Eğer silahlı ayaklanma ve proletarya diktatörlüğü gibi amaçlar benimsenmeseydi veya ertelenseydi yeni bir Bonapartist otokrasiye geçiş kaçınılmazdı
Eğer silahlı ayaklanma ve proletarya diktatörlüğü gibi amaçlar benimsenmeseydi veya ertelenseydi yeni bir Bonapartist otokrasiye geçiş kaçınılmazdı
Savaş, her ne kadar egemen sınıflar açısından yeni sermaye ihraç alanları yaratma ve tüketim piyasasını genişletme “aracı” olsa da, ezilenler açısından devrime gidiş için bir “stimulus (dürtü, uyarıcı şey)” niteliği taşımaktadır. Lenin’in deyimiyle savaş, proletaryanın sosyalist devriminin arife günüdür. Burada yoksullara ve ezilenlere düşen görev, savaşı aldatıcı “iç barışa” dönüştürmek yerine egemenlere karşı “bir iç çatışmaya” tahvil etmektir. Burjuvazi ve avenesinin bir savaşa karar verirken, istifade ettikleri en taktiksel argümanlar “vatanı savunmak ve milli birlik”tir. Bu taktiği boşa çıkarmanın umdesi, cephe gerisinde cesurca ve metanetle patriotizmi, kolonyal savaşı lanetlemek ve mutlak enternasyonal barışı talep etmektir. Bolşeviklerin proletarius tarafından kabul görmesinin, zafere ulaşmasının sebebi işte bu umdeye sadık kalmaları ve kararlı olmalarıydı. Bu bağlamda Ekim Devrimi’ne gidişte nazar-ı itibara alınacak bir öneme sahip 6. Kongre’yi tahlil etmek gerekmektedir.
Bilindiği üzere Rusya’da 27 Şubat (12 Mart) 1917’de vuku bulan Şubat Devrimi ile birlikte Petrograd Sovyeti ve Geçici Hükümet’in hüküm sürdüğü yeni bir yönetim aygıtı (ikili iktidar: двоёвластие: dvoyovlastiye) inşa edildi. Bu yönetim aygıtı, bir bakıma küçük-burjuvazi (Menşevikler, Sosyalist-Devrimciler vs.) ile liberal burjuvazinin (Kadetler) tesanütüne dayanmaktaydı. İkili iktidarın özellikle idaredeki basiretsizliği ve fütursuz savaş politikası kuşkusuz Bolşeviklerin ağır tenkitlerine maruz kalmıştı. Lenin’in “savaş, kapitalizmin yol arkadaşıdır” şeklindeki tezi, Bolşevik tutumun en belirgin nişanesiydi. Bolşevikler açısından finis ultimis (nihaî amaç), sosyalist devrime ulaşmaktı. 1917 yılının şubat ayından temmuz ayına kadar “tüm iktidar Sovyetlere (вся власть к советам: vsya vlast k sovyetam)” şiarına riayet eden ve sosyalizme barışçıl geçiş ilkesini benimseyen Bolşevikler, 3-4 (16-17) Temmuz 1917’de hâsıl olan hadiselerden sonra yeni bir taktik belirlemek zorunda kaldı. Zira A. F. Kerenskiy (Керенщина: Kerenşina) diktası ve karşıdevrimci cenah her geçen gün güçlenmekteydi. Bu bağlamda 26 Temmuz (8 Ağustos) ve 3 (16) Ağustos 1917 tarihleri arasında gerçekleştirilen Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (Bolşevikler) 6. Kongresi hem Kerenskiy hegemonyasına gem vurma hem de sosyalist devrim için yeni bir yol çizme bakımından büyük önem arz etmekteydi. Kongrenin başkanlık divanı Stalin, Y. M. Sverdlov, M. S. Olminskiy, A. Lomov (G. İ. Oppokov olarak da geçer) ve K. K. Yurenev olmak üzere 5 kişiden oluşmaktaydı. Genel anlamda partinin misyonu, uluslararası gelişmeler, köylülüğün pozisyonu, üretim araçlarının millileştirilmesi, üretim ve dağıtım üzerinde işçi kontrolü sağlama, 3-4 Temmuz olayları ve silahlı ayaklanma gibi argümanlar istişare edildi. Özellikle burjuva şubat devrimcilerinin dillerine pelesenk ettiği “özgür Rusya (свободная Россия: Svobodnaya Rossiya)” deyimi kongrede en fazla alay konusu edilen unsurdu.
Şüphesiz Bolşevik delegeler arasında derin fikir ayrılıkları da tebarüz etmişti. Özünde Stalin ve muarızları olarak tasnif etmek yanlış olmaz. Bir taraftan sosyalizm için silahlı ayaklanma tavsiyesinde bulunan ve bu konuda “musır” olan Stalin ve destekçileri, diğer taraftan sosyalizme inanmayan ve “lâfzîye” yapmayı tercih eden ütopistler vardı. Lenin’in bu esnada zorunlu olarak Finlandiya’da olduğunu ve kongreye iştirak etmediğini de bilmek gerekir. Esas itibariyle Stalin’in söylemleri, Lenin’in düşüncelerinin bir tezahürüydü. Bu bağlamda kongrede söz alan Stalin, politik halet-i ruhiyeyi ve partinin stratejisini şu şekilde özetlemişti: “3 Temmuz’a kadar barışçıl zafer veya iktidarın Sovyetlere barışçıl bir intikali mümkündü. Eğer Sovyetler, iktidarı kendi ellerine almaya karar vermiş olsaydı, kanımca, Kadetler alenî bir şekilde Sovyetlere karşı gelme teşebbüsünde bulunmazlardı. Bu açıdan böyle bir teşebbüs, önceden püskürtülmüş olurdu. Fakat şimdi, karşıdevrimin bu kadar organize olması ve güçlenmesinden sonra, Sovyetlerin barışçıl bir yolla iktidarı ellerine almasını söylemek, boş konuşmaktır. Barışçıl devrim süreci artık sona ermiştir, barışçıl olmayan bir dönem yani çatışma ve patlamalar dönemi başlamıştır.”
Kongrede V. P. Nogin, Yurenev, V. Volodarskiy, N. S. Angarskiy, Y. A. Preobrajenskiy ve Buharin gibi parti yöneticileri Stalin’e muhalefet etmişlerdi. Devrim karşıtı kliğin ortak düşüncesi Rusya’nın sosyalizme hazır olmadığı ve köylünün proletaryaya yardım edecek yetkinliğe kavuşmadığı yönündeydi. Örneğin Moskova delegesi Angarskiy şunları söylemişti: “Ben, Stalin yoldaşın burjuva sistemden sosyalizme geçiş yönündeki fikirlerine katılmıyorum. Stalin, bizdeki şartların-Rusya’da yüzde 70 oranında organize olmuş proleter unsurlar vs.- uygun olduğunu söylüyor. Bu, sosyalist devrim için hiç yeterli değil. Bizde rezerv yok. Rezerv nedir? Rezerv, günümüzde toprağı ele geçirene kadar savaşacak bir devrimci köylü sınıfıdır.”
Yine aynı minvalde Buharin, köylünün olası devrim sürecinde proletaryayı yalnız bırakacağını düşünmekteydi. Stalin’e göre Buharin, köylünün saçını keserken hepsine aynı tarağı vurmaktaydı. Yani Buharin sınıfsal analizden uzak, ütopist bir eğilim taşımaktaydı. Söz konusu eğilimler, bir bakıma sonraki yıllarda baş gösterecek “sağ sapmacılığının” ilk emareleri olarak kabul edilebilir.
Hâsıl-ı kelam, eğer silahlı ayaklanma (вооружённое восстание: voorujyonnoye vosstaniye) ve proletarya diktatörlüğü gibi amaçlar benimsenmeseydi veya ertelenseydi yeni bir Bonapartist otokrasiye geçiş kaçınılmazdı. Dolayısıyla salus populis (halkın esenliği), ivedi bir devrimi gerektirmişti. Böylelikle Lenin ve Stalin’in 6. kongredeki devrim stratejisi 25 Ekim (7 Kasım) 1917’de galebe çalmıştı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.