Renault işçileri yeni bir deneyim yaşadı. Karşı cephede eksik olan puzzle parçası da yerini aldı. İşçiler, devletin en yetkili mercileri tarafından planlanan saldırıyı, şiddeti ve Türk Metal’in kürsüsünden kendilerine sallanan parmağı gördüler. Elbet bunun Renault işçilerinin bilincinde bir karşılığı olacak. Ama bugünden yarına yapılması, alınması gereken tedbirler var Geçen yıl mayıs ayında metal işçilerinin Türk […]
Renault işçileri yeni bir deneyim yaşadı. Karşı cephede eksik olan puzzle parçası da yerini aldı. İşçiler, devletin en yetkili mercileri tarafından planlanan saldırıyı, şiddeti ve Türk Metal’in kürsüsünden kendilerine sallanan parmağı gördüler. Elbet bunun Renault işçilerinin bilincinde bir karşılığı olacak. Ama bugünden yarına yapılması, alınması gereken tedbirler var
Geçen yıl mayıs ayında metal işçilerinin Türk Metal’den kurtulmak için başlattıkları isyan günlerinde, o dönemde, Petrol-İş Sendikası’nda görev yapan üç kadın, Renault işçilerinin dışarıdan hiç kimseyi kabul etmediği bilgisine rağmen, yanımıza aldığımız erzaklarla eylemdeki işçileri ziyarete gitmiştik. O dönemde diyorum, çünkü şimdi hiçbirimiz orada değiliz!
Fabrikanın önünde bizi direnişçi işçiler karşıladı. İşçiler bir ziyaret noktası oluşturmuşlar, ziyaretçilerin içeriye girmesini istemiyorlardı. Güvenlik noktasında en dikkat çekici durum, işçilerin polisle olan içli dışlılığıydı. Kendi deyimleriyle “polis abileriyle” sorunları yoktu. Onların derdi polisle değil, Türk Metal’leydi.
İşçiler bu güvenliği yapma zorunluluğunu “Gezicilerin gelip işçilerin arasına karışmasını engellemek” olarak açıklamışlardı. Hükümetin resmi söylemine de denk düşen bu düşünce muhtemelen polisler tarafından da bileniyor ve besleniyordu. İşçiler, “Geziciler gelecek burayı da dağıtacak, o nedenle biz bu önlemi almak zorundayız” derken, hemen arkamızda bankta bir iki işçi ve polis birlikte çekirdek çitleyip gülüyordu. O günlerde, Geziciler düşman, polis dostlarıydı.
7 Haziran seçimleri öncesinde patlayan metal direnişi bir anda on binlerce işçiyi ve onlarca fabrikayı sardı. İktidar, seçim arifesinde en güçlü olduğu bölgelerde işçiyi karşısında almak istemedi. Sessiz kaldı. Böylece, Bursa işçisi görkemli eylem günlerinde devletle ve onun kolluk kuvvetleri ile karşı karşıya gelmedi.
Türk Metal’den kurtulma çabası
Renault işçileri defalarca bize, “Bizim derdimiz Türk Metal’le biz ondan kurtulmak istiyoruz” derken aslında işçi sınıfı ile sermaye arasında devam eden mücadelenin supabı haline gelmiş bir sendika saltanatından kurtulmak istediklerini anlatıyordu. Çünkü, daha iyi bir ücret ve kendilerini temsil edebilme taleplerinin karşısında haklı olarak Türk Metal’i görüyorlardı. Ondan kurtulmak demek işçiler için özgürleşmek anlamına geliyordu. Haklıydılar da.
Türk Metal’den kurtulma çabası bugünün meselesi değildi. İşçiler dönem dönem Türk Metal’den kurtulmak için harekete geçmiş, toplu istifalar olmuş ama bu girişimler Türk Metal ve işveren işbirliği ile bastırılmış, öncü işçiler işten atılmış, kalan işçilere gözdağı verilmiş, mücadeleleri bastırılmıştı.
Mücadele öğretir, bugünden yarına tecrübe ve deneyim aktarır. İşçilerin tecrübelerinden edindikleri deneyim ise, işveren ve Türk Metal ittifakına darbe vurulmadan başarın gelmeyeceğiydi. Bunun da tek yolunun, üretimden geçtiği keşfedildi. Üretimim olmadığı yerde ittifaklar zedelenir, zayıflar. Herkes kendi derdine düşer. Nitekim öyle oldu. Arabaların tezgahlardan süzülüp çıkmadığını gören işveren kendi derdine düştü. MESS’in tüm baskısına rağmen işçilerle uzlaşma yolunu aradı ve buldu.
Renault işçileri, işyeri yönetimi ve sarı sendika Türk Metal’e karşı muhteşem bir zafer kazandı. İşçilerin deneyimlerinden süzülen yöntem başarılı oldu, özgüvenleri arttı. Artık sermaye ile aralarında devam eden hak alma mücadelesinde hiçbir engel kalmamıştı. Ya da, o zaman onlar öyle sanıyordu.
Bizler, Türk Metal’den istifalarının ardından Renault işçileri ne yapacaklar diye beklerken, onlar Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenme kararı aldılar. Böylece, Türk Metal’in tekrar fabrikaya dönme ihtimalini sıfırlanmış olacak ve işçiler mücadeleci bir sendikada örgütlülüklerini sağlamlaştıracaktı.
Metal patronlarının korkusu gerçek mi oluyor?
Mayıs eylemlerinden muzaffer çıkan Renault işçilerinin Birleşik Metal-İş saflarında örgütlenmesi, Türk Metal ve sermaye çevrelerinde ciddi rahatsızlıklar yarattı. 5 bin işçinin çalıştığı Renault’un Birleşik Metal’e geçmesi sektörde dengeleri değiştireceğini kestirmek sermaye açısından hiç de zor değil. Asgari ücret zammının ardından işçilerin başlattıkları ek zam eylemleri, bir kez daha dikkatleri Renault işçilerinin üzerinde topladı. Eylemler devam ederken, işçiler diğer taraftan kendi temsilcilerini belirleme çalışmalarını da yürütüyorlardı. Birleşik Metal-İş ve Renault yönetimi arasında devam eden görüşmelerden seçim takvimi 29 Şubat 2016 diye belirlendi ve ilan edildi. Sosyal Diyalog Komitesi adı altında seçilecek işçi temsilcileri Türk Metal’in ikinci yenilgisi olacak ve fabrikadan kökünün kazınması anlamına gelecekti.
Bu nedenle, işçi temsilcisi seçiminin engellenmesi umutların taze tutulması Türk Metal için elzemdi. İşyerinde neredeyse üyesi kalmayan itibarı yerle bir olan, işçilerin nefretle andığı Türk Metal’de bunu başarabilecek kudret kalmamıştı. Renault yönetimi de mayıs deneyimin ardından bunu tek başına göğüsleyemezdi. İmdada AKP’in bakanları ve cumhurbaşkanı yetişti. Türk-İş yönetimi ile birlikte yapılan külliye ziyaretinin ardından plan devreye sokuldu. Nasılsa, AKP’nin de kısa vadede bir seçim çekincesi yoktu. Son seçimlerden muzaffer çıkılmıştı. O zaman devletin sermayeyi bu “asi” işçilerden kurtarmasının ve Türk Metal’in kucağına itmeye çalışmasının önünde hiçbir engel kalmamıştı. Ayaklar baş olmamalı, başları kopartılmalıydı. Öyle de yapılacaktı.
Devlet imdada yetişti!
29 Şubat’tan başlayarak AKP hükümeti, Türk Metal ve Renault yönetiminin organize ettiği bir saldırı yaşandı. İşçilerin bir saat bile fazla mesaiye kalmadığı zaman kıyametleri koparan işveren, kendi eliyle iki gün boyunca önce üretimi durdurdu, ardından öncü işçileri işten atmaya başladı. Buna tepki gösteren işçiler, polis şiddeti ile tanıştı. İşçilerin polisle bir derdi yoktu ama anlaşılan polisin, savcının, bakanın, hatta cumhurbaşkanının işçilerle derdi vardı. İşçiler dövüldü. Gözaltına alındılar. Biber gazı ile tanıştılar. Savcı işçileri tutuklanmaları için mahkemeye sevk etti. İşçilerin bir yıl önce yaptıkları ve suç olmayan eylemler, şimdi “suç” olmuştu.
Çalışma Bakanı Süleyman Soylu’nun itirafının ardından cumhurbaşkanı da 8 Mart vesilesiyle katıldığı Türk Metal etkinliğinde bu saldırıların merkezinde kendisinin olduğunu ilan etti. Çoğumuz, cumhurbaşkanın vatandaşı hizaya getirme, biat ettirme çabasında olduğunu biliyoruz. Toplumun çeşitli kesimleri üzerinde kurduğu baskı ve tehdidin yabancısı da değiliz. Ama ilk defa, işçilere böylesine hem de rakip sendikanın kürsüsünden saldırdı.
Cumhurbaşkanı ifadesinde işçilerin karşı karşıya kaldığı şiddetin nedenin, DİSK kongresinde yapılan protestoların rövanşı olduğunu dile getirdi. Amaç sadece buysa eğer, cumhurbaşkanının yanlış işçilerden başladığı kesin. Çünkü, Bursa işçisinin çoğunluğu muhafazakar işçilerden oluşuyordu ve o zamana kadar cumhurbaşkanı ile hiçbir sorunları olmamıştı. Cumhurbaşkanı ve etrafındakilerin bu tahlili yapacak kudretten yoksun olduklarını düşmüyorum. Öyleyse, bu saldırı neye hizmet etti. Bu saldırı, elbirliği ile Türk Metal’i kurtarma, işçileri Birleşik Metal-İş’ten ayırma operasyonuydu. Yoksa niye, cumhurbaşkanı açıklamasını, arkasında kocaman Türk Metal armasının olduğu kürsüden, Türk Metal etkinliğinde yapmıştı ve niye o günü beklenmişti.
Su uyur, düşman uyumaz
Renault işçileri, AKP’nin oy deposu olan bir ilde, devletin de içinde olduğu organize bir saldırı ile karşı karşıya kaldı. Dost bildikleri devletin yetkilileri, işçilerin başlarından defetmek istedikleri bir sendika ile birlikte hareket edip, işçilerin sendika seçme özgürlüğüne saldırdı. Devlet yetkilileri, bu saldırıyı yaparken işçileri hizaya çekip, “Size kaç kuruşu ve hangi sendikayı reva görüyorsak orada durun” demek istiyordu. “Aksi halde herhangi bir bahane ile sizleri dize getirmesini de biliriz” mesajı veriliyordu.
Türk Metal ve işverenin devlet destekli saldırısının bedeli ağır oldu. 100’ü aşkın öncü işçi işten atıldı. Şimdi ortalık sakin, işçiler geri çekilmiş durumda. Ama bilinen bir gerçek, su uyur düşman uyumaz. Operasyonun geri kalan kısmını tamamlamak için yapılan saldırıların ardılları gelecek.
Renault işçileri yeni bir deneyim yaşadı. Karşı cephede eksik olan puzzle parçası da yerini aldı. İşçiler, devletin en yetkili mercileri tarafından planlanan saldırıyı, şiddeti ve Türk Metal’in kürsüsünden kendilerine sallanan parmağı gördüler. Elbet bunun Renault işçilerinin bilincinde bir karşılığı olacak. Ama bugünden yarına yapılması, alınması gereken tedbirler var.
Renault işçilerinin 30 yılı aşan mücadele deneyiminden süzülen tecrübe ve ödediği bedeller, mücadelelerini bu noktaya getirdi. Bunca emeğin, ödenen bedellerin, göğüslenen sıkıntıların boşa gitmemesi için bu son saldırının da boşa çıkartılması gerekiyor. Eğer başlanılan noktaya geri dönmek istemiyorsak, işçilerin Birleşik Metal-iş’le kurdukları bağları ve örgütlülüklerini güçlendirerek, sınıf dostlarını da yanına alıp, Türk Metal’i Renault’tan kovma mücadelesine devam etmesi gerekiyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.