Totaliter bir rejime geçiş ve onu sürdürme eğilimlerinin tüm davranış kalıplarını, yaklaşımlarını, teknik ve yöntemlerini somut biçimde gördüğümüz ve yaşadığımız 2017 sözde referandumu “Tek Adam plebisiti”nden başka bir şey değildir
Referandum olmaktan uzak, totaliter bir rejime geçiş ve onu sürdürme eğilimlerinin tüm davranış kalıplarını, yaklaşımlarını, teknik ve yöntemlerini somut biçimde gördüğümüz ve yaşadığımız 2017 sözde referandumu tam anlamıyla “Tek Adam plebisiti”nden başka bir şey değildir
“Evet” ile “hayır” tercihi, iki kelimeden birisini tercih etmeye indirgendiğinde bu referandum değil, plebisittir.
Plebisitler aldatma, yalan, kandırma, yok sayma, algı yönetimi ve dayatmaları kapsayan ve halkın malzeme olarak kullanıldığı çoğunluk yaratma üzerinden amaca ulaşma tekniklerden birisidir. Amaca ve işleve göre “yalan demokrasi” tekniği olarak da adlandırmak mümkündür.
Referandum, en kısa tanımıyla, parlamento tarafından kabul edilen bir kanun metninin halkın onayına sunulmasıdır. Bu usulde, parlamento tarafından kabul edilen bir kanun metninin yürürlüğe girebilmesi için seçmenlerin çoğunluğu tarafından da kabul edilmesi gerekmektedir(1). Plebisit, belli bir dönemde iktidarı fiilen ellerinde bulunduranların, hazırladıkları anayasa taslağını, bir tartışma ortamı yaratmaksızın, blok halinde “evet” ya da “hayır” ile sonuçlanabilecek bir halkoylamasına sunmalarıdır(2). Görüldüğü gibi plebisit temelinde bir halkoylamasıdır belki ama plebisit ile referandumun birbirinden özenle ayrılması gerekir. Referandum ile plebisit arasında, genellikle kabul edildiği üzere şu farklar da söz konusudur:
Referandumda bir “sorun”, plebisitte ise bir “adam” söz konusudur. Birincisinde bir metin oylanır; ikincisinde ise bir isim(3).
Referandum ile plebisit arasında bir diğer fark ise, demokratiklik bakımından ortaya çıkmaktadır. Referandum, demokratik bir usuldür; halk etkendir, öznedir, karar alma sürecinin başına, ortasına ve sonuna katılır. Plebisit ise anti-demokratik bir usuldür; halk edilgendir, nesnedir, karar alma sürecinin sadece sonuna katılır.
Referandumun yapılmasını isteyen, halkın seçtiği temsilcilerdir. Oylanan şey ise, halkın temsilcilerinin hazırladığı metindir. Oysa plebisite başvuranlar, fiili iktidar sahipleridir. Oylanan şey ise, halkın katılımı olmadan hazırlanan metinler, fiili yönetimlerin oldubittileri, karar ve eylemleridir. Kısaca plebisit, diktatörlerin, anti-demokratik yöneticilerin kendilerine meşruluk kazandırmak için başvurdukları bir halkoylamasıdır(4).
Buradan hareketle gelelim sözde 2017 Nisan Referandumu’na…
Yukarıdaki alıntılar ışığında neden “evet”, niçin “hayır” ile ilgili görüş, düşünce ve meselesinin özgürce, eşitçe ve adilce işlendiği, tartışıldığı ve yürütüldüğü bir ortamdan söz etmenin mümkün olmadığı, üstelik herkesin farkındalık ve bilinç oluşturmadığı tüm tercih belirleme eylemleri ve teknikleri nasıl olur da referandum olabilir? Referandum olmaktan uzak, totaliter bir rejime geçiş ve onu sürdürme eğilimlerinin tüm davranış kalıplarını, yaklaşımlarını, teknik ve yöntemlerini somut biçimde gördüğümüz ve yaşadığımız 2017 sözde referandumu tam anlamıyla “Tek Adam plebisiti”nden başka bir şey değildir.
Her şey eşitçe ve adil şekilde yürüse ve mümkün olsa dahi, devlet olanaklarının kullanıldığı ve dahası devleti yönetenlerin herhangi bir tercihin tarafı olduğu ve bunu dayattığı ortam ve koşullarda gerçekleşen bir halk oylaması asla “referandum” değildir ve olamaz.
Referandum eşitlerin tercihinin sorulmasıdır, sorgulanması değildir. Kaldı ki; referandum tek başına eğer yönetsel bir anlama yönelik olarak yapılıyorsa, demokratik bir toplumun olmazsa olmazı olan çoğulcu bir anlayışın göstergelerinden hiç değildir.
Şimdi tüm bunlara rağmen, Türkiye’de gerçekleştirilecek sözde referandumda sonucun “hayır” olarak belirmesi yalnızca bir tercih değil, gerçekten bir zafer olacaktır.
Neden derseniz? Çünkü bir tercihin resmen değil ama fiilen yasaklandığı ortam ve koşullarda yasak olan o tercihin ortaya çıkması kolay elde edilebilecek bir kazanım ve başarı değildir.
İşte bu yüzden “hayır” sonucu gerçek bir zaferdir. Çünkü böylesi bir sonuç, halkın çoğunluktan çoğulculuğa doğru eğiliminin de bir göstergesi olacaktır.
“Hayır”ın taçlandırılması ise bu tercihten sonra onun içinin doldurulmasıyla ortaya çıkacak veya doldurulmamasıyla çıkamayacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.