“FETÖ’ye ip gösterip idam isteyen kalabalık” yerine “gazetecilere özgürlük” isteyen kalabalıkla karşılaşınca çareyi “vatan hainisiniz” diyerek kaçmakta buldular
“FETÖ’ye ip gösterip idam isteyen kalabalık” yerine “gazetecilere özgürlük” isteyen kalabalıkla karşılaşınca ve bir de bu kalabalıktaki kişiler kendilerini “basın ahlakına” davet edince çareyi “vatan hainisiniz” diyerek kaçmakta buldular
Cumhuriyet çalışanlarının yargılandığı dava 24 Temmuz günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde başladı. Sabah saatlerinde yüzlerce kişi Çağlayan Adliyesi önünde bir araya geldi. Yargılanan tutuklu gazetecilerin yakınları, Avrupa’dan basın örgütleri temsilcileri, Türkiye’deki basın örgütleri temsilcileri, milletvekilleri, siyasi parti yöneticileri, sendika yöneticileri ve üyeleri, demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, Cumhuriyet okurları, dava çağrısını duyup gelen duyarlı kişiler, avukatlar, gazeteciler ve görevli olarak gelen gazeteciler.
Hepsi davanın uzun süreceğini biliyordu ancak yargılananın sadece Cumhuriyet çalışanları değil bir ülkenin basın ve ifade özgürlüğü olduğu bilinciyle gelmişlerdi.
Adliye önündeki açıklamaların ardından 200 kişilik bir grup adliyeye duruşmanın olduğu 150 kişilik salona girdi. Kalan yüzlerce kişi de güneşin alnında beklemeye başladı. Kimisi etraftaki kafelere otururken kimi de belediye tarafından getirilen şemsiyelerin altında oturdu.
Üyesi olduğum DİSK Basın-İş’in pankartının başında beklerken adliyeye gidip gelen birçok insan pankartın önünde hatıra fotoğrafı çektiriyordu. Belki de ilerleyen senelerde “Bu ülkede bir zamanlar basın ve ifade özgürlüğü yargılanmıştı” demek için çekiyorlardı kim bilir…
Kimisi de tutuklu gazetecilerin resimlerinin bulunduğu karton dövizlerle fotoğraf çektirmek istiyordu. Ahmet Şık, Kadri Gürsel ve cumhuriyet davasında olmasa da o gün resimleri taşınan İnan Kızılkaya ve Mahir Kanat fotoğrafı ile fotoğraf çekilmek isteyenler çoğunluktaydı.
Bir süre sonra pankartların bulunduğu yer dilek ve şikayet kutusu gibi işlemeye başladı. Üzerinde “Summer Surfer” yazan tişörtü ve şapkasında “Adalet” yazdığı için adliyeye alınmayan vatandaş mesela. “Üzeri yazılı hiçbir tişört almıyoruz” demişler üstelik “adalet” yazısı da sakıncalı bulunmuş. Oysa o vatandaş “adalet”in sarayına girip davayı izlemek istemişti.
Beklerken 15 Temmuz yazan kırmızı bir araç alana geldi, peşi sıra haber ajansları araçları dizildi. FETÖ davasında idam ipi göstermeye gelen AKP’liler için bir miktar karton döviz getirilmiş olan kırmızı araçtan inen takım elbiseli zatlar, “kendilerinden” pek fazla insan göremeyince kartonları araca geri yüklediler.
Kırmızı araçla gelen ajans çalışanları da davanın başladığı ve kalabalığın çeşitli yerlere dağıldığı nispeten boş saatlerde çekim yapmaya başladılar.
Tesadüfen yanlarından geçerken davada yargılananları “teröristler” diye andıklarına şahit oldum. Yani “Bir kişi suçluluğu ispatlanana kadar masumdur” ilkesi hiçe sayılmıştı. Daha sonra yabancı ülkelerden davayı izlemek üzere gelen basın çalışanlarını tacize başladılar. Ajanslardaki kameramanlar adeta düğün veya moda kameramanları gibi çeşitli açılardan görüntüler alırken sunucular da “Yabancı ülkelerden gelip davayı çeken teröristler” ifadelerini kullanıyordu. Tabii bu uzun sürmedi. Etrafta davayı izlemek için gelenler ellerindeki tutuklu gazetecilerin olduğu karton dövizlerle canlı yayınlara çıkmaya başladı. “FETÖ’ye ip gösterip idam isteyen kalabalık” yerine “gazetecilere özgürlük” isteyen kalabalıkla karşılaşınca ve bir de bu kalabalıktaki kişiler kendilerini “basın ahlakına” davet edince çareyi “vatan hainisiniz” diyerek kaçmakta buldular.
İlerleyen saatlerde gölgeliklerde gelenler arasında sohbetler koyulaşırken davadan haberler de gelmeye başladı. Geç saatlere kadar süren duruşmanın ilk gününde Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün savunucuları da bu özgürlüğün karşısında olanlar da safını belli etmiş oldu.
Dışarıdaki gazeteciler de basın ve ifade özgürlüğüne sahip çıkanlar da yaratıcılıkları, cehennem sıcağını serinleten dayanışmalarıyla “biz buradayız” dedi.
Tabii, oradaki varlıklarını yalan haberleriyle, davadakileri “terörist” ilan etmeleriyle, gazetecilerin taleplerini duyurmamak için gösterdikleri çabayla gösteren basın ve ifade özgürlüğü karşıtları da vardı.
Davanın ilerleyen günlerinin seyri nasıl olur bilinmez ancak biz basın ve ifade özgürlüğünden yana olanlar Salı, Çarşamba ve Perşembe saat 12.30’da Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapacağız ve kararın açıklanmasının beklendiği Cuma günü de karar açıklanana kadar “Gazetecilere Özgürlük Nöbeti” tutacağız.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.