Türkiye’deki bir çok olguyu çaprazlama kesen Kürt sorunu merkezli politik çatışmalar, egemen güçlerin bu yıl ana politik gündemlerinden birini oluşturuyor. Kürtlerin milliyetçi-liberal politik önderliklerinin Amerikan politikalarına yaslanması sonucu Kürt sorunu, ABD’nin Ortadoğu’daki sömürgeci planlarının sonuçlarına bağlanan bir konu haline geldi. Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun bundan sonra nereye evrileceği, statüsünün ne olacağı sorunu, bölgedeki ve Türkiye’deki […]
Türkiye’deki bir çok olguyu çaprazlama kesen Kürt sorunu merkezli politik çatışmalar, egemen güçlerin bu yıl ana politik gündemlerinden birini oluşturuyor. Kürtlerin milliyetçi-liberal politik önderliklerinin Amerikan politikalarına yaslanması sonucu Kürt sorunu, ABD’nin Ortadoğu’daki sömürgeci planlarının sonuçlarına bağlanan bir konu haline geldi. Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun bundan sonra nereye evrileceği, statüsünün ne olacağı sorunu, bölgedeki ve Türkiye’deki egemenler içi dengeleri derinden etkileyebilecek sonuçları bakımından tarihsel bir öneme sahip.
Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nden gönüllü sömürgeye
2. Dünya Savaşı sırasında, İran’ın batısı ve kuzeyi, Sovyetler Birliği-İngiltere ittifakıyla güvenlik kaygıları nedeniyle işgal edildi. Büyük bölümü Sovyetlerin işgali altındaki Doğu Kürdistan’da Sovyetlerin desteğiyle 22 Ocak 1946’da, tarihteki ilk Kürt devleti Mahabat Kürt Cumhuriyeti kuruldu. Kadı Muhammed yeni devletin Cumhurbaşkanı’ydı. Savaşın bitiminde Sovyetler Birliği’nin İran’la yaptığı petrol anlaşması ve ikircikli tavırları, gibi nedenlerle desteğini çektiği Mahabat Kürt Cumhuriyeti aynı yılın Aralık ayında yıkılmıştı.
Mesut Barzani’nin babası, Molla Mustafa Barzani Mahabat Kürt Cumhuriyeti kurulmadan kısa bir süre önce, Irak ordusunun saldırılarından kaçarak binlerce silahlı peşmergesiyle birlikte İran’a geçmiş, Mahabat Kürt Cumhuriyetinin kuruluşuna katılmıştı. Kendisine general ünvanı verilen Molla Mustafa Barzani savaşın bitiminde İran ordusunun genç Kürt devletini yıkma girişimi karşısında Kadı Muhammed yönetimini teslimiyetçilikle suçlayarak silahlı direnişe geçmişti. Kadı Muhammed ve arkadaşları İran devletince idam edilirken, Barzani önderliğindeki Peşmergelerin direnişi, İngiliz Hava Kuvvetlerinin desteğindeki İran, Irak ve Türkiye’nin saldırıları ile ezildi. Barzani, 500 Peşmergesiyle Aras nehrini geçerek Sovyetler Birliği’ne sığınmak zorunda kaldı.
Bağımsız Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılışı, aynı zamanda Kürtlerin politik önderliklerinin siyasi bağımsızlıklarını kaybetmesi anlamına gelen bir süreci başlattı. 20. Yüzyılın ikinci yarısında Kürtler sürekli olarak ya bölge devletleri ya da emperyalist devletlerle güç dengelerine yaslanan bir siyasi çizgi izlediler.
Kürtler, 1991 Körfez Savaşı sonrasında Saddam rejiminin askeri harekatlarına yasaklanan 36. paralel’in üstünde kalan bölgede 12 yıl boyunca kendi yönetimlerini kurdular. Bölgedeki askeri siyasi otorite iki büyük Kürt partisi KYB ve KDP’idi. BM’nin Irak petrol satışlarından elde edilen gelirin bir kısmını Kürdistan’a aktarması bölgenin imarı ve ekonomik canlanması için oldukça önemli oldu. Fiili olarak Kürt devleti kurulmuştu. Irak Kürdistan’ı Parlamentosu, milletvekilleri, bakanları ve peşmerge ordusuyla sadece uluslararası düzeyde resmi olarak tanınmamış bir devletti.
20 Mart 2003’te ABD’nin Irak saldırısı ve işgali, Kürtler açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 12 yıl boyunca İncirlik Üssü’nden kalkan Çekiç Güc’e bağlı Amerikan uçaklarınca korunmuşlardı. Siyasi dengeleri gözetmede ustalaşmış olan Iraklı Kürt liderler 50 yıllık siyasi evrimlerinin sonucu olarak ABD’den yana saf tuttular. Tarihin bazı garip cilveleri de Barzani-Talabani ikilisine yardım etti. Bunlardan en önemlisi Türkiye’de 1 Mart tezkeresinin TBMM’de reddedilmesiydi. ABD’nin Irak işgalinde en büyük bölgesel destekçisi Kürtler olmuştu.
ABD’nin Kürt “sevgisi” zora mı giriyor
ABD projesi olan federal bir Irak Türkiye’de dahil bütün politik güçlerin kabul ettiği bir yönetim şekli. Ancak sorun bundan sonra ortaya çıkıyor. Nasıl bir federalizm? Kürtlerin bu soruya verdiği yanıt; ulusal ve coğrafi bir federalizm. Kerkük’ün petrolleriyle beraber federal Kürdistan devletinin başkenti olması. Şii Araplar, ulusal esaslara dayanmayan coğrafi esaslara ve vilayet sistemine dayalı bir federalizm öngörüyorlar. ABD henüz net tavrını belirlemiş değil. ABD, Irak’ta herkesi memnun edip hem Kürtleri hem de Arapları üzmeyecek bir formülün dengeleri için zaman kazanmaya çalışıyor.
ABD’nin Irak savaşında yanında sadece Kürtleri bulmuş olması, Irak’ın asıl büyük nüfus gücü olan Şii Araplar arasında hala güçlü destekçiler bulamamış olması ABD’yi Kürtlerin “aşırılıklarına” karşı hareketsiz bırakıyor. Şii’ler içinden gelen muhalefet ABD’ye Kürtlerin isteklerinin karşılanması konusunda duraksamasına yol açıyor.
Şii liderlerden El Hekim, İran dönüşü Türkiye’ye uğrayarak Erdoğan’la görüştü, etnik federasyona karşı olduklarını açıkladı. Geçtiğimiz günlerde Irak’ın en güçlü Şii lideri Ayetullah Ali Sistani’ye bağlı on binlerce kişinin, Haziran ayı sonunda kurulacak geçici hükümetin seçimle belirlenmesi isteği ile Basra’da yaptığı gösteri sonrasında ABD’nin elini ayağına dolaştı. İlginç olan, bu gelişmelerin Türkiye’de “Türkiye’nin lehine” olarak değerlendirilmesi. Oysa böylesi bir durumun, Şii toplumunda ABD karşıtı bir şekle bürünmesinin Türkiyeli egemenlerin işine yarayabilecek hiçbir yanı yok. ABD”in Şii Araplar içinde işbirlikçi bulamamış olması kendisini daha büyük bir “sevgi” ile Kürtlere bağlıyacaktır. ABD, Irak’ta ağırlıkla Kürtlere dayandıkça merkezi yönetim içinde Kürtlerin etkin bir rol oynamasını tercih edecektir. Diğer yandan ABD’nin önümüzdeki günlerde Kürt dostlarının isteklerini yumuşatması doğrultusunda kimi önerileri (Kerkük’ün statüsü vb.) gündeme getireceği beklenmelidir.
Bremer Irak’ta ortalığın karışması üzerine durum değerlendirmesi için gittiği ABD’de “6-7 haftaya sorun çözülür” açıklamasını yaptı. Bremer’in kastettiği şey, Şubat sonuna hazırlanması planlanan “geçiş yönetimi yasaları”. Önümüzdeki 2 aydan az olan bu zaman dilimi oldukça gerilimli bir süreç olarak yaşanacağa benziyor.
Egemenler panik atakta
Güney Kürdistan’da fiilen var olan ve giderek gelişen Kürt devletinin nasıl durdurulacağı sorunu, Türkiyeli egemenlerin uykularını kaçırıyor. Şu anda bir anayasaya, parlamentoya, hükümete ve orduya sahip olan Kürtlerin fiili durumlarını yasallaştırıp, Kerkük’ü başkent ilan edip petrolleri de ele geçirebileceği ihtimali, egemenlerin bütününü korkutuyor. Nüfusu 5 milyonu geçmeyen Kürdistan bölgesinde, Kerkük petrollerinden ABD’den arta kalan küçük paylar bile bölge ekonomisinde büyük bir gelişmeye yol açacaktır. Böylesi bir federal Kürdistan kurulursa, yıllar içinde Türkiye’nin en yoksul bölgesi olan Türkiye Kürdistan’ı etkilenecek, güneydeki sosyo-kültürel ulusal ve ekonomik gelişmeler kuzeyi çekecektir. Kuzey Kürdistan’ın güney ile birleşme isteği güçlenecek ve belki de, PKK’yı bile aşan bir başka milliyetçi Kürt hareketi gelişebilecektir.
Aralık ayı içinde Kuzey Iraklı Kürt liderlerin federasyon istemlerini artık net bir biçimde ortaya koymaları Türkiye’de de konunun hararetle gündeme girmesine neden oldu. Hükümet İran ve Suriye ile federal Kürdistan’ı engelleme konusunda yoğun bir diplomasi trafiği başlattı. Kıbrıs kartından sonra federal Kürdistan kartı da, egemenler içi çatışmalarda hızla açılmaya başlandı. Şimdilik görünen bu konuda ortak bir devlet politikasının sağlanmış olduğudur.
Abdullah Gül ve Erdoğan her fırsatta “etnik federasyona karşıyız, Kürtler ayağını denk alsın, Türkiye müdahil olur” şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır. AKP hükümeti, federal Kürdistan konusunda ABD’ye en ko
lay boyun eğecek siyasi kurumdur, ancak böylesi hassas bir konuda mayın eşşeği durumuna düşmek istememektedir. Topu ordunun üzerine atarak, ordu içi dengelere ve ordu ile ABD arasında oluşacak yeni dengelere oynamaktadır.
Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök Radikal gazetesinde yayınlanan Mehmet Ali Kışlalı’nın (9.11.2003) yaptığı röportaj da; Kıbrıs, Kürt sorunu, federal Kürdistan vb. konularda görüşlerini açıklamıştı. Bu açıklamada, federal bir Kürdistan fikri kabul edilmekle beraber, nasıl bir federalizm olacağı konusunda bazı çekinceler öne sürülmektedir. Ulusal esaslara göre kurulmuş, kendi ordusuna ve Kerkük petrollerine sahip bir federal Kürdistan’ı bağımsız bir Kürdistan ile eş tutuyorlar. Gönüllerinden geçen coğrafi esaslara göre oluşmuş, ordusu gibi, petrolü de yine merkezi hükümete bağlı, Türkmenlerin söz sahibi olduğu federatif bir yönetim. 16 Ocak’ta, Genelkurmay 2. Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamalarında yer alan “Etnik federasyon çok kanlı olur” tehdidi, Aralık ayı içinde Kerkük’te yaşanan kanlı çatışmaları çağrıştırıyor ve Türkiye’nin çeşitli yollarlar bu sürece askeri müdahaleler yapacağını hissettiriyordu.
Federal Kürdistan tartışmalarının kızıştığı bu günlerde, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın Kıbrıs atağından sonra federal Kürdistan’la ilgili diğer açıklamada Ege ordu komutanı Hurşit Tolon’dan geldi. 17 Ocak’ta askerlerin tamir ettiği bir ilkokulun açılış töreninde AKP’yi kastederek “hainler yetişmeye başladı bu ülkede” dedikten sonra “Türkiye’yi ilgilendiren olay, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmayarak parçalanması olayıdır. Bu parçalanma olayı başlangıçta, etnik temele dayalı, yani Kürt federasyonu adı altında bir federasyon olur. Irak’ta başlangıçta federasyon olur, gelecek yıllarda bakarsınız bağımsız devlete dönüşür ki, bu hedefleri 1908’lerden beri vardır. Arkasında da İngiltere vardır, Batı vardır. Bunu biliyorsak, kitaplar yazıyorsa söylemeyelim mi?” şeklindeki veciz ifadeleri ile konuya ordu içindeki geleneksel kanadın yaklaşımını özetlemiş oldu. Özü itibariyle Genelkurmay açıklamalarından farklı olmayan bu görüşlerdeki fark AKP ve ABD’ye karşı daha sert bir politika izlenmesi talebinde yatıyor.
PKK-KADEK-KONGRA-GEL
Türkiye’deki Kürt hareketi, kaderini ABD ve bölge devletlerine endekslemiş etkisiz bir güç olarak sessiz sedasız duruyor. Kürt hareketinin çizgisi Abdullah Öcalan’ın sağlığı, Kürtlerin dilini, kültürünü ve sanatını geliştirebilmesi gibi daha çok bir insan hakları faaliyeti sayılabilecek bir noktaya doğru geri çekilmiş durumda.
Irak Kürdistan’ındaki binlerce silahlı PKK’lının durumu, Türk devletinin federal Kürdistan pazarlıklarında ABD ile arasında en önemli malzemeyi oluşturmakta. Bu günlerde gerek Genelkurmay 2. Başkanının gerekse de AKP hükümetinin PKK’yı öne çıkaran üslubu, dışişlerinin Irak Kürdistanı’na ilişkin manevralarında bu konunun hareket noktası haline getirileceğini gösteriyor. AKP elini güçlendirmek için hamisi ABD’den PKK’nın kellesini istiyor. Bu takdirde iç politikada eli güçlenebilir ve ordu içinden gelen saldırılara direnecek güç bulabilir. ABD’nin sona sakladığı kozlardan olan PKK silahlı gücü, şimdi artık masaya yatırılır bir duruma geldi mi? ABD Türkiye’ye “Federal Kürdistan projesine ses çıkarma, karşılığında PKK’yı al” diyecek mi; Türkiye bu ödünle yetinip, geleceği, geleceğe mi bırakacak; PKK’nın Irak Kürdistan’ındaki askeri varlığı sona mı erecek?.. Bu soruların yanıtları Mart ayına kadar netleşmiş olacak. Bu yanıtlar hangi doğrultuda olursa olsun Türkiye’de devlet iktidarı içindeki güç konumlanmaları ciddi bir biçimde değişecek. Son günlerde devletin tepesinde yaşanan hareketlenme bu nedenle daha şiddetli bir iktidar çatışmasının da hazırlıkları olabilir.