Suriyeliler, artık her yerdeler. Sadece görmek yeterli; üstgeçitlerde, cami önlerinde, yol kenarlarında dilenirken, köprü altlarında sabahın ayazında uyumaya çalışırken, bir tekstil atölyesinde, tamirhanede, hamallık yaparken Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre 15 yaşın altındaki çalışanlar çocuk işçi, 15-24 yaş grubu genç işçi olarak tanımlanıyor. Ülkemizde ise 15’ini tamamlamış olanlardan 18’ine girmiş olanlara kadarki işçiler genç işçi, […]
Suriyeliler, artık her yerdeler. Sadece görmek yeterli; üstgeçitlerde, cami önlerinde, yol kenarlarında dilenirken, köprü altlarında sabahın ayazında uyumaya çalışırken, bir tekstil atölyesinde, tamirhanede, hamallık yaparken
Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre 15 yaşın altındaki çalışanlar çocuk işçi, 15-24 yaş grubu genç işçi olarak tanımlanıyor. Ülkemizde ise 15’ini tamamlamış olanlardan 18’ine girmiş olanlara kadarki işçiler genç işçi, 14-15 yaş grubu çocuk işçi olarak geçiyor. Ve bu grup işçiler yalnızca yönetmeliklerle belirlenmiş işlerde ve eğitimlerini aksatmadan çalışabilirler. 14 yaş altı çocukların ise çalıştırılması tamamen yasak.
Her ne kadar, yasalar çocukların çalıştırılmasına yasaklar ve kurallar getirmiş olsa da, çocuk işçiliği kapitalist üretim biçiminin vazgeçilmezi durumunda. UNICEF ve ILO dünyada 5-17 yaş arası 300 milyon çocuk işçinin çalıştığını belirtiyor. Türkiye’de ise, günümüzde 1 milyon çocuk işçi olduğu bilgisi mevcut. Ancak, bu verinin ne kadar sağlıklı olduğu konusunda şüpheliyim. Özellikle, Türkiye’ye göç etmiş, Suriyeli ailelerin en azından 8 yaş üstü tüm çocukları eğer dilenmiyorlarsa bulabildikleri her işte çalışıyor.
Savaşın işçi çocukları
Muhammed 12 yaşında, 1 yıl önce annesi ve beş kardeşi ile Halep’ten Türkiye’ye gelmiş. Babası bir hava saldırısında yıkılan binanın altında can verdikten sonra amcaları tarafından ülkeden çıkarılmışlar. Savaşta sadece babasını değil, biri 22, diğeri 26 yaşında iki dayısını da kaybetmiş. En küçüğü 2, en büyüğü 16 yaşında 5 kardeşler. Muhammed, İstanbul’da bir tekstil atölyesinde 16 yaşındaki ağabeyi Abdullah ve 11 yaşındaki kardeşi Ahmed’le çalışıyor. Ailede başka çalışan yok. Aylık gelirleri 2000 TL, kazançlarının 600 TL’si ev kirası. Son günlerde, ev sahipleri ile başları belada, kirayı arttırmak istemiş, kabul etmemişler, ev sahibi evden çıksınlar diye tacize başlamış. Ama şimdilik ailenin yerinden kımıldayacak hali yok. Dayanıyoruz dayanabildiğimiz kadar, diyorlar. Aynı atölyede onlar gibi çalışan iki Suriyeli çocuk daha var. Muhammed, içlerinde Türkçeyi en hızlı öğrenen olduğu için, tüm ailenin ve civardaki Suriyelilerin eli ayağı…
Ali, 11 yaşında başka bir tekstil atölyesinde 2 aydır çalışıyor. 4 ay önce ülkeye gelmişler, çocukların en küçüğü 2,5 yaşında en büyüğü 14 yaşında, 6 kişilik bir aile. Elektriği, suyu, doğalgazı kesik bir evde yaşıyorlar. Kışın hayatı kısa sürede olsa felç eden karlı günlerin ardından evlerine gittim. O buz gibi günler, yorganın battaniyenin altında geçmiş. Evde sadece 2 tane yer yatağı, kıyafetlerin olduğu 3 büyük valiz var. Su ihtiyaçlarını yakındaki camiden sağlıyorlar. Yemek ise sağdan soldan veren olursa yiyorlar, yoksa açlar. Evde tek çalışan Ali, 500 TL’ye çalışıyor. 14 yaşındaki abisi bir ay kadar başka bir atölyede çalışmış ama ücretini ödememişler. Baba, düzenli bir iş bulamıyor ancak hamallık yapıyor o da o gün şansı varsa. Oturdukları evin kirası, 700TL.
Reis 13 yaşında, 10 yaşındaki kardeşi Rıfat ile birlikte, 9 kişilik bir ailenin geçimini sağlıyor. Hayvan bağlasan durmayacak bir harabeyi eve dönüştürmüşler, üstüne bir de 600 TL kira veriyorlar. Baba iş bulamıyor. Bir hafta kadar bir fırında çalışmaya başlamış, sonra dil bilmiyor diye işten atmışlar. Yine başka bir işe girmiş üç günün ardından aynı gerekçeyle yol vermişler. Günübirlik iş bulursa çalışıyor bulamazsa, iki çocuğunun eline bakıyor. Anne, bizimle konuşmaya başladığında, kaygısı ve korkusu tüm bedenini sarıyor: “Kim ister ki, çocuğunu çalıştırmak, ama siz söyleyin ne yapalım, baba aylardır iş arıyor ama iş yok, büyükler iş bulamıyor. Çocuklar az da olsa iş buluyor. Bırakayım da dilensinler mi, işte ben o zaman ölürüm. En azından gün boyu nerede olduklarını biliyorum, kazandıklarıyla da ayakta durmaya çalışıyoruz.” Bu arada, iki kardeşin aylık toplam ücreti 1100 TL.
Suriyeli çocuklar, 2011 yılından bugüne devam eden iç savaş nedeniyle, çocuk olamadan büyüdüler, ailelerinin yüklerini omuzlayarak, bir türlü anlam veremedikleri savaşın bedelini ödüyorlar. Yanımızdan geçen okul çocuklarını gördüğümde, okula gitmek ister miydin diye sorduğum Rıfat, bana dönüp, “biz onlar gibi değiliz, ama Suriye’de de biz böyle değildik, babamız çalışıyor, annemiz evde bize bakıyordu, evimiz vardı arkadaşlarımız vardı, okula gidiyorduk.” Hemen hemen görüştüğüm tüm Suriyeli çocuklar, yabancısı oldukları bu topraklardan gitmek, anne babalarının çalıştığı kendilerinin çocuk olabildikleri topraklara dönmek için can atıyor. Muhammed, kederli kederli içini çektikten sonra, “Siz şimdi bizim gibi olsanız, başka bir ülkede böyle yaşamak zorunda olsanız, evinizi, bahçenizi, arkadaşlarınızı özlemez misiniz? Ben de çok özlüyorum. Bir an önce topraklarımız dönmek istiyoruz. Ama bunun için savaşın bitmesi gerek.”
Babaya değil ama çocuğa iş var
Suriyeliler, artık her yerdeler. Sadece görmek yeterli; üstgeçitlerde, cami önlerinde, yol kenarlarında dilenirken, köprü altlarında sabahın ayazında uyumaya çalışırken, bir tekstil atölyesinde, tamirhanede, hamallık yaparken. Elde yok avuçta yok, üste başta yok. Her birinin ayrı bir savaş hikayesi var, birbirine benzeyen. Yıkanmamış yüzleri, elleri, saçları ile yaşamımızın içine girdiler. Gözlerimizi kaçırsak da kaçamayacak kadar yaşamımızın içindeler.
Çalışan Suriyeli çocukların aileleri, çocukların daha kolay iş bulduklarını babalara iş verilmediğini belirtiyor. Çünkü, patronlar yetişkin Suriyelilerin çalıştırılmasının kendilerine sorun çıkardığını düşünüyor. Çünkü onlar, dil bilmiyor, kavga çıkarabiliyor, çalışma izinleri yok, düşük ücretlere itiraz edebiliyorlar. Ama söz konusu çocuk emeğinin sömürüsü olunca, kapitalizm dil, din, ırk fark etmiyor çocuk emeğinden vazgeçmiyor. Savaşlar, doğal afetler, yoksulluk hızlıca vicdan ve ahlakı bir kenara bıraktırıp, çocuk emeğini sömürmeye başlıyor. Çünkü, çocukların ucuz emeği, kontrol altına alınabilir bedenlerinden vazgeçmiyorlar. 400-500 TL’ye 10 -12 saat sessiz sedasız çalışıyorlar.
Vicdanlar rahat!
Babaları iş ararken, atölyelerde 10-12 saat çocukları çalıştıran patronları bir görseniz vicdanları ne rahat! Çocukları sokakta dilenmekten kurtaran kurtarıcı havasındalar. Babalara ailelerin yetişkin bireylerine insanca yaşayacak, çocuklarına iyi-kötü bir gelecek hazırlama imkanı sağlayacak, en azından eğitimlerini tamamlayacak bir ücret vermek yerine, çocuklara iş veren kahraman edasındalar.
Çocuk işçilik sorunu yasal sınırlamalar bir yana hem ahlaki hem de vicdani bir sorun, özellikle komşu ülkelerde savaşlardan kaçan ailelerin çocuklarının da eklemlenmesi ile devasa boyutlara ulaşmış durumda. Sosyal devletin yok edilen yüzü, umut vaat etmeyen eğitim sistemi, yoksulluk, çocukları çalışma hayatına itiyor. Görünen o ki, hangi dine dile ırka mensup olursa olsun kapitalizmin en korumasızı olan çocukları çok daha kötü günler bekliyor. Bizler onlara yaşanılası bir dünya yerine, kanlarını emen bir sistem bıraktık.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.