“Sol mahalleler” dosyamızda dördüncü durağımız Okmeydanı. Bu kez Okmeydanı’nı biz karıştırdık
Google’a egemen medya dili ile “Okmeydanı karıştı” yazdığınızda yaklaşık 1 milyon sonuç buluyor. Bu demek oluyor ki “sol mahalleler” dosyamızda dördüncü durağımız Okmeydanı. Bu kez Okmeydanı’nı biz karıştırdık
Okmeydanı’na ilk yalnız geldiğimde, Şark Kahvesi’nde otobüsten inip Halkevi’ni bulabilmek için hemen karşısındaki Sibel Yalçın Parkı’nı sora sora yönümü bulmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sorduğum bir kişinin kasten “bilmiyorum” dediğini, resmi kayıtlardaki ismi olan “Fatma Girik Parkı” diye sorduktan sonra adresi çok iyi bilerek anlatmasından ve mimiklerinden anladım. Bir başkasından da “Fatma Girik Parkı”nı, “Sibel Yalçın Parkı” diye düzelterek, “Şuradan dümdüz gittiğinizde cemevinin hemen arkasında” şeklinde aldığım tarif sayesinde, nasıl bir semtte olduğumu çok iyi anlamıştım.
Bahsi geçen cemevi, polis tarafından vurulan Uğur Kurt’un kanıyla ıslanan, savcı gelene kadar iki gün kanının yerden silinmediği cemevi. Geçtiğimiz sokaklar Berkin’in ekmek almaya gittiği sokaklar… Park da 18 yaşında polisle girdiği çatışmada yaşamını yitiren Sibel Yalçın’nın adını taşıyan, bir amfi tiyatrosu bulunan, mahallenin sosyal kültürel aktivitelerinin merkezi.
‘Yalan yok, CHP’ye verdik’
Mahalle dediysek haberlerde “Okmeydanı” diye duyduğumuz yer aslında iki mahalleden oluşuyor: Piyalepaşa ve Mahmut Şevket Paşa Mahalleleri. İlki Beyoğlu’na diğeri Şişli’ye bağlı… Mahallelerin politik havasını daha iyi anlamak için seçim sonuçlarını hatırlamak işe yarayabilir. Piyalepaşa’daki 17 bin seçmenin 7.000’i Erdoğan, 1.300’ü Demirtaş, 4.200’ü İhsanoğlu demiş. Yerel seçimlerde mahallede 7.500 AKP oyu, 1.000 HDP oyu, 5.300 CHP oyu çıkmış. Mahmut Şevket Paşa’da 13 bin seçmenin 2.500’ü Erdoğan, 1.800’ü Demirtaş, 6.000’i İhsanoğlu’nu seçmiş. Yerel seçimlerde CHP oyların 7.500’ünü, HDP 1.500’ünü, AKP 3.000’ini almış.
Buna rağmen mahallede en güçlü siyasetlerden birinin Kürt hareketi olduğu söyleniyor. CHP adayına oy vermek de biraz utangaç şekilde “Ne yalan söyleyeyim, verdim”, “İstemeye istemeye verdik” şeklinde ifade ediliyor. Hemen peşinden herkes Kılıçdaroğlu için “Halkla birlikte sokakta değil. Halbuki tabanı devrimcilere uzak değil. Bizi Ekmel’e mecbur bıraktı” türünden şikayetler sıralıyor.
En çok okunan gazeteler Sözcü ve Yurt. Onları Gündem, Birgün, Cumhuriyet, Milliyet takip ediyor.
Ülkede solun yükseldiği 90’lı yıllarda, Okmeydanı’nda da solun yeniden görünür olmasının ardından, bugün sokaklarda neredeyse her sol örgütün binasına rastlayabilirsiniz.
Ama elbette onları hissetmeniz için kurum binalarına gitmeniz gerekmiyor. Onları binlerce yazılamanın imzasında bulabilirsiniz. Berkin’in, Che’nin, Mahir’in, Kaypakkaya’nın ve pek çok devrimcinin yüzlerine rastlamanız an meselesi. Pek çok isim de “… ölümsüzdür” cümlesinin içinde duvarlarda hatırlatılıyor.
Mahallede konuştuğumuz Doğu Beyazıtlı esnaf bir kadın bu yazılamalardan biraz şikayet ediyor. 7 yaşındaki çocuğunun “Anne ‘ölümsüzdür’ ne demek?” sorusuna yanıt veremediğini söylüyor. Biz de “Ne demek?” diye sorunca da “Yani hak etmediği halde bir şerefsiz tarafından öldürülen demek” diyor. Üzerine bir olay anlatmaya koyulunca bir devrimcinin adını hatırlayamıyor. “Şurada yazacaktı ya” diye kafasını çıkarıp sokağa bakıyor. Bir “… ölümsüzdür” yazılamasında ismi buluyor. Hatırlıyor.
Bu yazılamalardan birinde hayatını kaybettiği haberi yeni gelen PKK’li Davut Salmaz’ın adı geçiyor. Önceki gün Okmeydanı’nda onun ölümü için yas ilan edildiği ve tüm esnafın kepenk kapattığını öğreniyoruz. Gittiğimiz gün de onun anısına bir mevlid okutulduğu için Alevisini Sünnisini oraya giderken görüyoruz.
Bu afişler, yazılamalarla dolu sokaklara polis, 2000’li yıllardan beri akrepsiz giremiyor. Hırsızlık olayı için bile. Herhangi bir olumsuz olayda devrimciler olayı çözüyor. Devrimciler arasındaki anlaşmazlıklar da aralarında kurdukları komisyonlarla çözülüyor.
Binaların yüksekliği her geçen yıl artıyor. Bize Okmeydanı’nı gezdiren Serdar Abi’nin deyimi ile “Gökyüzü artık daha küçük görünüyor.” 1964’te Okmeydanı’na gelen ve bize semtin tarihini anlatan Hüseyin Amca’ya da “Çocukluğundaki sen bugünkü Okmeydanı’na gelsen evini bulabilir miydin?” diye soruyorum. “O kadar uzağa gitme” diyor. 20 aylık askerliğinden döndükten sonra yolunu bulamamış. Bir gelmiş, o giderken var olan gecekondular yıkılmış da tünel olmuş. O zamandan beri de aynı hızla yapılaşma devam ediyormuş. Eskiden bahçeli gecekondular varken, bugün göç edip gelen 4, 5, 6 çocuklu aileler her çocuk için bir kat daha çıkmak zorunda kalmışlar.
Göç demişken Serdar Abi, 3 yaşındayken, 77’de Sivas’tan gelmiş. Hüseyin Amca Erzincan’dan. Onun memleketlisi kadar Tokatlı, Giresunlu, Dersimli de var Okmeydanı’nda. Sonra sonra Batman, Mardin, Iğdır, Balıkesir’den göçülmüş. Son olarak Suriyeliler, Afrikalılar, Moğollar Okmeydanı’nın yeni ev sahiplerinden olmuş.
Alevi Kürt kavgası yok
Bu kadar göç, biraz içe kapanma doğurmuş. 12 Eylül, ekonomik kaygılar, etnik ve dinsel ayrılıklar komşuluğu azaltmış. Ama Serdar Abi’nin yorumuna göre dışardan Alevi-Kürt kavgası olarak görünen pek çok olay münferit olaylar. Serdar Abi, “Kürt birinin başına bir şey geldiğinde, biz Sivaslıların 40 sene önce yeni göç ettiğimizde edindiğimiz savunma mekanizmasını geliştiriyor onlar da tabii ki. Azınlığın çoğunluğa karşı edindiği psikoloji” diyor. Böyle bir ayrılık varmış gibi görünmesinin aslında devletin ve yandaş basının yarattığı bir algı olduğunu anlatıyor. Hüseyin Amca da çocukluklarında Alevi olduklarını bile söyleyemediklerini ama mücadeleyle artık her yerde çekinmeden ifade edebildiklerini ekliyor.
‘Okmeydanı yine karıştı’ da niye karıştı?
İktidar baskısı burada hiç eksik olmamış. 80 darbesinde sokaklara tanklar yerleşmiş. 90’lardaki Sivas Katliamı anmaları için keskin nişancılar çatılarda beklemiş. Semt, 90’lardaki meşhur md. 141, 142’nin en ağır hissedildiği yerlerden biri olmuş. Bugün de süren 1 Mayıs öncesi baskınlar alışıldık hale gelmiş.
Hüseyin Amca bugünlerin ne 80’lere ne 90’lara benzediğini söylüyor. “80’de Taksim’e çıkardık. Burada korsan miting yapardık. Şimdi yapamıyorsun” diyor. AKP faşizminin mahallesine ve tüm ülkeye getirdiği baskı ortamına lanet ediyor. Bunları söyleyen Hüseyin Amca 80 öncesi DİSK Maden İş’le yaptıkları direnişte kazandıkları dava nedeniyle “DGM’yi ezdik sıra MESS’te” sloganını yaratanlardan… Bir kardeşi işkencede sakatlanan, o dönem pek çok arkadaşı cezaevinde yatan, evi iki defa basılan…
Mahalleli Susurluk Kazası’nın ardından yapılan Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık eylemlerine en kitlesel şekilde katılmış. Kazanın ardından yürüyen sonu görünmeyen kalabalık Haziran İsyanı’ndan önceki en büyük kalabalıkmış. Haziran İsyanı da herkesin artık yakından şahit olduğu gibi, daha önce eylemlere hiç katılmayanı bile sokağa dökmüş.
Hep işçi semti olan Okmeydanı’na ilk gelenler şimdi kapatılan Haliç tersanesinde çalışmış, tekstil işçiliği yapmış. Marangozluk dükkanlarında iskeletçi ve oymacı olmuş. Tekstil bugün de en çok çalışılan sektörlerden. Ama işsizlik mahallelinin en büyük sorunu. Esnaf veresiye yazdıkça yazıyor. Hatta kimisinin dediğine göre, bir sene biriktirip, defterleri attıkları oluyor. Esnaf da bir yere kımıldayamıyor. Çünkü hem müşterisi burada. Hem de onun da durumu yok. Esnaf Hacı Amca’nın dediğine göre eskiden mal getiren kamyonlar yer bulamazmış artık kimsenin mal getirecek hali de kalmamış. Hacı Amca “Bir de AKP ‘kişi başına 10 bin 5 yüz lira düşüyor’ diyor” diye hayıflanıyor. Orada yaşayanından Hacı Amca gibi orada esnaflık yapana herkesle en geç ikinci cümlede politika konuşmaya başlıyorsunuz.
Kimi zaman esnaf, Okmeydanı’ndaki siyasetlerin kepenkleri kapatmak istemesinden rahatsız olabiliyor. Çünkü geliri bu kadar düşükken “kepenk kapattırma” ekonomiyi oldukça zor duruma sokuyor. En çok polisin pervasızca sıktığı biber gazı nedeniyle öfkeliler. Kimisi bu nedenle meyvesini satamıyor, kimisinin tatlısına biber karışıyor. “Bu insanlar durup dururken sokağa dökülmüyor” diyor biri. Öbürü de öyle düşünüyor. Ama çamaşırlarını astığında is olmasından bıkmış.
Bakmayın şikayetlenmelerine, hiç sokağa inemeyecek kadar yaşlı olan bile Gezi’de limonunu, sütünü eksik etmemiş kimsenin. Kimi yaşlı kadınlar, “Bu devrimciler sayesinde biz rahat ediyoruz Okmeydanı’nda” diyor.
Biber gazı o kadar hayata dahil ki “Okmeydanı’nda 90’dan beri ne değişti?” kadar genel bir soruya bile, Rizeli bir fırıncıdan “Her şey değişti. Biber gazları bile” diye yanıt alabiliyorsunuz. Bu gazın herkesi hem maddi hem de psikolojik olarak etkilediği anlatılıyor. Daha dükkanına girer girmez bir esnafın müşterisiyle, “-İçerde sigara içebilir miyim?” “–Okmeydanı’nda kanunları çiğnemek serbest!” diyaloğuna şahit olabiliyorsunuz. “Öyle mi?” diye röportaja başlayınca şakayı yapan esnaf hemen ciddileşip, “Halkın özgürlüklerini, haklarını hükümet çiğnerse fakir niye çiğnemesin? Burada kanunu çiğnemeyen suçlu olmuş” diyor ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hukuksuzluklara giriveriyor.
Kendisi örgütlü olmasa da örgütlü olduğunda hakkını direkt isteyebileceğini anlatan esnaf “Ben Okmeydanı’na gelmeseydim yobaz olurdum” diyor.
En geç ikinci cümlede siyaset
Ortam bu kadar politikken, kadınlara günlerde dedikodu yapıp yapmadıklarını sorduğumuzda “Bizi ilgilendiren şeyler değil ki onlar. Biz günlerde bizi ilgilendiren şeylerden bahsediyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi, hükümet baskısı, CHP’nin durumu, HDP’nin durumu…” diyor. Gençlere içmek için gittikleri çimenlik alan Comsan’a gittiklerinde aralarında ne konuştuğunu sorduğumuzda da durum aynı. Ufak bir farkla. Dedikodu yapıyorlar ama fraksiyon dedikoduları. Kendi deyimleriyle hangi “kurumun” nerede eksik, nerede hatalı davrandığını konuşuyorlarmış. Dertleri ailevi veya sevgilileri ile ilgili olurmuş. Aileyle de kavga “kurumlara gidip gelmeyle” başlıyormuş. Ama her yerde karşılaşılan bir karşı çıkış değil. Kiminin babası “Mahirler Denizler yapamadı, sen mi yapacaksın?” diyormuş.
Gençler çok televizyon izlemeseler de Suskunlar, Behzat Ç, Leyla ile Mecnun ama en çok Kardeş Payı izliyor. Grup Yorum, Grup Munzur, Ezginin Günlüğü, İlkay Akkaya ama en çok Ahmet Kaya dinliyor. Pop dinlemiyor, mahallede rock dinleyen hiç görmemişler.
İş görüşmelerine gittiklerinde Okmeydanı’ndan geldiklerini söylediklerinde karşılarındakilerin yüzlerini ekşittiğini söylüyorlar. “Sen de mi molotofçusun?” diyenler oluyormuş. Bir gence göre Okmeydanı’ndan olan hayata 3-0 yenik başlarmış. Alevi, Kürt, kadın, devrimci ise birer puan daha ekleniyormuş.
Gençler en büyük sorunlarının hırsızlık ve uyuşturucu olduğunu söylüyor. Bonzai 2,5 liraya kadar düşmüş. Esrardan çok bonzai kullanan varmış. Devletin özellikle yozlaştırma için hem göz yumduğunu hem de el altından teşvik ettiği konusunda herkes hemfikir. Çünkü İTO Lisesi’nin yanı polisin merkezi diye biliniyor. Ancak o noktada pek çok genç uyuşturucu içiyor. Gençler; içenleri uyararak, ikna ederek, örgütleyerek uyuşturucu ve çetelerle mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyor. Örneğin “köşebaşı gençliği” diye anılan işsiz gençler kimi mahallelilerce “serseri” diye anılıyor. Ama kendileri de hırsızlık yaptıkları ve uyuşturucu kullandıkları halde dışardan gelen hırsız ya da satıcılara müdahale edip, kendi deyimleriyle “asayişi sağlıyor.”
“Gençlere sosyal aktivite olarak ne yapıyorsunuz?” diye sorunca “Çatışma sporu” diyorlar. “Bu artık bir aktiviteye mi dönüştü? Ne için eylem yaptığınızı bilmeden gittiğiniz oluyor mu?” diye soruyoruz. “Düşman belli. Polis saldırıyorsa mahalleyi savunmak için hepimiz oradayız, konu ne olursa olsun” diyorlar.
“Başka?” diyoruz. “Sinema mesela?” Onu Halkevi’nin halk sinemasında izlediklerini söylüyorlar. “Tiyatro, konser?” diyoruz. “O işleri hep Halkevi hallediyor. Hepsine ulaşabiliyoruz” diyorlar. Bir tanesi de tam bunun üstüne “Ama işte onlar da pratikte yok” diyor. “Pratik”in bu genç için ne ifade ettiğini tam anlayamasak da biraz önce anlatılanlar aklımıza geliyor. Mahallede yalnızca belediyenin paralı sağlık ocağı olduğu için sağlık hizmetine ulaşamayan halk, Halkevleri öncülüğünde mücadele ederek, parasız sağlık ocağı hakkını almış.
Mücadeleyle kazanılan tek bu değil. Güner Akın Lisesi’nin imam hatipe dönüştürülmesine karşı mahalleli eylem yapınca, dönüşüm durdurulmuş.
Dikilitaş Aşık Veysel Parkı’nın yerine cami yapılmak istenince de mücadele edip parkı geri almışlar. Bugünkü biçim değiştirmiş haline “Mehmet Ayvalıtaş Parkı” adı verilmiş.
Okmeydanı rantsal dönüşüm istemiyor
Ve son olarak elbette kentsel dönüşüme karşı mücadele… Hangi mahalleliye dokunsanız bu rant projesine karşı söyleyecek sözü var. Berkin’in babası Sami Elvan’la da görüşmemizin büyük bir kısmını bu konu aldı. Seçimden hemen sonra sadece AKP’li üyelerin oyuyla Beyoğlu Belediyesi tarafından 5 mahalle için verilen “riskli alan” kararının bilimsel bir dayanağı olmadığını biliyorduk. Ama Sami Abi’nin anlattığına göre bırakın rapor yazmayı, mahalleye bir kişi bile araştırmaya gelmeden bu karar alınmış. Zaten Danıştay bu kararı iptal etmişti. İdare mahkemesi de ilgili imar planını iptal etti.
Okmeydanı’ndaki Okçular Tekkesi’nde ok atan Bilal Erdoğan rant planları hakkında ipucu vermişti. Açık kalan mikrofonlardan duyulan sohbette vakfın mütevelli heyeti başkanı havuz isteyen Bilal’e “Burada olacak. İki tane yapacağız. Bay, bayan. Bakalım şu dönüşümden de birkaç bir şey kalırsa bize” demişti. Sami Abi Sulukule’deki halkı borçlandıran, evlerinden eden rant projesini hatırlatıp, bu mücadele için ellerinden geleni yapacaklarını anlatıyor.
Her yere yetişebilen, mücadelede hiçbir zaman geride kalmayan Sami Abi omzundaki yükün farkında. Öyle büyük bir sorumluluk hissediyor ki Burakcan Karamanoğlu vurulduğu zaman “O dönem başbakan olan şimdi cumhurbaşkanı olan benim tanımadığım şahıs çatışma isterken, biz iki baba olacakları önledik” diyor.
Sami Abi’yle sohbete devam edemiyoruz. Çünkü eşi Gülsüm Abla sinirle bulunduğumuz yere geliyor. Berkin’in davası ile ilgili gelişmelere olan öfkesini dile getiriyor. Büyük bir hüzünle yanımızdan ayrıldığında bizim de artık soracak halimiz kalmıyor. Sami Abi “Bize böyle bir hayat bıraktılar işte” diyor.
Sami Abi yalnızca Elvan ailesine bırakılan hayatla değil Okan Gökçer’in durumu ile de yakından ilgileniyor. Kendisini aradığımızda yine Okmeydanı Hastanesi’nde 24 yaşındaki Okan’ın yanında idi. Gezi’de başından vurulan, o günden beri çok kez ameliyat geçiren Okan’ın durumu kötüye gidiyor. Sami Abi, Okan’ın durumunun gündemleştirilmesini, herkesin bu konuya duyarlılık geliştirmesini önemsiyor.
Okmeydanı’nda yaşamak alçak sürünmektir
İşsizliğin, yoksulluğun, polis şiddetinin, devlet baskısının ortasındaki halka “Nasılsın?” diye soruyorsanız “Çok kötüyüm, nasıl olacağım!” cevabına hazır olmalısınız. “Okmeydanı’nda yaşamak …?” diye sorduğunuzda “Alçak sürünmektir” yanıtına ya da “…tan nefret ediyorum”a… Dışardan gelen esnafa “Okmeydanı’nda mı yaşıyorsunuz?” deyince burada kendi semtinden çok vakit geçirdiğini anlatmak için söyleyeceği “Okmeydanı’nda yaşamaktan beteriz” cümlesine veya. Ama bunlara “Polis coplamasa, evlerimizi yıkmasa Okmeydanı’nda yaşamak daha güzel olurdu”lardan, İstanbul’da direnişin merkezlerinden biri oldukları konusundaki övgüler ekleniyor.
“Sol Mahalleler” dosyasının önceki yazıları:
I. SARIGAZİ’Yİ NASIL BİLİRSİNİZ? – ALİ ERGİN DEMİRHAN
II. “MERAK ETMEYİN GAZİ GELİYOR” DEMİŞTİK – ALİ ERGİN DEMİRHAN
III. “KÜÇÜK MOSKOVA” HALA AYAKTA – ÇAĞLAR ÖZBİLGİN
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.