Fransa Cumhurbaşkanı, emek reformunu yasalaştırmak için Parlamentoya bu yasa tasarısını tartışma ve oylama yetkisi vermek yerine, milletvekillerinden tasarıları geçirme hakkının hükümete verilmesini talep etti
Fransa Cumhurbaşkanı, emek reformunu yasalaştırmak adına oldukça tartışmalı bir yolu tercih etti: Parlamentoya bu yasa tasarısını tartışma ve oylama yetkisi vermek yerine, Ulusal Meclis’i kontrol eden partisi La République En Marche‘ın milletvekillerinden tasarıları geçirme hakkının hükümete verilmesini talep etti. Macron, İş Yasası’nın reformunu hızla ve kararlı bir biçimde geçirmek istedi
Gambit, satrancın iyi bilinen bir açılış hamlesidir. Oyuncu bir taşını, genellikle bir piyonunu, yeniden avantajlı duruma geçmek için feda eder. Emmanuel Macron, başkanlığının ilk altı ayında mecazi olarak tam da bunu yaptı. Macron başkanlık yarışında hedefine yaklaşırken, acemi siyasetçiler onu ne sağcı ne de solcu fakat hem sağcı hem de solcu olarak sundular. Bu girişim, Fransız siyasetindeki köklü cepheleşmeyi ortadan kaldırmaya ve her iki kamptan da “en iyi işleyen şeyleri” almaya yönelik cesur bir hamleydi. Macron da böyle yaparak, kısa bir süre için, siyasi yerçekiminden azat olabildi ve kendisini ideal bir merkezci aday olarak konumlandırabildi.
Dahası, bu 39 yaşındaki başkan adayı, siyasal açıdan herhangi bir sınavdan geçmemiş, liberal bir profile ve arka plana sahip genç ve parlak bir kişilikti. Bu anlamda, Macron herkese kendisinin meşhur Fransız filozof Paul Ricoeur’un yayıncılıktaki yardımcısı olduğunu hatırlatmayı sevmektedir. Esasında Macron, François Mitterand’dan bugüne ilk “entelektüel başkan” olarak görülmeye heveslidir.
Macron başkanlık seçimleri yarışında taze bir soluk iken, seçmenleri ile olan siyasi balayı ise uzun sürmedi. Macron’un iktidardaki ilk hamleleri, Fransız siyasetinin özgün zemin kaymasının sonuna işaret edecekti. Macron’un ekonomi politikası, göz göre göre sağa yönelmektedir ve neoliberal bir doğaya sahiptir. Bunu her iki taraf da söylüyor. Eski devlet başkanı Nicolas Sarkozy’nin kurduğu siyasi parti Les Républicains, Macron’un başkanlığının başından bu yana göze çarpan biçimde sessiz kaldı. Sarkozy’nin partisi herhangi kayda değer bir karşı çıkış gerçekleştiremedi çünkü, bazı Cumhuriyetçilerin de kendi aralarında tartıştığı üzere, Macron onların siyasetinin büyük kısmını çalmış durumdaydı. Sözün kısası, Cumhuriyetçilerin ne karşı çıkacak bir şeyleri var ne de gidecek bir yerleri.
Fransız siyasetinin siyasi gözlemcileri açısından, Macron’un sağa kayması büyük sürpriz değildir. Macron, Ulusal Meclis’te 60 sandalyelik bir çoğunluktan aldığı güçlü destek ile, seçildiği takdirde Fransa’nın emek piyasasını çarpıcı biçimde yeniden şekillendireceğini açıkça ortaya koydu. Macron, devlet başkanlığı için yarışırken, Fransa’nın “bir güven şokuna, gerçek bir hızlanmaya” ihtiyaç duyduğunu söyledi. Macron, yasalaştırmak istediği herhangi bir tasarıyı geçirecek anayasal güce de fazlasıyla sahip. Anayasal açıdan bakıldığında, Fransa başkanı, hatta adlandırıldığı biçimiyle “cumhuriyetçi Monark”, (ABD de dahil) bütün Batılı demokrasilerin en güçlüsü durumundadır.
Fransız İşçi Yasası’nın (Code du Travail) reformu, Eylül ayında alelacele yasalaştırıldı. Macron’un reformu, 2016’da Sosyalist hükümet tarafından oylanan El Khomri’den çok daha ileriye gidiyor. Fransız emek piyasası geleneksel olarak işçi haklarını korurken, yeni yasa ise, bu alandaki gücü çarpıcı bir biçimde işverenlerden sermaye çevrelerinin eline geçiriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı, emek reformunu yasalaştırmak adına oldukça tartışmalı bir yolu tercih etti: Parlamentoya bu yasa tasarısını tartışma ve oylama yetkisini vermek yerine, Ulusal Meclis’i kontrol eden partisi La République En Marche‘ın milletvekillerinden tasarıları geçirme hakkının hükümete verilmesini talep etti. Macron, İş Yasası’nın reformunu hızla ve kararlı bir biçimde geçirmek istedi. Reformların derinliği ve önemi düşünüldüğünde, onu eleştiren kişiler, Macron’un bu konuda parlamenter temsile saygısızlık yaptığını ileri sürdüler.
Macron, reformların işverenler ve iş arayanlar için daha fazla özgürlük ve daha fazla fırsat eşitliği getireceğini vaat etti. Buradaki mesele, işçilerin çoğunluğunun bu önlemleri piyasanın modernleştirilmesinden ziyade kuralsızlaştırılması olarak görmesidir. Daha tartışmalı olan önlemler arasında şunlar vardır: iş mahkemelerinin rolü büyük ölçüde azaltıldı; geçici olarak işten çıkarma sonrasındaki ücretli iş günlerinin sayısı düşürüldü; ve iş sözleşmesi detayları gibi daha önce iş hukuku tarafından belirlenen meseleler artık şirket ile müzakere üzerinden belirlenir hale getirildi. İşverenler ile müzakere etmek, bir sendikanın olmadığı durumlarda da mümkün hale getirildi.
Durum böyleyken, Macron, herhangi bir önemli muhalefet ile karşılaşmaksızın bu en önemli reformu uyguladı da: Ulusal Cephe, Marine Le Pen’in başkanlık seçimini ikinci turunda aldığı berbat oy oranından sonra sessizliğe büründü. Cumhuriyetçiler, François Fillon’un aynı seçimin ilk turunda aldığı çok kötü sonuçtan bu yana krize girmiş durumdalar. Sosyalistlerin lideri yok, programı yok, çok sayıda üyesini ve yetkili kişilerini kaybediyor ve de Macron’un siyasetine karşı çıkıp çıkmayacaklarını düşünüp duruyorlar. Macron muhalifliğine kendi kendini tayin etmiş olan Jean-Luc Mélenchon, yine de daha zinde bir muhalif olageldi. Eski Sosyalist Parti yöneticilerinden Mélenchon, La France Insoumise (Boyun Eğmeyen Fransa) adlı yeni bir hareket kurdu. Solcu Mélenchon, sosyalizm ve sol kavramlarını terk etti. Mélenchon’un amacı, hakiki popülist bir anlamda, “kaybedilmiş olan [siyasi ve ekonomik] egemenliği” yeniden ele geçirmek adına “oligarşi”ye karşı “halkı bir araya getirmek”. Mélenchon, Macron’un iş yasası reformlarını bir “toplumsal hükümet darbesi” olarak adlandırdı ve yasaya karşı kalabalıkları seferber etmekte başarısız olan pek çok sokak gösterisi örgütledi. Dahası, Mélenchon’un sendikalar ile taktiksel anlaşmazlıkları, protestocuların moralini daha fazla bozdu. Sol kolayca yenildi ve Macron, başarılı bir yıldırım harekatının ardından verdiği savaşın ilk turunu kazandı.
Macron, aynı zamanda, okullardaki 150 bin hükümet destekli belirli sürekli sözleşmeli işe son vermek gibi çeşitli kamu hizmeti kesintilerini de zorluyor. Macron’un ekonomik gündemi, giderek, Fransa’daki sosyal haklara Thatcher-tarzı bir saldırı olarak görülüyor. Macron’un siyasal “gambit”i de işte bu: ne sağında ne merkez-solunda hiçbir büyük muhalifi yok. Macron da böylece, hızla değişen bir siyasi manzarada merkezi ve çok önemli bir konum işgal ettiğine kendini ikna etmeyi sürdürüyor. Kendi hesabına göre, haklı olduğu görülüyor. İş yasası reformlarını geçirmesini takiben popülaritesindeki geçici bir düşüşe karşın, Macron Fransız siyasetine büyük ölçüde hakim olmayı sürdürüyor.
İş yasası reformu, kamuoyu, en azından ılımlı merkez-solcu seçmenler ile arasında olan büyüyü bozmaktan büyük ölçüde sorumlu olabilir. Fakat mesele ekonomiden fazlası. Nihayet, Macron’un neoliberal gündemine dönük başka partilerden de gelen kayda değer destek sürebilir. Halkın ise, Macron’un belagat tarzı ile aleni “”sınıfsal kibri” karşısında afallamış durumda. Macron, her şeyden önemlisi, daha yoksul kesimlere yönelik en ufak bir empati duygusuna sahip değil. Macron’un kendi siyasi karşıtlarına ilişkin yorumları alaycı olmadığı zamanlarda yukarıdan bakan bir tarzda tınlıyor. Geçtiğimiz Eylül ayının başlarında, onun iş yasası revizyonuna karşı sendikaların başını çektiği protestodan bir gün önce, Fransa başkanı bir konuşmasında “aylaklara, kötümserlere ve aşırıcılara karşı” geri adım atmayacağını söyledi.
Eleştirmenler onu “pudralı markiz, kraliyet heveslisi bir megalomanyak, zengin insanların başkanı ya da davası olmayan bir geveze” şeklinde adlandırdılar. Macron ise bunları umursamadı. Élysée Sarayı’nda köşesine çekildi ve başkanlık iletişim kanallarını sıkılaştırdı. Macron, gündelik meseleler üzerine yorumlar yapan Sarkozy ve Hollande’nin aksine, kendini geride tutuyor ve çok az müdahalede bulunuyor. Macron, iktidarın en iyi şekilde bir gizem bulutuna sarmalanınca uygulanabileceğini düşünüyor. Soğuk ve mağrur Macron, kendi başkanlığını –de Gaulle ya da Miterrand’ın 5. Cumhuriyetinin bütün gösterişiyle birlikte resmi ve güçlü bir başkanlık anlamında– “Jüpitervari” olarak tarif ediyor.
Macron, siyasi ya da kültürel bir açıdan bakıldığında, özellikle bir liberal değildir. Macron hükümetinin göçmenlere ve sığınmacılara karşı muamelesi, en az önceki hükümet kadar sert ve beceriksizdir. Macron, bugüne kadar, kaçınılmaz biçimde Müslümanlar etrafında dönen ulusal kimlik meselesi üzerine yapılan temel tartışmalardan uzak durdu. Fransa’da ırksal gerilim yükselmiş durumda ve ülke bu sorunu ancak yurttaşlık meselesine yönelik daha kapsayıcı ve çok-kültürlü bir yaklaşım ile aşabilir. Macron, Avrupa üzerine, kendisini Avrupa Birliği’nin siyasi ve ekonomik krizini çözebilecek lider olarak konumlandırmak istiyor fakat bunu nasıl yapacağına dair çok az detay veriyor.
Macron hiç kuşku yok ki Fransız siyasetinin yeni güçlü adamı. Onun siyasi merkez zeminin sahiplenmesini neoliberal sağa doğru bir kayışın izlemesi, merkez-solu ve muhafazakâr sağı silahsız bıraktı. Gelgelelim, genç başkan, kendi güçlü konumunun yaptıklarından ziyade muhaliflerinin zayıflığından kaynaklandığını aklında tutsa iyi olur.
[CounterPunch’taki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.