Bilim nedir? Peki, bilimsel olan nedir? Ortaçağ ve sonrasında bilimin evrenselleşmesi ve bilimsel olanın yeğ tutulması kiliseye yani otoriteye karşı olma üzerinden gelişmiştir. Kilisenin halkın üzerinde orantısız güç kullanımı, aydınlanma olarak isimlendirilen bilimselleşme sürecinin motor kuvveti olmuştur. Bilimsel olan, otoriteye karşı olan ya da olabilme özgürlüğü taşıyan düşünsel süreç ve sonuçtur. İktidarla iç içe geçmiş […]
Bilim nedir? Peki, bilimsel olan nedir?
Ortaçağ ve sonrasında bilimin evrenselleşmesi ve bilimsel olanın yeğ tutulması kiliseye yani otoriteye karşı olma üzerinden gelişmiştir. Kilisenin halkın üzerinde orantısız güç kullanımı, aydınlanma olarak isimlendirilen bilimselleşme sürecinin motor kuvveti olmuştur.
Bilimsel olan, otoriteye karşı olan ya da olabilme özgürlüğü taşıyan düşünsel süreç ve sonuçtur. İktidarla iç içe geçmiş ve iktidarı çoğaltıp ona yaranmaya çalışan kaynak yaratma odaklı bir bilimin cinsiyeti elbette erkektir ve o erk egemen dünyanın bir çoğaltanıdır.
Bilimin bir cinsiyeti var mı?
Bilimi tanımlarken iktidarla olan ilişkisini göz önünde tutarak alternatife tahammülü olmayan, bilen ama konuşamayan ahraz bir bilimden mi bahsediliyor? Bilimi tanımlarken iktidara kaynak yaratma telaşında bir araştırma sürecinden mi bahsediliyor?
Açıkça söylenmese de, bilim insanlarının ve bilginlerin erkek olduklarına ilişkin inanış her yerde olduğu gibi ülkemizde de oldukça katı. Bu inanış doğrultusunda da kadınların bilim insanı rolüne uymadıkları yargısına varılabiliyor. Bu denli bir önyargının, kadınların yapmış olduğu çalışmalara yönelik bir haksızlık yarattığı aşikardır. Aslında erk egemen örtüyü kaldırdığımız zaman kadının bilimselliğin bir parçası olduğunu görmekteyiz. Bilim tarihinde çok sayıda kadın mucit, alim, yazar, ve astronom olduğunu görmekteyiz. Milattan Önce 2300’lü yıllarda yaşayan En-Hedu’Anna matematikçiydi. Yani kadınlar çok eski çağlarda da düşünebilmekte ve soru sorabilmekte idi. Ancak kadınlar bilim insanı olmakta zorlanmıştır, çünkü bilgiye ve bilim insanı olmaya giden yol daima cinsiyete ve buna ilişkin toplumsal cinsiyet sorumluluklarına boğulmuştur.
İşte her şeye rağmen o dikenli yoldan geçmiş kadınlar:
Hypatia (355-415): Alexandrine Kütüphane’sinde, büyük bir okulda öğretmenlik yapan Theon’un kız kardeşidir. Onu mektuplarından tanıyoruz. Mısır’da Alexandria’da matematik ve felsefe alanında öğretmenlik yaptı. Geometri, cebir ve astronomi alanında kaynak olarak yararlanıldı. Su damıtmak, suyun özgül çekimini ölçmek için bir alet keşfetti ve bir astrolab ve düzlemküre (planisphere) yaptı. Ölümü çok korkunç oldu; kızgın bir kalabalık tarafından istiridye kabuğu ile derisi yüzülerek, sokaklarda sürükleyerek öldürüldü.
Bettina Gozzadini: 1236 yılında Bologna Üniversitesi’nde hukuk kürsüsünün başkanlığına atanmıştı.
Sophia Brahe (16. yüzyıl): Tycho Brahe’nin kızkardeşiydi ve ona astronomik gözlemlerinde asistanlık ediyordu.
Sor Juana Inez De La Cruz (1651-1695): Mexico City’de rahibeydi. Yıldızları gözledi, şiir yazdı, müzik besteledi ve ressamdı. Bilginin ve bilimin tanrıya olan inancı zayıflatmayacağını aksine güçlendireceğini savunuyordu.
Lady Augusta Ada Byron Lovelace, Lovelace Kontesi (1815-1851): İlk bilgisayar programcısı olarak kabul edilir. İngiliz şair Lord Byron’ın kızkardeşidir. Onun hamilerinden biri, ilk mekanik bilgisayarın mucidi olan Sir Charles Babbage’dir. Lady Lovelace makineyi çalıştırmak için “code” yazdı. Onun anısına Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri, hazırladıkları bilgisayar programlama dillerinden birine Ada adını vermiştir
Marie Curie (1867-1934): Polanya’da doğan ünlü fizikçi. 1893’de fizik alanında, 1894’de ise matematik alanında eğitimini tamamlamış ve 1903’de doktorasını almıştır. 1903’de fizik alanında (eşi Pierre Curie ve Henri Becquerel ile beraber radyum ve polonyumun keşfiyle) ve 1911’de (sadece kendisi saf radyumun izolasyonuyla) olmak üzere iki kez Nobel ödülü almıştır. Nobel ödülü alan ilk kadın bilimcidir. Çalışmaları esnasında maruz kaldığı yüksek dozdaki ışınım nedeniyle 1934’de kan kanserinden ölmüştür.
Lise Meitner (1878-1968): Nükleer füzyon kuramının gelişmesinde büyük rolü olan bir fizikçidir. Berlin’deki bir toplantıda “Problems of Cosmic Physics” (Kozmik Fiziğin Problemleri) adlı bildirisini sunduğunda, bu sunumu gazetelerde “Problems of Cosmetic Physics” (Kozmetik Fiziğin Problemleri) olarak yayımlanmıştı. Ölümünden sonra bulunan uranyumdan daha ağır bir elemente onun adı verildi: Meitnerium.
Sadece birkaç örneğini gördüğümüz tarih bize bilimin bir cinsiyeti olmadığını anlatmaya yetiyor. Şimdi gelelim ülkemizden örneklere; örneğin kök hücreler kullanılarak Parkinson hastalığını tedavi eden ekipte Türkiyeli bir bilim kadının olduğunu biliyor musunuz? Zehra Dinçer. AB’nin dev projelerinde Türkiye de yer aldı. Geleceğin yakıt pillerinde Sabancı Üniversitesi’nden iki kadın araştırmacının imzası olacak.
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından oluşturulan Gelecek ve Yükselen Teknolojiler Fonu’nun sahipleri belli oldu. Grafen Amiral Gemisi Projesi ve İnsan Beyni Projesi, 10 yıl boyunca 1’er milyar Euro ödenek alacak. Projelerin her biri en az 15 AB ülkesinden 200 araştırma kurumunu bir araya getirecek. Her iki projede de Türkiye’den sadece Sabancı Üniversitesi yer alıyor. 21’nci yüzyılın mucize malzemesi sayılan grafenle ilgili çalışmada iki Türk kadının araştırmacının da imzası olacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.