Çünkü vakti zamanında yumruklu yıldızı tutan eller, şimdi turuncu şapkaları çeyiz sandığından çıkarıp saf tutuyor. “Dünyayı doruktan seyreden öğle güneşi gibi” Mamak güneşi, Ankara’yı ısıtmaya devam ediyor
Ve çeyiz sandığı açılır.
Sabun kokulu tülbentler aralanır.
Tertemiz lifler tülbentlerin üzerine konulur.
Kuşkonmaz çiçeği gibi duran kanaviçe masa örtüleri
önce koklanır, sonra özenle kenara alınır.
Ankara’nın kuru soğuğunda,
ilaç niyetine giyilen yün çoraplar dışarı çıkartılır.
Her bir parçaya göz atılır, her birine sevgiyle dokunulur.
Kocaman bir hayatın toplamı vardır sandık içinde.
Neruda’nın “başka sancağım yok benim” dediği gibi.
Hüzünlü bir öykünün ilk satırları vardır sandığın içinde.
Arif Damar’ın “yoksulluğu aklına getir” dediği gibi. Mamak’ın hiç dinmeyen sızısı vardır sandığın içinde.
Şairin, “bunca yere düşmüşlerden, yenilmez bir hayat doğar” dediği gibi.
***
Çok düştüler, Ankara tanıktır buna.
Çok öldü bu mahallenin çocukları.
Kadınlarının yolu mezarlıklara düştü.
Hapse düştü, bu mahallenin çocukları.
Kadınlar sadece mitinglere katılmak için çıktıkları mahalleden,
cezaevine gitmek için çıkar oldular.
Sürgüne düştü bu mahallenin çocukları.
Kadınlar yeni bir özlemle tanıştılar.
Yeni özleme düşen kadınlar,
haftada bir cezaevindeki oğlunu görmeye giden kadınlara gıpta etti.
“Taşırken vurulanların” anneleri,
cezaevinde ya da sürgünde büyüyen çocukların annelerinin yerinde olmak istedi.
Gülten Akın’ın dediği gibi “ayazla çiğ, demirle pas arasında”
geçti ömürleri.
***
Mezarlıklara düştüler, cezaevlerine düştüler, özleme düştüler.
Lakin birbirlerine hiç “düşmediler”.
Oğullarını, kızlarını ellerinden alanlar,
çok istedikleri halde bunu başaramadılar.
Hep sevdiler birbirlerini.
Sevinçlerini birbirlerinden sakladılar;
bir halkın inceliğiydi bu.
Ama acılarını gizlemediler;
bir halkın dayanışmasıydı bu.
***
29 Nisan 1980’de, Tuzluçayır’da devrimcilere göğsünü siper eden Menekşe Erbay’ın
polis kurşunuyla öldürülmesinden bu yana,
“Zırhlı bir rüzgâr perdesi gibi
Bir set gibi
Kızgın çehreli,
Göğüs gibi
Göğün görünmez göğsü gibi!”
Mamaklı kadınlar sadece devrimcilere göğüs germekle kalmadılar.
Göğüs göğse çarpışmalarda da ön safta durmasını bildiler.
***
Gülten Akın görüp yazdı, yaşayıp sevdi,
eli kaleme uzanıp
”bilirim susmayacak kalb-i viranımdaki kuş” dedi.
Susmadılar gerçekten de, evlerine çekilmediler.
Evlerinin ve “kalplerinin kapısını”
oğullarının, kızlarının arkadaşları için hep açık tuttular.
Gezi isyanında Ankara tanık oldu buna.
***
Kayıtlara geçsin.
Gezi isyanında en uzun direniş Mamak’ta yaşandı.
Kayıtlara geçsin.
Cami-cemevi projesine karşı bitip tükenmeyen direnişe sahne oldu Tuzluçayır sokakları
Kayıtlara geçsin.
Bütün bunlar, fotoğrafta görülen turuncu şapkalı kadın sayesindedir.
Yüzüne bakın, Tuzluçayır tarihini öğrenin.
O, acılardan, hüzünlerden ve ille direnişlerden müteşekkil tarihi.
Şapkasına bakın.
10 yıl öncesine ait ve artık renkleri solmaya yüz tutmuş turuncu şapkayı,
çeyiz sandığından çıkarıp saf tuttuğunu görün.
Çünkü “başka bir sancağı yok” onların.
Çünkü vakti zamanında yumruklu yıldızı tutan eller,
şimdi turuncu şapkaları çeyiz sandığından çıkarıp saf tutuyor.
“Dünyayı doruktan seyreden öğle güneşi gibi”
Mamak güneşi, Ankara’yı ısıtmaya devam ediyor.
Sendika.Org
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.