mu arayacağız?
“Ben öyle demek istemedim”, “Aslında şunu demek istedim” cümleleri siyasetçinin açıklaması olamaz. O zaman “Onu deseydin” derler. Bir de “Laf ağızdan çıkana kadar sen ona, çıktıktan sonra da o sana sahip olur” derler.
Genellemelerde sınır tanımazlık baki; “Şiddet nereden gelirse gelsin karşısında durmaya devam edeceğim” diyor bir başka arkadaşımız. Hadi bu genel doğrunu hayata geçir, ama sahnede değil, gerçek olayların yaşandığı gerçek dünyada. Emperyalist dünyada, faşizmin iktidarları gasp ettiği bu dünyada, onlara karşı şiddet yolunu seçenlerin karşısına dikil.
Bir de hep birlikte “faillerin bir an önce bulunmasını”, “eylemin faillerinin derhal bulunup cezalandırılmasını” isteyenler var. Solculuğu birazcık orasından burasından öğrenenler uzman solcu/solcu uzmanlar bilir ki “örgüt üyesi yaptığı eylemleri örgüt adına yapar, örgüttür sorumluluğu asıl olarak üstlenen”, “bireysel adli muamele yapılmaz”. “Faillerin derhal bulunup cezalandırılmasını” istemek, bilmiyorsanız şu demektir “PKK’yi bulun ve bütün olarak cezalandırın”. Bunu söylüyorsanız, dolayıma ihtiyaç yok.[3]
Sosyalizmin bir tanrısı olsaydı da “akıl, fikir verseydi”, keşke.
Dipnotlar:
[1] Bu yazı yazılırken PKK’den bir açıklama yapılmamıştı. Bir provokasyon olduğu bile iddia edilse bunun bir önemi yoktur. Devrimci eylem sadece üstlenmeyle değil, eylemin kendisinin “devrimci” olup olmadığıyla kime ait olduğu anlaşılır.
[2] Bunlar karşı tarafa yönelik amaçlar, bir de içeriye dönük amacın olduğu da ileri sürülebilir; bu tür eylemlerin savunulmasını zorunlu kılarak bir tür “suç ortaklığı” yaratmak!
[3] Tüm bunlar AKP iktidarında, Erdoğan diktasında, Soylu sultasında açıklanıyorsa, sosyalistler “adına” laf söyleyenlerin bunlardan etkilenmediklerine dair kesin kanaatler oluşturması da siyasetin “ince” düsturlarıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.