Başkan Uribe’nin Ekvador’un bağımsızlığını ihlal eden piyade ve füze saldırısı, Ekvador ve Venezüella’yı bölgesel bir savaşa sürmenin eşiğine getirdi. Başkan Chavez’le, bu savaşçı fiil sırasında yaptığım bir söyleşi boyunca, bana Uribe’nin “önleyici savaş” ve “bölge-dışı müdahale” doktrininin tehlikesini, Kolombiya rejimini “Latin Amerika’nın İsrail’i” olarak adlandırarak belgeledi. Chavez, benim de davetli konuk olduğum Pazar günkü “Alo […]
Başkan Uribe’nin Ekvador’un bağımsızlığını ihlal eden piyade ve füze saldırısı, Ekvador ve Venezüella’yı bölgesel bir savaşa sürmenin eşiğine getirdi. Başkan Chavez’le, bu savaşçı fiil sırasında yaptığım bir söyleşi boyunca, bana Uribe’nin “önleyici savaş” ve “bölge-dışı müdahale” doktrininin tehlikesini, Kolombiya rejimini “Latin Amerika’nın İsrail’i” olarak adlandırarak belgeledi.
Chavez, benim de davetli konuk olduğum Pazar günkü “Alo Başkan” radyo programının başında; kara, hava ve deniz kuvvetlerini Venezüella’nın Kolombiya sınırına gönderdiğini bildirdiği bir duyuruyla devam etti.
Uribe’nin sınır ötesi saldırısının amacı, ABD-eşgüdümlü uzaktan, uydudan yönetilen füze saldırısını test etmenin yanı sıra Ekvador ve Venezüella’nın askeri saldırıya karşısındaki siyasi “iradesini” izlemekti. Uribe’nin, Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Ekvador İçişleri Bakanı Larrea, Kolombiya Kızıl Haçı ve özellikle Venezüella Başkanı Hugo Chavez’in katılımıyla müzakere edilen, FARC rehinesi Ingrid Betancourt’un olası insani [amaçlı] serbest bırakılmasından kaçınmayı amaçladığına da şüphe yok. Kouchner, Larrea ve Chavez, içlerinde çeşitli uluslardan sivillerin de bulunduğu 22 kişiyle birlikte Ekvador’da Uribe’nin Amerikan-eşgüdümlü füze ve kara saldırısıyla katledilen FARC lideri Raul Reyes ile dolaylı biçimde temastaydı. Uribe’nin askeri müdahalesi, kısmen, “rehineleri kurtarmak için” sergilediği askeri çabalarının yenilgisine karşın Chavez’in FARC’ın elinde tuttuğu rehineleri serbest bırakmasında oynadığı önemli diplomatik rolü yadsımaya yönelikti.
Raul Reyes bu müzakerelerde, hem Avrupalı ve hem Latin Amerikalı hükümetler hem de Kızıl Haç tarafından, yasal sözcü olarak kabul ediliyordu; eğer mahkum tahliyesi üzerine olan müzakereler bararılı olmuş olsaydı, aynı hükmetlerin ve insani yapıların Uribe’ye karşılıklı mahkum takası ve FARC’la barış görüşmelerini başlatması yönünde baskı yapabilmesi de muhtemel olurdu; ki bu, Bush ve Uribe’nin acımasız savaş politikası, siyasi suikastleri ve “kavruk toprak” (isyancılarla çatışmada, bulundukları bölge ve çevresindeki tüm yaşam ve geçim araçlarını yok etmeye yönelik kirli savaş politikası -Latinbilgi’ni notu) politikaları ile tezat içindeydi.
Uribe’nin Ekvador’un bağımsızlığını ihlal ederek 22 FARC gerillasını ve Meksikalı ziyaretçilerini katlederken tehlikede olan şey, Uribe’nin 2002’de iktidara geldiğinden bu yana güttüğü bütün askeri karşı-isyan stratejisinden daha azı değildi.
Uribe, sonuçta gerçekleşen şeyi, yani Amerikan Devletleri Örgütü’nün (OAS) kınaması ve yaptırımı ve Venezüella, Ekvador ve Nikaragua’yla ilişkilerdeki (geçici) kopuşu göze almayı net bir biçimde istiyordu. Öyle de yaptı, çünkü saldırıya gizli (ve yasadışı) biçimde katılan ve saldırıyı derhal alkışlayan Washington’un desteğine güvenebilirdi. Bu, Latin Amerika ulusları ve Fransa’yla olan işbirliğini riske atmaktan daha önemliydi. Kolombiya, hâlâ Washington’un Latin Amerika’daki ileri askeri kalkanı, özellikle de, anti-emperyalist Chavez hükümetini istikrarsızlaştırmak ve devirmek için en önemli siyasi-askeri araç. Clinton ve Bush, son 7 yıl içinde Kolombiya’ya, 1500 askeri danışman ve özel kuvvetleri, düzinelerce İsrailli komando ve “eğitimci”yi, 2 bin paralı askeri ve 200 bin kişilik güçlü Kolombiya ordusuyla yakın ilişki içinde çalışan 10 binden fazla paramiliter gücü de içeren 6 milyon dolarlık askeri yardımda bulundular.
Uribe’nin sınır ötesi “savaşı nedeni” üzerinde etkili olan bu ve diğer uluslararası faktörler bir yana, Ekvador’daki FARC kampına yönelik bu saldırının öneminin, Latin Amerika’daki en güçlü gerilla hareketinin ve Washington ve Bogota’nın baskıcı neo-liberal politikalarının en uzlaşmaz muhalifinin başını kesmek, zayıflatmak ve izole etmek olduğunu öne sürmek istiyorum. Silahlı mücadelenin sona erdirilmesi için çağrıda bulunan Fidel Castro, Hugo Chavez ve Rafael Correa gibi ilerici liderlerin de dahil olduğu uluslararası politikacılar, FARC’ın, kilit liderlerin, aktivistlerin ve sempatizanların öldürülmesi açısından FARC’a ağır bedellere malolan üç barış girişimini de [(1984-1990), (1999-2001) ve (2007-2008)] içeren mücadeleyi silahsızlandırmaya yönelik yakın zaman deneyimlerini görmezden geliyor gibiler. 1980’lerin ortasında FARC’ın çok sayıda lideri seçim sürecine katılarak, bir siyasi parti (Yurtsever Birlik) kurdular. Başarılı bir biçimde seçilen çok sayıda yerel ve ulusal yönetici ve… liderleri, kongre üyeleri ve üç başkan adayları da dahil 5000 üyeleri katledildi. FARC kırsala ve gerilla mücadelesine geri döndü. On yıl sonra FARC zamanın başkanı Pastrana ile askerden arındırılmış bir bölgede müzakere etmekte uzlaştı. FARC açık forumlar topladı, devleti demokratikleştirecek toplumsal ve siyasi reformlar için politika alternatiflerini ele aldı ve özel mülkiyete karşı stratejik ekonomik sektörlerin “sivil tolum”daki muhtelif sektörlerle birlikte kamusal mülkiyete alınmasını tartıştı. Başkan Pastrana, ABD Başkanı Clinton ve daha sonra Bush’ın baskısı altında, aniden müzakereleri sona erdirdi ve silahlı kuvvetleri FARC’ın üst düzey müzakere takımını ele geçirmeleri için yolladı. ABD tarafından fonlanan ve akıl verilen Kolombita ordusu FARC liderlerini ele geçirmeyi başaramadı ancak paramiliter Başkan Uribe tarafından izlenen “kavruk toprak” politikalarını sahneye koydu.
FARC 2007-2008’de siyasi mahkûmların Kolombiya’da askerden arındırılmış bir bölgede karşılıklı serbest bırakılmasını görüşmeyi önerdi. Uribe reddetti. Başkan Chavez müzakerelere bir arabulucu oarak dâhil oldu. Fransız hükümeti ve diğerleri Chavez’i FARC rehinelerinin hayatta olduklarına “kanıt” istemeye davet ettiler. FARC Chavez’in isteğine riayet etti. [FARC], üç elçi yolladı ki, bunlar Kolombiya ordusu tarafından yaklandı ve canavarca koşullar altında hapiste tutuluyorlar. FARC Chavez’in teklifine uymayı sürdürdü ve Kızıl Haç ve Venezüellalı yetklilere teslim edilmek üzere ilk mahkûm grubunu yeniden yerleştirme girişiminde bulundu; ancak Uribe’nin silahlı kuvvetleri tarafından hava saldırısına uğradılar ve böylece tahliyeyi iptal ettiler. Daha sonra, yükselen risk altında, ilk parti rehineyi serbest bırakabildiler. Fransız Dışişleri Bakanı Kouchner ve Chavez, Fransız Kolombiyalı eski başkan adayı Ingrid Betancourt’un serbest bırakılması için yeni teklifler getirdiler. Bu [da], Uribe üst düzey bir ABD teknik asistanıyla birlikte ülkenin her yerinde kapsamlı bir denetimi, Reyes, Chavez, Kouchner, Larrea ve Kızıl Haç arasındaki iletişimi izlemeyi de içeren büyük bir askeri saldırı başlattığı zaman sabote edildi.
Reyes’in katledilmesine yol açan da, kendisinin FARC yetkililerinin en yüksek düzeyindeki kişi olarak müzakerelerde ve esir tahliyesinin koordinasyonunda yer alarak oynadığı bu yüksek riskli roldü. Mahkûmların tek taraflı tahliyesi için olan dış baskı, FARC’ın güvenliğini azaltmasına neden oldu. Sonuç ise -Kolombiya hapishanelerinde tutulan 500 yoldaşından hiçbirinin serbest bırakılmasını güvenceye almadan- liderlerin, müzakerecilerin, sempatizanların ve militanların kaybıydı. Sarkozy, Chavez, Correa ve diğerlerinin bütün vurgusu FARC’tan -sanki Uribe’nin hapishanelerinde işkence görmüş ve ölmekte olan yoldaşları herhangi bir insani değişimin parçası değillermiş gibi- tek taraflı tavizlerin talep edilmesi üzerineydi.
Bunu izleyen günlerde, 8-9 Mart’a denk gelen haftasonu boyunca süren Dominik Cumhuriyeti’ndeki zirve, Kolombiya’nın Ekvador
toprak bağımsızlığını ihlalini mahkum eden bir karara önayak oldu ancak saldırıdan sorumlu olan Uribe hükümeti ne gerçek anlamda söz konusu edildi ne de resmi yaptırıma uğramadı. Üstüne üstlü, hayatını insani takas ararken haince suikaste uğrayarak kaybeden lider Raul Reyes’in (saygı gösterilmesini bir yana bırakın) adı bile anılmadı. Toplantının kendisi bir trajedi karşısında umut kırıcı bir yanıtsa, sonucu da bir maskaralıktı: Nigaragua devlet başkanı Ortega, Kolombiya’nın eli kanlı başkanını bağrına basarken, gülümseyen Uribe toplantı salonunu bir baştan ötekine yürüyerek Correa ve Chavez’e el sıkışmayı ve baştan savma bir özür dilemeyi teklif etti. Toplantı-sonrası “uzlaşma”, [Correa ve Chavez’in] sınır ötesi saldırıya ve Reyes’in soğukkanlı biçimde katledilmesine muhalefetinin sadece bir tiyatro olduğu izlenimini yarattı; eğer beklendiği gibi Uribe sınır ötesi saldırılarını daha geniş ölçekte tekrarlarsa, gelecek için kötü bir kehanet. Venezüella ya da Ekvador halkları ve silahlı kuvvetler bir başka seferberlik ve teyakkuz çağrısını ciddiye alacaklar mı?
Santa Domingo “uzlaşma” toplantısından bir haftadan daha az bir zaman sonra, Chavez ve Uribe “kökenleri ne olursa olsun şiddet gruplarına” karşı işbirliğine yönelik eski bir askeri antlaşmayı yenilediler. Açıkça, Chavez, Venezüella’nın FARC’a herhangi bir manevi destek sağladığı şüphesini uzaklaştırarak, Uribe’nin Venezüella’yı istikrarsızlaştırma amaçlı paramiliter sızmalarını geniş oranda durduracağını umuyor. Başka bir deyişle, FARC’la dayanışmak yerine önceliği “hikmeti hükümet” aldı. Ancak Chavez için açık olması gereken şey, Uribe’nin, Washington’la olan bağları nedeniyle antlaşmada kendine düşen kısma riayet etmeyeceği gerçeği ve Washington’un Chavez hükümetinin Kolombiyalı kontrgerilla güçlerinin Venezüella içine devam eden sızmalarını da içeren her türlü araçla istikrarsızlaştırılması ısrarıdır.
Uribe, Chavez ve Correa’dan özür dileyebilir çünkü onun askeri saldırılarının gerçek niyeti FARC liderliğini, harhangi bir şekilde, herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda ve herhangi bir koşulda, hatta uluslararası müzakerelerin ortasında imha etmekti. Washington, Chavez ve Correa iktidara gelmeden çok önce, FARC sekretaryasının her bir üyesinin başına 5 milyon dolar ikramiye koydu. Washingtonun en yüksek önceliği [askeri yardım programlarıyla (7 yılda 6 milyar dolar), askeri danışma misyonunu genişletip arttırmasıyla (1500 ABD’li uzman) ve Kolombiya’daki kontrgerilla faaliyetlerine dahil oluş süresiyle (45 yıl) şahit olunduğu üzere] FARC’ı yok etmekti.
Washington ve Kolombiyalı vekilleri, eğer FARC’ın iki numaralı komutanını öldürmekte başarılı olabilirlerse Correa ve Chavez’in olası kızgınlığına ve OAS’ın azarına maruz kalmayı göze almışlardı. Sebebi açık: Kolombiya kırsallarının üçte birinde sözünü geçen komşu liderler değil FARC’tır; O FARC’ın askeri-siyasi gücü ki, Kolombiya’nın silahlı kuvvetlerinin üçtü birinin hareketini engelliyor ve Kolombiya’nın Washington’un emriyle Chavez’e karşı herhangi bir büyük askeri müdahaleye girişmesine engel oluyor. Uribe ve Washington, Correa’ya FARC’ın lojistik kaynak hatlarının çoğunu ve Ekvador-Kolombiya sınırındaki birçok güvenlik kampını ortadan kaldırması için baskı yaptı. Correa, 11 FARC kampını imha ettiğini ve 11 gerillayı tutukladığını iddia ediyor. Venezüella Ulusal Muhafızları, Venezüella-Kolombiya sınırı boyunca kamp kurmuş Kolombiyalı mülteci-köylüler arasında FARC aktivistlerini ve sempatizanlarını takip eden Kolombiya sınır geçişi askeri devriyesini görmezden geliyorlar. Uribe ve Washington’un baskısı, Chavez’i FARC’a, yöntemlerine ve stratejisine yönelik bir desteği alenen inkâr etmeye zorladı. FARC uluslararası anlamda izole edildi; Küba Dışişleri Bakanlığı Santo Domingo’daki sahte “uzlaşma”yı, barış için “büyük bir zafer” ilan etti. FARC, Kolombiya’nın şehirlerindeki ve kırlarındaki önemli iç desteği korumasına karşın diplomatik olarak izole edildi.
FARC’a yönelik dış desteğin ya da sempatinin “nötralize” olmasıyla birlikte, Uribe rejimi -Santo Domingo toplantısının öncesinde, esnasında ve hemen sonrasında- bütün ilerici ve solcu örgütlere karşı kanlı bir cinayetler ve tehditler serisi başlattı. 6 Mart 2008’deki 200 bin kişilik güçlü “devlet terörü karşıtı yürüyüş” öncesinde, yüzlerce örgütçü ve aktivist tehdit edildi, kötü muameleye maruz kaldı, takip edildi, sorguya çekildi ve Uribe tarafından, bir hükümet damgası olan, “FARC’ı desteklemek”le suçlandı; bunların ardından, yürüyüşün lideri ve dört de insan hakları sözcüsü ölüm timlerince katledildi. Hemen kitle gösterisini takiben, Kolombiya’ın başlıca sendikası, CUT (Kolombiya İşçileri Konfederasyonu), banka çalışanları sendikası başkanı, öğretmen sendikası lideri, CUT’un eğitim işkolu başkanı ve pedagoji enstitüsünde bir araştırmacıyı da içeren çeşitli suikastleri ve saldırıları haber verdi.
Toplamda 5 binden fazla sendikacı katledildi, 2 milyon köylü ve çiftçi zorla yerlerinden edildi ve topraklarına Uribe yanlısı paramiliter güçlerce ve toprak ağalarınca el konuldu. Eski itirafçı ölüm mangası liderleri, Uribe’yi destekleyen seçilmiş kongre üyelerinin üçte birinden fazlasını finanse ve kontrol ettiklerini alenen kabul etmişlerdi. Halen 30 kongre üyesi paramiliter ölüm mangalarıyla “ilişkileri” nedeniyle yargılanıyorlar. Uribe’nin en samimi kabine işbirlikçilerinin birkaçının ölüm mangalarıyla aile bağları ortaya çıkarıldı ve iki tanesi de istifaya zorlandı. Uribe, uluslararası [plandaki], özellikle de Latin Amerika’da kötü şöhretine rağmen, Washington’un güçlü desteğiyle, “FARC’ı yok etmek” yani sivil toplumun bağımsız halk örgütlerini ortadan kaldırmak için 200 bin asker, 30 bin polis, binlerce ölüm mangası katili ve bir milyondan fazla orta ve üst sınıflardan Kolombiyalıdan oluşan ölüm saçan bir katliam makinesi inşa etti. Uribe, geçmişteki herhangi bir Kolombiyalı oligarşik yöneticinin de ötesinde, devlet terörüyle kitlesel seferberliği bir araya getirebilen bir faşist diktatöre en yakın kişi.
Kolombiya’daki muhalif siyasal ve toplumsal hareketler kitlesel, örgütlü ve saldırıya açıklar. Günlük yıldırmaların ve çete usülü cinayetlerin hedefi konumundalar. Uribe bugüne kadar, terör ve kitlesel propaganda aracığıyla, iktidarını işçi sınıfı muhalefetine dayatabildi ve orta sınıf kütlesinin desteğini toplayabildi. Ancak, -en önemli muhalifi- FARC’ı yenilgiye uğratmakta, imha etmekte ya da dağıtmakta baştan sona başarısız oldu. İktidara geldiğinden bu yana her yıl, Uribe nihayetinde “teröristlere” sonunu getirecek [biçimde] ülkenin bütün bölgelerinin kitlesel ve baştanaşağı askeri temizlikten geçirileceğini taahhüt etti. FARC’ın etkili olduğu bölgelerdeki on binlerce köylüye işkence yapıldı, tecavüz edildi, katliamlar ve sürgünler gerçekleşti. Uribe’nin askeri saldırılarının hepsi de başarısız oldu. Ama bazı generallerin ve hatta ABD yetkililerinin gözlemini kabul etmeyi de kesinlikle ve tümden ihmal etti: FARC, askeri yoldan yok edilemez ve hükümet bir yerde masaya oturmak zorunda.
Uribe’nin başarısızlıkları ve FARC’ın dayanıklı mevcudiyeti bir psikotik takıntı haline geldi: Bütün karasal, yasal, uluslararası baskılar baştan savıldı. Öföri (hastanın kendini olduğundan çok daha güçlü hissetmesi – ç.n.) ve histeri arasında gidip gelerek, saplantılı terör stratejisine karşı olan iç muhalefetle yüzleşti, bütün dış ve iç eleştirilere “FARC destekçileri” diye bağırır ha
le geldi. Ekvador ve Venezüella’ya “şartlar gerektirmedikçe topraklarını bir daha işgal etmeme” sözü verdi. “Uzlaşma” için biraz fazla.
İnsani takas süreci öldü; FARC, özellikle iyi niyetli dostlarının, bütün FARC örgütünü ve liderliğini riske atacak olan ricalarına uyamaz ve uymayacaktır. Chavez’in maksadının iyi niyetli olduğunu kabul edelim. Mahkûmların iki taraflı kurtarılması iddiası, eğer uluslararası liderlere ve örgütlere karşı sorumlu ve dünya kamuoyu önünde hayırlı bir görüntü (imaj) yaratmak için hevesli bir rasyonel burjuva politikacıyla pazarlık yapıyor olsaydı bir anlam ifade edebilirdi. Ancak, muhaliflerini imha etme tarihine sahip bir psikotik politikacının birden bire görüşmelerin ve insani takasın erdemini keşfedebileceğine inanması Chavez için saflıktı. Şüphesiz FARC, zor deneyimler ve acı tecrübeleri arasında, silahlı mücadelenin arzulanan bir yöntem olmadığını ancak canavarca faşist bir rejime göğüs gerebilmek için tek gerçekçi yol olduğunu Andlı ve Karayipli dostlarından daha iyi anlar.
Uribe’nin Raul Reyes’i katletmesinin Chavez’in girişimleriyle ya da Ekvador’un bağımsızlığıyla veya Ingrid Betancourt’un tutsaklığıyla ilgisi yoktu; bu, önemli ve hayat-boyu devrimci ve FARC’ın lideri olan Raul Reyes’le ilgiliydi. Savaş paniği sona erdi, farklılıklar sümenaltı edildi, liderler yerlerine döndüler ancak Raul Reyes, en azından Kolombiya kırsallarında ya da köylülerinin kalbinde, unutulmadı.
[La Haine’deki İngilizce orijinalinden Soner Torlak tarafından Latinbilgi (Sendika.Org) için çevrilmiştir]