Özgürlük ve Dayanışma Partisi geçtiğimiz günlerde olağanüstü kongreye gitti. Genel Başkan Ufuk Uras’ın zorlamasıyla, bir önceki kongrenin delegasyonu ile toplanan kongre, üç ay sonra yapılacak olağan kongreyi hazırlayacak yönetimi seçti. ÖDP’nin 2007’de yapılan son kongresinde ortaya çıkan çatlak, partiyi neredeyse tam ortasından bölen bir saflaşmaya dönüştü. Parti, adındaki iki unsura bölünmüş görünüyor: “Özgürlükçü Sol” ve […]
Özgürlük ve Dayanışma Partisi geçtiğimiz günlerde olağanüstü kongreye gitti. Genel Başkan Ufuk Uras’ın zorlamasıyla, bir önceki kongrenin delegasyonu ile toplanan kongre, üç ay sonra yapılacak olağan kongreyi hazırlayacak yönetimi seçti. ÖDP’nin 2007’de yapılan son kongresinde ortaya çıkan çatlak, partiyi neredeyse tam ortasından bölen bir saflaşmaya dönüştü. Parti, adındaki iki unsura bölünmüş görünüyor: “Özgürlükçü Sol” ve “Devrimci Dayanışma”.
Devrimci Dayanışma grubu Özgürlükçü Sol grubunu “sol liberalizm” ile, Özgürlükçü Sol grubu ise Devrimci Dayanışma grubunu, partiyi kuruluş ilkelerinden uzaklaştırıp “geleneksel sol” zemine taşımaya çalışmakla eleştiriyor.
Malum, Türkiye sosyalist hareketinde “solliberalizm” ve “otoriter milliyetçi solculuk”, solu egemen güçlerin kuyruğuna takan iki büyük sapma. ÖDP ise sol liberalizmin hayat bulduğu en önemli sosyalist zeminlerden birisi. Bu nedenle ÖDP zemininde sol liberalizmin bir ayrışma ekseni olarak tanımlanması, ÖDP’de “devrimci” yaklaşım adına, “sol liberalizm”le bir “hesaplaşma”ya girişilmesi önemli bir gelişme.
Ancak “devrimci yaklaşım” adına bu hesaplaşmaya girişenlerin önlerinde duran sorunun, herhangi bir “siyasi ayrışma ve saflaşma” sorunu olup olmadığı şüpheli. Çünkü ÖDP’nin kendisi, Türkiye sosyalist hareketinde hayata geçirilen en büyük sol-liberal projedir. Bu sol liberal projenin kurucuları da bugün “devrimci yaklaşım” adına “sol liberal” dedikleri gruba bayrak açanlardan değil midir?
Elbette ÖDP’yi kuran ve katılan herkesin ve her kesimin “sol liberal” olduğunu söylemek doğru değil. Ancak ÖDP’nin kuruluş sürecinin “sol liberalizm”in ideolojik hegemonyası altında gerçekleştiğini de kabul etmek gerekir. ÖDP, biraz da bu yüzden kuruluş sürecinde “burjuva liberalleri”nin hararetli tezahüratıyla karşılanmıştır. Bugün AKP’yi alkışlayanlara bir bakın, o dönem ÖDP’nin medyatik çıkışının ardında aynı isimleri görebiliriz.
Bu nedenle, ÖDP bahis konusu olduğunda, “sol liberalizmle hesaplaşma”, bu partinin tarihsel bir eleştirisinin yapılmasını, yani kelimenin gerçek anlamıyla bir “özeleştiriyi” gerektiriyor.
ÖDP içerisinde sol liberalizme karşı saf tutan ve şu anda üstün duruma geçmiş gibi görünen kesimin böylesine kapsamlı bir çabaya girişip girişmeyeceğini, giriştiğinde başarıp başaramayacağını zaman gösterecek. Bununla birlikte, gündeme gelen “saflaşma” ve tartışmanın bu doğrultuda henüz ciddi bir derinlik kazanmamış olduğunu da söylemek gerekiyor . “Devrimci Dayanışma” grubunun yayınlarına baktığımızda, ÖDP’deki sol liberalizmin bazı önemli ideolojik ve politik görünümlerinin tartışma konusu olmadığını görüyoruz. Örneğin, partinin kuruluş sürecine damgasını vuran “parti olmayan parti” fikri, Avrupa Birliği’ne üyelik sorunundaki “Havet” çizgisi ve Barış ve Adalet Koalisyonu (BAK) olayı, “sol liberalizmle hesaplaşmada” halen açık bir tartışma konusu haline gelmiş görünmüyor.
Bu durum, sol liberalizm tartışması ile partinin ideolojik-politik temeliyle bir hesaplaşma olarak yaşanması yönünde güçlü bir iradenin ortaya çıkmadığını düşündürüyor. Aksine ÖDP’de bu tip bir hesaplaşma gereğini görmezden gelme eğiliminin güçlü olduğu hissediliyor. Öyle ki, savaş karşıtı hareket içerisinde liberal bir dayatma olarak gündeme getirilmiş olduğu herkes tarafından bilinen BAK’ın en tanınmış sözcülerinden birisi, “sol liberalizmle kapışma kongresi”nde oy birliğiyle divan başkanı seçilebiliyor.
ÖDP içindeki “sol liberalizm” tartışması eğer bugünkü “yüzeyselliği”nde takılıp kalırsa, pratikte “sol liberal politikaları hangi siyasi kadronun veya hizbin yürüteceğine” ilişkin bir tartışma olarak yaşanacaktır. Bu kadar çok “devrimcilik” ajitasyonunun ardından böylesi bir sonuç doğarsa herhalde bu ÖDP için tarihinin en büyük trajedisi olur.