Bugün asgari ücretli durumuna getirilen, açlık sınırı altında yaşamaya mahkum edilen örgütsüz milyonlarca işçi için sendikalar birleşebilecekleri evleridir. Bu mücadeleler içinde örgütsüz milyonların katılacağı ve örgütleneceği “Barajsız Sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasını örgütlemeliyiz. Birleşik bir emek hareketinin zemini ancak buradan doğar
AKP çalışma yaşamını kuralsızlaştırarak işçi sınıfının mücadeleyle yasalara geçirdiği temel haklarını ortadan kaldırıyor. Örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin bir sınıf olarak kendi kaderi üzerinde söz sahibi olmasının koşulları iyice daraltıldı. İşçilerin kendi ücretlerini belirlemede etkin olacağı koşulların oluşturulmasını bir yana bırakalım Gaziantep Başpınar Organize Sanayide olduğu gibi BİRTEK-SEN öncülüğünde sefalet ücretine karşı mücadele eden işçiler baskılarla, işten atmalarla karşılaştı. Yetmedi, eylemlere öncülük eden BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.
AKP iktidarında hak arama kanalları tıkanmış, işçiler sendikasızlaştırılmış ve grev hakkı elinden alınmış durumda. İşçilerin hakkını arayamadığı, grev yapamadığı, fabrikada, işyerinde, madenlerde patrona, yöneticiye karşı aciz bırakıldığı bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız. İşçilerin iş güvencesinin olmadığı, halkın ekmeği muktedirin iki dudağının arasında kaldığı bir süreç yaşanıyor. Bugün özgürlüğe ve demokrasiye en çok işçi sınıfının ihtiyacı var, ürettiği zenginliklerden pay alabilmesinin yolu ancak hak arama koşullarının gelişkinliği ile olabilir. Ancak bugün işçilerin; sendikaları eritilmiş ve etkisizleştirilmiş, toplu sözleşme hakkı yok edilmiş durumda.
Bu açıdan çalışma yaşamının demokratikleşmesi, genel grev, hak grevi ve dayanışma grevin anayasal bir hak haline getirilmesi tartışmasını yeniden açmalıyız. İşçi sendikaya üye oluyor, Çalışma Bakanlığı fabrikada sendika yetkilidir diyor. Ama patronların yetkiye itiraz hakkı var. Ve yılları bulan mahkeme süreçleri ile sendikasızlaştırma yaşanıyor. Yine grev erteleme yetkisi adı altında grevlerin yasaklanması, patronların lokavt hakkının olması işçiler açısından ciddi sorunlar.
Bu açıdan işçilerin, mücadeleci sendikacıların ve akademisyenlerin katılımı ile Emek Partisi’nin ilan ettiği “Barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası çok önemli bir konu ve herkesin gündem yapması gerekiyor.
Bugün işçiler, “İş güvencesi istiyor, örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılsın ve grev hakkı yasaklanmasın istiyor”. Bu açıdan bu yazıda “Sendika nedir, ne değildir ve barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasının neden önemli olduğu konusunu irdeleyeceğiz.
Öncelikle sendika meselesi Türkiye’de tam anlaşılmış değil. Sendika ya bir siyasi çalışma alanı olarak görülüyor veya sendika; dernek, meslek odaları ile aynılaştırılıyor. Sendikanın önemi anlaşılmıyor. “Sivil toplum örgütü” denilerek veya dernekler, sendikalar, odalar ile eşitleniyor, aynılaştırılıyor. Bu yaklaşım sendikaları gerçek amaçlarından uzaklaştırıyor.
Oysa sendikaların kural koyma yetkisi var. Bu ülkede üç kuruma kural koyma hakkı verilmiştir. Biri Cumhurbaşkanı, o da Meclis’ten yetki alarak yapar, ikincisi TBMM, üçüncüsü ise sendikalardır. Bu üç kurumda kural koyma hakkı bulunuyor.
Peki, sendikalar nasıl kural koyar, yasa yapar? Türkiye’de 1 Mayıs resmi bayram değilken sendikalar resmi bayram ilan etti. Yaptıkları toplu iş sözleşmeleri ile “Birlik, Mücadele ve Dayanışma günü 1 Mayıs”ı tatil olarak kabul ettirdiler. Başka bir örnek, bugün kadın emekçiler 8 Mart’ın resmi tatil günü olmasını talep ediyor. Sendikalar Meclis’te bir yasa çıkmadan da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü toplu sözleşme ile tatil günü ilan edebilir. Bugün çalışma saatleri haftada 45 saattir. Sendikalar, çalıştıkları işyeri ve fabrikalarda bunu toplu sözleşme ile 35-40 saate düşürebilirler.
Sendikaların imzaladığı toplu iş sözleşmeleri de mahkemeler nezdinde yasa hükmündedir. İmzalanmış bir toplu sözleşmeye patronun, belediye başkanın “Ben buna uymayacağım” deme yetkisi yok. Kısacası mevcut Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olmamak şartıyla sendikalar kural koyan, yasa yapma yetkisine sahip olan kurumlardır. Sendikaların ayırt edici yanı budur. Sınıfsal temeli, üretimden gelen gücü kullanma gibi ayırt edici yan dışında sendikalar; derneklerden, meslek odlarından kural koyma, yasa yapma yanıyla ayrılırlar. O açıdan sendikalar; sivil toplum örgütleri gibi bir genelleme ile anılacak ve aynılaştırılacak kurumlar değildir. Dernek, kooperatif, oda kural koyamaz. Bir derneğin ve odanın böyle bir yetkisi ve gücü yok. Sendikanın en ayırt edici özelliği budur. O açıdan sendika çok özel bir örgütlenme biçimidir. Bunun yeniden bilince çıkarılması gerekiyor. Sendikaların bu ayırt edici özelliği dışında önemini maddeler şeklinde özetleyelim:
Sendika işçilerin patronlar karşısındaki birliğinin adıdır. Sendika, işçilerin yaşama ve çalışma koşullarını iyileştirmek için, kendi aralarında rekabete son vererek birleşmek için bir araya geldikleri örgüttür. Sendikaların en önemli özelliği işveren karşısında üyelerinin çıkarını savunmaktır. Üyelerinin kolektif tepkilerini örgütleyebildiği ve kontrol edebildiği ölçüde sendikaların gücü artar. Bu özellik yitirilirse varlık sebepleri ortadan kalkar.
Sendikalar adil ve hakça bir gelir dağılımını sağlayan örgütlerdir. Sendikalar işçiler açısından geçimin en önemli aracıdır. Sendikalar özellikle toplu sözleşme vasıtasıyla üretimden elde edilen gelirin adil bir şekilde paylaşılmasında önemli bir rol oynar. Sendikaların ideolojisi ne olursa olsun ilk görevleri üyelerinin ekonomik çıkarlarını korumaktır. Sendikalar toplu pazarlık yoluyla bireysel olarak işçilerin ücret ve çalışma koşullarını belirler, aynı zamanda ülkenin ekonomik sistemini doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemektedir.
Sendikalar mücadele örgütüdür. Sendikalar üyelerinin kendi iradeleri ile belirledikleri hedefler için mücadele etmek için vardırlar. Çünkü tek tek işçiler, patronlun karşısında güçsüzdür. İşçiler bir sendikanın çatısı altında birlikte hareket ettiklerinde işverenler onları kolektif ve bölünmez bir bütün olarak gördüğünde güçlenirler.
Sendikalar sınıf örgütleridir. Sendikalar işçilerin ortak çıkarlarını korumak ve geliştirmek, ortak sorunlarına çözüm üretmek ve ortak amaçlarına ulaşabilmek için mücadele vermektedir. Sendikaların üyeleri işçi sınıfıdır. Ve politikaları bu sınıfsal temele dayanır. Bu nedenle bir yanıyla meslek örgütü özelliği göstermelerine karşın sınıfın farklı bölümlerinin ortak çıkarlarda birleştirmeleri ve sınıfın yakın ve uzak çıkarlarını temsil etmeleriyle bunlardan ayrılırlar.
Sendikalar demokratik örgütlerdir. Sendikalar, örgüt yapıları, işleyiş ve çalışmaları ile temsil edilme ve karar alma süreçlerinde sendikal demokrasi ilkesini uygulamalıdır. Sendikalar demokratik yapıları ve işçi katılımını oluşturdukları ölçüde bir demokrasi okulu olurlar. Örnek olarak grev oylamasında sendika üyesi işçilerle greve gidip gitmemeyi özgürce tartışır. Ardından grev oylaması yapılır. İşyerinde ortaya konulan sandık gerçek demokrasinin modeli. Kimse konuştuğu dil, inandığı din, inançsızlık veya giydiği kıyafet yüzünden dışlanmaz. Çıkan karar bütün işçilerin ortak kararı olur.
Sendikalar kitle örgütüdür. Sendikalar işçilerin ortak çıkarlarını temsil ederler. Ancak işçiler dil, din ırk, renk, cinsiyet ve siyasi görüş farklılıklarına sahiptirler. Bu farklıklarına karşı işçileri birleştirdiği için kitle örgütüdür.
Sendikalar çalışma hayatında ve ekonomik ilişkilerde barış ve istikrarı sağlarlar.
Toplu sözleşme aracılığıyla işyerinde oluşan koşullar işveren buna uyduğu sürece barış ve istikrar sağlar. Sendikaların olduğu işyerlerinde işveren tek taraflı kural koyma hakkını kaybeder. Toplu pazarlık masasında işveren işçilerin temsilcisi olan sendika ile birlikte çalışma koşullarını belirler.
Sonuç olarak; bugün asgari ücretli durumuna getirilen, açlık sınırı altında yaşamaya mahkum edilen örgütsüz milyonlarca işçi için sendikalar birleşebilecekleri evleridir. Hakları gasp edilen, emeklerinin üstüne çökülen, sendikasızlaştırılan, ağır çalışma koşulları ve düşük ücretlere mahkûm edilen işçiler; iş bırakma eylemleri, grevler yapıyor. Metalden, madene, tekstilden gıdaya, petrokimyadan, kamu işçilerine; tüm baskılara rağmen hak alma mücadelesi yükseliyor. 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşme süreci başladı. Ağustos ayında 3 milyon kamu emekçisinin toplu görüşmeleri var. Eylül ayında 200 bin metal işçisinin MESS grup sözleşme görüşmeleri başlayacak. Bu mücadeleler içinde örgütsüz milyonların katılacağı ve örgütleneceği “Barajsız Sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyasını örgütlemeliyiz. Birleşik bir emek hareketinin zemini ancak buradan doğar. İşçi sınıfının sendikalaşmasının bu kadar düşük olması en önemli demokrasi sorunudur. Sendikal haklara erişim ve bu hakların güvenceli kullanımı demokratik bir Türkiye’nin de yolunu açacaktır.
* Halil İmrek, EMEP MYK Üyesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.