‘Hangi alanda ve nasıl örgütleneceğim benim bileceğim iştir, devlet karışamaz’ demek o kadar mı zor? ‘Sendikamı nasıl kuracağıma, yöneteceğime, tüzüğümde neleri kabul edeceğime işçiler karar verir, devlet karışamaz’ demek o kadar mı zor? Çalışma hayatının kuraldan arındırılması, kuralsız ve güvencesiz ‘atipik’ (esnek) istihdamın yaygınlaştırılması çürüyen ve aslında iflas eden kapitalizme bir soluk daha verebilme arayışındaki […]
‘Hangi alanda ve nasıl örgütleneceğim benim bileceğim iştir, devlet karışamaz’ demek o kadar mı zor? ‘Sendikamı nasıl kuracağıma, yöneteceğime, tüzüğümde neleri kabul edeceğime işçiler karar verir, devlet karışamaz’ demek o kadar mı zor?
Çalışma hayatının kuraldan arındırılması, kuralsız ve güvencesiz ‘atipik’ (esnek) istihdamın yaygınlaştırılması çürüyen ve aslında iflas eden kapitalizme bir soluk daha verebilme arayışındaki neoliberal politikaların endüstrideki başlıca hedefi oldu. İş hukukunun ‘işçiyi koruyucu’ özünü refah devleti dönemlerinde bırakarak, rekabet manyaklığının vardığı yeni ‘küreselleşme’ koşullarda ‘işin korunması’ şantajına sarılan kapitalizm bir süredir yeni yeni ve olabildiğince çeşitli istihdam biçimleri öneriyor. Özel istihdam büroları, taşeronlaşma, ödünç işçilik, geçici işçilik, evde çalışma, tele çalışma… Neoliberalizm istihdam alanında inanılmaz bir çeşitliliğe yöneldi. Alabildiğince çeşitli, her derde deva iş ve işçi-işveren ilişkisi kuruluyor, fabrikaların, işliklerin görünümü değişiyor, işgünü olağanüstü hareketlilik ve esneklik kazanıyor. Ve sermaye bu çok çeşitli ve karmaşık iş-istihdam ilişkileri içinde hiçbir kuralla bağlı kalmak istemiyor.
Devletin çıkardığı ve gündemine aldığı ne kadar yasa, tüzük, yönetmelik varsa hepsi bu büyük planın bir parçası. Devlet, sermaye için kural istemiyor.
Ama aynı devlet emeği, emek örgütlerini –sendikaları– son derece katı yasa maddeleriyle, demirden kurallarla kuşatmış. Bahis konusu emek ve sendikalar ise burada esnekliğe yer yok! Çeşitliliğe yer yok! Devlet tek tip örgüt istiyor. Dev sanayi kuruluşlarında, konargöçer işliklerde, atölyelerde, istihdam bürolarında, yan sanayide… Emeğin çekirdek ve çevre işgücü içinde yer alan geniş ve çeşitli katmaları için, evde çalışanlar, tele çalışanlar, geçici işçiler, ‘ödünç verilmiş’ işçiler için… Mavi yakalılar, beyaz yakalılar, gri yakalılar, altın yakalılar için… Hepsi için aynı tip sendika uygun görülmüş: Milli tip işkolu sendikası. Sendikanın hangi işkolunda kurulacağına, işkolunun hangi işyerlerini –çalışma alanlarını– kapsayacağına devlet karar veriyor. Bunun dışında kurulan sendikaya, bu alanlar dışında yapılan örgütlenmeye yaşam hakkı tanınmıyor. Devlet kapatıyor, yapılan örgütlenmeleri geçerli saymıyor, yetki vermiyor. Sendikanın tüzüğünde nelerin yer alacağını devlet kararlaştırmış, genel kurullar ne zaman toplanacak, nasıl toplanacak, hangi organlara kaç kişi seçilecek… Aklınıza ne gelirse devlet kararlaştırmış. Bunlara uymak mecburi, uymazsan uydurur, gene uymazsan kapatır.
İnanması zor ama bu katı, yasakçı modelin en büyük destekçisi de sendikalar. Sendikaların, sendika yasasının hazırlık sürecinde hükümete verdiği yasa önerileri meydanda. Hak-İş ve Türk-İş neyse de, DİSK’in önerileri, meydanda. Sendikalar –konfederasyonların hepsi– sayısı az üyesi çok sendikayı savunur öteden beri. Milli tip işkolu sendikası isterlerdi. Hala öyle isterler. Bunun dışındaki sendikalara bünyelerinde yer vermezler, üyelik taleplerini kabul etmezlerdi. Mümkün olsaydı, devlet yasaklamamış olsaydı yani, hala etmezlerdi. Güçlü sendikacılık adına!
Buyurun:
Bugün aktif sendikalı işçi sayısı 700 bini geçmiyor, gerçek sendikalaşma oranı yüzde 3, yüzde 5 aralığında. Bugün en çok üyeye sahip milli tip işkolu sendikası Türk Metal. Bugün en çok üyeye sahip ama kamuoyunda esamesi okunmayan milli tip işkolu sendikaları birliği, Türk-İş. Bugün küçük ama en etkili/başarılı sendikalardan biri olan Dev Sağlık-İş’in taşeron firmalarında yaptığı örgütlenme –işkolu şartı nedeniyle– dikkate alınmıyor ve sendika yetki barajının altında bırakılıyor. Bugün işkolu sendikacılığının ticaret ve borsa erbabıyla birlikte örgütlenmek zorunda tuttuğu sahne ve sinema sanatçıların kurdukları Oyuncular Sendikası’nın üye sayısı Bakanlık istatistiklerinde 30 olarak kabul ediliyor… Çoğaltmak mümkün.
Önemli olan bize ne anlatıyor bütün bunlar? Acaba yeniden oturup düşünmemiz gereken hiçbir şey mi yok, 1947’lerden bu yana savunup geldiklerimiz üzerinde? Diyelim ki, tamam o zaman doğruydu (ki değil) ama hiçbir şey değişmedi mi geçen onca zaman içinde?
Mutlaka tek tip mi olacak her şey? Hayat tek tip mi? Yasakların, kısıtların oluşturduğu katı kurallardan arınmış bir sendikalaşma düşünmek bu kadar mı zor? Hayatın bütün renklerini, işin, istihdamın bu derece parçalanmış ve her biri kendine özgü hale gelmiş yapısını karşılayacak çok renkli, çok çeşitli modellere izin veren bir sendikalaşma modeli düşünmek bu kadar mı zor? Neden devletten örgütlerimizi işkollarıyla sınırlamasını isteriz? Neden devletten federasyon, işyeri sendikası, yerel sendika, genel sendika, bölge sendikası, meslek sendikası kurmamızı yasaklamasını isteriz?
‘Hangi alanda ve nasıl örgütleneceğim benim bileceğim iştir, devlet karışamaz’ demek o kadar mı zor? ‘Sendikamı nasıl kuracağıma, yöneteceğime, tüzüğümde neleri kabul edeceğime işçiler karar verir, devlet karışamaz’ demek o kadar mı zor?
Hiçbir yasa kuralıyla bağlı olmayan bir sendikalaşma… Plüralist. Hayatta karşılığı olan, son derece çeşitlenmiş iş ve istihdam modellerinin içinden çıkan her türlü örgütlenmeye hayat hakkı tanıyan, mücadele hakkı tanıyan ve kendi kuralını sadece kendisi koyan sendikalaşma modeli gerçekleşebilse, emekçi sınıflar için vaziyet bugünkünden daha kötü olabilir mi?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.