Bugün grev hakkını ve grevin ne olduğunu tekrardan anlamaya, grevi bir mücadele aracı olarak tekrar ele almaya, hatta belki de toplumsal bir isyan dalgasının ilk ve en önemli adımı olduğunu yeniden düşünmeye ihtiyacımız var
Kazan ya da kaybet, kitlesel grevler yabancılaşmış bir toplumdaki gizli toplumsal ilişkilerle ilgili hakikati ortaya çıkarır.
(Grev, Jeremy Brecher)
Grev hakkı, yasal sınırların içerisine sığdırılabilir mi? Ya da bir başka şekilde soracak olursak işçi sınıfının işveren ile karşı karşıya geldiği, mücadelesini en üst noktaya taşıdığı bir eylem pratiği olan grev, yönetenlerin iki dudağının arasına sıkıştırılmış bir hak olabilir mi? Türkiye’de 1980 askeri faşist darbesinin ardından şimdi gülme sırası bizde diyen sermaye temsilcileri, işçi sınıfının elindeki en büyük mücadele aracı ve silahı olan grev hakkını yasal sınırlar içerisinde muallak bir tanıma dönüştürmekle kalmadılar, istedikleri zaman müdahale etmeyi de kendilerine de bir hak olarak gördüler.
Erdoğan imzasıyla bir gece kararnamesi ile metal işçilerinin sözde erteleme adı altında yasaklanması da 40 yılı aşkın süren sermaye darbesinin bir sonucu. Erdoğan’ın sermaye lehine yapamayacağı hiçbir şey yok. 2017 yılında hatırlanacağı üzere “Hayır, burada grevlere müsaade etmiyoruz çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz bir OHAL’i” demişti. İşte bu bilinç altındaki yeminli sınıf düşmanlığı AKP iktidarları döneminde 21 grevi yasaklayarak 200 binden fazla işçinin grev hakkını gasp etti.
Anayasa’da grevin kendisi milli güvenliği bozucu nitelikte olmadığı takdirde bir hak olarak görülüyor. İşte burada bir tezatlık oluşuyor. Bizler her ne kadar grevin kendisinin Anayasal bir hak olduğunu dile getirmiş olsak da grev ve milli güvenlik kavramlarının bir arada bulunması, zaten en baştan grevin bir hak olmaktan çıkarılmasına neden oluyor. Yani söz konusu şirketlerin bekası olduğunda hak olarak telaffuz edilen her şey sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Milli güvenliği tehdit söylemi esasında sermayenin güvenliğini tehdit anlamına geliyor.
61 yıl önce İstanbul’da Kavel fabrikası işçileri bugünün mücadelesine ışık tutan bir mücadele mirasını bırakmışlardı. Dönemin yasaları gereği grev hakkının kâğıt üzerinde dahi bir hak olmadığı süreçte, Türkiye işçi sınıfına grev hakkını Anayasal bir hak olmasını sağlamışlardı. 61 yıl önce Kavel fabrikasındaki 170 işçi ne sıkıyönetimin ne iktidarın ne de işverenin baskısına boyun eğerek yasakları ve kendilerine dayatılan yasaları yırtıp atması bugünün mücadelesinin ruhudur. Öyle ki Kavel destanı sadece lokal bir işyeri mücadelesi olmaktan çıkmış, bulunduğu kentin desteğini de almış bir kitlesel grevin adıdır. 61 yıl sonra bugün Kavelin mirasına sahip çıkanlar, grev yasaklamalarına aldırış etmeden MESS’e bağlı 8 fabrikada grevlerini fiili olarak sürdürmeye devam ediyor. 61 yıl önce yolu açanların mücadelesini bugün işçiler aynı kararlılıkla ve azimle taşımaya devam ediyor.
Bugün grev hakkını ve grevin ne olduğunu tekrardan anlamaya, grevi bir mücadele aracı olarak tekrar ele almaya, hatta belki de toplumsal bir isyan dalgasının ilk ve en önemli adımı olduğunu yeniden düşünmeye ihtiyacımız var.
Grev, işçilerin ve ezilen tüm emekçi sınıfların iktidara ve hayatımızın her alanını kuşatan şirketlere karşı bir meydan okumasının adımıdır. Sınıflar mücadelesinin en ileri mevziisi ve bir direniş okuludur.
Grev; doğasına, yaşamına, güvenceli çalışma hakkına sahip çıkanların, yoksulluğa ve sömürüye karşı mücadele edenlerin ortak kavgasıdır. Ezilen sınıfların kendi kaderini kendi tayin ettiği, otoriteye boyun eğmediği bir isyan sürecidir grev. Jeremy Brecher’in Grev adlı eserinde belirttiği gibi “mini devrimlerin” kendisidir. Bu mini devrimlerin içerisinde tarihi yaratan faillerin ve birlikte yeni bir tarih yazanların adıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.