ABD, terorizmle savaş bağlamında, askeri üsler ve ”renkli devrimlerle”Rusya’yı kuşatmaya çabalarken Putin döneminde toparlanarak, ”devlet kapitalizmini” yeni bir ideolojik çimentoyla restore etmeye girişen Rusya yönetici sınıfı, enerji piyasalarında kurmaya başladığı küresel bağlarla, yükselen güçlerle kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü bağlamında da kendini gösteren siyasi ittifaklarla, ABD’nin tek kutuplu dünya projesinin zeminini aşındırıyor. Önemli petrol ihracatçısı ülkelerden […]
ABD, terorizmle savaş bağlamında, askeri üsler ve ”renkli devrimlerle”Rusya’yı kuşatmaya çabalarken Putin döneminde toparlanarak, ”devlet kapitalizmini” yeni bir ideolojik çimentoyla restore etmeye girişen Rusya yönetici sınıfı, enerji piyasalarında kurmaya başladığı küresel bağlarla, yükselen güçlerle kurduğu Şanghay İşbirliği Örgütü bağlamında da kendini gösteren siyasi ittifaklarla, ABD’nin tek kutuplu dünya projesinin zeminini aşındırıyor.
Bu yüzden, ABD ve İngiliz dış politika seçkinleri giderek daha çok kaygılanıyorlar. Putin’in yıllık Valdai Kulüp toplantısındaki konuşmaları, Shell’in Sakhalin adaları projesinin iptalinin gündeme gelmesi, Avrupa ve Rusya uzay-havacılık endüstrileri arasında oluşmaya başlayan ortaklıklar, Almanya, Fransa ve Rusya zirvesi bu kaygıların eylül ayında yoğun bir biçimde tartışılmasına neden oldu.
Zemin
Tarihsel zemini, daha önce birçok kez tartıştığımız gibi, ”soğuk savaş”ın bitmesiyle gündeme gelen ”yeni jeopolitik”(”kaynak savaşları”)oluşturuyor. Bu ”yeni jeopolitiğin” fay hatları enerji, su, sınai hammaddeler, kıymetli maden/taş kaynakları, gıda havzaları ve stratejik ulaşım yolları üzerinden geçiyor. Petrol, gaz ve su kaynaklarının tükenmekte, küresel ısınmadan dolayı gıda havzalarının karada ve denizlerde hızla aşınmakta olması, ”yeni jeopolitik” üzerinde şekillenen siyasi rekabete, tarihte bugüne kadar görülmeyen derinlikte, yaşamsal bir anlam kazandırıyor.
Bu zemin üzerinde, Çin ve Hindistan gibi yükselmekte olan güçlerin getirdiği ek talebin, hegemonik güç ABD’nin ”terorizme karşı savaş” söylemiyle, bu yükselen güçlere karşı geliştirdiği korunma stratejisinin Ortadoğu’da yarattığı istikrarsızlıkların, küresel bağlamda, yapısal ekonomik kriz içinde, spekülatif sermayenin, emtia piyasalarına girmesinin etkileriyle enerji fiyatları hızla yükselince, ABD ve ”Batı” açısından stratejik açıdan çok tehlikeli bir denklem oluştu.
Bu denklemin bir tarafı şöyle: Başta petrol, gaz olmak üzere, stratejik kaynakların çok büyük kısmı ABD hegemonyasına (ekonomik modeli, kültürel etkileri, askeri siyasi iradesi) karşı kuşkulu, giderek savunmacı, hatta düşmanca tutum geliştirmeye başlayan devletlerin denetiminde. Dahası, bu devletler, ulusal kaynakları üzerinde denetim ve mülkiyetlerini genişletiyorlar; ”kaynak ulusalcılığı” olarak nitelenmeye başlanan, serbest piyasa etkilerine dirençli bir gelişme söz konusu. Bu ülkelerin başında gelen Rusya, son yıllarda ”kaynak ulusalcılığı” stratejisini sistemli bir biçimde uyguluyor. Bu denklemin öbür tarafındaysa, özellikle enerji, su ve gıda alanlarında, kaynak gereksinimi hızla artan, Çin ve Hindistan gibi yükselen güçler var.
Bu ABD ve ”Batı” açısından yaşamsal bir denklem. Çünkü, denklemin iki tarafındaki ülkeler arasında, Rusya ve Çin’den başlayan, İran, Venezüella, Brezilya, Bolivya hatta Suudi Arabistan’ı kendine çekmeye başlayan (bir zamanlar ABD’nin sahip olmakla övündüğü
”yapışkan güce” sahip), ekonomik, siyasi, hatta kültürel bir örüntü söz konusu. Üstelik bu ülkeler ABD’nin tek kutuplu dünya projesine karşılar.
Ve dışavurumları
ABD dış politika seçkinleri arasında kaygılı bir tonda ilerleyen tartışmalara yol açan da işte bu görüntü. Örneğin, Roger Howard’a göre, bu ”petrol sıkışıklığı çağında”, salt taktik ve ekonomi açısından değil, jeopolitik açıdan da savaş (ABD’nin tek tartışılmaz üstünlüğünü kullanmak) çok tehlikeli bir girişim haline geldi (The National Interest, 01/09/06). Howard’ın aklında, ABD’nin Ortadoğu projesi ve tabii ki İran, hatta Chavez’in İran’a verdiği destek var. Howard, ABD askeri liderlerinin artık operasyonlarını planlarken soğuk savaş sonrası dönemin ilk on yılında olduğu kadar geniş bir hata payına sahip olmadıklarını vurguluyor. Bir taraftan, petrol fiyatlarında ani sıçramaları engellemek stratejik bir öneme sahipken diğer taraftan, bunu engellemek için gerekebilecek askeri seçenekler giderek azalıyor, geri tepme olasılıkları artıyor. The New Republic’ten Josua Kurlantzick’in ”Yaklaşan Kaynak Savaşı” başlıklı yazısında dile getirilen kaygılar da Şanghay İşbirliği Örgütü etrafındaki gelişmelerden, Ahmedinejad döneminde yoğunlaşan İran, Rusya ve Çin ilişkilerinden, bu ülkelerin Latin Amerika’dan, Afrika’ya kadar (örn:”Rusya Afrika’ya geri dönüyor”, The Herald -Zimbabve gazetesi- 29/09) yayılan yeni bağlarından kaynaklanıyor. Kurlantzick dünyada, 20. yüzyılın başındaki, Almanya ve Japonya gibi yükselmekte olan büyük güçlerin, kaynakların denetimine ulaşmak, İngiltere’nin hegemonyasını zayıflatmak amacıyla kurdukları esnek ittifakları anımsatan bir sürece geri dönüldüğünü düşünüyor. Kurlantzick’e göre, bu gün Latin Amerika’da, Ortadoğu’da, eski SSCB cumhuriyetlerinde demokrasi, ekonomik liberalizm, sivil toplum örgütlerinin etkinlikleri (ABD hegemonyasının taşıyıcıları) zayıflıyor. Kurlantzick’i, Çin ve Rusya halklarının yüzde 70’inin devletlerinin ”kaynak ulusalcılığı” politikalarından hoşnut olduğunu, bu ülkelerde ve Latin Amerika’da halkın yüzde 80’inin ABD dış politikasını zararlı bulduğunu, Arap kamuoyunun, tek kutuplu bir dünya olasılığından korktuğunu gösteren bağımsız kamuoyu yoklamalarının sonuçları da kaygılandırıyor. Bu ortamda Pentagon, ilk kez bu yıl, nisan ayında Çin, İran ve Venezüella ittifakına karşı bir savaş simülasyonu yapıyor. Çin ve Japonya arasında, gaz havzaları üzerinden bir çatışma olasılığı artıyor. Çin strateji uzmanları
”Çin’in enerji güvenliği bağlamında bir savaşı göze almak zorunda kalabileceğini” düşünüyorlar… (TNR, 25/09/06)
Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı haline gelen Rusya bir enerji süper gücü olarak yükselirken Putin’in uluslararası kanaat önderleriyle her yıl eylülde düzenli olarak yapmaya başladığı Valdai toplantısında bu yıl ”Rusya enerji piyasalarındaki gücünü, bir süper güç gibi kullanmayacak” sözleri, Global Events Magazine
‘in editörü Joseph Stroupe’nin The Asia Times’da yayımlanan beş parçalık ayrıntılı analizinin de gösterdiği gibi inandırıcı olmuyor (23-29 Eylül). Aksine Stroupe, Rusya ile Çin’in “ABD’nin tek kutuplu dünya projesini” engellemek için 1997’den bu yana, çeşitli ortak deklarasyonlarında da ifade ettikleri gibi, sistemli biçimde çalıştıklarına, zamanla önemli mevziler elde ettiklerine inanıyor. CIA ile yakın ilişkileriyle bilinen Stratfor’un Rusya Almanya-Fransa zirvesini ayrıntılı bir biçimde irdeleyen yorumu da ABD’nin özellikle enerji, uzay havacılık ve bankacılık alanlarında bu üç ülke arasındaki, (örneğin, Rusya’nın ikinci büyük bankası Vnestorgbank’ın, dolaylı olarak Airbus ve Eurofighter projelerine ortak olması ile derinleşmeye başlayan (The Observer, 03/09)ilişkilerden de ne kadar rahatsız olduğunu sergiliyordu.
The Guardian’dan Jonathan Steel’in Valdai toplantısından sonra geçtiği, ”Batı ve yükselmekte olan Doğu, stratejik küresel kaynakların denetimi üzerinde bir rekabete kitlendiler. Yeniden canlanan bu ‘Büyük Oyun’da masadaki riskler giderek artıyor”< /i> saptamalarıyla biten yorumunun örneklediği gibi İngiltere seçkinleri de gelişmelerden kaygılı.
mailto: [email protected]
http://erginyildizoglu.blogspot.com
Cumhuriyet 02.10.2006
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA