Adalet talebiyle yola çıkan CHP, dönüp dolaşıp taşıyıcısı olduğu devlet sınıfları geleneğine çarpıyor. Despotik ve bürokratik devletin varlığını korumayı amaçlayan ya da adaletsizliğe yol açan kurumları savunan bir yaklaşımla sözüm ona adalet aranıyor Çanakkale Savaşı’nın gerçekleştiği alanda yapılan kurultay, Türkiye devletinin kurucu iradesinin oluştuğu bu topraklarda yeni bir kurucu irade olma iddiası taşısa da bu […]
Adalet talebiyle yola çıkan CHP, dönüp dolaşıp taşıyıcısı olduğu devlet sınıfları geleneğine çarpıyor. Despotik ve bürokratik devletin varlığını korumayı amaçlayan ya da adaletsizliğe yol açan kurumları savunan bir yaklaşımla sözüm ona adalet aranıyor
Çanakkale Savaşı’nın gerçekleştiği alanda yapılan kurultay, Türkiye devletinin kurucu iradesinin oluştuğu bu topraklarda yeni bir kurucu irade olma iddiası taşısa da bu iradeyi temsil ettiğini söylemek güç. Yaş ortalaması yüksek bir kitleye hitap eden kurultay, coşkulu da değildi.
Kurultayda dikkat çeken bir detay, partinin “ulusalcı” kanadının temsilcilerinin orada olmamasıydı. Tıpkı Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi dışarıda kalmayı tercih ettiler ya da dışarıda bırakıldılar.
“Hafıza sokağı” ile çeşitli toplumsal meselelere değinen kurultayda, mahkemede adalet, yaşamda adalet, seçimde adalet, inançta adalet, geçimde adalet, eğitimde adalet, devlette adalet, medyada adalet başlıklı paneller gerçekleştirildi. Bunun yanında panellerle eş zamanlı olarak oldukça fazla sayıda çalıştay da yapıldı.
Adalet Yürüyüşü’nün akabinde gerçekleştirilen “Adalet Kurultayı” ile birlikte, CHP niyetini net bir şekilde ortaya koydu: Bu apaçık bir restorasyon hamlesi!
AKP’nin kurduğu ama çıkmaza soktuğu “Başkanlık Sistemi” rejimi restore edilerek sürdürülmek isteniyor.
Panel ve çalıştayların içeriği bizlere partinin 2019 yönelimi hakkında önemli ipuçları verdi.
Görünen o ki, CHP, devlet sınıfları geleneğinin bazı yönlerini içeren, sınırlı da olsa kimi liberal açılımlar yapan, finans kapitalin yeni düzeni olan “Başkanlık Sistemini” garanti altına alan ama sol popülist söylemlerle bunu gizleyen ve kitle meşruiyeti yaratan bir zemine yerleşmeye çalışıyor.
Çalıştaylarda ve panellerde yapılan konuşmalar iki odakta tasnif edilebilir. Birincisi bu kurultaya parti dışından katılan ve genellikle sosyalist-demokrat fikirlere sahip olan katılımcıların ve izleyicilerin konuşmaları. Bu konuşmalarda genellikle CHP’nin programında yer almayan (ve yer alması bizce imkânsız) talepler dillendirildi.
Demokratik bir cumhuriyet özlemi taşıyan bu konuşmalarda, finans kuruluşlarının egemenliğinin sınırlandırılması, tarımda aracı ve komisyoncuların ortadan kaldırılması, tarıma bağlı sanayinin geliştirilmesi, tarım eğitiminin yaygınlaştırılması, kooperatiflerin kurulması, inşaat ve ranta dayalı kapitalizmin yerinin sanayici, rekabetçi ve kalkınmacı bir kapitalizmin alması, işçi sınıfının sosyal haklarının geliştirilmesi, diyanet işleri başkanlığının lağvedilmesi gibi çok farklı ve dağınık talepler sıralandı.
İkinci odak ise bizzat partililer tarafından dile getirilen hedefleri kapsıyor. “Daha iyi bir devlet yönetimi nasıl olmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl olmalı, sermaye nasıl laikleşir,” gibi statükoyu garantiye alan konuşmalar yapıldı. Bu konuşmaların statükoyu tartışmaya açmayan tutumu, partinin 2019 yönelimi hakkında ipuçları sunuyor.
Adalet talebiyle yola çıkan CHP, dönüp dolaşıp taşıyıcısı olduğu devlet sınıfları geleneğine çarpıyor. Despotik ve bürokratik devletin varlığını korumayı amaçlayan ya da adaletsizliğe yol açan kurumları savunan bir yaklaşımla sözüm ona adalet aranıyor.
Merkezi bürokratik devlet yapısını ve onun organlarını revize etmeye yönelik bir tutum, CHP’nin devrimci(!) perspektifinin sınırlarını ortaya koymakta. Bu kurumların olsa olsa birer revizyondan geçirilmesi gerektiğine yönelik konuşmalar, kurultay boyunca partililer tarafından sıkça dillendirildi.
Kurultayda katılımcılar “diyanet lağvedilmeli” diyor, CHP’liler “diyanet işleri başkanlığı şöyle olmalı” diyor, katılımcılar “rekabetçi bir sanayi geliştirilmeli, asalak sermayedarlar tasfiye edilmeli” diyor, CHP’liler İslamcı sermayenin ne kadar düzenbaz olduğunu anlatmaya çalışıyor. Katılımcılar “Piyasa düzeninde ve devletinde adalet olmaz” diyor, CHP’liler piyasanın daha iyi işlemesi için gerekli önlemleri almayı tartışıyor vs. CHP’nin 2019 vizyonu bundan ibaret.
Bunu yaptığı için CHP’yi yargılayacak değiliz. Böylesi yönelimler onun tabiri caizse mayasında var. Ama CHP’nin Adalet Yürüyüşü’yle başlayan süreci “işte CHP yüzünü sola döndü” şeklinde okuyan sosyalist solları uyarmak görevimiz.
Bir zamanlar AKP’nin yarattığı havaya “yetmez ama evet” diyerek atlayanları haklı olarak eleştirenlerin, şimdi CHP’nin öncülüğündeki olası bir restorasyona kanarak “yetmez ama evet” demeleri aynı ağırlıkta ve öldürücü bir politik hata olacaktır.
Adalet hareketine neden ihtiyaç duyuldu? Çünkü “yukarıda” yolunda gitmeyen şeyler var.
Sermaye sınıfımız ile antika-modern kırması devletimiz arasındaki ezeli “aşk ve nefret” ilişkisi “Başkanlık Sistemi” ile yeni bir zemine sıçrıyor. Modern devlet müdahaleciliği doktrininden farklı bir tarihsel bir kökten beslenen Türk devlet müdahaleciliği, Erdoğan ile birlikte zirve noktasını yaşıyor. Deyim yerindeyse zaman zaman sermayedarların kişisel varlığını dahi tehdit eden bir özel sermaye rejimi tesis edilmek isteniyor.
Sermayenin ise, başkanlık sistemini istediği ama bu sistemin Erdoğan tarafından uygulanış biçimine karşı çıktığı görülüyor. Kimin başkan olacağı ve nasıl uygulayacağına dair anlaşmazlık yaşanıyor.
Öte yandan, ülkenin üzerine inşa edildiği çarpık siyasal ve toplumsal statüko, AKP iktidarı ile birlikte büyük bir yıkım yaşıyor. Devlet fraksiyonları kavga halinde ve aynı zamanda iktidara karşı yıkıcı bir öfke barındıran büyük bir kitle var.
İşte böyle bir ortamda sistem kendi meşruiyeti yeniden üretecek hamleler yapıyor. Adalet hareketinin içeriği ve dili de bu amaca hizmet ediyor. Yalnızca bu değil: Akşener önderliğindeki merkez sağ toparlanma da, Adalet hareketi dışında kalan kesimleri kapsama hamlesi yapıyor. Bu iki yönelim arasında dönen ve içeriğini henüz bilmediğimiz temaslar[i] hepimizin gözü önünde inşa ediliyor.
Dipnot:
* Hasan Durkal: Toplumsal Özgürlük yayın kurulu üyesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.