Uzun sürecin ardından Devrimci Halkın Birliği’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü üstlenen Mehmet Engin Alap, mütevazı ve direngen tutumuyla dergi çalışmasında biz gençlere her daim örnek oldu, deneyimlerini aktarıp yol göstermekten geri durmadı
Fotoğraf arşivini karıştırırken karşıma 20 yaşlarımda, İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anma etkinliğinde Devrimci Halkın Birliği’nin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlenmiş olan Engin Alap ile birlikte anma etkinliğinde çekilmiş bir fotoğrafı gördüm.
Mahir Çayan geleneğinde yetişmiş, film yönetmenliği yapmış, benim gibi 20 yaşlarındaki yoldaşlara göre oldukça deneyim ve tecrübe sahibi olan yoldaşlardan biriydi.
Uzun sürecin ardından Devrimci Halkın Birliği’nin Yazı İşleri Müdürlüğü’nü üstlenen Mehmet Engin Alap, mütevazı ve direngen tutumuyla dergi çalışmasında biz gençlere her daim örnek oldu, deneyimlerini aktarıp yol göstermekten geri durmadı.
Üstelik Engin yoldaş Atılım çevresinin DHB okurlarına yönelik saldırılarının dur durak bilmeden sürdürdüğü bir dönemde, derginin müdürlüğünü üstlenerek ilkeli bir duruş içinde oldu. Engin yoldaş “Yaşamak direnmektir” şiarını sıkıca bağlı olanlardan.
Her şeyden öncesi vurgulamak gerekiyor ki tüm canlılar için geçerli bir doğa kuralı var, o da yaşamda kalabilmenin yolu mücadeleden, zorluklara göğüs gerip, günün devrimci görevlerine yanıt vermekten geçer. Dahası hedefi neslinin devamını sağlamak, varlığını gelecek kuşaklara taşımak olan, tüm canlıların asgari yaşam pratiği budur.
İnsan yaşamı ise temelde bu mücadeleyi içermekle birlikte çok daha fazlasını gerektirir. Sadece hayatta kalmak için değil, insanca eşit ve özgür bir yaşam için, tüm bilgi birikiminin özümsenerek geliştirilmesi ve geleceğe taşınması için mücadele etmek gerekiyor. Bu elbette çok boyutlu ve kapsamlı bir alandır. Ve toplumsallığı ve örgütlü bilinçli faaliyetiyle diğer canlılardan ayıran insanın yine kendi toplumsallığı içerisinde yürüteceği bilinçli bir faaliyeti şart koşar. Ve tabii aynı zamanda yaşamla etle tırnak gibi bütünleşmeyi, hedefe götürecek büyük bir motivasyonu; en genel anlamıyla yaşamaktan zevk almayı gerektirir. Engin yoldaş da mücadele etmekte ve yoldaşlarla zorlukları paylaşmakta mutlu olan bir yoldaştı.
Biliyoruzki kapitalizm koşullarında toplumsal işbölümü nedeniyle bireyin toplumla ilişkisi doğrudan ve evrensel değildir. Toplumsal işbölümü toplumun geri kalanına yabancı, kendi faaliyetine daralmış, kendi için üreten -ya da öyle zanneden- ‘özgür’ bireyler yaratır. Bu kişinin ufku kendiyle, kendi ihtiyaçları ve potansiyelleriyle sınırlıdır. Kendi için yaşar, kendi için hayal kurar, hedef yapar ve toplumsallığından koptuğu oranda onunla çatışır, kendine destek bulamaz ve kendi sınırlarına daraldıkça hedeflerinden, amaçlarından vazgeçerek yaşamda tamamen sürüklenmeye başlar. Yani bugün her alanda yaşadığımız toplumsal tablo çıkar karşımıza. Özgürlük adına toplumsal varlığından uzaklaşan, bireysellik sınırlarına takıldığı oranda da yaşamsal faaliyetlerine ve kendine yabancılaşan idealsiz amaçsız bireyler. Ya da nesneler.
En ufak bir engelde yüz geri eden, morali bozulan, yaptıklarından zevk alamayan, yaptıklarına inanmayan insanlarla günlük yaşamda çok sık karşılaşırız. Sadece hayatta olmanın bile büyük bir mutluluk kaynağı olması gerekirken yaşam, sıkıntılı, tekdüze ve mutsuzdur bu kişiler için.
Ama bir dönem birlikte çalıştığımız Engin yoldaş bunlardan değildi. O her daim kolektif düşünen bunun gerekleri ne göre hareket eden bir yoldaştı.
Engin yoldaş, devrimci saflarda , değersizlik, yararsızlık, kendi yetilerine ve potansiyellerine -ve haliyle kendine- güvensizliğe düşmeden, devrimci ilkeler doğrultusunda davrandı. Çünkü belli bir amaç ve hedef gütmeyen devrimci yaşam anlamsız bir yaşam olduğu bilincinde olan bir yoldaştı.
Dergi çalışmasında oldukça zorlu süreçler yaşadık. Bir yandan maddi olanaksızlıklar, öte yandan faşizmin saldırıları hemen her sayısını toplayan, yasaklarla, cezalarla, tutuklamalarla süren saldırılara bir de Atılım çevresinin saldırıları eklenince politik faaliyetlerimiz bir yerde ateş altında sürüyordu. Bu zor dönemde görev üstlenen Engin yoldaş hiçbir zaman kendini düşünmedi, öncelikle devrimci görevlerin yerine getirilmesinde. Sonuçta bu zorlu yaşama katlanmanın ve , bu yaşamı sürdürmenin yolu devrimci cesaret ve fedakarlıktan geçiyordu.
Bırakalım insanlığın bilgi birikiminin özümsenerek geliştirilmesi ve geleceğe taşınmasını, tüm kişisel gelişim olanaklarına bile sırtını dönen kişilerle çok karşılaştım. En asgari yaşam mücadelesinden dahi kendini soyutlamış, yaşamdan elini eteğini çekmiş bir insanın önündeki olanakları değerlendirmesi, gelecek için, insanlık için, kendi için kaygı duyması, çaba göstermesi beklenemez. Ama Engin abi öyle vefasız ve duygusuz bir kişilik değildi.
Dahası, üretmeyen, paylaşmayan, toplumsallaşma çabası göstermeyen gerçeklikle bağını koparmış, ruhsuz, vurdumduymaz, yaşayan ölülerin oldukça fazla olduğu bir zamanda Engin abi bir simit, bir çayla gününü geçiren ama devrimci görevlerini yerine getirmekten geri kalmayan yoldaşlardandı.
İbrahim Kaypakkaya anma etkinliğinde çekilen fotoğraf yeniden beni o güne götürdü.
Anma etkinliğine katılmak için uzak bir yerden geliyordum.
Yoldaşlar bana ulaştılar ve anma etkinliğinde yazıyı benim okuyacağımı belirttiler. Ben heyecanlandım, kitlelerin karşısında konuşmanın güç olduğunu ve heyecanlanacağımı düşünerek itiraz ettim ama sorumlu yoldaş “tartışmaya kapalıyız, görev senindir ” dedi ve olay orada bitti.
Hızlıca etkinliğin yapılacağı yere geldim ve sorumlu yoldaşa, “Yoldaş yazıyı ver birkaç kez gözden geçireyim, toplantıda zorlamayayım” dedim. Yazıyı yoldaştan aldım ve birkaç kez gözden geçirdim, sesimi nerede nasıl kullanacağımı belirledim ve toplantı anı geldi.
Engin abi vakur duruşuyla toplantıyı yönetmek için yerini aldı, ben de konuşmacı olarak yanına oturdum.
Yukarıdaki Engin yoldaşla olan fotoğraf 18 Mayıs Kaypakkaya yoldaşı anma etkinliğinde kalan bir fotoğraftı. Anmada 18 Mayıs yazısını teklemeden, heyecanlanıp şaşırmadan okudum ve katılımcılardan olumlu tepki aldım.
Soru yanıt bölümünün ardında etkinlik sona erdi. Ama biz dergi çalışanları olarak etkinliği değerlendirdik, eksikliklere dikkat çektik. Engin Abi bana dönerek, “Genç yoldaş sende cevher var, ama bu cevheri iyi işlemek gerekir” diyerek genç yoldaşlara verdiği değeri ve önemi dillendiriyordu. Erkence aramızda ayrılan ve DHB’nin gelişip güçlenmesi için emeğini ve direncini esirgemeyen Engin Alap yoldaşı saygıyla anıyor, yarım bıraktıklarını tamamlayacağımıza söz veriyorum.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.