Çiftçilerin intiharları, Hintli köylülerin karşı karşıya olduğu hayatta kalma krizinin en trajik ve dramatik belirtilerindendir
Endüstriyelleşmiş, küreselleşmiş tarımın intihar ekonomisi, 3 düzlemde intihara sürüklüyor: çiftçileri intihara sürüklüyor, yiyeceğe ihtiyacı olan yoksulları ihtiyaca sürüklüyor ve son olarak biyolojik olarak hayatta kalmamızın güvencesi olan tohum, biyo-çeşitlilik, toprak ve suyun doğal başkentini yok ettiğimiz için insan türünü intihara sürüklüyor
Reenkarnasyon inancının yaygın olduğu, hayat bilançosunun ömürlük hesaplandığı, direnç ve şifanın “kisan”ın –köylünün toprağı işlemesinin– ayırt edici niteliği kabul edilen topraklarda, Hintli çiftçiler neden kitlesel ölçekte intihara kalkışıyor?
1997 yılından bu yana 200 bin çiftçi yaşamına son verdi.
Çiftçilerin intiharları, Hintli köylülerin karşı karşıya olduğu hayatta kalma krizinin en trajik ve dramatik belirtilerinden.
Çiftçilerin kendi canlarını almalarının kökeninde yatan neden, borçluluktaki ani artış. Borç, olumsuz ekonominin bir yansıması. Tarımı olumlu ekonomiden olumsuz ekonomiye dönüştüren iki etken var: üretim maliyetinin artması ve tarım ürünlerinin düşen fiyatları. Her iki etkenin kökü ticaretin liberalleşmesi ve kurumsal küreselleşmeye dayanıyor.
1998’de Dünya Bankası politikasındaki yapısal değişiklik, Hindistan’ı tohum sektörünü Cargill, Monsanto ve Syngenta gibi küresel şirketlere açmaya zorladı. Küresel şirketler girdi ekonomisini gecede değiştirdi. Çiftliklerde saklanan tohumlar yerini gübre, tarım ilacına ihtiyaç duyan ve saklanamayan şirket tohumlarına bıraktı.
Şirketler, patent ve yenilenemeyen özellikteki mühendislik ürünü tohumlarıyla çiftçilerin kendi tohumlarını saklamasını engelliyorlar. Sonuç olarak, yoksul köylüler, her dikim mevsiminde yeni tohumlar almak zorunda kalıyor ve geleneksel olarak hasadın küçük bir kısmı kenara ayrılarak elde edilebilen bu parasız kaynak, bir emtia haline geldi. Bu yeni masraf, yoksulluğu arttırdı ve borçlanmaya yol açtı.
Saklanan tohumlardan şirket tekelindeki tohum tedarikine geçiş, aynı zamanda tarımda biyo-çeşitlilikten tek-türlü [monokültür] tarıma geçişin göstergesi. Andhra Pradeş eyaletinin Warangal bölgesinde önceleri çeşitli baklagil, darı ve yağ tohumu yetiştirilirdi. Şimdi ise pamukta tek-türlü [monokültür] tarım uygulaması, çiftçilerin üretiminde ve doğanın evriminde servet kaybına yol açtı.
Tek-türlü [monokültür] tarım ve tekbiçimlilik, mahsul kıtlığı riskini arttırıyor çünkü eko-sistemleri çeşitlendirmek için uyarlanmış çeşitli tohumlar tek tip ve çoğunlukla test edilmemiş tohumların pazara girmesini hızlandırıyor. Monsanto 2002 yılında ilk kez Bt Pamuk ile tanıştığında çiftçiler mahsul kıtlığından ötürü 1 milyar rupi [Hindistan para birimi] kaybetti. Şirketin sözünü verdiği üzere her bir akreden [4042 m2] 1500 kilo değil; 200 kilo kadar hasat elde edildi. Akre başı 10 bin rupi gelir bekleyen çiftçiler, akre başı 6 bin 400 rupi zararla karşı karşıya kaldılar. Bihar eyaletinde tarladan saklanan mısır tohumları Monsanto’nun hibrid mısırı ile değiştirilince bütün hasat başarısız oldu, 4 milyar rupilik kayba yol açtı ve aşırı yoksul çiftçilerin sefaletini arttırdı. Güneyin yoksul köylüleri tohum tekelleri karşısında hayatta kalamadı. İntihar krizi, küçük çiftçilerin hayatta kalmasının tohum tekelleri ve küresel şirketlerle bağdaşmadığını ortaya koyuyor.
Hintli çiftçilerin karşı karşıya olduğu ikinci baskı ise, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) serbest ticaret politikalarının bir sonucu olarak çiftlik ürünlerinin fiyatlarındaki ani düşüş. DTÖ’nün tarım ticareti kuralları, esas itibariyle fiyat indirme kuralları . Başka ülkelerin çiftçilerini suni olarak fiyatı düşürülmüş ithal üründen korumalarına engel olurken; varlıklı ülkelerin endüstriyel tarım sübvansiyonlarını arttırmasına izin verdiler. İthalat kısıtlamasının zorla kaldırılması 400 milyar dolarlık sübvansiyonla birleşmesi, çiftçilerin intiharı için hazır reçete. Küresel buğday fiyatları, 1995’te bir tonu 216 dolar iken 2001’de bir tonu 133 dolara; pamuk fiyatları 1995’te bir tonu 98,2 dolar iken, 2001’de bir tonu 49,1 dolara; soya fasulyesi 1995’te tonu 273 dolar iken 178 dolara düştü. Bu düşüş verimlilikteki değişiklikten değil; sübvansiyonların yükselmesinden ve az miktardaki endüstriyel tarım şirketi tarafından kontrol edilen pazar tekellerinin artışından kaynaklanıyor.
Hindistan’da çiftçi intiharlarının en yüksek olduğu bölge, yılda 4 bin, günde 10 intiharla Maharaşta’daki Vidarbha bölgesi. Burası aynı zamanda Monsanto şirketinin GDO’lu Bt pamuk dönümlerinin en fazla olduğu yer. Monsanto’nun genetiği değiştirilmiş tohumları, tohumu, yenilenebilir kaynaktan her yıl en yüksek fiyattan satın alınan yenilenemez girdiye dönüştürerek intihar ekonomisini yaratıyor. Pamuk tohumunun kilosu önceden 7 rupi idi. Bt pamuk tohumları ise kilosu 17 bin rupiden satılıyordu. Yerli pamuk cinsleri, besin ürünleriyle aynı tarlada yetiştirilebiliyordu. Bt pamuk ise sadece tek-türlü [monokültür] tarımla yetiştirilebiliyor. Yerli pamuk, yağmurda yetişebiliyor. Bt pamuğun ise sulanması gerekiyor. Yerli cinsler, haşerelere dayanıklı. Bt pamuk, pamuk kurduna dayanıklı diye teşvik edilmesine rağmen yeni haşereler yarattı. Bu yeni haşerelerin yayılmasını önlemek için ise çiftçiler, Bt pamuğun gelmesiyle öncekine oranla 13 kat daha fazla tarım ilacı kullanıyor. Ve son olarak, Monsanto GDO’lu tohumlarını, çiftçiler yılda ortalama 300-400 kiloluk hasat yaparken yılda 1500 kg getirisi olduğu düzmece iddiası ile sattı. Yüksek fiyatlar ve güven telkin etmeyen hasılat, borç batağına ve intihar ekonomisine yol açtı.
Monsanto toprağı işleme maliyetini yükseltirken; endüstriyel tarım sübvansiyonları, çiftçilerin ürünleri için aldıkları fiyatı aşağıya çekti.
ABD’deki pamuk üreticilerine, yıllık 4 milyar dolar sübvansiyon veriliyor. Bu durum pamuk fiyatlarını yapay olarak düşürüyor ve Burkina Faso, Benin, Mali gibi yoksul Afrika ülkeleri için daha önceden girilebilir olan dünya pazarını ABD’nin ele geçirmesine olanak veriyor. ABD’deki akre başı 230 dolarlık sübvansiyonla, Afrikalı çiftçilerin başa çıkması imkansız. Afrikalı pamuk çiftçileri her yıl 250 milyon dolar kaybediyor. Küçük Afrika ülkeleri bu yüzden Cancun müzakerelerinden çekildiler ve WTO yönetiminin çöküşünü başlattılar.
Küresel ticareti yapılan tarım emtialarındaki hileli fiyatlar, Güney’deki yoksul köylülerden çalıyor. Research Foundation for Science, Technology and Ecology’nin (Bilim, Teknoloji ve Ekoloji için Araştırma Kurumu) yaptığı çalışma, düşen tarla fiyatlarından dolayı Hintli çiftçilerin yılda 26 milyar dolar kaybettiğini ortaya koyuyor. Bu, yoksullukları nedeniyle onların yüklenmesinin imkansız olduğu bir yük. Tarladan karşılanması mümkün olmayan borçlar arttıkça, çiftçiler, böbreklerini satmak, dahası intihar etmek zorunda bırakılıyor. Tohum saklama çiftçilere yaşam veriyor. Tohum tekelleri ise çiftçilerin hayatını çalıyor.
Çatisgarh eyaletindeki çiftçi intiharları yakın zaman önce haberlerdeydi. 2007’de Çatisgarh’ta 1593 çiftçi intihar etti. 2000 yılı öncesinde ise eyaletten herhangi bir çiftçi intiharı bildirilmemiş.
Çatisgarh, pirinç cinsi endeksinin Çeşitlilik Merkezi. Hindistan’da bir zamanlar 200 bin çeşit pirinç yetiştiriliyordu. Çatisgarh, pirinç üzerine araştırmalarıyla tanınan Dr. Richaria’nın koleksiyonunu oluşturduğu ve kabilelerin Yeşil Devrim cinslerinden çok daha yüksek verime sahip pirinçler yetiştirdiğini ortaya koyduğu yerdir.
Bugün Çatisgarh’taki pirinç üretimi saldırı altında. Yerli pirincin yerini Yeşil Devrim cinsleri aldığında sulama ihtiyaç haline geldi. Küreselleşme baskısının altında, pirincin önceliği egzotik sebzelerden daha sonra geliyordu. Çiftçilere, yoğun sulamanın yanı sıra çok miktarda gübre ve tarım ilacı girdisi gerektiren hibrid tohumlar satıldı. Mahsul kıtlığı ise oldukça sık. Çiftçileri borca ve intihara iten de işte bu.
Çatisgarh aynı zamanda biyo-yakıt için jatropha bitkisi yetiştirmede ana hedef. Kabilelerin çiftlikleri, zorla jatropha yetiştirmek için uygun hale getiriliyor; bu da Çatisgarh’ta yiyecek ve geçim krizini ağırlaştırıyor. Otomobil endüstrisinin dizel talebi, yoksulların yiyecek ihtiyacından önce geliyor.
Endüstriyelleşmiş, küreselleşmiş tarımın intihar ekonomisi, 3 düzlemde intihara sürüklüyor: çiftçileri intihara sürüklüyor, yiyeceğe ihtiyacı olan yoksulları ihtiyaca sürüklüyor ve son olarak biyolojik olarak hayatta kalmamızın güvencesi olan tohum, biyo-çeşitlilik, toprak ve suyun doğal başkentini yok ettiğimiz için insan türünü intihara sürüklüyor.
İntihar ekonomisi kaçınılmaz bir şey değil. Navdanya, çiftçilerin intiharlarını durdurmak için Umudun Tohumları kampanyasını başlattı. İntihar tohumundan umudun tohumuna olan dönüşüm şunları içeriyor:
Bu geçişi yapan çiftçiler, Monsanto’nun Bt pamuğunu yetiştiren çiftçilerden 10 daha fazla kazanıyor.
[Huffington Post’taki İngilizce orijinalinden Deniz Özge Gürsu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.