Göçmen işçilerin başlattığı direniş eylemleri Nazileri çıldırtır. Faşizme karşı dişe diş bir mücadele yürüten göçmen işçiler grubu kısa sürede Fransız halkının sempatiyle desteklediği efsanevi bir yüceliğe bürünür. Tarihte “Kızıl Afiş” olarak sözü edilen afiş, Misak Manuşyan ve savaşçılarının görüldüğü yerde vurulacağı talimatının meydanlarda, tren istasyonlarında ve halka açık alanlarda boy boy sergilenişinin adıdır
Kısa diye bileceğimizin yaşamlarına kocaman bir destan sığdıranların hikayesidir anlatılan. Manuşyan’ın yaşamı Anadolu’nun ücra bir köyünde başlar.
Paris’in Alman faşizmine karşı görkemli direnişi örgütler. Kuşaktan kuşağa destansı yaşamı anlatılır. Her ulustan komünistin kanı karışır birbirine. Kardeşleşmenin öyküsü direnişlerde, devrimlerde destan olur. En büyük fedakarlıklar böyle dönemlerde yaşanır.
Misak Manuşyan, 1 Eylül 1906’da yoksul bir Ermeni ailenin çocuğu olarak Adıyaman’da doğar. Babası İttihat ve Terakki öncülüğünde gerçekleştirilen Ermeni katliamında öldürülür. İttihat ve Terakki’nin milyonlarca Ermeni’yi Suriye çöllerine ölüme zorlaması sonucu onbinlerce çocuk gibi Misak ve Garabet yetim kalır.
Açlık ve katliam yüzbinlerce insanın yaşamına kıyarak, aralıksız devam eder. Ermenistan’da annesi de açlık yüzünden hastalığa yakalanarak ölür. Misak ve ağabeyi Garabet, bir Kürt aile tarafından saklanır. Katliamdan birkaç yıl sonra Misak ve Garabet o dönem Fransız mandası olan Suriye’de bir yetimhaneye teslim edilirler.
Misak 18 yaşına geldikten sonra abisiyle birlikte, kaçak yollardan Fransa’ya göç eder. Marsilya’da çeşitli işlerde çalışan Manuşyan marangozluk mesleğini öğrenir. Büyük buhranın etkisi henüz dinmemişti. Fransa da grev, direnişler devam ederken, Manuşyan CGT (Genel Emek Konfederasyonu) aktivistleriyle tanışır. Daha sonra Paris’e yerleşir. Abisi Garabet yakalandığı hastalıktan kaynaklı çalışamaz durumdadır. Misak Citroen Fabrikası’nda çalışırken komünistlerle tanışır. Manuşyan’ın yaşamında farklılıklar baş göstermeye başlar ki bu dönemde edebiyata ilgi duyar ve henüz ham haliyle de olsa ilk şiir denemelerini çeşitli dergilere gönderir. Ama onun asıl ilgisini çeken, işçilerin örgütlü mücadelesidir. Sendikal faaliyetlerinden sonra Misak Komünist Parti’ye üye olup FKP’nin gençlik kollarında görev alır. Citroen fabrikasında yürüttüğü sendikal çalışmalardan dolayı işine son verilir.
1936 büyük genel grev sonrası Manuşyan İspanya İç Savaşı’nda savaşan Uluslararası Tugaylara katılmak için FKP’ye başvuruda bulunur. Fakat bu talebi kabul edilmez. Fransa Komünist Partisi’nin göçmen kökenli komünistleri savaşa göndermeme gibi politikası söz konusuydu. FKP’nin göçmen işçiler içinde kurmuş olduğu Göçmen İşçiler Seksiyonu’nun yöneticiliğine getirilir. Paris banliyölerinde yaşayan Ermeniler başta olmak üzere Manuşyan birçok yabancı kökenli işçiyi FKP’ye, aynı zamanda CGT’ye üye yapar.
Fransa’nın Hitler faşizmi tarafından işgal edilmesiyle yeraltına çekilen FKP direniş hareketini örgütler. Göçmen İşçiler Seksiyonu’nun önderi olarak Misak Manuşyan da Paris ve çevresinde Nazilere ve Gestapo şeflerine karşı devrimci şiddet eylemleri örgütler.
Göçmen işçilerin başlattığı direniş eylemleri Nazileri çıldırtır. Faşizme karşı dişe diş bir mücadele yürüten göçmen işçiler grubu kısa sürede Fransız halkının sempatiyle desteklediği efsanevi bir yüceliğe bürünür. Tarihte “Kızıl Afiş” olarak sözü edilen afiş, Misak Manuşyan ve savaşçılarının görüldüğü yerde vurulacağı talimatının meydanlarda, tren istasyonlarında ve halka açık alanlarda boy boy sergilenişinin adıdır.
Kızıl Afiş
Nazi işbirlikçisi Vichy iktidarı, özellikle Paris’te yoğunlaşan devrimci eylem karşısında içine düştüğü çaresizlikle toplum üzerinde baskı ve şiddeti yoğunlaştırır. Buna rağmen Manuşyan ve grubu 28 Eylül 1943’te SS Generali Julius Ritter’i cezalandırır. Ritter, binlerce Fransız’ı, Yahudi’yi ve göçmeni Almanya’daki çalışma kamplarına zorla gönderen STO’nun (Service du Travail Obligatoire – Zorunlu Çalışma Servisi) insanları vagonlarla Nazi Almanya’sına sevk etme sorumlusudur.
Julius Ritter cezalandırıldıktan sonra Paris ‘Balyoz Harekâtı’ ve sürek avına sahne olur. Gestapo ve Vichy polisinin emekçi semtlerine yaptığı yoğun operasyonlarda Stalin Müfrezesi olarak anılmaya başlanan Misak Manuşyan ve 22 yoldaşı yakalanır.
Misak Manuşyan ve yoldaşları, Mont Valerien Kalesi’nde günlerce ağır işkencelere maruz kalırlar. Gestapo’nun uyguladığı işkence yöntemleri karşısında 22 komünist savaşçı Nazizm karşısında en küçük bir tereddüt ve zayıflık göstermezler.
Manuşyan ve yoldaşları, “56 saldırı, 150 öldürme, 600 yaralamadan” sorumlu tutularak kurşuna dizildi. Her ulustan 22 göçmen direnişçi, 21 Şubat 1944’te zafere duydukları inancı haykırarak ölümsüzleşti. Alman ulusuna mensup Olga Bancic Stuttgart Cezaevi’nde 10 Mayıs 1944’te kurşuna dizildi.
23 direnişçinin anısına şiirler yazıldı, şarkılar bestelendi. Ölümsüz savaşçıların ölümsüzlüğünü Luis Aragon şu dizelerle haykırır:
Kızıl Afiş
İstediğiniz ne zaferdi ne gözyaşı,
Ne hüzünlü org ne papazın son duası.
On bir yıl nedir ki on bir yıl…
Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı:
Ölüm gözünü kamaştırmaz Partizanın.
Asıldı yüzleriniz kentlerimizin duvarlarına,
Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün.
Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi,
Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki,
Gelip geçende dehşet etkisi yaratın istediler.
Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi,
Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar.
Kimi parmaklar durmadı ama karartmada
‘FRANSA İÇİN ÖLDÜLER’ yazdı resimlerinizin altına
Bambaşka bir sabaha o gün başlayan
Tekdüze rengi vardı bir şeyde kırağının,
Şubat sonuydu, son anlarınızdı,
Sizlerden biri konuştu sessiz sakin:
Herkese mutluluklar,
Geride kalan herkese mutluluklar!
Ölürken kin yok içimde ey Alman halkı
Elveda zevk ve acı.
Elveda güller, elveda hayat, elveda rüzgâr ve aydınlık!
Ve sen evlen mutlu ol sık sık düşün beni,
Bir gün bütün güzelliklerin arasında olacaksın,
Her şey sona erdiğinde Erivan’da.
Görkemli kış güneşi tepeyi aydınlatıyor:
Doğa o denli güzel ve yüreğim öyle yanıyor ki!
Zafer dolu adımlarımızı izleyecek adalet…
Melinee’m, ey aşkım, ey yetimim benim!
Sana yaşamanı, çocuk doğurmanı söylemek isterdim…
Tüfekler çiçek açtığında yirmi üç kişiydiler
Vaktinden önce canını veren yirmi üç kişi
Yirmi üç yabancı, ama yirmi üç kardeş
Yaşamı uğruna ölecek kadar seven yirmi üç kişi
Düşerken toprağa “FRANSA” diye haykıran yirmi üç kişi…
***
Gözü pek direnişçilerin anılarına saygılar.
Not: Naziler tarafından arkadaşlarıyla birlikte kurşuna dizilen Kızıl Afiş direnişçisi Adıyamanlı Manuşyan’ın ve eşi Mélinée’nin cenazesi ölümünün 80. yılında Paris’te ünlü anıt mezar Pantheon’a taşındı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.