Trump Batı İttifakı’nı dağıtırken… – Korkut Boratav (soL)
Trump, bugünkü tahripkâr kolektif emperyalizme Ukrayna’dan başlayarak son mu verecek? Yoksa tam aksine NATO üyesi Kanada’ya kadar uzanan çılgın yayılma talepleri, girişimleri ile yeni tehlikeleri mi tetikleyecek

Donald Trump, ikinci defa Başkan seçildikten sonra ABD’yi faşizme dönüştürme doğrultusunda adımlar atıyor. Milyarder bir faşist (Elon Musk) de bu süreçte özel bir rol üstleniyor. Bu gelişmeleri bu köşede aktardım; değerlendirdim (“ABD’de Trump-Musk Faşizmi”, 21 Şubat 2025).
Trump’ın şaşırtıcı marifetleri faşist dönüşüm ile sınırlı değil. Emperyalist sistemi uzunca bir süre biçimlendirmiş olan Batı İttifakı’nı dağıttı. Bu ani şok sonunda emperyalizm, I’nci Cihan Savaşı arifesindeki parçalanmış, tehlikeli niteliğine mi dönüşecektir?
Bu son dönüşümün aşamalarına, bağlantı ve uzantılarına dikkat çekelim.
Ayrışmayı tetikleyen sorun: Ukrayna savaşı
Ukrayna Savaşı, Batı İttifakı’nın 2014’te Kiev’de düzenlediği “meydan darbesi” ile tetiklendi. Giderek Rusya’yı hedefleyen bir vekâlet savaşına dönüştü. Batı’nın vekâletini Ukrayna üstlendi. Savaşın, “son Ukraynalı’ya kadar” Rusya’ya karşı sürdürülmesi kararlaştırıldı. Bu tasarımın Gorbaçov dönemine uzanan kökenini, aşamalarını bu köşede tartışmıştım.1
Ukrayna’daki 2014 darbesi Obama Yönetimi tarafından düzenlenmiş; 2020 başkanlık seçiminde Trump’ı yenilgiye uğratan başkan yardımcısı Joe Biden bu darbede aktif rol almıştı. Biden ile gerilimli siyasal rekabeti Trump’ın dış politikasına yansıdı. İlk başkanlık döneminde Putin’le sıcak ilişkiler oluşturdu ve son seçim kampanyasında Ukrayna’ya hızla barış getireceğini vaat etti.
Ukrayna savaşını “sonuna kadar sürdürme” eğilimine yeni Trump yönetiminden ilk aykırı görüşü Savunma Bakanı Pete Hegseth 13 Şubat’ta Brüksel’de açıkladı:
Ukrayna’da savaş son bulmalıdır. Ukrayna NATO’ya girmeyecektir. [Savaş öncesindeki] 2014 sınırlarına dönüş unutulsun. Rusya’ya karşı savaşa Amerika hiçbir surette bulaşmayacaktır (Global Research, 17 Şubat 2025).
Benzer doğrultuda önemli bir adım Trump’ın 12 Şubat’ta Putin’e açtığı telefon görüşmesi ile atıldı. İki lider Ukrayna savaşına son verecek görüşmeleri başlatmak hususunda anlaştılar.
İlk toplantı 18 Şubat’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da ABD ve Rusya Dışişleri Bakanlığı heyetleri arasında yapıldı. Batı İttifakı’nın diğer üyeleri ve Ukrayna görüşmelere çağrılmadı. ABD ve Rusya Dışişleri bakanları (Marko Rubio ve Sergey Lavrov) heyetlere başkanlık etti. Trump ve Putin’in aynı konuda ikili bir görüşme yapması hususunda anlaşıldı.
Ukrayna başkanı Zelensky, ülkesinin katılmadığı toplantılarda alınan kararları kabul etmeyeceğini açıkladı. Batı İttifakı’nın Almanya, Fransa ve Britanya gibi “ağır topları” ise devre-dışı bırakılmanın hayal kırıklığını sadece suskunlukla yansıttılar.
Başkan Yardımcısı’ndan Batı’ya saldırı…
Riyad görüşmeleri ile aynı günlerde Münih Güvenlik Konferansı yapılmaktaydı. Konferans’ta ABD’yi Başkan Yardımcısı J.D. Vance temsil etti. “Okur-yazar bir siyasetçi” olarak Trump’ın halefi olarak da görülen Vance zehir-zemberek bir konuşma yaptı. Batı İttifakı’nın yerleşik siyasal çizgisini anti-demokratik olduğu için eleştirdi. Almanya, İngiltere ve İsveç’ten baskıcı uygulamaları sıraladı. Romanya’daki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun AB baskısı sonunda iptalini örnek gösterdi:
Ülkelerinizdeki tutucu partilere karşı uyguladığınız baskı, Avrupa demokrasisini Rusya’dan, Çin’den daha fazla tehdit etmektedir. Kendi halkınızın görüşlerinden, vicdanından korkuyorsunuz… Avrupa’nın sorunları çoktur; ama bugün karşılaştığınız kriz kendi eserinizdir.
Almanya Dışişleri Bakanı Pistorius oturumu izlerken Vance’i yüksek sesle protesto etti. Şansölye Steinmeier’in tepkisi de sert oldu:
Açıkça gözlüyoruz ki ABD yönetiminin dünya görüşü bizimkinden çok farklıdır. Yıllar boyunca inşa ettiğimiz ortaklıklara, yerleşik kurallara değer vermemektedir (WSJ, 14 Şubat; CounterPunch, 18 Şubat 2025).
Trump Yönetimi’nin aykırılıklarının son örneğini hep birlikte TV’lerde izledik: Donald Trump ve yardımcısı Vance, Ukrayna Cumhurbaşkanı Velensky’yi Beyaz Saray’ın Başkanlık Makamı’nda açıkça hırpaladılar.
Financial Times suçluyor: ABD artık düşmanımızdır…
ABD’nin kopması sonrasında Batı liderliğinin doğal adayı Birleşik Krallık’tır. İngiltere’nin emperyalizm deneyimlerinin zenginliği, ülkeyi bu mevkiye layık kılar. Ukrayna savaşına aktif katılımda da İşçi Partisi iktidarı Biden’ı yakından izledi ” ABD yapımı uzun menzilli füzeler Rusya içindeki hedefleri Ukrayna’dan ateşlenerek vurmaya başladıktan iki gün sonra İngiltere yapımı Storm Shadow füzeleri de Ukrayna’dan Rusya’ya saldırdı (Sputnik, 21 Kasım 2024).
“Trump’ın kopması” sonrasında da en sert tepkilerin İngiltere’den gelmesi şaşırtıcı değildir. Bir örnek uluslararası finans kapitalin sözcülüğünü temsil eden itibarlı Financial Times (FT) başyazarı Martin Wolf’un makalesidir (25 Şubat 2025).
Wolf’un yazısının başlığı herhalde Batı İttifakı’nın bu konudaki ortak görüşünü de yansıtmaktadır: “ABD, artık Batı’nın düşmanıdır.” Yazı da aynı minvalde devam ediyor: “Son iki haftada öğrendik ki sadece otokrasilerin özgüveni artmakla kalmıyor; ABD de onların safına katılıyor… Özgürlükler 1942’deki kadar tehdit altında değildir; ama tehlike ciddidir.”
“Avrupa ya gerekeni yapacak; ya da dağılacaktır. Avrupalılar liberal ve demokratik normlara dayanan daha sağlıklı bir işbirliği gerçekleştirmek zorundadır. İlk adımları Ukrayna’yı Rusya’nın kötülüğünden kurtarmak olmalıdır. Beceremezlerse dünyanın büyük güçlerinin eğlencesi olacaklar.”
Martin Wolf 1990-sonrasının kolektif emperyalizmi dağıldığı için hayıflanmaktadır. 2025 dünyasını Britanya’nın Nazi Almanya’sına yenilgi eşiğine geldiği 1942’ye benzetmesi ise yanlıştır. Avrupalılara “Ukrayna savaşına devam…” ile sınırlı kalan tavsiye de şimdilik boşlukta kalmaktadır.
Büyük güçler emperyalizmi mi? Kolektif emperyalizm mi?
İşçi Partisi eğilimli Observer gazetesinde ABD’nin son dış siyaset yönelişini eleştiren başyazı da dikkat çekicidir (22 Şubat 2025). Yazı anlamlı bir tarihsel tespit ile başlıyor:
Dünya bir dönüm noktasına geliyor: Birleşmiş Milletler’in yönettiği, kurallara dayalı, çok-taraflı sistem çöküyor; onun yerine otoriterliğin ve aşırı-milliyetçiliğin beslediği büyük güçler emperyalizmi doğuyor.
Observer Trump’ın, önceki kolektif emperyalizmden 20’nci yüzyılda iki dünya savaşını tetiklemiş olan büyük güçler emperyalizmine geçiş başlattığını gözlüyor. Bu ayrım geçerlidir. Kapitalizm son seksen yıl boyunca, kolektif emperyalizmin birbirini izleyen iki farklı dönemine tanık olmaktadır: İlki, II’nci Dünya Savaşı’nı izleyen, sosyalist sistemin de katkı yaptığı tarihsel uzlaşma sonucudur: BM sistemi dünya barışını hedefleyerek inşa edildi. Sömürgeciliğe son verildi. Politika hedefleri Batı’da Refah Devleti; Güney’de ekonomik kalkınma oldu.
Neoliberal karşı-devrim ve reel sosyalizmin çöküşü bu döneme son verdi; 1990 sonrasında farklı bir kolektif emperyalizm yaşanmaktadır. Bu dönemin ortak özelikleri Observer’in tespitinin karşıtıdır: Batı İttifakı “çok taraflı” değildir; ABD hegemonyasına dayanmaktadır. “Kurallara dayalı” olduğu iddia edilir; ama bu “kurallar” asla açıklanmaz.
Otuz küsur yıl boyunca BM’nin belirlediği uluslararası hukuk kesintisiz çiğnendi. Yugoslavya’yı parçalayan silahlı yıkımı, Ukrayna darbesi izledi. NATO Rusya aleyhine genişletildi. Libya’dan Afganistan’a uzanan geniş coğrafyada “rejim değiştirme operasyonları” başlatıldı; hâlâ sürdürülmektedir. Milyonlara ulaşan ölümün, Doğu’dan Batı’ya, Güney’den Kuzey’e sayısız göç dalgalarının sorumlusudur.
Observer, ABD’nin Batı’dan kopması sonunda neo-faşist (“otoriter”) ve “aşırı-milliyetçi” (dolayısıyla çatışmacı) sonuçlar öngörüyor. Gerçekçidir. Yeni iktidar döneminin ilk haftalarında Trump, Grönland’ı, Panama’yı ve Filistinlilerin topluca tehciri sonrasında Gazze’yi ilhak talepleri ile bu öngörüyü destekliyor.
Observer’in bugün için olası gördüğü büyük güçler emperyalizmi ise emperyalizmin sömürgecilik ve ilk iki dünya savaşına yol açan dönemlerine aittir. Trump, bugünkü tahripkâr kolektif emperyalizme Ukrayna’dan başlayarak son mu verecek? Yoksa tam aksine NATO üyesi Kanada’ya kadar uzanan çılgın yayılma talepleri, girişimleri ile yeni tehlikeleri mi tetikleyecek?
Biden, Ukrayna savaşını bir nükleer felaketin eşiğine getirmişti. Önümüzdeki günlerde Trump-Putin görüşmeleri, Avrupa’nın, Çin’in tutumları bu bakımdan da hayatî önem taşıyor…
Dipnot:
- 1 soL Haber: Putin Doktrini”, 18 Mart 2022; “NATO’nun Genişlemesi: Gorbaçov’a söylenenler, 25 Mart 2022.
Kaynak: soL Haber
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.