Dr. Chris Busby, İsrail’in 2024 Beyrut saldırısında Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hassan Nasrallah’ı öldürmek için uranyum bazlı bir bomba kullandığını kanıtlayan, uzun dönem halk sağlığı riskleri oluşturan havada yayılan radyoaktif parçacıkları ortaya çıkaran kanıtlar sunuyor
Keşfettiklerimizi daha iyi anlayabilmeniz için önce biraz arka plan bilgisi vereceğim. 2006 yılından bu yana Green Audit, Irak, Gazze ve Lübnan’daki savaş alanlarında uranyum uçlu füzelerin ve bombaların ortaya çıkmasını araştırmakta. Kanıtlar, 1991 yılından bu yana “İsrail” ve ABD tarafından yeni bir nükleer savaş başlığı içeren yeni bir silahın kullanıldığını göstermektedir.
Geçen ay, Prof. Cihad Abboud, Dr. Robert Daly ve muhabir Yvonne Anwar Saouiby’nin yardımıyla, 27 Eylül 2024’te bir İsrail bombasının Hassan Nasrallah’ı öldürdüğü Beyrut’un Dahiye bölgesindeki çarpma noktasından toprak örnekleri aldık. Bu örnekleri, bu amaçla daha önce kullanılmamış bilimsel bir yöntemle analiz ettik. Sonuçlar, biraz sonra anlatacağım, ilginç ve korkutucu. Ama önce uranyum silahları hakkında bazı bilgiler vereyim.
Doğada bulunan uranyum elementi, çoğunlukla uranyum 238’den ve yüzde birden daha az olmak üzere uranyum 235’ten oluşur.
Uranyumdan ayrıştırılan U-235, yaklaşık 10 kilogramlık bir parçaya yoğunlaştırıldığında nükleer fisyon patlamasına neden olur. U235 nötronlar üretir ve daha fazla nötron üretmek için yeterli nötron varsa, Hiroşima’dakine benzer kontrolsüz bir patlama meydana gelir.
Hiroşima tipi bombalar (Uranyum 235’in fisyonunu kullanan) geliştirildikten sonra, bunlar daha büyük bir bomba türü olan hidrojen veya termonükleer bombaların tetikleyicisi olarak kullanıldı. Bu bombalarda reaksiyon fisyon (bölünme) değil, nükleer füzyondur (birleşme). Yakıt olarak ağır hidrojen, yani döteryum kullanıldı. Bu iki bomba türü günümüzde nükleer silah olarak bilinir ve kontrol altında tutulur. Herkes bilir ki, bu bombaların kullanıldığı bir nükleer savaş olursa, Dünya’daki yaşam sona erer.
Nükleer patlamalar muazzam bir ısı ve gama radyasyonu üretir ve U-235, topluca radyoaktif serpinti olarak adlandırılan bir dizi, çok radyoaktif elemente ayrılır: Strontium-90, Sezyum-137 vb. Bu maddeler insanları öldürür, kısırlığa, doğum kusurlarına ve kansere neden olur. Artık Hiroşima’da kanserlere ve genetik etkilere neden olan şeyin, bölünmemiş uranyum içeren ve kara yağmur şeklinde ortaya çıkan radyoaktif serpinti olduğunu biliyoruz. Ancak ABD bunu örtbas etti, nükleer enerjiyi ve nükleer silahları daha da geliştirmek için dış etkiye (external exposure) dayalı sahte ve aldatıcı bir radyasyon kanseri modeli oluşturdu.
Gerçekten de yeni bir bomba var. Zenginleştirilmiş uranyum insan yapımıdır, doğada bulunmaz.
Al-Mayadeen English, illüstrasyon, Batoul Chamas
Yeni bir askeri gelişme Seyreltilmiş (depleted) Uranyum (DU) silahlarıdır. Seyreltilmiş Uranyum, fisil zenginleştirilmiş uranyumun çıkarılması sırasında ortaya çıkan atık üründür. Çok yoğundur, ancak sert bir hedefe ateşlendiğinde çok yüksek sıcaklıkta şiddetli bir şekilde yanar. ABD’nin A-10 Warthog uçaklarından atılan DU mermileri Körfez Savaşlarını kazandırmıştır, çünkü bu mermiler, kalem büyüklüğünde ve sadece 300 gram ağırlığında olmasına rağmen tank zırhını delip içindekileri yaktıktan (cesetler kömürleşir) sonra çoğu zaman diğer taraftan çıkar. Tüm bunları 2000 yılında Irak’ta kendi gözlerimle gördüm. Tanklardaki delikler radyoaktifti. Ancak ABD, bombalarda veya füzelerde DU kullandığını hiçbir zaman kabul etmedi, sadece mermi ve tank mermilerinde kullandığını kabul etti.
DU ilk olarak 1991 Körfez Savaşı’nda kullanıldı. Daha sonra Kosova’da ve 2003’te Irak’ta kullanıldı. Savaş gazileri, birçok garip semptomla birlikte bir hastalık geçirdiler: Körfez Savaşı Hastalığı. Çocukları deformitelerden muzdaripti ve kansere yakalandılar. Irak’ta bazı meslektaşlarımla bir araştırma yaptım ve hakemli dergilerde üç makale yayımladım. Bunu Cenevre’deki BM İnsan Hakları Konseyi’ne sundum. 2003 yılında ABD tarafından saldırıya uğrayan Felluce kentinde kanser ve genetik etkileri inceledik. Özellikle çocuklarda ve gençlerde çok yüksek kanser ve lösemi oranları (Hiroşima ile karşılaştırılabilir) tespit ettik, yüksek doğum kusuru oranı bulduk ve zarar görmüş çocukların annelerinin saçlarında zenginleştirilmiş uranyum (EU) bulduk. Bu çok önemli bir bulguydu, çünkü ABD sadece seyreltilmiş uranyum (DU) kullandığını itiraf etmişti.
Giderek, soğuk füzyonu kullanan gizli bir ‘temiz’ nükleer silah, bir tür yarı nükleer silah olduğu ortaya çıktı. Kısaca, hidrojen bombalarının etkisini yaratıyordu, ancak fisyon tetikleyicisine ve fisyon serpintisine gerek duymuyordu. Ben buna Kızıl Cıva adını verdim (Batı’da, Sovyetlerin uydurduğu bir silah olarak tanımlanan, ancak muhtemelen gerçek bir silah olan Kızıl Cıva, Stalin’in zenginleştirilmiş uranyum için kullandığı kod adıydı).
2006 yılında, Lübnan’ın güneyinde atılan bir İsrail bombasından alınan örnekleri inceledik ve EU bulduk. Daha sonra 2009 yılında Gazze’den alınan örnekleri inceledik ve yine EU bulduk. 2021 yılında, bazı bağımsız araştırmacılar, analiz ettikleri 55 Gazze örneğinin çoğunda EU buldu ve sonuçlarını prestijli Nature dergisinde yayımladı.
Bu ne anlama geliyor?
Bu, yeni bir silahın var olduğu ve sistematik bir biçimde kullanıldığı anlamına geliyor. Zenginleştirilmiş uranyum doğada bulunmaz, insan yapımıdır. 2006 yılında ünlü İtalyan fizikçi Prof. Emilio Del Guidice ile bu konuyu tartıştıktan sonra, bir şekilde doğrudan döteryum kullanan ve füzyon cihazı olarak çalışan, nötronlar ve çok yüksek sıcaklıklar üreten, ancak çok az radyoaktif serpintiye neden olan bir uranyum silahının var olduğu sonucuna vardık. İsterseniz ‘temiz bomba’ diyebilirsiniz. Del Guidice, 2014 yılında bu konu hakkında bir kitap yayımladı: The Secret of the Three Bullets (Üç Kurşunun Sırrı). Yazar, kitap yayımlanmadan önce ani bir şekilde vefat etti.
Nötron bombası, beton duvarların arkasına, sığınaklara ve tünellere saklananları öldürmek için idealdir. Felluce’de, Gazze’de, Lübnan’da örneklerini gördüğümüz gibi. Nötronlar, herhangi bir belirgin klinik iz bırakmadan öldürür. Maruz kalan insanlar sadece öksürür ve birkaç gün içinde ölür. Akciğer hücreleri, böbrek hücreleri, kan hücreleri, tüm dokular ölür. Doktorlar şaşkına döner. Kurbanlar eğer açık alanda iseler, ilk yüksek sıcaklık patlamasından olağanüstü yanıklar alırlar. Bu tür kurbanlar Gazze ve Lübnan’da kaydedildi. Nötronları düşünene kadar hepsi açıklanması zor olaylar. Bu tür nötron silahları küçüktür, mülkleri tahrip etmez ve fisyon ürünü bırakmaz. İsterseniz mini nükleer bomba diyebilirsiniz. Kalan gama radyoaktivitesi arka planın ortalama 20 katıdır ve yaklaşık 15 hafta içinde bozunarak, arka plan düzeyine düşer. Radyasyonun nedeni, aktivasyon (ateşleme) ürünleridir. Nötronlar, topraktaki veya patlamanın yakınındaki elementlerin çekirdeğine girer ve bunları radyoaktif ve hızlı bozunan farklı elementlere dönüştürür. Örneğin, toprak sodyum atomlarıyla doludur. Doğal Sodyum-23, bir nötron eklenerek Sodyum-24’e dönüşür. Sodyum-24, 14 saatlik kısa bir yarı ömre sahip bir gama yayıcıdır. Böylece, radyasyon birkaç gün içinde tamamen yok olur.
Son zamanlarda keşfettiklerimiz ve bu keşiflerin anlamı üzerine konuşursak, uranyum bombası patladığında (veya DU penetrator -seyreltilmiş uranyum zırh delici-, tank zırhına çarptığında), ortaya çıkan muazzam sıcaklık uranyumu buharlaştırarak plazma haline getirir. Bu, kaynak makinesindeki ark gibidir, ancak çok daha büyük bir ısı üretir. Bu, beyaz, sıcak, iyon adı verilen yüklü uranyum atomlarından oluşan bir gazdır. Bunlar, çoğunlukla oksijen olmak üzere çevrede olan her şeyle reaksiyona girer ve soğudukça uranyum oksit parçacıkları oluşturur. Çok küçüktürler, yaklaşık 1 mikron (0,001 mm) boyutundadır ve vücuttaki canlı bir hücrenin yaklaşık 1/10’u kadardır, ancak radyoaktiftir ve hem U-238 hem de U-235 alfa parçacıkları yayarak bozunur. Bu parçacıklar, küçük yüklü mermiler gibidir ve yaklaşık 40 mikron (4 hücre) uzunluğunda bir iz bırakarak dokuları parçalar. Bu etkiler DNA’ya zarar verir ve hücrenin ölümüne yol açabilecek veya kansere yol açabilecek mutasyonlara neden olur. DU ile yapılan deneyler sayesinde bu parçacıklar hakkında her şeyi biliyoruz.
İngiliz Hükümeti Seyreltilmiş Uranyum Denetim Kurulu (DUOB) üyesiyken, Kraliyet Derneği ve ABD Kongre Komitesi’ne uranyum ve sağlık konusunda kanıtlar sundum. Bu arada, ölçümler gazi askerlerin idrarında EU bulunduğunu gösterdi. Bu nedenle, parçacıkları aramak için Gazze ve Lübnan’daki bombalama alanlarından toprak örnekleri istedim.
Uranyum parçacıklarını aramak için CR39 plastik kullandık. Bu plastik, alfa parçacıklarının izlerini kaydeder. Toprak örneğinin üzerine uzun süre bırakıldıktan ve sıcak potasyum hidroksit içinde 4 saat boyunca geliştirildikten sonra izler plastiğin üzerinde görünür hale gelir.
Uranyum zayıf bir alfa yayıcı olduğundan ve parçacıkları çok küçük olduğundan, biz 30 gün boyunca maruz bıraktık. Bulduğumuz şey, numunede çok sayıda uranyum sıcak parçacığı olduğuydu. Bunlardan biri, 400X büyütme oranına sahip mikroskop fotoğrafında gösterilmektedir. Bunun uranyum olduğunu nasıl biliyoruz? İz resminin boyutu ve maruz kalma süresinden biliyoruz. Ne tür uranyum? EU mu, DU mu? Bunu bilmiyoruz, ancak numune kütle spektrometresi için bir laboratuvara analiz için gönderildi, bu bize bilgi verebilir. Bunun sıcak bir parçacık olduğunu nasıl anlıyoruz? Çünkü normalde CR39 üzerindeki izler tek tek atomlardan kaynaklanır ve rastgele aralıklarla dağılır. Sıcak parçacık izleri ise tek bir yerde kümelenir, çünkü milyarlarca uranyum atomunun her yöne dağılan tek ve büyük parçacıklarından kaynaklanır. Sadece plastiğe doğru uçanlar kaydedilir ve kabarcıklar izlerin kesitini gösterir.
Uranyum sıcak partikül görüntüsü, X400
Başka ne öğrendik? Çok önemli ve yeni bir gözlem. CR39 plastik, toprak örneğine karşı kapalı bir kaba yerleştirilmişti. Ancak CR39 plastik lamında toprak örneğine bakmayan tarafında, yani havaya dönük karşı tarafında sıcak parçacıklar olduğunu gördük. Bu, sıcak parçacıkların 30 gün boyunca topraktan havaya karıştığı ve havadan yüzeye çöktüğü anlamına gelebilir. Bu da, bu bombaların kullanıldığı yerlerde havanın bu parçacıklarla dolu olduğu ve dolayısıyla insanların bunları soluyabileceği anlamına gelir. Akciğere girdiklerinde (ve 10 mikrondan küçük tüm parçacıklar akciğere girer), lenfatik sisteme taşınır ve vücudun herhangi bir yerinde kalabilirler. Bu parçacıklar neredeyse hiç çözünmez (deneylerden biliyoruz) ve bireyin hayatının geri kalanında orada kalarak yüksek doz, lokal yıkıcı enerjiye neden olurlar: Plastikte ürettikleri ve resimde gördüğünüz hasarın aynısı. Bu resim bir insan akciğeri veya böbreği ya da başka herhangi bir organ.
Bunu, 2001 yılında Nippon TV ile Kosova’ya yaptığım ziyaret sırasında, Gjakove’deki kar birikintilerinde DU kalıntıları bulduğumda zaten ortaya çıkarmıştım. Bu birikintiler tank saldırılarından uzaktaydı ve bu nedenle kar, DU’yu havadan çökertmişti. Tabii, parçacıklar rüzgarla uçmuş da olabilirdi. Burada, muhtemelen bir elektrik alanı etkisiyle, parçacıkların kendi kendilerine havaya karıştığını görüyoruz. Bu yeni bir şey.
Özetlemek gerekirse:
Birincisi, Hassan Nasrallah’ı öldüren İsrail bombası bir tür uranyum bombasıydı. İkincisi, CR39 kullanarak görüntülediğimiz parçacıklar havaya karışmaktadır, bu da Dahiye bölgesini kirletip rüzgarla birlikte yayılacağı anlamına geliyor.
Bir şey daha var. Dr. Cihad Abboud, patlamadan yaklaşık on iki hafta sonra olay yerinde gama radyasyonu ölçümleri yaptı. Olay yerinin hafif (ancak önemli ölçüde) radyoaktif olduğunu tespit etti (300 nSv/saat karşı 100 nSv/saat). 2006 yılında, birlikte çalıştığım Prof. Ali Al Khobeisi, daha sonra zenginleştirilmiş uranyum bulduğumuz Khiam kraterinin yakınında benzer biçimde, 10 kat fazla radyasyon tespit etti.
Şimdi ne olacak? Bu İsrail bombalarının kalıntıları bir halk sağlığı sorunu oluşturmaktadır. Uranyum parçacıkları ayrım gözetmeden etki gösterdiğinden, uranyum kullanımı bir savaş suçudur. Buna rağmen yeni zenginleştirilmiş uranyum bombası üzerine bilimsel araştırmalar devam etmektedir.
Orijinal başlık: İsrail’in yeni uranyum bombalarının yapısı: Beyrut’tan kanıtlar
[Al-Mayadeen English’te yer alan İngilizce orijinalinden Murat Karadeniz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.