İnsanla insan arasında, hayvanla insan arasında sevgi ve neşenin birleştirici ve dayanışmacı (gücünden) felsefesinden korkan muktedir, kendi hegemonyasını sürdürmek için sokağı sokakta yaşayan tüm canlı varlıklarla birlikte korkutarak, yok ederek zorla kendi çıkarına yönelik dizayn etmeye çalışır
Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayanların cesaretini büyüten ile şafaktan önce ölecek olan partizanın ruh dünyasında saklı direngen ve gelecek güzel günlere olan inancını büyüten sokaktır. Sokak bilmez. Sokak öyle nezaket, diplomasi, beyefendilik, hanımefendilik bilmez. Sokağın kendi kuralları vardır. Bir kere serttir. Acımasızdır. Sokak bulutlar gibidir, değişkendir. Günü gelir parkta, bahçede rüzgarla bir olmayı bilir, günü gelir sessiz sedasız kaynağı belirsiz su gibi akmayı da bilir. Sokağın bir kırmızı halısı yoktur. Sokak yağmuru sever, onun sele dönüşeceğini düşünmez. Tıpkı susuz kalacaklarını düşünmeden güneşi sevenler gibi.
Sokağın acımasızlığını en iyi sokakta yaşayanlar, “sokak hayvanları” bilir. Onlar sokakta şiddetin en kutsanmışına, sevginin ise en sığına maruz kalanlardır. Yine de en derin yerlerinde taşıdıkları sevgilerini insan denen kendi varoluşunu tamamlamamış kültürel ve ahlak olarak çöküntüler altında ezilen insana sonsuz minnetle göstermekten geri durmazlar. İnsanla insan arasında, hayvanla insan arasında sevgi ve neşenin birleştirici ve dayanışmacı (gücünden) felsefesinden korkan muktedir, kendi hegemonyasını sürdürmek için sokağı sokakta yaşayan tüm canlı varlıklarla birlikte korkutarak, yok ederek zorla kendi çıkarına yönelik dizayn etmeye çalışır. Oysa sokak yan yana gelişler çoğaldığında muktedirler tarafından dizayn edilebilecek bir yer değildir. İnsanların ve hayvanların hayat diye içine fırlatıldıkları sokakta başlar varoluş mücadelesi.
Evet sokaklar insanların, hayvanların, toplumların varoluşsal alanlarıdır. Tüm büyük devrimler sokaklarda başlar, meydanlarda buluşur. Sokaklardan çıkar tüm acılar, tüm isyanlar, tüm direnişler, tüm büyük felsefeler ve feylesoflar. Çok barizdir ki büyük feylesofları var eden sokaktır. Sokağı, dolayısı ile yaşamı bir heykeltıraş gibi ince ince yontan ise yine sokağın kendi içinden çıkardığı feylesoftur. Yeryüzünde bir tek feylesof yoktur ki sokaktan uzak kalsın, kalabilsin. Sokakla feylesofun ilişkisi bitmez. Bitmesi için ya sokağın ölmesi gerekir ya da feylesofun. Oysa bu ikisi de olmaz. Sokak kendisinden sonraki bir sokağı doğururken feylesoflar da sokağın izlediği yolu izleyerek kendinden sonra gelecek feylesofları doğurur. Böylelikle bu ölüm ve yeniden doğma biçimi devam ederek yüzyılları yaratır.
Barbar bir felsefe dolaşır sokaklarda. İlk felsefi araştırmalarının barbarla başladığı söylenir. Perslerde Maglar, Asurlularda Khaldaialılar, Hintlilerde Çıplak Bilgeler, Trakya’da Zamolksis, Libya’da da Atlas’ın olduğu söylenir. Ancak sokakta dolaşan felsefe ilk kez Nietzsche’nin kırbaçlanan atıyla karşılaştığında “insanlığın merhamet dünyasının” bir aldatmaca olduğunun farkına varır. Kırbaçlanan sadece bir at değildir. Nietzsche’nin kendini at ile özdeşleştirdiğini, yani bizzat insanın kırbaçlandığını görürüz. İnsan bu dünyaya fırlatılmıştır. Kendisine dayatılan yaşan biçimleri insan doğasıyla uyumlu değildir. Karl Marks, Engels ve sosyalist devrimin taşıyıcı kolonlarını okuduğumuzda da bunu hemen kavrayabiliriz. İnsan taşıyamayacağı kadar bir yükün altında gönüllü olarak ezilmektedir. Anlatılan bir hikaye vardır ve o hikaye senin hikayendir. İnsan, çağlardan çağlara koşarken içine düştüğü büyük akılsızlığı gelecek güzel günler sanarak hem kendisini hem kendi dışındaki canlıları, ekolojiyi bir avuç bencilin çıkarları için yok eder. Yok etmesi istenilir.
Her gün nedensizce katledilen işkence gören tekmelenen hayvanların insan ırkının nasıl bir vahşete evrildiğini gösteriyor. Avcılık denen bir kavramla kendi yaşam alanlarında hayatta kalma mücadelesi veren kırsalın süsü canlılar katlediliyor. Katiller üç beş silah tüccarı para kazansın diye öldürmeye heveslendiriliyor. Katliam durmuyor. Hayvanlarla başlayan katliam “düşünen bir hayvan” olan insana yöneliyor. Vahşet olanca biçimiyle tüm savunmasızları içine alıyor. Sokak barbarların hakimiyet kurmak istedikleri bir alan haline dönüştürülmeye çalışırken kravatlı barbarlar ise bu hakimiyetten bu vahşetten nasıl para kazanırımın derdine düşüyor.
Fabrikada işçiyi, sokakta ve kırsalda hayvanı, okulda öğrenciyi, tarlada çiftçiyi, yazıda yazarı, sanatta sanatçıyı, adalet arayışında avukatı… Yalnızlaştırmak isteyenlere karşı; zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayanların cesaretini büyüten ile şafaktan önce ölecek olan partizanın ruh dünyasında saklı direngen ve gelecek güzel günlere olan inancını büyüten sokaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.