Halkevleri, ülkenin dört bir yanında kendi hayatları üzerinde söz ve karar sahibi olmaya girişen yoksulların, emekçilerin öz örgütüdür. Bugün halka açılmış bir savaş olduğunu biliyoruz. Davetleri kabulümüzdür. İşte bugün de yoksullaştırmaya ve faşizme karşı emeğin barikatında buluşuyoruz
Halkın ekmeğine, özgürlüğüne, haysiyetine, topyekûn bütün hayatına açılan bir savaşın ortasında Halkevleri’nin 93. kuruluş yıldönümünü idrak ediyoruz.
Bu turuncu çatı, 93 yıldır hepimize kucak açtı. Kimimiz okuma yazmayı öğrendik, kimimiz sosyalist mücadele ile tanıştık, kimimiz tacize ve şiddete karşı yalnız olmadığımızı gördük, kimimiz cinsel kimliklerimiz ve yönelimlerimiz nedeniyle yalnız ve yanlış olmadığımızı gördük, kimimiz bir ağaç dahi kestirmemek için var gücümüzle direndik, kimimiz eşitliğin ve kardeşliğin mümkün olduğunu deneyimledik ama Halkevleri’nden yolu geçenler, hepimiz hak mücadelelerinin içinde yoğrulduk.
Tarihimiz boyunca egemen sınıfların halka savaş ilan ettiği her dönemde bir halk örgütü olarak saldırıların hedefinde olduk, her türlü baskıyı gördük. Şubelerimiz kapatıldı, kütüphanelerimize el konuldu, halkın mal varlığı talan edildi, yöneticilerimiz tutuklandı, Halkevciler sürekli soruşturmalarla, davalarla, para cezalarıyla sindirilmek istendi; kamu yararına yaptığımız faaliyetler gerekçe gösterilerek üzerimize gelindi, ancak hiçbir Halkevci geçmişten bugüne bir an olsun geri adım atmadı.
Her kapatılış döneminin, her baskının altından, halka güven ilkesiyle küllerimizden doğarak, güçlenerek çıktık. Her zorlu dönemde, her türlü olanaksızlığa rağmen elini taşın altına koyan bir avuç Halkevci, memlekette mücadele etmek gerektiğini ve mücadele edilebileceğini gösteren etkili işlere imza attı.
Kelimenin gerçek anlamıyla tozlu ve zorlu yollardan geçtik, geçiyoruz. Bireyselliğin, kariyer hırsının, para hırsının, yalnızlığın popülerleştirildiği bugünlerde, kolektif üretimin, yoldaşlığın, paylaşmanın, dayanışmanın evi olmayı sürdürüyoruz.
Halkın acısı acımız, sevinci sevincimiz oldu. Yıkımlarda beraber ağladık, yaşamı yeniden inşa ederken birlikte iyileşmenin, birbirimizi yaşatmanın yollarını aradık. Her şeye rağmen yeryüzüne birlikte şarkılar söyledik. Sesimiz birlikte çoğaldı. Hep birlikte “Unutmak yok, affetmek yok, helalleşmek yok!” diye haykırdık.
Gözleri Halkevcileri arayanlar bir gün Hatay’da bir çadırda, bir gün Hopa’da bir ormanda, başka bir gün Sivas’ta bir maden ocağında buldu. Turuncu rengi gören herkesin içinde oluşan o ılık, tanıdık sıcaklık, birbirimizin gözünde bir güvene, o güven de bizi birbirimize bağlayan görünmez ama sağlam bağlara işaretti.
Gözleri Halkevcileri arayanlar, bir grev çadırında buldu bizi. İşten atılan işçinin, insanca yaşam ücreti isteyen işçinin omuzdaş oldu Halkevleri.
Gözleri Halkevcileri arayanlar, en çok sokaklarda buldu bizi. Sokakta Mahirleşen, hiçbir baskıya boyun eğmeyen, yapılamaz denileni yapan, yol açan, yoldaş olan Halkevleri deyince iflah olmaz bir meşruluk ve militanlık geldi akıllara.
Bu ülkenin en köklü örgütlerinden biri Halkevleri. Seveni olduğu gibi sevmeyeni de olan bir örgüt.
Kamudan bütünüyle elini çeken, tüm haklarımızı piyasalaştırmak isteyen, denetimsizlikle hayatlarımızı elimizden çalan, kadınları eşitsizliğe mahkum etmek isteyen, yaşam alanlarımızı talana açan, emeklilere insanca bir yaşamı hak görmeyenler için Halkevleri’nin yükselttiği hak mücadeleleri bir “illet”tir.
Emperyalizmin projelerinde görev alan kapıkulları için Halkevleri’nin “defteri derhal dürülmelidir”.
Emekçileri birbiriyle düşman ederek kendi iktidarlarını sağlamlaştırmaya çalışanlar için bir tehdittir, Halkevleri. Her sokağın başını tutan, sokakta muhalefete nefes aldırmak istemeyenler için büyük bir “bela”dır Halkevleri.
Halkın “kaderine boyun eğmesi gerektiği”ni söyleyen, tüm toplumu cemaatleştirmeye çalışan gerici iktidarlara karşı aydınlık bir ışıktır Halkevleri.
Elbette Halkevleri, ülkenin dört bir yanında kendi hayatları üzerinde söz ve karar sahibi olmaya girişen yoksulların, emekçilerin öz örgütüdür.
Bugün halka açılmış bir savaş olduğunu biliyoruz. Davetleri kabulümüzdür.
İşte bugün de yoksullaştırmaya ve faşizme karşı emeğin barikatında buluşuyoruz.
Saray rejimi bugün bizleri eşi benzeri görülmemiş bir yoksullaştırma politikasıyla baş başa bırakmak istiyor. 12. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program olarak da bilinen Mehmet Şimşek programı ücretlerin baskılanması, sefalet zamları, güvencesizlik, esnek çalışma koşulları ve emperyalistlere ucuz iş gücü cenneti vaadi olarak hayatlarımıza kast etmiş durumda. Geçinemeyen milyonlarca emekçiden aldığı hava için bile vergi almak isteyenler patronların milyon dolarlık borçlarını bir kalemde siliyor. Kiramız aldığımız maaştan fazla. Faturalar eskiden ödediğimiz ev kirası kadar yüksek.
Sağlık alanındaki piyasalaştırma ve müşterileştirme ilişkisi “Yenidoğan çetesi”ni var etti. Artık ameliyat masasında kalbimize takılacak stentin ücreti üzerine pazarlıklar yapılıyor. Başka bir yandan sağlık emekçileri giderek kötüleşen koşullarda, şiddete açık bir biçimde çalışıyor.
Eğitimde ÇEDES gibi projelerle gericileştirme, mezhepçilik, eşitsizlik hiç olmadığı kadar ayyuka çıkmışken, MESEM gibi projelerle çocuk işçiliği meşrulaştırılıyor.
Aile yılı ilan edilen 2025 yılında kadınlar şiddet gördüğü evlere geri gönderiliyor, katlediliyor; kadınların desteklenmesi için layık görülen ücret günlük 38 kuruş! Yine aynı aile politikalarıyla LGBTİ+’lara yönelik nefret ve şiddet körükleniyor, LGBTİ+’lar yok sayılıyor.
Çocuk istismarı hiç olmadığı kadar yüksek.
Memleketin dört bir yanı madenlere ruhsatlandırılmış, emperyalistler ve onun yerli işbirlikçilerinin el birliğiyle canımıza, yaşam alanımıza kast ediyor.
İstanbul Barosu, hukuksuzluğu kendine hukuk edinenlerce soruşturuluyor, uydurma gerekçelerle kriminalize edilmeye çalışılıyor. Yargının bir sopa gibi başımızda sallanması sadece iktidarın yargıda verilecek kararları etkilemek üzere değil, toplum üzerinde çok geniş bir baskı oluşturma stratejisi olarak da karşımıza çıkıyor.
Halka açılan savaşın bir parçası olarak Kürt halkı örgütsüzlestirilmek isteniyor. “Devlet inisiyatifi” denilerek başlatılan süreçte, Kürt halkına yönelik baskı ve şiddet devam ediyor. Elbette bizler her türlü saldırı karşısında dayanışma içerisinde olacağız ve saldırılara karşı mücadele edeceğiz.
Kayyum politikası halkların iradesine bir darbe olarak devam ediyor. Son olarak Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atandı. Daha önce defalarca kayyum atamak istedikleri, gerek seçimlerde, gerek seçimlerden sonra halkın iradesine sahip çıktığı Van Belediyesi’ne! Halkın iradesinin gaspına izin vermeyeceğiz.
Yine bu savaşın bir parçası olarak neoliberal kapitalist uygulamalara son hız devam edilirken başka bir yandan özgürlüklerimiz kısıtlanıyor. En ufak bir hak arayışı baskılarla sindirilmek isteniyor.
Gezi ve Kobanê direnişlerinin gösterdiği halk isyanı potansiyeli iktidarın aklından bir türlü çıkmıyor!
Ortadoğu’da İran’ı ve Suriye’yi hedef alan emperyalist saldırganlık politikalarıyla paralel olarak mezhepçi bir dille “Siyasal Alevicilik” tartışması başlatılıp iktidar ve bağlı propaganda aygıtları yalnızca Alevileri değil bütün sol muhalefeti hedef gösteriyor.
Elbette Halkevleri bu saldırıların karşısında, Alevileri ve sol muhalefet güçlerini sindirmeye yönelik mezhepçi tehdit karşısında halkın örgütlü mücadelesi için çalışmayı önüne koydu.
Türkiye halklarının bu iktidar karşısında kendi çıkarları doğrultusunda, kendi sokağında kuracağı her barikat, ülkemizde ve sınırlarımızın ötesindeki bütün eşitlik ve özgürlük mücadelelerini güçlendiren bir etki yaratacaktır.
İktidarı en zayıf düşürecek, halk güçlerini en çok birleştiren ve güçlendiren barikat da emeğin, yoksulların, halkın barikatıdır.
Düşük ücretlere, hayat pahalılığına, barınma sorununa, piyasanın insafına bırakılan temel hizmetlere yapılan fahiş zamlara, sağlık ve eğitim alanlarında yaşanan çürümeye, doğamızı katleden sermaye saldırılarına, deprem bölgesinde iki yıldır son bulmayan ve hatta daha da büyüyen neoliberal felakete, iktidarın asla taviz vermediği kadın düşmanlığına karşı mücadeleler içinde emeğimiz, onurumuz, yaşamamız, özgürlüğümüz için halkın barikatlarını kuracağız.
Halkın haklarını savunmaya devam ediyoruz.
93 yıllık mücadele tarihimizde olduğu gibi bugün de bu ülke halklarını yalnız, çaresiz, savunmasız, örgütsüz bırakmayacağız.
Dost da düşman da bilsin, halka açılan bu savaşta halkın barikatlarını kurmak için Halkevciler turuncu fularları ve şapkaları ile halkın arasında, sokakta olacak!
Yaşamı savunmak için örgütlenecek, herkesi yaşamak için örgütlenmeye, omuz omuza mücadeleye davet edecek!
Yaşasın halkın hakları mücadelemiz!
* Nebiye Merttürk, Halkevleri Genel Başkanı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.