Mevcut faiz indiriminin emekçiler adına hiçbir karşılığı yok. Zira asgari ücret ile başlayan ücretlerdeki baskılanma, bir başka deyişle askıya alınma süreci birkaç ay sonra Kamu Çerçeve Protokolü ile kamu işçilerini de hedef alacak
Beklenen oldu… Yaklaşık 1,5 yıldır dışarıda uluslararası finans kuruluşlarının isteği ve IMF’nin sert telkinleri, içeride de yerli sermaye temsilcilerinin dayatması neticesinde asgari ücret hedef enflasyona yenik düştü. Sermaye cephesi, gözünü emek düşmanlığı ile bürümüş şirketler bu yıl istediğini almış oldu. Sermaye adına altın kural olan “ücretlerin baskılanması ve sefaletin yaygınlaşması” üzerinden daha fazla birikim stratejisi yine devreye girdi. Asgari ücretin açıklanmasının ardından Merkez Bankası’nın yılın son toplantısında vereceği faiz kararına gözler çevrildi. Asgari ücret görüşmelerinde istediğini elden sermaye temsilcileri faiz politikasında da şimdilik sınırlı da olsa istediklerini elde etmiş görünüyorlar.
Öncelikle şunu belirmek gerekir ki faiz politikasının, bir diğer adıyla para politikalarının yönetimi, liberal anaakım iktisatçıların tartışmalarına kurban edilmeyecek kadar önemlidir. Zira Merkez Bankası’nın işlevi her zaman piyasa yanlısı ve emek düşmanlığında yana olmuştur. Kemal Derviş döneminde 15 günde 15 yasa olarak bilinen ve aralarında Merkez Bankası’nın bağımsızlığını da içeren yasalar jet hızıyla çıktığında esas mesele, Merkez Bankası’nın neoliberal yeni sömürü düzenine uygun bir hale getirilmesiydi. Hem muhalefet kanadından hem de muhalif görünümlü anaakım iktisatçı takımından sürekli olarak yapılan bağımsızlık vurgusunun ekonomi politiğinde emekçilerin daha fazla sömürüye mahkûm edilmesi vardır.
2021 Eylül ayı Türkiye ekonomisinde bir milat olarak görülmekte. Zira o tarihte başlayan ve 2023 Mayıs seçimlerine yakın bir süreye kadar devam eden faiz indirimleri neticesinde politika faizi yüzde 8,5’e kadar çekilmişti. 2021 yılı Eylül ayında başlayan faiz indirimlerinin neticesinde döviz kurları hızla artmış, bunun bir sonucu olarak da enflasyon yani yaşam maliyetlerindeki artış ülke tarihinin en yüksek seviyelerine ulaşmıştı. Kaldı ki o tarihten bugüne ülkedeki yüksek enflasyon sorunu katlanarak devam etmektedir. O tarihte uygulamaya konulan mevcut ekonomi politikalarının temel hedefi ücretleri enflasyon karşısında ezdirmek, yüksek enflasyon ortamını fırsat bilen şirketlerin mevcut enflasyon oranlarını da aşan bir şekilde yüksek kâr elde etmelerini sağlamaktı.
Bu süreçte sadece büyük şirketlerin ve sermaye kesimlerinin kârı artmakla kalmadı, aynı zamanda finans kesimlerinin de kâr oranlarında büyük bir patlama yaşandı. 2021 yılında başlayan faiz indirimleri 2023 Mayıs seçimlerine kadar tek hanede seyretmiş ve düşük faiz politikasını adeta velinimet olarak gören bankalar, yüzde 8 bandında faizle topladıkları mevduatları, ücretleri enflasyon altında ezilen ve borçlanmadan yaşayamaz hale gelen emekçilere yüzde 70’lere varan faizlerle vererek kârlarına kâr katmışlardı.
Sermaye temsilcilerinin 2025 yılı asgari ücret görüşmelerinde en büyük tehdit olarak istihdamda yaşanılacak olası bir daralmaya dikkat çektiğini biliyoruz. Zira başta MÜSİAD ve TOBB tarafından olmak üzere bir süredir yüksek faizin hem istihdamda daralmaya neden olabileceği hem de uluslararası pazarda rekabet edilebilirliğe engel teşkil edici olduğu yönünde şikayetler mevcuttu. Şimdilik Merkez Bankası 2,5 puanlık faiz indirimi ile sermayeye göz kırpma sürecine girmiş oldu. Tabii ilerleyen süreçte başta finans sermayesi olmak üzere yandaş şirketler ve holdingler grubu çok daha fazla faiz indirimi talebinde bulunacaktır. Şubat 2023’ten sonra ilk kez faiz indirimine giden Merkez Bankası şimdilik sermaye temsilcilerinin çağrısına sınırlı da olsa yanıt vermiş oldu.
Lakin mevcut faiz indiriminin emekçiler adına hiçbir karşılığı yok. Zira asgari ücret ile başlayan ücretlerdeki baskılanma, bir başka deyişle askıya alınma süreci birkaç ay sonra Kamu Çerçeve Protokolü ile kamu işçilerini de hedef alacak. Zaten memur ve emekli maaşlarına da yüzde 12 ila 17 arasında bir maaş zammı öngörülmekte. Baskılanan ücretler ve şirket kârlarının enflasyona etkisi ile emekçilerin finans sermayesine olan borcu 2023 yılı sonundan bugüne 1,2 trilyon artmış oldu. Sadece aralık ayında batık kredi borçlarındaki bir yıllık artış yüzde 90, kredi kartlarındaki artış ise yüzde 244.
Türkiye’de yoksul emekçi haneler zaten büyük bir borç batağı altında yaşamını idame ettirmeye çalışmakta. Borcun toplumsal bir yük haline geldiği bu süreçte faiz politikalarının emekçiler lehine bir sonucu olmayacak. Emekçiler faiz ne kadar düşerse düşsün finans sermayesine daha fazla borçlanmaya devam edecek. En nihayetinde sermayenin birinci tercihi daha fazla borçlandırılmış ve ucuzlatılmış emek olacaktır. Sınıf mücadelesinin bir cephesi de emek düşmanı Merkez Bankası politikalarına karşı açılmalıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.