Şöyle yapalım mı? 65 yaş sınırını vatandaş için de kaldıralım ve bırakalım herkes “ölene kadar” güvenilir sayılsın devlet nezdinde ve bizler de tartışmayalım eldeki liderleri, yaşlarını, aldıkları kararları, bizleri taşıdıkları bugünü!
Yaşlı bir yakınınız için işiniz hiç notere ya da bir bankaya düştü mü? Diğer ülkeleri bilmiyorum ama, bizim ülkemizde, bir yaştan sonra yapacağınız işlemlere yönelik devlet güveni sıfırlanıyor, aldığınız kararlar sorgulanıyor, attığınız imzanın onayı zorlaşıyor, ki o yüzden de akıl ve beden sağlığınız için sizden rapor isteniyor… Zaten kanun da çok açık bir şekilde, 65 yaş ve üzeri vatandaşların, bankacılık ve satış işlemlerine dair verecekleri vekaletnameler için sağlık raporu almaları gerektiğini söylüyor… Ama bu da yetmiyor! Alınacak o sağlık raporunda, ilgilinin, resmi işlem yaptırması ve belge düzenlettirmesinde bir engelinin bulunmadığının belirtilmesi de gerekiyor…
Vatandaşı nezdinde, “sağlıklı karar” noktasında bir yaş sınırı koyan ve o sınırı geçenler için de ek “güvenceler” isteyen devlet, sahi, kendisini yönetecekler için neden bu sınırı rafa kaldırıyor?
Anayasa önünde madem tüm vatandaşlar eşit, o halde hukuk denen şeyin talep ettiği şey için de o eşitliğin devreye girmesi gerekmiyor mu?
Bu yazı, biraz da, hastalandığı haberleri çıkan Devlet Bahçeli’ye yönelik, ama yelpazemiz onunla sınırlı değil! 77 yaşındaki Bahçeli için kimileri “kalp krizi geçirdi” dedi, kimileri sadece “soğuk algınlığı” diye ekledi, ama tartışma bitmedi, ki madem onunla başladık, soralım…
Aslında kendi Twitter hesabımda da sordum, ama tekrar edeyim;
“MHP lideri Devlet Bahçeli, hastalanmış, evinde dinlenecekmiş, ardından da görevine dönecekmiş… Parti öyle düşünmese de, MHP için artık yeni bir lider zamanı… Ülke, yürümekte zorlananların liderliğinde yorulmadı mı artık?”
Bence,
…kimse konuşmasa da, sesini yükseltmese de, muhalif kanada geçme cesareti göstermese de, parti içinde “Biz ne yapıyoruz?” diye soran, durumu sorgulayan çooooook kişi var! PKK lideri Abdullah Öcalan’a, üstü kapalı siyaset yolu açan projenin mimarı olan MHP liderliğinin, bu sürece dair DEM heyetini kapıda karşılarkenki halini unuttuk mu? DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Van Milletvekili Pervin Buldan ve Mardin Büyükşehir eski Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü karşılayan Devlet Bahçeli’nin yanındaki üst düzey MHP’lilerin yüz ifadelerini en çok da… Hiç birinin, ciddi ciddi “Biz ne yapıyoruz?” demediğini mi sanıyoruz? Daha düne kadar AKP ve lideri Erdoğan için Yüce Divan yolunu gösteren partinin bugün geldiği o “Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak size görmek istiyoruz” noktasında, tek bir MHP’linin bile, fısıltılar içinde de olsa durum eleştirisi yapmadığını mı sanıyoruz? 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde patlayan ve o dönemin Bakanlarını da içine alan yolsuzluk operasyonlarını meydanlara taşıyan bir partiden, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra iktidar ortağı olan bir partiye dönüşen MHP için kulislerde “Nereye gidiyoruz?” diye soranlar hiç yok mu sanıyoruz? Neredeyse her konuda ters düştükleri bir siyasi hareketle (AKP) bu denli bir kader ortaklığı yapmanın MHP’ye verdiği zararın hiç bir MHP’li tarafından hesaplanmadığını mı sanıyoruz?
Peki,
…tüm bu başlıklarda eğer ki soran/sorgulayan MHP’liler varsa, neredeler?
Bu kadar yanlışın biriktiği bir noktada, parti liderliğini neden sorgulamıyorlar?
Aslında, zor…
MHP gibi hiyerarşik olarak sert bir yapılanmaya sahip lider partilerinde, bu çok zor… O zaman konumuza dönelim mi? Bugüne kadar; MHP için, savunduğu değerler için, omuzladığı sorular için, inandığı her şey adına bu denli ters bir yöne giren bir aracın şoförü niye değişmez? Aldığı kararlar neden sorgulanmaz? Bunca sene ittifak içinde alınan kararlar, altına imza atılanlar, onaylananlar niye gündeme taşınmaz? MHP’yi kendi seçmeni bazında geriye düşüren tüm o anketlere bakıp da niye kimse sorumluluk almaz?
AKP’nin ilk iki senesine oy vermiş bir yurttaş olarak, AKP için de aynı şey geçerli!
İlk iki dönemi “herkes” olan bir siyasi oluşumun, birden bire kendi “türbanlı bacım” hikayesine dönüp, durumu “politize” edilmiş bir dinle karıp, birilerine “ne istedilerse verip”, ardından da ortaya karışık bir Türkiye hikayesi çıkardığı ve “herkes” hikayesinin de “biz” ve “bize taraf olanlar”la değiştiği bir tablo, artan sert söylemlerle beraber, aynı yaş konusunu Erdoğan için de devreye sokmuyor mu?
Türkiye siyasetinde CHP için de aynı şey geçerli…
Başarısız bir Özgür Özel örneğini, 65 yaşını çoktan geçmiş, çok seçim kaybetmiş bir Kemal Kılıçdaroğlu alternatifinde tazelemek (!) isteyen o kadar çok kişi var ki! Tamam da, bizler neden hem bu kadar yaşlı hem de bu kadar başarısız liderlere mahkumuz? Aldıkları kararlarla hem kendi seçmenini hem ülke insanını korkutan/sindiren/umutsuz bırakan bu isimlerle neden bir ömür bir arada olmak zorundayız?
Şöyle yapalım mı?
O başta söylediğimiz 65 yaş sınırını vatandaş için de kaldıralım ve bırakalım herkes “ölene kadar” güvenilir sayılsın devlet nezdinde ve bizler de tartışmayalım eldeki liderleri, yaşlarını, aldıkları kararları, bizleri taşıdıkları bugünü!
Tamam mıyız?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.