16 Nisan Referandumu, deveyi havuduyla yutanların kendilerine korunaklı bir sığınak inşa etme teşebbüsüdür. Bir plebisiter otoriterlik adımıdır
16 Nisan Referandumu, deveyi havuduyla yutanların kendilerine korunaklı bir sığınak inşa etme teşebbüsüdür. Bir plebisiter otoriterlik adımıdır
Türkiye’de her siyasi oluşum “saadet” vaadiyle iktidara gelir, sonra halkın bütçesini kötüye kullanıp “ihtikâr” (vurgunculuk) ve “irtikâp” (yiyicilik) sürecine girer; milletin hazinesi olur size hazine-i hassa. Sonra siyasi organizma, doğası gereği hukuki organın karşısına çıkmamak için “şehadet, militarizm ve hubb-ı vatan” gibi hissi argümanları dillendirir. Bir sonraki aşamada al bayraklara sarılı tabutları gördüğümüz an biliyoruz ki mevcut iktidar, “ulu hakanlık” merhalesine doğru evrilmektedir. Zira bütün ahlaki ve hukuki meşruiyetini yitirmiş bir “düşkün” için yargılanmamanın tek yolu ulu hakan sıfatına nail olmaktır. Dolayısıyla militarizmin hüsnü tabiatına sıkı sıkıya sarılmak bir gerekliliktir. Bu bilindik metodoloji, Türk siyaset tarihinin alamet-i farikasıdır. Muktedir olmuş siyasi organizasyonların hepsi bu “töre’nin” nimetlerinden faydalandı. Bizim Kırmanci’deki şu atasözü “Lüyé tüké xo vûrnena, xuya xo névûrnena (Tilki tüyünü değiştirir ama huyunu değiştirmez)” aslında çok iyi özetler genel siyasi kültürü.
“Partili cumhurbaşkanlığı” adı altında yığınlara dayatılan “sentetik amaç” özü itibariyle bir yanılsamadır. İşte size neo-liberal hükümetlerin itinayla kurguladığı bir “illusionekultos” örneği. Yani “yanılsamaya tapınma” eylemi. Siyasi klik uzaktan size hafif dalgalı siyah bir poşet gösterir ama aslında o bir hayvandır. Anlıksal düşünen ve sembollere odaklanmış toplumlarda illüzyon her zaman karşılık bulur. Anketlerde evet oylarının yüzde 40’larda dolanıyor olması bile bu ruh halinin tezahürüdür. Öyle ki neo-Kantçı birey, partili reisliğin “horoz olmak için ülkeyi çöplüğe çevirme senaryosu” olduğunu görememektedir. Âdemoğlu tam bir dolap beygirine dönüştürülmüştür. Olduğu yerde dönüp duran, sağ ve sol tarafını göremeyen fakat ilerlediğini tahayyül eden gözlüklü ve çıngıraklı bir dolap beygiri.
O dolap beygiri, “Güçlü Türkiye” mefhumunun bir sinekkapanı olduğunu idrak edecek bilinci yitirmiştir. Sineği çiçeğine çekip kapanına kıstıran etobur bitkiye yem olacağını tahmin edemeyecek kadar bönleşmiştir. Çulsuzlaştırılmış yeşil bayraklı ve gök sarıklı tayfa, sofrasında ekmek kırıntısı bulamaz ama ulu hakanın altın yaldızlı sofrasında kuş sütünün olmadığını dert edinir. Bir de 16 Nisan’a İslamî duygular yükler. Ne yazıyordu Konya’daki Meram minibüsünün arkasında “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.” Alın size halkı “Medineli dilenciye” dönüştürüp bir kral olma taktiği daha. 7 saraya ve 32 milyar dolarlık servete sahip merhum Suudi Kralı Fahd’a özenme manevraları bunlar.
16 Nisan Referandumu, deveyi havuduyla yutanların kendilerine korunaklı bir sığınak inşa etme teşebbüsüdür. Bir plebisiter otoriterlik adımıdır. Mülahaza edilen maddeler, Göktürkler’de bile uygulanma ihtimali olmayacak kadar iptidaidir. Bilge Kağan dahi şehrin etrafını surlarla çevirme ve Budizm’i benimseme konusunda toya danıştığında talebi reddedilmişti. Bu referandum, 21. yüzyılda desentralizasyon ve sivilleşme hayali kuran çok uluslu ve kültürlü Türkiye toplumuna “resentralizasyon ve remilitarizasyon” programını dayatan bir projedir. Bir bakıma meclisi “lafazanlık kulübüne” dönüştürme ve aziz milleti “emirber” etme projesidir.
Eğer hanımeli kokan sokakları, heybetli kanyonları, gürül gürül akan dereleri, cennet bahçeleri ve mor sümbüllü bağlarımızı seviyorsak; ülkemizin martiropolis (şehitler ülkesi) olmasını arzu etmiyorsak bu projeye koca bir “hayır” demeliyiz. Mızrak sesleriyle halkı ürküten adırbaz (ateşle oynayan) kliğe o şansı vermemeliyiz. Toplumu suskun, dilsiz, kelepçelenmiş, itaatkâr ve birbirinden nefret eden bir yapıya tahvil edenlere o “kibir ve azameti” tattırmamalıyız. Ve emru’hum şura beyne’hum (Sorunlar tartışılarak çözülür).
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.