Direnmenin olanaklarını yaratmak, can güvenliğinin yol ve yöntemlerini üretmek devrimcilerin görevidir
Özsavunmacı çizgiyi kurmanın ve katliamların hesabını soracak bir çizgiyi üretmenin görevleri sendikal-kitlevi örgütlere bırakılamaz. İktidar savaşımı iddiasına sahip politik örgütlerin işin altına girmesi zorunludur. Direnmenin olanaklarını yaratmak, can güvenliğinin yol ve yöntemlerini üretmek devrimcilerin görevidir
Demokrasi ve barış talep eden emekçiler bombalandıktan sonra faşist iktidar seçimleri kazandı ve “tekelci sermayenin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğü” riske girdiğini düşündüğü iktidarını (bir süre daha) sağlama aldı. Cizre’de, Sur’da, Dürümlü Mezrası’nda, Kızılay’da, Antep’te ve daha birçok yerde insanlarımızın ölümlerinin onlarla, yüzlerle ifade edilmesi sıradanlaştı. Başarısız darbe girişimine, ölen insanlarla dalga geçercesine “Allah’ın bir lütfu” diyebilmek, Cizre bodrumları, yıkılan kentler ortada dururken “Daha da acımasız olacağız” diyebilmek mümkün hale geldi. Saray/AKP kliğiyle sol bir partinin milli mutabakat sağlayabilmesi anlaşılabilir hale geldi. Kayyumlar, görevden uzaklaştırılan ilerici akademisyenler, gazeteciler, öğretmenler, kamu çalışanları, siyasetçiler…
Bütün bunların arkasındaki nedenlerden biri de solun, sosyalistlerin katliamcı-tasfiyeci çizgiye yanıt üretememeleridir.
Saray/AKP rejimi yönetme krizi yaşıyor ve aşamıyor. Eskisi gibi yönetemez hale geldiğini ve en önemlisi halkın da eskisi gibi yönetilmek istemediğini gördü ve ona göre hareket etmeye başladı. 7 Haziran’ı sol muhalefetin kritik yükselişi olarak okudu ve kırmak için kitlesel katliamları devreye soktu.
Suriye’de emperyal heveslerin sürdürülebilmesi; ülkemizde kentlerin, doğanın yağmasına devam edilebilmesi; emeğin fiyatının daha da düşürülebilmesi için Kürtlerin bastırılması; Alevilerin, kadınların susturulması, emek hareketi ve solun tasfiyesi gerekiyor(du).
Üzerine çokça yazıldı ama bir kez daha vurgulamış olalım; 10 Ekim’in önü ve ardı bize bu bastırmayı, susturmayı, tasfiyeyi anlatıyor, “devlet dersi”ni anlatıyor.
Muhalefetin katliamlarla tasfiye edilme yöntemlerine bu topraklar daha önce de tanık olmuştu, direnişle bu çabanın boşa çıkarılmasına da.
Sol, muhalif kitlelerin can güvenliği kaygısıyla hareket edemez hale getirildiği, gerici-sağ kitlelerin özgüvenlerinin şişirildiği bir faşist katliamlar kampanyasıyla muhalefet bastırılıp, yönetme krizi çözülebilir(di). Böylece “tekelci sermayenin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurları”na yönetebilme yeteneğini ispatlayan Saray/AKP kliği iktidarda kalabilirdi.
Nitekim kaldı da. Deliğe süpürülmedi. Ayarları yenilendi, yoluna devam ediyor. Yoluna devam edebilmek için solu tasfiyeye devam ediyor. 15 Temmuz İslamcı Fethullahçı darbe girişimini bunun için fırsata (lütufa) çeviriyor.
Solun, sosyalistlerin bu sürece ne söz düzeyinde ne de pratik düzeyde özeleştiri ve yanıt verdiği söylenebilir (Dileyelim ki yenilgilerin özeleştirisini vermemek solda kronik bir soruna dönüşmüş olmasın). Katliamların hesabını sormanın, dersler çıkarmanın bugünden yarına bir şey olmadığı doğrudur ama adımları bugünden atılır ve kitleler de bunu bugünden görür.
Faşizmin sol kitleleri can güvenliği kaygısına düşürüp meydanlara çıkmaya, hareket etmeye çekinir hale getirdiği ve gerici-sağ kitlelerin özgüvenini kışkırttığı bugünlerde, bunu gören ve giderme amacı taşıyan yöntemler üretmek ihtiyacı kendisini dayatmaktadır. Özsavunma mekanizmaları kurmak, örgüt ve eylem güvenliğini sağlamak ertelenemez bir görevdir. “Canlı bomba saldırılarına karşı yapacak bir şey yok” çaresizliğinden hızla uzaklaşılmalıdır; yapacak çok şey var.
Ne yazık ki solun önemli bir kısmı henüz bunu tartışmak üzere dahi gündemine almış görünmüyor. Her konuda söz söylemeyi iş edinen, her konuda “birlikler” kuran, büyük tartışmalar yapanların bu hayati konunun yakınından dahi geçmemeleri anlaşılır değildir. Can güvenliği çok somut bir sorun haline gelmiştir. Bu konuda düşünmeyi, tartışmayı gereksiz bir ayrıntı gibi görüp, bazı durumlarda bu doğrultudaki mütevazı çabaları değersizleştirmeye dönük sorumsuz davranışlar sergilemek bu sorunu aşmaya herhangi bir katkı sağlamayacaktır. Oysa sömürge tipi faşizmin, çekirdeğini oluşturan kontrgerilla cihazını revizyondan geçirdiği bir süreçte devrimcilerin bu tartışmaları gündeme alması daha da acil hale gelmektedir.
Muhalefete dönük terör çok kanallı ilerletiliyor. Bazen çakışık, bazen ardışık bazen ayrıksı olsa da bombalamalar, polis şiddeti, yargılamalar, sürekli hukuksuzluk, hapis, demagoji, linç kampanyaları vs. sistematik şekilde uygulanıyor. Solun mağduriyet üzerinden büyümesi olanaklı olmadığına göre zaman zaman bu saldırıları püskürten eylem biçimleri üretebilmemiz gerekiyor. Bu konuda Barış için Akademisyenler ve gazetecilerin tutuklanmasına karşı kampanyalar gibi başarılı örneklerimiz de yok değil.
Devrimcilerin direniş hattı ortaya koyamadıkları durumlarda solda geri eğilimler hakim olmaya başlar. AKP ile uzlaşma arayanların sol adına ön plana çıkıp inisiyatif kazanmaları; dağılma, sokaktan çekilme, hedef olmaktan kaçınma, solun birliğinin sağlanamaması gibi eğilimler hakim hale gelir.
Özsavunmacı çizgiyi kurmanın ve katliamların hesabını soracak bir çizgiyi üretmenin görevleri sendikal-kitlevi örgütlere bırakılamaz. İktidar savaşımı iddiasına sahip politik örgütlerin işin altına girmesi zorunludur. Direnmenin olanaklarını yaratmak, can güvenliğinin yol ve yöntemlerini üretmek devrimcilerin görevidir.
Büyük kentlerde, solun etkili olduğu yerellerde güven verici bir hattın unsurlarının somutlaştırılması, korkuyu dağıtmada, AKP’nin sokakta da kurmaya çalıştığı hegemonyasını kırmada kritik öneme sahiptir. Sosyalistler, faşist katliamlara karşı direnmenin yol ve yöntemlerine dair oldukça zengin deneyimler içeren bir tarihe sahipler. İhtiyacımız olan ve yapmamız gereken, eylem ve sokak güvenliğini gözeten hareket biçimleri geliştirmeyi günün temel görevleri arasına almaktır. Bu adım 10 Ekim’e ilişkin özeleştirimizin de başlangıcı olacaktır. 10 Ekim’in birinci yıldönümünde kitlesel anmaların gerçekleştirilebilmesinin hesap sorma iddiamızın dosta düşmana gösterilmesi açısından da önem taşıdığı akıldan çıkarılmamalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.