Diyanet işleri Başkanlığı, görev yaptığı ülkenin emeklilerine fitre verilebileceğine dair bir açıklama yapmış geçenlerde… Fitre dedikleri, ne kadar? 180 TL! Bugün, bu parayla, üç öğün yemek bile yiyemeyeceğiniz kadar az bir para! Ankara’dakiler söylesin… Bundan daha açık bir itiraf olabilir mi?
Tarihler, Haziran 2021’i gösterirken, lideri olduğu AKP’nin grup toplantısında konuşan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Neymiş, millet açmış! Aç olarak dolaşanları, buyurun siz de doyuruverin… Biz, bütün imkanlarımızı seferber ederek bunları yaptık” demişti!
“Millet açmış” derken de, aslında “aç” denen o hale inanmadığını söylemişti aslında, ki zaten ardından bunu daha açık bir şekilde dile getirdi…
Nasıl mı?
Tarihler, Mayıs 2022’yi gösterirken, bu defa İstanbul’da, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Merkez Ofisi Açılışı ve Ustalara Saygı Ödül Töreni’nde konuşmuş Erdoğan, ama kendi adına da nokta koymuş, ülkenin “fakirlik” gerçeğinin siyasete malzeme olan o yorgun haline;
“Şimdi birileri çıkıp, ‘aç kaldık’ diyor… Ya vicdansızlık yapma, ne aç kaldın! Aç kalan falan yok…”
Aç yok…
Emin miyiz?
Daha geçen gün, sosyal medya üzerinden paylaşılan bir “ucuz et” kuyruğunda duralım mı az biraz? Bu defa ben değil, bir vatandaş desin o aç halimize dair, “alım gücüm kalmadı” söylemlerine dair, “ay sonunu getiremiyoruz” gerçeğine dair…
Burası, Et ve Süt Kurumu!
1 kilo et alacağız diye, sabahın köründe gidiyoruz… Ben, 64 yaşındayım, Adapazarlıyım! Benden yaşlı insanlar var burada… Kadınları görüyor musunuz? Herkes perişan halde… Kimisi 1 kilo et alacak, kimisi 1 kilo kıyma… Üçüncü alma şansı yok! Dün, emekli arkadaşlara dedim ki, ‘Ben, yarın et balığa gideceğim’ dedim, kıyma almaya… Hepsi, birbirinin yüzüne baktı… ‘Para yok ki cepte’, nasıl gelecekler? Şimdi, mahalle kasabından et alacağız, kıymanın kilosu 600 lira! Nasıl alacağız? Nasıl yiyeceğiz? ‘Her şey güzel olacak’ diyorlardı! Ne oldu? Hiçbir şey yok! Daha beter oluyoruz… Gidişat kötü…
Ben de bir şeyler söyleyeyim…
Son zamanlarda, büyük market zincirlerinin, son kullanım tarihleri gelmiş beyaz et ürünlerini, neredeyse yarı fiyatına satma telaşına denk geliyorum,.. Eskiden, bu tür ürünler toplanırdı, “halk sağlığı” adına! Şimdilerde, alım gücünün düştüğü ülkede, yoksullara “bunu alabilirsiniz” dercesine, vitrinlerin en ön sırasında sergileniyor, bu ürünler!
Bu tür örnekleri paylaştığımda, sosyal medyam üzerinden, DM dediğimiz ‘direkt mesaj’ kutuma öyle çok küfürler geliyor ki, “yalan söylüyorsun” diye!
Garip olan da ne biliyor musunuz?
Yalan diyenlerin, en az ben kadar o ekonomik krizi hissediyor olması, ama susması, kendi açlığına susması, savunduğu tok kitle için susması!
O zaman, gelin hep beraber susalım, bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı konuşsun, aç mıyız tok muyuz kısmına dair hepimizi sustursun… Sustururken de, bu ülkede, açlık ve yoksulluk sınırının altına mahkum edilmiş milyonlarca emekli ve asgari ücretli için, o et sırasında bekleyen ülke insanları için inkar edilen o fakirliği belgelesin…
Nasıl mı?
Diyanet işleri Başkanlığı, görev yaptığı ülkenin emeklilerine fitre verilebileceğine dair bir açıklama yapmış geçenlerde… Fitre dedikleri, ne kadar? 180 TL! Bugün, bu parayla, üç öğün yemek bile yiyemeyeceğiniz kadar az bir para! Ankara’dakiler söylesin… Bundan daha açık bir itiraf olabilir mi? Türkiye coğrafyasına bir ömür vermiş milyonları fitreye muhtaç hale getirdiğimize dair, bundan daha net bir ifade olabilir mi? Devletin bir kurumunun, 10 milyondan fazla emeklinin fitre alabilir hale getirildiğini söylemesi kadar acı başka bir şey olabilir mi?
Hani aç yoktu memlekette!
Hani bunu söyleyenler vicdansızdı!
Böyle bir ülkede, bu fakirliği Ankara’da temsil eden bir ülkede, mevcut milletvekillerine ve 3 bin 600 eski milletvekiline, trafikte “ceza muafiyeti” getirilmek isteniyormuş… Bir iki kilo et yiyebilmek uğruna, kışın soğuğunda UCUZ ET kuyruğuna giren ülke insanlarının verdiği vergi üzerinden, vekillere bir KIYAK hak daha verilmek isteniyormuş… 550 çeşitten oluşan milletvekili lokantasının rahatlığında tok nutuklar atanların trafikteki hatalarının bedeli, Diyanet’in itiraf ettiği o yoksulluğun sırtına yüklenmek isteniyormuş…
Ruhumun dinmeyen çığlığında bedenim sussa da, tekrar ettiğim tek bir şey var…
Utanmıyor muyuz sahi,
…yaptıklarımızdan, inkarlarımızdan, yapmadıklarımızdan, ertelediklerimizden, söylediklerimizden, susturduklarımızdan, yalanladıklarımızdan, sakladıklarımızdan, yok saydıklarımızdan, inkar ettiklerimizden, iftiralarımızdan!?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.