Bir site var, ‘myabortionmylife’ diye. Yaşayanlar kürtaj hikayelerini anlatıyor. Okumadan önce sitenin fonuna baktığımda bile aradığımı buldum: “Partnerim beni dövüyordu…”, “Evsizdim”, “İşimi kaybetmiştim”, “Henüz okuyordum”, “Kendi ayaklarımın üstünde durmam gerekiyordu”, “Çocuk istemiyordum”, “Daha yeni anne olmuştum”, “Tecavüze uğramıştım.” Görünen o ki kadınlar kürtaj olma kararını alırken, sadece bedenleri için kaygılanmıyordu. Bütün bir hayatları için endişeliydiler. […]
Bir site var, ‘myabortionmylife’ diye. Yaşayanlar kürtaj hikayelerini anlatıyor. Okumadan önce sitenin fonuna baktığımda bile aradığımı buldum: “Partnerim beni dövüyordu…”, “Evsizdim”, “İşimi kaybetmiştim”, “Henüz okuyordum”, “Kendi ayaklarımın üstünde durmam gerekiyordu”, “Çocuk istemiyordum”, “Daha yeni anne olmuştum”, “Tecavüze uğramıştım.” Görünen o ki kadınlar kürtaj olma kararını alırken, sadece bedenleri için kaygılanmıyordu. Bütün bir hayatları için endişeliydiler. Bu kadınlar kendi hayatlarını kontrol etmek istiyorlardı öncelikle.
“Benim bedenim” diye direttikleri için kürtaj olmamışlardı. Sadece bedenleri hakkında seçim yapma hakkına sahip olmalarını savunmaları da değildi neden. Öyküsünde “Tek seçeneğim buydu” diyen kadın gibi… Bazı kadınlar bazen başka seçenekleri olmadığı için kürtaj yaptırıyordu. Seçim tartışması değildi bu.
“Benim bedenim, benim seçimim” sloganında bir eksiklik hatta bir yanlışlık var!
Okuduğum, duyduğum hiçbir öyküde “Benim bedenim ve kürtaj yaptırmak istiyorum” diyen kadınlar yoktu. Bu, onların hayatıydı ve hepsinin kürtaja dair özgün nedenleri vardı. Çünkü çocuk doğurmak, devletin, patronların, erkeklerin de kontrol altına alacağı yeni bir sorumluluk demek. “Doğur” diye buyuranlar, doğum şeklini bile kendi seçiyor, sezaryeni neredeyse suç haline getiriyor. “Emzir” diye devam ediyor. “Bak, büyüt, eğitim ver, eğitimli anne ol, sisteme artı değer kat, dindar nesil yarat…”
“Benim bedenim, benim kararım”da da bir eksiklik var.
Çünkü hedeflenen; “herhangi bir kadın vatandaşın” üç tane çocuk doğurması değil. Bedenine sermayeye artı değer üretmek üzere hükmedilen, muhafazakar ve iki yüzlü toplumun kurallarıyla biçimlendirilen kadınların hayatlarının, yaşam alanlarının kontrol altına alınması.
Neticede kadınların kürtaj kararı verirken önemsediğimiz şey bundan başkası değil.
Kürtajın ruh ve beden sağlığına etkilerini “onlar”dan daha iyi biliyoruz. Kadın kadına sohbetlerden, deneyimlerimizden, sonrasında ne çok yıprandığımızdan, doktorumuzun “Bu yaşta, hem de evlenmeden ha?” sorusundan, kocamıza, sevgilimize, babamıza, annemize anlatamadığımız anılarımızdan…
Gelgelelim “onlar” da çok iyi biliyor, kürtaj yasası için yola çıkarken bunun yalnızca bizim bedenlerimizi etkileyen bir karar olmadığını. Asıl yoğunlaşmamız gereken de bu: Hayatımızı kontrol altına almak istiyorlar. Çocuk sayımızı belirlemek, doğurganlığımızı kontrol altına almak, yeniden üretime katılma zamanımızı, süremizi hesaplamak, aile içindeki bizi denetlemek… Kadın bedenine dönük saldırıların olduğu gerçek. Ama niyet, bedenlerimizle birlikte tüm yaşamımızı kontrol altına almak olduğu için çok çok daha tehlikeli.
Söylerken kendimizi oldukça cesur hissettiğimiz ‘Tecavüzcü devlet, elini bedenimden çek’ sloganı bile eksik kalıyor bu yüzden. Çünkü tecavüzcü devlet, elini bedenimden çekse, işime dokunuyor, eğitimime dokunuyor, evime dokunuyor, mahalleme dokunuyor, dereme dokunuyor, sokağıma dokunuyor. Devletin tecavüzü bedenimle bitmiyor. Bu yüzden karşısına daha kuvvetli bir karşı koyuşla dikilmek gerekiyor:
1. Bedenim, AKP’nin, devletin, patronumun, sevgilimin kocamın değil, benim. Hem bu yüzden hem de ben yaşadığım için; hayatım AKP’nin, herhangi bir erkeğin hatta çocuğumun değil, benim.
2. Kürtaj olabilirim sezaryen olabilirim, normal doğurabilirim; Benim hayatım!
3. Yalnız olabilirim, evli olabilirim, sevgilim olabilir; Benim hayatım!
4. Öfkeli ve cesur olabilirim, korkak ve bencil diyebilirsin; Benim hayatım!
5. Tehdit edersin, saldırabilirsin ama orada dur, benim kararım!
BENİM HAYATIM, BENİM KARARIM!