Mezuraları hazır elimize almışken boyunun ölçüsünü almaya niyetlendiklerimizin sayısı artıyor. Obezite nasıl ki bir beslenme sorunudur ve sınıfsaldır, “verilen her işi yaparım” demek de sisteme angaje olmayı kabullenmek ve işçi sınıfının tarihi birikimini inkar etmek demektir
Sağlık bakanlığının obezite ile mücadelesi sokaklara taşmışken bakanlığın bedenlerimiz üzerindeki tahakküm telaşını nasıl okumalıyız? Meseleyi sağlık okur yazarlığını arttırmak olarak bakarsak okur ama yazamam diyenler fazla olabilir, hiç girmeyelim o konuya.
Sağlıkta dönüşüm programının tamamlandığını düşünüyorken her bakanlık hamlesinin sağlık sistemine çağ atlattığını iddia ediyor. Dünya sağlıkta dijitalleşme ve yapay zekayı tartışırken, tartı ve mezuralarla sağlık emekçilerini sokaklara döken, vatandaşı mahcup ama düşünüldüğünü hissettiren mağrurlukla tartılara çıkaran da çağ atlayan aynı sistem. Çöplüğünde debelenen neoliberalizmin lordları çöpe dönüştürmeye azmettiği bedenlerimizin üzerinde tepiniyor. Açlık gerçek, obezite neden, diyabet sonuç. Bakanlığın iki aydaki on milyon tarama hedefi on milyon diyabet hastasıyla Avrupa üçüncüsü olmamızla alakalı olabilir, 10’un gizemini bir miktar çözmüş olabiliriz. Peki bu hastalıktan beslenen sağlık sistemi kaç hastanın rutin kontrollerine sıra bulmasına izin veriyor.
Neyi varmış sağlık sisteminin; gıcır gıcır şehir hastaneleri, kaybolan hastane kuyrukları, hizaya sokulan birinci basamak, elbette dünya markamız sağlık turizmi. Sağlık Bakanı Memişoğlu Dünya Sağlık Asamblesinin 78’inci genel kurulunda, sağlık alanında yeni bir adım atarak Sağlıklı Türkiye Yüzyılı Programı’nı hayata geçirdiklerini, ‘Health Türkiye’- üf çok havalı- markasıyla sağlık turizmi faaliyetlerini daha etkin, verimli ve entegre bir yapıya kavuşturduklarını müjdeliyordu. Aynı esnada Anadolu şehirlerinde TSM’den görevlendirilen ve en az biri sağlıkçı olan ekipler tartı ve mezura marifetiyle ‘obez’ vatandaşlara olası gözden kaçmalara karşı çevirme yapıyordu. 10 Mayıs-10 Temmuz tarihleri arasında 10 milyon vatandaşa ulaşmayı hedefleyen bakanlığın “10” ile ilgili bir takıntısı var mı bilinmez ama ASM’lere gönderdiği yazıda da geleni, geçeni, çalışanı, misafiri gözden kaçırma diyerek kararlılığını ortaya koyuyor.
Pandemide verilerin ya hiç verilmemesi ya da yanlış verilmesi bakanlığın şeffaflık konusundaki tavrını açıkça ortaya koyarken iki aya sıkıştırılmış seksen bir ildeki on milyon talihlinin boy ve ağırlıklarının hangi amaç için kullanılacağı ya da yine pandemi sonrası ortaya çıktığı gibi hangi şanslının akademik tezlerine konu olacağını hatta el yükselterek küresel sağlığın hizmetine sunulacak hangi zayıflama ilacına yönlendirileceğini bilemiyoruz, niyet okuyoruz. E okuyoruz tabii biz de sağlık okur yazarlığından payımıza düşeni.
Obeziteye dönelim, sonuçta gündemimizi ayın on dördü gibi doldurdu. Tıp dergisi Lancet’te 2024’te yayımlanan bir araştırmaya göre dünyada bir milyardan fazla kişi obez ve 2022 verilerine göre bu kişilerin yaklaşık 880 milyonunu yetişkinler ve 159 milyonunu ise çocuklar oluşturuyor. Türkiye’de obezite oranı %17, kadınların yüzde 20,9’u, erkeklerin yüzde 13,7’si. Kadınlarda oran daha yüksekmiş, başımıza gelenler geleceklerin aynasıdır, hay aksi. -Bu arada taramalar 18 yaş üstü- Obeziteden kaynaklı düşükler, intrauterin ölümler, gebe kalamamalar… göbekli erkekler de iyice arttı…
Yoksulluğun göstergesi, işçi sınıfının baş belası, hayır ne yiyor ki obez oluyor millet! Yok işte burada bir soluklanıyoruz; yemek beslenmek demek değil, açlığını gideriyor bu millet! İşte bakın; 2025’in ilk çeyreğinde ülkede genel işsizlik oranı yüzde 8,2 iken, 15-24 yaş arası gençlerde bu oran yüzde 15’e ulaştı. DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi’ne (BİSAM) göre, Şubat 2025 döneminde dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 22 bin 886 TL, yoksulluk sınırı 79 bin 2865 TL. Yani gelirin dağılımı nasıl adaletsizse karbonhidratın girdiği vücuttaki dağılımı da o kadar adaletsiz! Zenginliğin değil fakirliğin göstergesi obezite. 18 yaş üstünü izlemeye alan bakanlığın izleyemediği bir grubu SES ve TTB izledi ve raporladı. 29 Kasım 2024 tarihinde de kamuoyu ile paylaştı: Deprem Bölgesindeki 5 Yaş Altı Çocukların Beslenme Durumları Adıyaman Örneği. Adıyaman’da 400’ün üzerinde çocuk ile yapılan ölçümler ve 25 kişiyle yapılan nitel görüşmelerde çıkan sonuçların bir kısmı şöyle: Hanelerin %85’ten fazlasının iki ve daha fazla çocuğu var. Çocukların %57’si ruh sağlığı sorunu yaşıyor. 0-47 ay çocuklarında yaş ilerledikçe öğün sayısı azalmakta, 48-59 ay çocuklarının %3,6’sının düzenli bir öğünü yoktur. Çocukların yüksek enerjili paketli gıda (abur cubur) tüketimi 6 aydan itibaren başlamakta; çocukların yetersiz ve dengesiz beslenmesinde en önemli sebep, ucuz gıdalara yönelimdir. Yeterli protein alınamaması, okulda öğle yemeği sağlanmaması ve gıda güvencesizliği. Sonuç; beş yaş altı çocukların %14,4’ünde bodurluk, %6’sında zayıflık, %6,4’ünde aşırı kiloluluk belirlenmiştir. Her üç beslenme sorunu da en çok 0-11 ay çocuklarında görülmektedir. Bauman’ı gel de anma: Küresel kapitalizm gelir dağılımını önemsemez. Gelir dağılımının ortaya çıkaracağı felaketin önlenmesi için gerekli olan uzun vadeli kararlar almaktan acizdir. Bu ölçümler Adıyaman’da yapılırken çevirmeye takılan vatandaş ne düşünür acaba ya da Hatay’da. Ölçümleri yapan sağlık emekçisi sorabiliyor mu nasıl besleniyorsunuz diye.
Obezite çok konuşulur, konuşulmalı, şimdi neredeyse hiç konuşulmayan mezurayı tutan elleri konuşalım.
Küresel sağlık hizmetinin inşaasında aktif rol alan sağlık ordusunun yılmaz neferleri sağlık emekçileri kendilerine bahşedilen bu vazifeyi yaparken sosyal medyada epey konu oldular. “Kaçın yakalanmayın” diyeninden “kilo ölçenlerin de kilolarını ölçün” diyenlere kadar her koşulda mizahı elinden bırakmayan asık suratlı bir kitle epeyce beslendi -bu da bir çeşit obezlik olabilir mi?
Anneme sokakta kilo ölçtüğümü söylemeyin, akışkan nüfusta performans yememek için gebe kovaladığımı sanıyor!
ASM’lere uçanı kaçanı ölçün derken TSM emekçilerine ne görevler vermiş ne görevler; bulaşıcı hastalıklar, bağışıklama ve salgın kontrolü, tüberküloz kontrolü, kadın ve üreme sağlığı hizmetleri, çocuk ve ergen sağlığı hizmetleri, kanser erken teşhis… liste uzar gider… TSM’ler havuzdur aynı zamanda tüm bu görevlerin haricinde bi bakmışsın bir eğitim araştırma hastanesinin yeni açılan yoğun bakımında bi bakmışsın bir ASM’de bir bakmışsın bir entegre hastanede nöbettesin. Birinci basamak, ikinci, üçüncü basamak görevlendirmelerle bozulan iş barışına giremiyoruz, bu yazının konusu değil. Geride kalanlardan bir de tartı mezura ekibi çıkar, kalanlar koruyucu sağlık hizmetlerinin ifası ve inşası için iki ay dişini sıksın.
Sağlık ve sosyal hizmet emekçileri artık sabahı bile beklemeden telefonlara gelen mesajlardan ertesi gün nerede çalışacağımızı öğreniyor. Bir daha evine dönemeyenler, işine dönemeyenler, yurduna dönemeyenler var.
Çalışılan binaların bile güvenli olmadığı sağlık yüzyılında şiddet hastane koridorlarında ambulanslarda kol gezerken, emekçiye cimri, vitrine cömert sağlık bakanlığı ne için yapıldığı belli olmayan uydurma görevlerle sağlık emekçilerini tam anlamıyla sokağa atmıştır. Şiştik be, obeziz, hem bedenen hem ruhen. Korkuyoruz daha geleceklerden bakanlığımız müjdelemiş yine; “Obeziteye karşı 10 bin adım” şahane sloganıyla sağlık emekçilerinin mesaisi boyunca kaç bin adım attığından haberi var mı. “Milli Eğitim Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı gibi bakanlıklar ve gıda sektörü gibi paydaş kurumlarla işbirliği içinde çalışılması ve tüm yurtta kampanyaların geliştirilerek yapılması planlanmaktadır”. Yolla gelsin… kamu hastanelerindeki yemeklere eşlik eden yabancı cisimlerin obeziteye katkısı var mı sayın bakan. Yoksulluk sınırında verilen maaşlarla gıdanın eriştiğimiz kadarı ne kadar sağlıklı, ne yediyorsunuz ki ne bekliyorsunuz?
Mezuraları hazır elimize almışken boyunun ölçüsünü almaya niyetlendiklerimizin sayısı artıyor. Obezite nasıl ki bir beslenme sorunudur ve sınıfsaldır, “verilen her işi yaparım” demek de sisteme angaje olmayı kabullenmek ve işçi sınıfının tarihi birikimini inkar etmek demektir.
Obezitenin sınıfını değiştirdiği günümüzde 1979-80 yıllarına Fatsa Çocuk Korosu’nun ODTÜ’de seslendirdiği şarkıdan bir kesit bırakıyorum buraya, aradığını bulamayanlara adres olsun:
…
‘’çarşıya vardım mavzeri aldım
işçim ve köylümle şiş göbek aradım
soyguncular kaçıyor ben kovaladım
gidelim gidelim nerelere gidelim
bu yol iktidar yolu hep beraber gidelim’’
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.